Meryem Sûresi: 1-98

AÇIKLAMA:

 

Meryem Sûresi, kaynak tertiplerde Fâtır-TâHâ sûreleri arasına yerleştirilmiştir!.. Ca’fer B. Ebû Tâlib’in Habeşistan’a hicretinden önce nâzil olduğu kuvvetli rivayettir!..

Kurân’da “RAHMÂN” ismi’nin en çok geçtiği sûre!..

Hurûf-u Mukattaa’dan aynı âyette beş harf ile başlayan tek sûre’dir!.. Harf-i tarîf’siz “RAHMÂN” ismi de beş harftir!..

Şirk taassubu ile hakikatten/Rasûl’den perdelilik dolayısıyla mucize isteyen Kureyş müşriklerine, Zekeriyya-Yahyâ, Meryem-İsa mucizelerini ve mucize’nin (hatta risâlet, nübüvvet ve vahyin) asıl kaynağının müşriklerin tapındıklarının/ilâh zannettiklerinin değil, insan’ın “RAHMÂN (potansiyel)” hakikati olduğunu gösteren bir sûre!..

Ebû Saîd el-Hudriyy r.a.’dan… Rasûlullâh (s.a.v.), Meryem: 39’u (Onları, olayın sonucunun yaşanacağı, hasret süreci hakkında uyar! Onlar kozaları içinde ve iman etmemiş bir hâldeyken (iş bitirilecek!)okudu ve şöyle dedi: “(Kıyamet günü) mevt (ölüm), sanki alaca (siyah-beyaz; cennetlik ve cehennemlikleri temsil?) bir koç (sûretinde) getirilir; hatta cennet ve nâr arasında (o malum) Sûr üzerinde durdurulur! (Önce) cennet ehline “ey cennet ehli!” denilir, bunun üzerine onlar görmek için başlarını kaldırırlar… (Sonra) nâr ehline “ey nâr ehli!” denilir, bunun üzerine onlar da görmek için başlarını kaldırırlar… Sonra onlara denilir ki “hel ta’rifûne hâzâ= bunu tanıdınız mı?” … Onlar da derler ki “evet, bu ölümdür” (zaten onların hepsi onu görmüştür) !.. Bundan sonra (o alaca koç; ölüm olgusu) yatırlır ve kesilir! … Şayet Allâh, cennet ehli için hayat ve bekâ hükmetmiş olsaydı elbette ferâh (sevinme-mutluluk) hâliyle ölümü tadacaklardı… Şayet Allâh, nâr ehli için hayat ve bekâ hükmetmiş olsaydı elbette terâh (keder-hüzün-mutsuzluk) hâliyle ölümü tadacaklardı (bu nedenle ölüm kesildi; dünya’da bekâ yok, âhiret’te ölüm yok)!

Bu rivayetin başka bir versiyonunda âyetteki “Onlar gaflet/kozaları içindedirler” zümresini Rasûlullâh a.s. “Bunlar dünya ehlidir!”, diye açıklamıştır!..

Esbâb-ı nüzûl kaynakları ve tefsirlerde Meryem: 64 âyetinin inzâl sebebi olarak irtibatlı geçen Duha Sûresi, Kehf: 23, İsrâ: 85’in birlikte aynı anda aynı olay için telîfi mümkün görünmemektedir!.. Muhtemelen her biri müstâkil benzer bir sebeple veya sûredeki yerinin bağlamıyla ilgili nâzil olmuş olabilir!.. 

Nitekim Buhari’nin Abdullâh İ. Abâs’a dayandırdığı bir rivayet şöyledir: 

Rasûlullâh (s.a.v.), “Ey Cibrîl, bizi (bu ziyaretinden daha fazla) ziyaret etmekten alıkoyan (bir müddettir gelmeme sebebin) nedir?” diye sormuştu da bunun üzerine bu âyet (Cibrîl’in cevâbı âyet olarak) nâzil oldu!..

