Âl-u İmran Sûresi: 121-200

AÇIKLAMA:

 

Âl-u İmran Sûresi: 121-200 âyet grubu, Uhud Savaşı hakkında, dolayısıyla o süreçteki olaylar üzerine nâzil olmuştur!..

 

121-) Ve iz ğadevte min ehlike tübevviül mu’miniyne meka’ıde lil kıtal* vAllâhu Semiy’un’Aliym;

Hani sen sabah erkenden ailenden ayrılıp iman edenleri savaşmaları için uygun mevzilere yerleştiriyordun. Allâh Semi’dir, Aliym’dir.

122-) İz hemmet taifetani minküm en tefşela, vAllâhu Veliyyuhüma* ve alAllâhi fel yetevekkelil mu’minun;

O zaman sizden iki grup korkup bozulmaya yüz tutmuştu. Allâh onların Veliyy’i idi. İman edenler Allâh’a tevekkül etsinler (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman etsinler).

123-) Ve lekad nasarakümüllahu Bi bedrin ve entüm ezilletün, fettekullâhe lealleküm teşkürun;

(Gerçekten) siz zayıf ve çaresiz bir hâldeyken, Allâh size Bedir’de zafer verdi. O hâlde Allâh’tan korunun ki böylece değerlendirenlerden olasınız.

124-) İz tekulu lil mu’miniyne elen yekfiyeküm en yümiddeküm Rabbuküm Bi selâseti âlafin minel Melaiketi münzeliyn;

Hani iman edenlere: “İnzâl olunmuş üç bin melâike ile Rabbinizin size yardım etmesi yetmez mi?” diyordun. (Bazı Esmâ ül Hüsnâ kuvvelerinin, iman edenlerde açığa çıkmasıyla oluşan yürekliliğin, mücadele azmi vermesi.)

125-) Bela in tasbiru ve tetteku ve ye’tuküm min fevrihim hazâ yümdidküm Rabbuküm Bi hamseti alafin minel Melaiketi müsevvimiyn;

Evet... Eğer dayanır ve korunursanız, düşman aniden saldırsa dahi, Rabbiniz, varlığınızdaki Esmâ’dan kaynaklanan beş bin melâike kuvvesiyle size yardım eder.

126-) Ve ma caalehullahu illâ büşra leküm ve li tatmeinne kulubüküm Bihi, ve men nasru illâ min indillâhil Aziyzil Hakiym;

Allâh bunu size bir müjde olsun ve kalplerinizdeki (hakikatinizdeki) kuvveye mutmain olmanız için yaptı. Yardım ancak ve yalnız Aziyz ve Hakiym olan Allâh indîndendir.

127-) Li yakta’a tarafen minelleziyne keferu ev yekbitehüm feyenkalibu haibiyn;

(Allâh bunu) hakikati inkâr edenlerden bir kısmını kesip (mahvetmek), diğer bir kısmını da rezil bir şekilde geri dönmeleri için (yaptı).

128-) Leyse leke minel emri şey’ün ev yetube aleyhim ev yüazzibehüm feinnehüm zalimun;

Hüküm vermek sana ait değil; dilerse tövbelerini kabul eder veya azap verir. Gerçekten onlar zâlimlerdir.

129-) Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* yağfiru limen yeşau ve yüazzibü men yeşa’* vAllâhu Ğafûr’un Rahıym;

Semâlarda ve arzda ne varsa hepsi Allâh’ındır (O’nun Esmâ’sının varlığıyla var ve kaîmdirler). Dilediğine mağfiret eder, dilediğine (yaptıklarının karşılığı olarak) azap verir. Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

130-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ te’külürRiba ad’afen mudaafeten, vettekullahe lealleküm tüflihun;

Ey iman edenler, kat kat arttırılmış riba (faiz) yemeyin (tefecilik yasaklanmıştır)! Allâh’tan (yaptıklarınızın getirisini kesinlikle yaşatacağı içindir ki) korunun; kurtuluşa eresiniz!

131-) Vettekunnaralletiy u’ıddet lil kafiriyn;

Hakikati inkâr edenler için hazırlanmış olan ateşten korunun.

132-) Ve etıy’ullahe ver Rasûle lealleküm türhamun;

Allâh’a ve Rasûle itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.