Bilvesile, Kurân’da hata ispat etmek için kullanılan Meryem: 28’deki bir tâbirin, hadîs-i şerîfe dayalı bir şekilde izâhı:

Hz. Meryem’e “Ya uhte Hârûne= Ey Hârûn’un kız kardeşi!”, denilmesini, Musa-İsa dönemleri arasında bunca zaman geçmişken, Meryem’in Hârûn’un kızkadeşi nisbeti’ni (ki, Hârûn’un Miryam=Meryem diye bir kızkardeşi varmış; sanki Kur’ân Meryemleri karıştırmış gibi) “hata” sayarak kendileri hata yapmaktalar!..

Nitekim Necrân’a gönderilen bir sahabeye’de Necrân Hristiyanları aynı şeyi demişlerdi, fakat bu sahabe bir cevap veremeyip bu durumu döndüğünde Rasûlullâh (a.s)’a anlatınca Rasûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Onların, kendilerinden önceki Enbiyâ ve salihlerin isimlerini kullandıklarını (bir kişiyi övmek/yermek için geçmişteki bir zâta nisbet etme örflerini) Necrânlılara bildirmeli değil miydin?

Bugün bile bir kimseyi övmek veya yermek için o hususta ağırlıklı vasfı olan bir isme, bilhassa sülâle geçmişindeki ma’rûf bir zâta nisbet etmekteyiz!.. “Böyle hayırlı bir zâtın soyundansın, nasıl bunu yaparsın/veya zıddı” gibi!..

Ya uhte Hârûne= Ey Hârûn’un kız kardeşi” tâbiri, Hz. İsa’nın annesi olan Hz. Meryem’e çevresindeki yahudi büyüklerinin, zanlarınca “günâh”ını büyük göstermek/ayıplamak için kullandıkları bir tanım olabilir!..

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Kâââf, Hâ, Yâ, Ayyynnn, Saaad;

Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2-) Zikru rahmeti Rabbike abdeHU Zekeriyya;

Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya rahmetini hatırla (zikret).

3-) İz nada Rabbehu nidaen hafiyya;

Hani O, Rabbine derûnundan yönelmişti.

4-) Kale Rabbi inniy vehenel azmü minniy veştealerre’sü şeyben ve lem ekün Bi duaike Rabbi şakıyya;

“Rabbim... Gerçek ki, kemiklerim gevşedi, saçlarım ağarıp bembeyaz oldu! Rabbim, sana dua edip de hiç hüsrana uğramadım...”

5-) Ve inniy hıftül mevaliye min veraiy ve kânetimraetiy ‘akıren feheb liy min ledünKE Veliyya;

“Muhakkak ki ben, arkamda kalacakların neler yapacağından korkarım. Karım ise zaten kısır! O hâlde ledünnünden bana bir velî hibe et.”

6-) Yerisüniy ve yerisü min ali Ya’kub* vec’alhü Rabbi radıyya;

“Ki bana da vâris olsun, Âl-i Yakup’a da vâris olsun... Rabbim onu rızanla yaşattıklarından eyle.”

7-) Ya Zekeriyya inna nübeşşiruke Bi ğulaminismuhu Yahyâ lem nec’al lehu min kablü semiyya;

“Ey Zekeriya... Seni, kendisinin ismi Yahya olan bir erkek çocukla müjdeliyoruz... Daha önce Ona bir adaş da yapmadık (hiç kimseyi Yahya ismi ile isimlendirmedik).”

8-) Kale rabbi enna yekûnü liy ğulamun ve kânetimraetiy ‘akıren ve kad belağtü minel kiberi ıtiyya;

(Zekeriyya) dedi ki: “Rabbim, karım kısır ve ben de ihtiyarlıkta sınıra ulaşmış olduğum hâlde, benim nasıl bir oğlum olur?”

9-) Kale kezâlik* kale Rabbüke huve aleyYE heyyinün ve kad halaktüke min kablü ve lem tekü şey’a;

“Orası öyledir” dedi (Rabbi)... (Ancak) Rabbin dedi ki: “O bana kolaydır... Sen (anılır herhangi) bir şey değilken, daha önce seni halketmiştim.”