133-) Ve sariu ila mağfiretin min Rabbiküm ve cennetin arduhes Semavatu vel Ardu, u’ıddet lil müttekıyn;

Koşuşun, Rabbinizden (hakikatinizdeki Esmâ bileşiminden kaynaklanacak olan) mağfirete ve semâlar (idrak mertebeleri) ile arz (kuvveler platformu) genişliğindeki (Allâh Esmâ’sının kuvveleriyle tahakkuk ortamı olan) cennete... Korunanlar için hazırlanmıştır o!

134-) Elleziyne yünfikune fiys serrai ved darrai vel kazımiynel ğayza vel afiyne aninNas* vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn;

Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allâh için karşılıksız bağışta bulunurlar, kızdıklarında öfkelerini kontrol ederler, insanların kusurlarını affederler. Allâh ihsan edenleri sever.

135-) Velleziyne izâ fe’alu fahışeten ev zalemu enfüsehüm zekerullahe festağferu li zünubihim* ve men yağfiruz zünube illAllâh* ve lem yusırru alâ ma fe’alu ve hüm ya’lemun;

Onlar utanılacak bir iş yaptıklarında veya (Allâh’tan perdelenerek) nefslerine zulmettiklerinde; Allâh’ı düşünüp yaptıkları yanlış, kusur dolayısıyla istiğfar ederler. Suçları da Allâh’tan başka kim bağışlayabilir (ki)! Onlar yaptıkları yanlışlarda ısrarlı değillerdir.

136-) Ülaike cezauhüm mağfiretün min Rabbihim ve cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve nı’me ecrul amiliyn;

İşte onların yaptıklarının karşılığı (cezası), Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Sonsuza dek orada kalırlar. Ne güzel mükâfattır bu yararlı iş yapanlara.

137-) Kad halet min kabliküm sünenün fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;

Sizden önce kendine özgü yaşam tarzları olan toplumlar gelip geçti. Arzda (fiilen veya bilgi yollu) gezinin de (hakikati)yalanlayanların sonu ne oldu görün.

138-) Hazâ beyanun linNasi ve hüden ve mev’ızatün lil müttekıyn;

Bu, insanlar için açıklama (ibret), korunanlar için de hidâyet ve öğüttür (aydınlatma).

139-) Ve lâ tehinu ve lâ tahzenu ve entümül a’levne in küntüm mu’miniyn;

Gevşemeyin, hüzünlenmeyin; siz en üstün olanlarsınız, eğer iman edenlerseniz.

140-) İn yemsesküm karhun fekad messel kavme karhun mislüh* ve tilkel eyyamu nüdavilüha beynen Nas* ve liya’lemAllâhulleziyne amenû ve yettehıze minküm şüheda’* vAllâhu lâ yuhıbbuz zalimiyn;

Eğer size bir yara (-nın ızdırabı) dokunuyorsa, o topluluğa da bir benzeri dokunmuştur. Böyle günler, devridaim olur insanlar arasında. İman edenlerin Allâh’ça bilinmesi (varlığındaki Esmâ mertebesince açığa çıkarılanın sonucunun meydana getirilmesi) ve hakikate hayatları pahasına şehâdet edenlerin oluşması içindir. Allâh zulmedenleri (nefslerinin veya başkalarının hakkını vermeyenleri) sevmez.

141-) Ve li yümahhısAllâhulleziyne amenû ve yemhakal kafiriyn;

Ve dahi (bu yaşanılanlar), Allâh’ın iman edenleri (bu olayları yaşatarak) arındırması; hakikati örtenleri de (bu yoldan) mahvetmesi içindir.

142-) Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemma ya’lemillâhulleziyne cahedu minküm ve ya’lemes sabiriyn;

Yoksa siz zannetiniz mi ki Allâh, içinizden o mücahede edenleri (azim ve kararlılıkla hakikati yaşamak için mücadele edenleri) belli etmeden, bu yolda sabırla devam edenleri ortaya çıkarmadan, cenneti yaşayacaksınız!

143-) Ve lekad küntüm temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fekad raeytümuhu ve entüm tenzurun;

Andolsun siz, ölümle karşı karşıya kalmadan önce şehîd olmayı temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, bakıp duruyorsunuz!