10-) Kale Rabbic’al liy ayeten, kale ayetüke ella tükellimen Nase selâse leyalin seviyya;

(Zekeriyya) dedi ki: “Rabbim! Bana bir alâmet ver...” Dedi ki: “Senin işaretin, sorunun olmadığı hâlde, insanlarla üç gece süresince konuşmamandır.”

11-) Feharece alâ kavmihi minel mihrabi feevha ileyhim en sebbihu bükreten ve aşiyya;

(Zekeriyya) mabetten halkının yanına çıktı ve onlara: “Sabah - akşam tespih edin” diye işaret etti.

12-) Ya Yahyâ huzil Kitabe Bi kuvvetin, ve ateynahul hükme sabiyya;

“Ey Yahya! Hakikat Bilgisine sımsıkı sarıl!” (Yahya’ya) olayların oluş nedenlerini, sistemi OKUma özelliğini verdiğimizde, daha çocuktu!

13-) Ve hanânen min ledünNA ve zekâten, ve kâne tekıyya;

Ve ledünnümüzden bir ruhanî hayat ve bir sâfiye (zekât) verdik... Korunma konusunda çok hassastı!

14-) Ve berran Bi valideyhi ve lem yekün cebbaren asıyya;

Ana-babasına iyi davranırdı, zorba ve âsi değildi.

15-) Ve Selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemutu ve yevme yüb’asü hayyâ;

Dünyaya geldiği, ölümü tattığı ve ölümsüz olarak bâ’s olduğunda, Selâm üzerindeydi. (Bâ’sın vefatın hemen sonrasında olduğuna işaret.)

16-) Vezkür fiyl Kitâbi Meryem* izintebezet min ehliha mekanen şarkıyya;

Gelen bilgiler içinde Meryem’i de hatırlat (zikret)... Hani o ailesinden (uzakta, mabedin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.

17-) Fettehazet min dunihim hıcaben fe erselna ileyha ruhanâ fetemessele leha beşeran seviyya;

Onlardan kendini tecrid etti... Ona ruhumuzu (ilmi suret - dalga - data yapı) irsâl ettik de, Ona tam bir beşer olarak göründü.

18-) Kalet inniy euzü Bir Rahmâni minke in künte tekıyya;

(Meryem) dedi ki: “Rahmânıma sığınırım senden; eğer çok korunansan (bana yaklaşma)!”

19-) Kale innema ene Rasûlü Rabbiki, li ehebe leki ğulamen zekiyya;

(Ruh) dedi ki: “Ben Rabbinin Rasûlüyüm! Sana sâfiye bir oğul hibe etmek için açığa çıktım.”

20-) Kalet enna yekûnü liy ğulamün ve lem yemsesniy beşerun ve lem ekü bağıyya;

(Meryem) dedi ki: “Bana bir beşer dokunmadığı ve ben de iffetsiz bir kadın olmadığım hâlde, benim nasıl bir oğlum olur?”

21-) Kale kezâlik* kale Rabbüki huve aleyye heyyin* ve linec’alehu ayeten linNasi ve rahmeten minna* ve kâne emren makdıyya;

“Orası öyle! (Ancak) Rabbin dedi ki: “O, bana kolaydır! Onu insanlar için bir mucize ve bizden bir rahmet olarak açığa çıkaracağız. Bu hükmedilmiş (olup bitmiş) bir iştir!”

22-) Fehamelethü fentebezet Bihi mekanen kasıyya;

(Meryem) Ona (İsa’ya) hamile kaldı. Onunla uzak bir bölgeye çekildi.

23-) Feecaehel mehadu ila ciz’ın nahleti, kalet ya leyteniy mittü kable hazâ ve küntü nesyen mensiyya;

Doğum sancısı ile bir hurma dalına yapışırken; “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulup gitseydim” dedi.

24-) Fenadaha min tahtiha ella tahzeniy kad ce’ale Rabbüki tahteki seriyya;

Onun altından bir ses: “Mahzun olma, Rabbin senin alt tarafında bir dere oluşturdu” diye nida etti.