144-) Ve ma Muhammedün illâ Rasûl* kad halet min kablihirRusül* efein mate ev kutilenkalebtüm alâ a’kabiküm* ve men yenkalib alâ akıbeyhi felen yadurrAllâhe şey’a* ve seyeczillahuş şakiriyn;

Muhammed, Rasûlden başka bir şey değildir. Ondan önce de Rasûller gelip geçti. Şimdi o ölse veya öldürülse, siz (inancınızdan - davanızdan) geri mi döneceksiniz? Her kim geri dönerse, Allâh’a hiçbir zarar veremez! Allâh şükredenleri cezalandıracaktır (değerlendirenlere bunun getirisini yaşatacaktır).

145-) Ve ma kâne li nefsin en temute illâ Biiznillâhi Kitaben müeccela* ve men yürid sevabed dünya nü’tihi minha* ve men yürid sevabel ahireti nü’tihi minha* ve senecziş şakiriyn;

Varlığındaki Allâh Esmâ’sının oluşturduğu (“B”iiznillâh) değişmez programı (kitaben müeccela) elvermedikçe hiç kimse ölmez! Kim dünyanın nimetlerini isterse, ona dünyada veririz. Kim de sonsuz gelecek sürecinin nimetlerini arzu ederse, ona da ondan veririz. Biz şükredenlerin cezasını (karşılığını) veririz (değerlendirenlerin değerlendirmelerinin sonucunu yaşatırız).

146-) Ve keeyyin min Nebiyyin katele meahu ribbiyyune kesiyr* fema vehenu lima esabehüm fiy sebiylillâhi ve ma daufu ve mestekânu* vAllâhu yuhıbbus sabiriyn;

Nice Nebiler, beraberlerinde Rablerinin kulluğu içinde olduklarını yaşayanlar olduğu hâlde savaştılar da; Allâh yolunda başlarına gelenler yüzünden gevşemediler, zaaf göstermediler ve boyun eğmediler. Allâh güçlüklere tahammül edenleri sever.

147-) Ve ma kâne kavlehüm illâ en kalu Rabbenağfir lena zünubena ve israfena fiy emrina ve sebbit akdamena vensurna alel kavmil kafiriyn;

Onların söyledikleri şu idi: “Rabbimiz suçlarımızı ve yaptıklarımızdaki aşırılığı bağışla; bize metanet ve sebat ver; hakikati inkâr edenlere karşı bize yardım et, zafer ver.”

148-) Fe atahumullâhu sevabeddünya ve husne seva Bil’ ahireti, vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn;

Allâh da onlara hem dünya sevabını verdi hem de sonsuz gelecek sürecinin en güzel sevabını verdi. Allâh ihsan edenleri sever.

149-) Ya eyyühelleziyne amenû in tütıy’ulleziyne keferu yerudduküm alâ a’kabiküm fetenkalibu hasiriyn;

Ey iman edenler, eğer kâfir olanlara (hakikati inkâr edenlere) uyarsanız, sizi topuklarınızın üzerinde geri döndürürler de hüsrana uğrayanlar olarak kalırsınız.

150-) Belillâhu mevlâküm* ve HUve hayrun nasıriyn;

Doğrusu mevlânız Allâh’tır! O yardımıyla zafere ulaştırandır.

151-) Senulkıy fiy kulubil’leziyne keferürru’be Bima eşrekû Billâhi ma lem yünezzil Bihi sultanen ve me’vahümün nar* ve bi’se mesvez zalimiyn;

Hakikatlerindeki Allâh Esmâ’sına, benliklerinin tanrı olduğu yolunda hiçbir delil inzâl olmadığı hâlde şirk koştukları için, bu gerçeği örtenlerin kalplerinde korku oluşturacağız, yaşam ortamları da ateştir. Zâlimlerin ulaştığı son ne kötüdür!

152-) Ve lekad sadakakümullâhu va’dehu iz tehussunehüm Biiznihi, hatta izâ feşiltüm ve tenaza’tüm fiyl emri ve asaytüm min ba’di ma eraküm ma tuhıbbun* minküm men yüriydüd dünya ve minküm men yüriydül ahirete, sümme sarafeküm anhüm liyebteliyeküm* ve lekad ‘afa anküm* vAllâhu zü fadlin alel mu’miniyn;

(Uhud’da) Allâh elbette size sözünü tuttu; varlığınızdaki Allâh Esmâ’sının elverdiği kuvve ile (Bi-iznihi) onları yok etmek üzereydiniz. Ancak Allâh size sevdiğinizi (zafer ve ganimet) gösterdiğinde zayıflık gösterdiniz ve size verilmiş olan hükme isyan edip tartıştınız. Sizden kimi dünyalığı istiyordu (görev yerini bırakıp ganimete koştu), kimi de sonsuz geleceği (Rasûlün hükmüne uyup direndi ve şehîd oldu). Sonra Allâh, size ne durumda olduğunuzu göstermek için geri çevirdi. Bununla beraber sizi affetti. Allâh iman edenlere fazl sahibidir.