25-) Ve hüzziy ileyki Bi ciz’ın nahleti tüsakıt aleyki rutaben ceniyya;

“O hurma ağacının dalını kendine doğru salla, üzerine olgun, taze hurma düşecektir.”

26-) Feküliy veşrabiy ve karriy ‘ayna* feimma tereyinne minel beşeri ehaden fekuliy inniy nezertü lirRahmâni savmen felen ükellimel yevme insiyya;

“Artık ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer beşerden birini görürsen; ‘Ben Rahmân için bir oruç adadım; artık bugün kimseyle konuşmayacağım’ de!”

27-) Feetet Bihi kavmeha tahmilüh* kalu ya Meryemü lekad ci’ti şey’en feriyya;

(Meryem) çocuğu kucağında, ailesinin yanına döndü... Dediler ki: “Ey Meryem! Andolsun sen korkunç bir iş yapmışsın!”

28-) Ya uhte Harune ma kâne ebukimrae sev’in ve ma kânet ümmüki beğıyya;

“Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi... Senin anan da iffetsiz bir kadın değildi.”

29-) Feeşaret ileyh* kalu keyfe nükellimü men kâne fiyl mehdi sabiyya;

Meryem oruçlu olduğundan konuşmayıp, çocuğu işaret etti (ona sorun gibisinden)... “Kundaktaki bebekle ne konuşabiliriz ki!” dediler.

30-) Kale inniy Abdullah* ataniyel Kitabe ve ce’aleniy Nebiya;

(Bebek İsa) konuştu: “Kesinlikle Ben Allâh kuluyum; bana Bilgi (Kitap) verdi ve beni Nebi olarak meydana getirdi.”

31-) Ve ce’aleniy mübareken eyne ma küntü, ve evsaniy Bis Salâti vez Zekâti ma dümtü hayyâ;

“Nerede olursam olayım beni bereketli kıldı... Salâtı (sürekli Rabbime yönelik yaşamayı) ve sâfiyeyi hükmetti, Hayy olduğum sürece!”

32-) Ve berran Bi validetiy* ve lem yec’alniy cebbaren şakıyya;

“Anneme hayırlı kıldı; zorba mahrum kılmadı!”

33-) VesSelâmy aleyye yevme vülidtü ve yevme emutü ve yevme üb’asü hayyâ;

“Dünyaya geldiğimde, ölümü tattığımda ve ölümsüz olarak bâ’s olduğumda, Es Selâm üzerimdedir.”

34-) Zâlike ‘Iysebnü Meryem* kavlel hakkılleziy fiyhi yemterun;

İşte İsa, Meryemoğlu... Hakkında şüpheye düştükleri gerçek!

35-) Ma kâne Lillâhi en yettehıze min veledin subhaneHU, izâ kada emren feinnema yekulü lehu kün feyekûn;

Çocuk edinmesi (kendinden gayrı mevcut olmayan El AHAD-üs Samed) Allâh için olacak şey değildir; O, Subhan’dır! Bir işin olmasını hükmederse onun için yalnızca “Ol” der; o olur.

36-) Ve innAllâhe Rabbiy ve Rabbüküm fa’buduHU, hazâ sıratun müstekıym;

Kesinlikle Allâh’tır benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz! O’na kulluk etmekte olduğunuzu fark edin... Bu sırat-ı müstakimdir.

37-) Fahtelefel ahzabü min beynihim* feveylün lilleziyne keferu min meşhedi yevmin azıym;

Çeşitli anlayıştakiler (Ulûhiyetin TEK’liğinden perdeliler) aralarında ayrılığa düştüler (Allâh’a iftira attılar)... Yaşanacak azametli sürecin dehşetinde yazık olacak o hakikat bilgisini inkâr edenlere!

38-) Esmı’ Bihim ve ebsır, yevme ye’tuneNA lakiniz zâlimun elyevme fiy dalalin mubiyn;

(Hakikati) işitecekler, görecekler bize gelecekleri süreçte! Ne var ki bugün, o zâlimler apaçık bir sapkınlık içindedirler.