153-) İz tus’ıdune ve lâ telvune alâ ehadin ver Rasûlü yed’uküm fiy uhraküm feesabeküm ğammen Bi ğammin likey lâ tahzenu alâ ma fateküm ve lâ ma esabeküm* vAllâhu Habiyrun Bi ma ta’melun;

Hani Rasûl, arkanızdan sizi çağırırken, siz kimseye bakmadan kaçmaktaydınız. Bunun yüzünden Allâh, içinizde üzüntü üstüne üzüntü ile cezalandırdı ki kaybettiğinize üzülmek ya da size isâbet etmiş olanla kalmayasınız diye (zafer, ganimet elinizden kaçmış, üstelik utanç verici bir duruma düşmüştünüz). Allâh yapmakta olduklarınızı yaratan olarak, her şeyden haberi olandır.

154-) Sümme enzele aleyküm min ba’dil ğammi emeneten nü’asen yağşa taifeten minküm ve taifetün kad ehemmethüm enfüsühüm yezunnune Billâhi ğayrel Hakkı zannel cahiliyyeti, yekulune hel lena minel emri min şey’* kul innel emre küllehu Lillâhi, yuhfune fiy enfüsihim ma lâ yübdune leke, yekulune lev kâne lena minel emri şey’ün ma kutilna hahüna* kul lev küntüm fiy buyutiküm le berezelleziyne kütibe aleyhimül katlü ila medaci’ıhim* ve liyebteliyAllâhu ma fiy suduriküm ve liyumahhısa ma fiy kulubiküm* vAllâhu Aliymun Bi zatis sudur;

Sonra gamın ardından bir güven duygusu inzâl ederek içinizi yatıştırdı. Bir grup da (münafıklar - ikiyüzlüler) kendi canlarının (çıkarlarının) kaygısına düşmüştü. Allâh’a karşı cahiliye zannı ile düşünerek “Bu karara bizim bir katkımız mı var” diyorlardı. De ki: “Hüküm - karar tümüyle Allâh’a aittir!” Onlar dışa vurmadıklarını içlerinde sakladılar. “Bu hüküm - kararda bir hissemiz olsaydı burada öldürülmezdik” dediler. De ki: “Evlerinizde dahi kalsaydınız, haklarında öldürülme yazılmış (programlanmış)olanlar her hâlükârda evlerinden çıkıp, düşüp kalacakları (öldürülecekleri) yere giderlerdi. Allâh içinizdekini (dışınıza vurup ne olduğunuzu) size göstermek ve yanlış fikirlerden arınmanızı sağlamak için bunu yaşattı. Allâh içinizdekileri bilir, zira sînelerinizin hakikati O’nun Esmâ’sıdır.”

155-) İnnelleziyne tevellev minküm yevmel tekal cem’ani innemestezellehümüş şeytanü Bi ba’dı ma kesebu* ve lekad afAllâhu anhüm* innAllâhe Ğafûr’un Haliym;

İki ordu karşı karşıya geldiğinde sizden kaçanlar, bunu, şeytanın (vehmin) kendilerinde oluşmuş yanlış fikirleri tahrik etmesi sonucu ortaya koymuşlardır. Allâh onları affetti. Allâh Ğafûr’dur, Haliym’dir.

156-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tekûnu kelleziyne keferu ve kalu li ıhvanihim izâ darebu fiyl Ardı ev kânu ğuzzen lev kânu ‘ındena ma matu ve ma kutilu* li yec’alellahu zâlike hasreten fiy kulubihim* vAllâhu yuhyiy ve yümıt* vAllâhu Bi ma ta’melune Basıyr;

Ey iman edenler... Dünyada gezip dolaşan ya da savaşa çıkan kardeşleri için “Eğer yanımızda kalsalardı ölmemiş veya öldürülmemiş olacaklardı” diyerek hakikati inkâr edenler gibi olmayın! Allâh bu fikri onların içinde bir hasretlik acısı olarak meydana getirdi. Allâh diriltir ve Allâh öldürür (sebepler değil)! Allâh yapmakta olduklarınızı (Esmâ’sı itibarıyla onların hakikati ve dahi yaratıcısı olması ile) Basıyr’dir (değerlendirendir).

157-) Ve lein kutiltüm fiy sebiylillâhi ev müttüm le mağfiretün minAllâhi ve rahmetün hayrun mimma yecme’un;

Andolsun ki, Allâh uğruna öldürülmeniz veya ölmeniz karşılığında elde edeceğiniz bağışlanma ve rahmet, onların toplamakta olduklarından (dünyalıktan) daha hayırlıdır.

158-) Ve lein müttüm ev kutiltüm le ilAllâhi tuhşerun;

Andolsun ki, ölseniz veya öldürülseniz Allâh’a haşr olunacaksınız (değerlendirilmeniz hakikatiniz olan Allâh Esmâ’sıyla yapılacaktır).

159-) FeBima rahmetin minAllâhi linte lehüm* ve lev künte fazzan ğaliyzal kalbi lenfaddu min havlike, fa’fü anhüm vestağfir lehüm ve şavirhüm fiyl emr* fe izâ azemte fe tevekkel alAllâh* innAllâhe yuhıbbül mütevekkiliyn;

Allâh’ın, hakikatinden açığa çıkardığı rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer sert ve keskin olsaydın onlar dağılıp giderlerdi. Onları affet ve bağışlanmalarını iste. Toplumsal konularda karar verirken onların fikirlerini al. Karar verip uygulamaya koyulduktan sonra da Allâh’a güven! Muhakkak ki Allâh kendisine tevekkül edenleri (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman edenleri) sever.

160-) İn yensurkümullâhu fela ğalibe leküm* ve in yahzülküm femen zelleziy yensuruküm min ba’dih* ve alAllâhi felyetevekkelil mu’minun;

Eğer size Allâh yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Şayet sizi yardımsız kendi hâlinize bırakırsa, bunun sonucunda size kim yardımcı olabilir! İman edenler sadece (Esmâ’sıyla hakikatleri olan) Allâh’a tevekkül etsinler.

161-) Ve ma kâne li Nebiyyin en yeğull* ve men yağlül ye’ti Bi ma ğalle yevmel kıyameti, sümme tüveffa küllü nefsin ma kesebet ve hüm lâ yuzlemun;

Bir Nebinin emanete hıyanet etmesi mümkün değildir. Her kim hıyanet ederse, hıyaneti boynunda asılı olarak gelir! Bundan sonra her nefse (yaptıklarıyla) kazandığı tam olarak verilir; onlara zulmedilmez!

162-) Efemenittebe’a rıdvanAllâhi kemen bâe Bi sehatın minAllâhi ve me’vahu cehennem* ve bi’sel masıyr;

Allâh rıdvanına (Esmâ kuvvesinin, hakikatindeki varlığına) tâbi olan kimse, Allâh’ın hışmının açığa çıktığı, yaşayacağı ortam cehennem olan kişi gibi midir? O ne kötü sondur!

163-) Hüm derecatün indAllâh* vAllâhu Basıyrun Bi ma ya’melun;

Onlar Allâh indînde, (ilim - irfan anlayış farkları nedeniyle) birbirlerinin üstünde olan farklı derecelerdedir. Allâh yapmakta olduklarınızı (Esmâ’sı itibarıyla onların hakikati ve dahi yaratıcısı olması ile) Basıyr’dir (değerlendirendir).

164-) Lekad mennAllâhu alel mu’miniyne iz baase fiyhim Rasûlen min enfüsihim yetlu aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yuallimuhümül Kitabe vel Hikmete ve in kânu min kablü lefiy dalalin mubiyn;

Andolsun ki Allâh iman edenlere bir lütuf olarak, içlerinde nefslerinden bir Rasûl bâ’s etti (aralarından kendi türlerinden bir Rasûl ortaya çıkardı), O’nun işaretlerini okuyor; onları arındırıyor, onlara hakikat bilgisini ve Hikmeti (her şeyin oluş sistem ve düzenini)öğretiyor. (Hâlbuki) onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler!