39-) Ve enzirhüm yevmel hasreti iz kudıyel emr* ve hüm fiy ğafletin ve hüm lâ yu’minun;

Onları, olayın sonucunun yaşanacağı, hasret süreci hakkında uyar! Onlar kozaları içinde ve iman etmemiş bir hâldeyken (iş bitirilecek).

40-) İnna nahnu nerisül’Arda ve men aleyha ve ileyna yürce’un;

Ne arz kalır ne de üstünde herhangi bir şey! Hepsi bize (hakikatlerine) döndürülürler.

41-) Vezkür fiylKitâbi İbrahiym* innehu kâne sıddiykan Nebiyya;

Gelen BİLGİ içinde İbrahim’i de hatırla (zikret)! Muhakkak ki O Sıddık’tı, Nebi idi.

42-) İz kale liebiyhi ya ebeti lime ta’budu ma lâ yesme’u ve lâ yubsıru ve lâ yuğniy anke şey’a;

(İbrahim) babasına demişti ki: “Ey babacığım... İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeye niçin tapınıyorsun?”

43-) Ya ebeti inniy kad caeniy minel ılmi ma lem ye’tike fettebı’niy ehdike sıratan seviyya;

“Ey babacığım... Kesinlikle sende olmayan ilim, bende açığa çıktı! Bu nedenle bana tâbi ol, seni düzgün yola yönlendireyim.”

44-) Ya ebeti lâ ta’budişşeytan* inneşşeytane kâne lirRahmâni ‘asıyya;

“Ey babacığım... Şeytana kulluk yapma! Muhakkak ki şeytan Rahmân’a âsi oldu.”

45-) Ya ebeti inniy ehafü en yemesseke azâbün miner Rahmâni fetekûne lişşeytani veliyya;

“Ey babacığım... Ben, sana Rahmân’dan bir azap dokunmasından, böylece (gelecek yaşamda da) şeytanın dostu (bedensellik sınırları içinde kalmış) olmandan korkarım.”

46-) Kale erağıbün ente an alihetiy ya İbrahiym* lein lem tentehi le ercümenneke vehcürniy meliyya;

(Babası) dedi ki: “Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun, İbrahim? Yemin ederim ki eğer vazgeçmezsen, seni mutlaka taşlatarak öldürürüm... Uzun müddet benden uzak kal!”

47-) Kale Selâmun aleyke, se estağfiru leke Rabbiy* inneHU kâne Biy hafiyya;

(İbrahim) dedi ki: “Selâm üzerinde olsun. Senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Muhakkak ki O, bana çok ikramda bulunandır” dedi.

48-) Ve a’tezilüküm ve ma ted’une min dûnillâhi ve ed’u Rabbiy ‘asa ella ekûne Bi du’âi Rabbiy şakıyya;

“Sizden de, sizin Allâh dûnundaki yöneldiklerinizden de uzaklaşıp; Rabbime dua ediyorum. Rabbimin yönelişi ile mutsuz sona ermeyeceğimi umarım.”

49-) Felemma’tezelehüm ve ma ya’budune min dûnillâhi vehebna lehu İshaka ve Ya’kub* ve küllen ce’alna Nebiyya;

(İbrahim) onlardan ve onların Allâh dûnundaki yöneldiklerinden uzaklaşınca, Ona İshak’ı ve Yakup’u hibe ettik... Hepsini Nebi oluşturduk!

50-) Ve vehebna lehüm min rahmetiNA ve ce’alna lehüm lisane sıdkın ‘aliyya;

Onlara rahmetimizden hibe ettik ve onlarda Sıddıkiyet (Hakikati yaşayarak tasdik) ilminin yüce anlatım kuvvesini oluşturduk.

51-) Vezkür fiylKitâbi Musa* innehu kâne muhlesan ve kâne Rasûlen Nebiyya;

Gelen BİLGİ içinde Musa’yı da hatırlat (zikret)... Muhakkak ki O muhlas (Allâh’a kulluğunun farkındalığında olan, seçilmiş) idi; Rasûldü, Nebiydi.