165-) Evelemma esabetküm musıybetün kad esabtüm misleyha, kultüm enna hazâ* kul huve min ındi enfüsiküm* innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr;

Düşmanlarınıza iki katını tattırdığımız bir musîbet sizin başınıza gelince “Bu nasıl, neden oldu?” diyorsunuz. De ki: “O, nefsaniyetinizin getirisidir!” Kesinlikle, Allâh her şeye Kaadir’dir.

166-) Ve ma esabeküm yevmeltekal cem’ani fe Biiznillâhi ve li ya’lemel mu’miniyn; 

(Uhud’da) iki topluluğun savaşında başınıza gelenler, hakikatiniz olan Allâh Esmâ’sının getirisinin iman edenlerde açığa çıkıp, kimin ne olduğunun bilinmesi içindir.

167-) Ve li ya’lemelleziyne nafeku* ve kıyle lehüm te’alev katilu fiy sebiylillâhi evidfe’û* kalu lev na’lemu kıtalen letteba’naküm* hüm lilküfri yevmeizin akrebu minhüm lil iyman* yekulune Bi efvahihim ma leyse fiy kulubihim* vAllâhu a’lemu Bi ma yektümun;

(Ayrıca bir de) münafık (ikiyüzlü) olanların bilinmesi içindi. Bunlara “Gelin Allâh uğruna savaşın ya da müdafaa yapın” denildiğinde, “Savaş yapılacağını bilseydik, gelirdik arkanızdan” dediler. O gün onlar imandan çok küfür hâline yakındılar. Gerçek fikirlerini dillendirmiyorlardı! Allâh gerçeği bilirken, neyi içlerinde gizlemeye çalışıyorlardı!

168-) Elleziyne kalu li ıhvanihim ve kaadu lev etauna ma kutilu* kul fedreu an enfüsikümül mevte in küntüm sadikıyn;

O savaşa katılmayanlar, kardeşleri için “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” dediler. De ki: “Dediğiniz doğru ise ölümü uzak kılın başınızdan bakalım!”

169-) Ve lâ tahsebennelleziyne kutilu fiy sebiylillâhi emvata* bel ahyaun ‘ınde Rabbihim yurzekun;

Allâh uğruna öldürülmüş olanları “ölü”ler sanmayın! Bilakis Rableri indînde hayattadırlar, rızıklanmaktadırlar!

170-) Ferihıyne Bi ma atahumullâhu min fadliHİ, ve yestebşirune Bil’leziyne lem yelhaku Bihim min halfihim ella havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;

Allâh’ın fazlından, hakikatleri olması sebebiyle kendilerinde açığa çıkardığıyla sevinçlidirler. Kendilerine katılmamış, geride kalanlara müjdelemek isterler ki; onlara ne bir korku vardır ne de üzülecekleri bir şey.

171-) Yestebşirune Bi nı’metin minAllâhi ve fadlin, ve ennAllâhe lâ yudıy’u ecrel mu’miniyn;

Allâh’ın üzerlerinde açığa çıkan nimetini ve fazlını ve de iman edenlerin yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını müjdelemek isterler.

172-) Elleziynestecabu Lillâhi verRasûli min ba’di ma esabehümül karh* lilleziyne ahsenu minhüm vettekav ecrun azıym;

Kendileri yara aldıktan sonra (bile) Allâh ve Rasûlün davetine icabet ettiler ki, onlardan ihsan sahibi olanlar ve korunanlar için azîm mükâfat vardır.

173-) Elleziyne kale lehümün Nasu innen Nase kad cemeu leküm fahşevhüm fezadehüm iymana* ve kalu hasbünAllâhu ve nı’mel vekiyl;

“Sizinle savaşmak için bir ordu oluşturdular, korkun onlardan” dediklerinde; bu haber onların bilakis imanını arttırdı da şöyle cevapladılar: “Allâh yeter bize, O ne güzel Vekiyl’dir!”

174-) Fenkalebu Bi nı’metin minAllâhi ve fadlin lem yemseshüm sûun vettebeu rıdvanAllâh* vAllâhu zû fadlin azıym;

Bu inanç nedeniyle kendilerine hiçbir zarar dokunmadan Allâh’ın nimet ve fazlıyla geri döndüler. Allâh rıdvanına tâbi oldular. Allâh Aziym fazl sahibidir.

175-) İnnema zâlikümüş şeytanu yuhavvifü evliyâehu, fela tehafuhüm ve hafuni in küntüm mu’miniyn;

O şeytan (haberi getiren), ancak kendi dostlarını korkutur... O hâlde onlardan korkmayın; benden korkun, eğer iman ehliyseniz.