52-) Ve nadeynahu min canibitTuril’Eymeni ve karrebnahu neciyya;

Ona Tur’un sağ tarafından (benliğinin sağ yanı, hakikatinden) nida ettik ve Onu neciy olarak (hakikatinin seslenişini duyacağı makâma) kurb makâmına erdirdik.

53-) Ve vehebna lehu min rahmetiNA ehahu Harune Nebiyya;

Rahmetimizden, Ona kardeşi Harun’u Nebi olarak hibe ettik.

54-) Vezkür fiylKitâbi İsma’ıyl* innehu kâne sadikalva’di ve kâne Rasûlen Nebiyya;

Gelen BİLGİ içinde İsmail’i de hatırla (zikret)... Muhakkak ki O sadık-ul va’d (Allâh’a kulluğundan gâfil olmayacağı vaadine sadık)ve Rasûl idi, Nebi idi.

55-) Ve kâne ye’muru ehlehu Bis Salâti vez Zekâti, ve kâne ‘ınde Rabbihi mardıyya;

Ailesine salâtı yaşamayı ve sâfiyeti emrederdi. Rabbinin indînde mardiye (şuurunda - tecelli-i sıfat) idi.

56-) Vezkür fiyl Kitâbi İdriys* innehu kâne sıddiykan Nebiyya;

Gelen BİLGİ içinde İdris’i de hatırlat (zikret)... Hakikaten O Sıddık idi, Nebi idi.

57-) Ve refa’nahu mekânen ‘aliyya;

Biz Onu yücelik makâmına yükselttik!

58-) Ülaikelleziyne en’amAllâhu aleyhim minen Nebiyyiyne min zürriyyeti Ademe ve mimmen hamelna me’a Nuh* ve min zürriyyeti İbrahiyme ve İsraiyle ve mimmen hedeyna vectebeyna* izâ tütla aleyhim ayaturRahmâni harru sücceden ve bükiyya;

İşte bunlar, Allâh’ın kendilerine in’amda bulunduğu Nebilerden, Âdem’in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in (Yakup) zürriyetinden hakikate erdirdiğimiz ve (ezelden) seçtiğimiz kimselerdir. Onlara Rahmân’ın varlığının delilleri okunduğu zaman (yakînî müşahede ile) secde ederler ve ağlarlar. (58. âyet secde âyetidir.)

59-) Fehalefe min ba’dihim halfün eda’usSalâte vettebeuşşehevati fesevfe yelkavne ğayyâ;

Onların ardından bir nesil geldi ki, salâtı (hakikatlerine yönelişi) yitirdiler ve şehvetlere (kendilerini beden kabulünün dürtülerine ve boş heveslerine) tâbi oldular... Gayyayı (içinden çıkılamaz cehennem çukurunu) boylayacaklar!

60-) İlla men tabe ve amene ve amile salihan feülaike yedhulunel cennete ve lâ yuzlemune şey’a;

Tövbe eden, iman eden ve imanın gereğini uygulayanlar müstesna... İşte onlar cennete dâhil olurlar ve hiçbir şekilde haksızlığa maruz kalmazlar.

61-) Cennati adninilletiy veaderRahmânu ıbadeHU Bil ğayb* innehu kâne va’duHU me’tiyya;

Rahmân’ın kullarına gayblarından vadettiği, ADN (tecelli-i sıfat) cennetleridir... Muhakkak ki O’nun bildirdiği yerine gelmiştir.

62-) Lâ yesme’une fiyha lağven illâ Selâma* ve lehüm rizkuhüm fiyha bükreten ve ‘aşiyya;

Orada lağv (dedikodu) değil sadece “Selâm” (Selâm isminin mânâsı açığa çıkar ve böylece kendi hakikatlerinden açığa çıkan kuvveleri konuşurlar) işitirler... Orada kendilerinin sabah - akşam, yaşam gıdalarıyla beslenmeleri söz konusudur.

63-) Tilkel cennetülletiy nurisü min ıbadiNA men kâne tekıyya;

İşte kullarımızdan çok korunanları (yalnızca fiillerde değil, düşünsel anlamda korunanları) mirasçı yapacağımız cennet budur!