176-) Ve lâ yahzünkelleziyne yüsariune fiyl küfr* innehüm len yedurullahe şey’a* yüriydullahu ella yec’ale lehüm hazzan fiyl ahireti, ve lehüm azâbün azıym;

Hakikati inkârda yarışanlar seni üzmesinler. Kesinlikle onlar, Allâh’a hiçbir zarar veremezler. Allâh onlara sonsuz gelecek sürecinde bir nasip vermemeyi diliyor (onun için böyleler). Onlar için azîm azap vardır.

177-) İnnelleziyneşterevül küfre Bil iymani len yedurullahe şey’a* ve lehüm azâbün eliym;

Hakikatlerine iman yerine, inkârı satın alanlara gelince, Allâh’a hiçbir zarar veremezler. Onlara feci yanış vardır.

178-) Ve lâ yahsebenneleziyne keferu ennema nümliy lehüm hayrun lienfüsihim* innema nümliy lehüm liyezdadu isma* ve lehüm azâbün mühiyn;

Hakikati inkâr ederek yaşayanlar, kendilerine süre tanımamızın hayırlarına olduğunu sanmasınlar! Sadece suçlarını büyütmeleri için süre tanıyoruz (bu Allâh’ın mekridir onlara). Onlara zilleti yaşatacak bir azap vardır.

179-) Ma kânAllâhu li yezeral mu’miniyne alâ ma entüm aleyhi hatta yemiyzel habiyse minettayyib* ve ma kânAllâhu liyutliaküm alel ğaybi ve lakinnAllâhe yectebiy min RusuliHİ men yeşau, feaminu Billâhi ve rusuliHİ, ve in tu’minu ve tetteku feleküm ecrun azıym;

Allâh, iman edenleri olduğu gibi bırakmayacaktır. Pis ile temizi ayıracaktır. Allâh sizleri gayba (Zât’ına) erdirecek değildir. Ne var ki, Rasûllerinden dilediğini seçer (size göre gayb olanı bildirmek isterse). Öyle ise, Allâh Esmâ’sının tüm âlemleri ve hakikatinizi var ettiğine ve Rasûllerine (bu bilgiyi size açıklamak için irsâl ettiklerine) iman edin. Eğer iman eder ve korunursanız, azîm mükâfata erersiniz.

180-) Ve lâ yahsebennelleziyne yebhalune Bi ma atahumullâhu min fadliHİ huve hayren lehüm* bel huve şerrun lehüm* seyütavvekune ma behılu Bihi yevmel kıyameti, ve Lillâhi miyrasüs Semavati vel Ard* vAllâhu Bi ma ta’melune Habiyr;

Allâh’ın kendi hakikatleri olan Esmâ kuvvesi ile fazlından verdiklerinde cimrilik edenler, sanmasınlar ki bu haklarında hayırlı olan bir şeydir. Bilakis şerrdir! Cimrilik ettikleri şey kıyamet sürecinde boyunlarında asılı olacaktır! Semâlar ve arzın mirası (Esmâ kuvvelerinden sürekli oluşan her şey) Allâh’ındır. Allâh yapmakta olduklarınızdan (onları yaratan olarak) Habiyr’dir.

181-) Lekad semiAllâhu kavlelleziyne kalu innAllâhe fakiyrun ve nahnü ağniya’* senektübü ma kalu ve katlehümül Enbiyae Bi ğayri Hakkın ve nekulü zûku azâbel hariyk;

Andolsun ki, Allâh ; “Muhakkak Allâh fakirdir, biz zenginleriz” diyenlerin sözünü algıladı. Dediklerini ve Hakk’ın muradına karşı Nebileri öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: “Tadın yakan azabı!”

182-) Zâlike Bima kaddemet eydiyküm ve ennAllâhe leyse Bi zallamin lil abiyd;

Bu (azap) kendi ellerinizle oluşturduklarınızın sonucudur. Allâh, kullarında hak etmediklerini açığa çıkarmak suretiyle zulümde bulunmaz!