64-) Ve ma netenezzelü illâ Biemri Rabbik* leHU ma beyne eydiyna ve ma halfena ve ma beyne zâlik* ve ma kâne Rabbüke nesiyya;

Biz sadece Rabbinin hükmüyle tenezzül ederiz (boyutsal geçiş)! Bilgimiz dâhilinde olan ve olmayan ve bunların ötesindeki her şey O’na aittir! Rabbin için unutma kavramı geçersizdir!

65-) Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma fa’budhu vastâbir li ‘ıbadetihi, hel ta’lemu leHU semiyya;

Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir... O hâlde O’na kulluğunu fark et ve O’nun ibadetine sebat et... O gibisini duyup bildin mi hiç?

66-) Ve yekulül İnsanu eizâ ma mittü lesevfe uhrecü hayyâ;

İnsan der ki: “Ben öldükten sonra ölümsüz olarak mı çıkarılacağım?”

67-) Evela yezkürul’İnsanu enna haleknahu min kablü ve lem yekü şey’a;

O insan, daha önce o yok iken onu yarattığımızı hatırlamaz mı?

68-) FeveRabbike lenahşurennehüm veş şeyatıyne sümme lenuhdırennehüm havle cehenneme cisiyya;

Rabbine yemin olsun ki, onları şeytanlarla beraber haşredeceğiz... Sonra onları elbette Cehennem’in etrafında dizüstü çökmüş hâlde bulundururuz.

69-) Sümme lenenzianne min külli şiy’atin eyyühüm eşeddü alerRahmâni ıtiyya;

Sonra da her gruptan, onların azgınlık ve isyan itibarıyla Rahmân’a inkârda en katı olanlarını çekip çıkarırız (ateş için).

70-) Sümme lenahnu a’lemu Billeziynehüm evla Biha sıliyya;

Zira ateşte yanmayı kimler hak etmiştir biz iyi biliriz.

71-) Ve in minküm illâ varidüha* kâne alâ Rabbike hatmen makdıyya;

Sizden Cehennem’e uğramayacak hiç kimse yoktur! Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.

72-) Sümme nüneccil leziynettekav ve nezeruz zâlimiyne fiyha cisiyya;

Sonra korunanları (korunmanın getirisi, nûrânî kuvve sahiplerini) kurtarırız; nefsine zulmedenleri de dizüstü orada bırakırız.

73-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuna beyyinatin kalelleziyne keferu lilleziyne amenû eyyül feriykayni hayrun makamen ve ahsenü nediyya;

Onlara delillerimiz açık açık okunup bildirildiğinde, hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere: “İki fırkanın hangisi makâm itibarıyla daha hayırlı ve meclisi daha iyidir?” dedi.

74-) Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm ahsenü esâsen ve ri’ya;

Onlardan önce, nice nesilleri helâk ettik ki, onlar zenginlik ve görünüş itibarıyla daha iyiydiler.

75-) Kul men kâne fiyd dalaleti felyemdüd lehür Rahmânu medda; hatta izâ raev ma yû’adune immel azâbe ve immes saate, feseya’lemune men huve şerrun mekânen ve ad’afü cünda;

De ki: “Kim dalâlette ise, Rahmân ona mühletini uzatsın! Nihayet kendilerine vadolunanı -azabı veya o saati (ölümü veya kıyametin kopuşunu)- görecekleri zaman, kim daha şerrli ve ordusu itibarıyla kim daha zayıf, anlayacaklar!”

76-) Ve yeziydullahulleziynehtedev hüda* vel bakıyatus salihatu hayrun ‘ınde Rabbike sevaben ve hayrun meradda;

Allâh doğru yolda olanların hakikat bilgisini arttırır! İmanın gereği fiillerin getirileri Rabbinin indînde hem sevap olarak hem de sonucu itibarıyla, daha hayırlıdır.

77-) Eferaeytelleziy kefera Bi âyâtiNA ve kale leuteyenne malen ve veleda;

O işaretlerimizi inkâr eden ve: “Kesinlikle bana mal ve çocuk verilir” diyen kimseyi gördün mü?

78-) Ettaleal ğaybe emittehaze ‘ınder Rahmâni ahda;

Gayba ait bilgisi mi oldu yoksa Rahmân’ın indînde bir söz mü edindi?

79-) Kella* senektübü ma yekulu ve nemüddü lehu minel azâbi medda;

Hayır! Biz onun söylediğini kaydedeceğiz ve onun için azabını, uzattıkça uzatacağız.

80-) Ve nerisühu ma yekulu ve ye’tiyNA ferda;

Dediklerini yitirir de, biz onun vârisi oluruz... Ve o, bize tek başına gelir.

81-) Vettehazu min dûnillâhi aliheten liyekûnu lehüm ‘ızza;

Kendilerine üstünlük edinsinler diye Allâh dûnunda tanrılar edindiler.

82-) Kella* seyekfürune Bi ıbadetihim ve yekûnune aleyhim dıdda;

Hayır! (O tanrıları) onların tapınmalarını inkâr edecek ve onların karşıtı olacaklar!

83-) Elem tera enna erselneş şeyatıyne alel kafiriyne teüzzühüm ezza;

Görmedin mi biz şeytanları, hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine irsâl ettik de onları (vehimlerini tahrik ederek) oynatıp duruyorlar.

84-) Fela ta’cel aleyhim* innema neuddü lehüm ‘adda;

Onlar için acele etme... Biz onlar için gün sayarız.

85-) Yevme nahşurul müttekıyne ilerRahmâni vefda;

Korunmuş olanları, ikrama nail olmuşlar olarak Rahmân’a haşrettiğimiz süreçte!

86-) Ve nesukul mücrimiyne ila cehenneme virda;

Suçluları da suya hasret olarak Cehennem’e sevk ettiğimizde!

87-) Lâ yemlikûneşşefaate illâ menittehaze ‘ınder Rahmâni ahda;

Rahmân’ın indînde ahd edinmiş (hakikati olan bir kısım Esmâ kuvveleri kendinden açığa çıkmış) olandan başkası, şefaat edemeyecek!

88-) Ve kalüttehazerRahmânu veleda;

“Rahmân çocuk edindi” dediler!

89-) Lekad ci’tüm şey’en idda;

Andolsun ki pek çirkin bir şey yaptınız.

90-) Tekadüs Semavatu yetefettarne minhu ve tenşakkul Ardu ve tahırrulcibalü hedda;

Bu yüzden neredeyse semâlar çatlayacak, arz yarılacak ve dağlar yıkılıp düşecek!

91-) En deav lirRahmâni veleda;

Rahmân’a çocuk nispet etmelerinden ötürü!

92-) Ve ma yenbeğıy lirRahmâni en yettehıze veleda;

Rahmân’a çocuk edinmek gibi bir kavram yakışmaz.

93-) İn küllü men fiysSemavati vel Ardı illâ atir Rahmâni ‘abda;

Semâlar ve arzda kim var ise Rahmân’a kulluk eder!

94-) Lekad ahsahüm ve addehüm ‘adda;

Andolsun ki (Rahmân) onları çok yönlü tüm detaylarıyla bilir!

95-) Ve küllühüm atiyhi yevmel kıyameti ferda;

Onların hepsi, kıyamet sürecinde O’na TEK olarak gelir.

96-) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati seyec’alü lehümür Rahmânu vüdda;

İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, Rahmân onlar için bir sevgi oluşturacaktır.

97-) Feinnema yessernahu Bi lisanike litübeşşira Bihil müttekıyne ve tünzira Bihi kavmen lüdda;

Biz O’nu, O’nunla korunanları müjdeleyesin ve inatçı bir topluluğu da O’nunla uyarasın diye, senin anlatımınla kolaylaştırdık.

98-) Ve kem ehlekna kablehüm min karn* hel tuhıssü minhüm min ehadin ev tesmeu lehüm rikza;

Onlardan önce de nice nesilleri helâk ettik... Onlardan herhangi birini hissediyor yahut onların fısıltılarını işitiyor musun?

 

65 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!