183-) Elleziyne kalu innAllâhe ahide ileyna ella nu’mine liRasûlin hatta ye’tiyena Bi kurbanin te’külühün nar* kul kad caeküm Rusulün min kabliy Bil beyyinati ve Bil’leziy kultüm felime kateltümuhüm in küntüm sadikıyn;

Onlar (Yahudiler) şöyle demişlerdi: “Allâh bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir Rasûle iman etmememiz konusunda emretti.” De ki: “Benden önce Rasûller açık deliller olarak gelmiş ve de istediğinizi getirmişlerdi. Eğer sözünüzde sadık idiyseniz, niçin onları öldürdünüz?”

184-) Fein kezzebuke fekad küzzibe Rusulün min kablike câu Bil beyyinati vezZübüri vel Kitabil müniyr;

Onlar, seni yalanladılarsa; senden önce açık deliller olarak; kutsal bilgilerle, nûrlu - aydınlatıcı bilgilerle gelmiş Rasûlleri de yalanlamışlardı.

185-) Küllü nefsin zâikatül mevt* ve innema tüveffevne ücureküm yevmel kıyameti, femen zuhziha anin nari ve udhılel cennete fekad faz* ve mel hayatüd dünya illâ metaul ğurur;

Her bilinç, ölümü (biyolojik bedensiz yaşamayı) tadacaktır! (Biyolojik bedenli yaşam sonrası başlayacak olan) kıyamet sürecinde yaptıklarınızın mükâfatı eksiksiz verilecektir. Kim yanmaktan kurtarılıp cennete (boyutuna) geçirilirse o gerçekten kurtulmuştur. Dünya yaşamı aldatıcı (sonu pişmanlık olan) bir zevkten başka bir şey değildir.

186-) Le tüblevünne fiy emvaliküm ve enfüsiküm ve letesmeunne minelleziyne ûtül Kitabe min kabliküm ve minelleziyne eşrekû ezen kesiyra* ve in tasbiru ve tetteku fe inne zâlike min azmil umur;

Andolsun ki, mallarınızla ve nefslerinizle imtihan edileceksiniz. Sizden önce hakikat bilgisi verilenler ve şirk ehli tarafından incitileceksiniz. Eğer dayanır ve korunursanız (bilin ki) bu ancak azminizle başarılır.

187-) Ve iz ehazAllâhu miysakalleziyne utül Kitabe letübeyyinünnehu lin Nasi ve lâ tektümunehu, fe nebezuhu verae zuhurihim veşterav Bihi semenen kaliyla* fe bi’se ma yeşterun;

Hani Allâh, kendilerine hakikat bilgisi verilenlerden, “Onu kesinlikle insanlara açıklayacak, gizlemeyeceksiniz” diye söz almıştı. Derken onlar sözlerini geride bırakıp, karşılığında az bir bedel aldılar. Ne kötü bir alışveriş!

188-) Lâ tahsebennelleziyne yefrehune Bi ma etev ve yuhıbbune en yuhmedu Bi ma lem yef’alu fela tahsebennehüm Bi mefazetin minel azâbi, ve lehüm azâbün eliym;

O yaptıklarıyla mağrur olup, yapmadıkları ile övülmekten hoşlananları bir şey sanma! Onların azaptan kurtulacağını da sanma! Onlara feci bir azap vardır.

189-) Ve Lillâhi mülküs Semavati vel Ard* vAllâhu alâ külli şey’in Kadiyr;

Semâların ve arzın mülkü Allâh’ındır (çünkü bu kapsamdaki her “şey”, O’nun Esmâ’sının işaret ettiği mânâlardan - kuvvelerden oluşmuştur, O’na aittir). Allâh her şeye Kaadir’dir.

190-) İnne fiy halkıs Semavati vel Ardı vahtilafil leyli ven nehari leâyâtin li ülil elbab;

Kesinlikle semâların (algılanan boyuttan kuantsal boyuta kadar) ve arzın (algılamaya göre madde kabul edilen her boyutun)yaratılışında, gece ve gündüzün birbirine dönüşmesi sisteminde (neden ve nasıl gece gündüz oluşumu, süreleri vs.) öze ermişler (Ulül Elbab) için işaretler vardır.

191-) Elleziyne yezkürunAllâhe kıyâmen ve ku’ûden ve alâ cünubihim ve yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard* Rabbenâ mâ halakte hazâ batılâ* sübhâneKE fekınâ azâben nâr;

Onlar (öze ermişler) ayakta, otururken ya da yanları üzere uzanmışken Allâh’ı anıp (hatırlayıp), semâların ve arzın yaratılışını (günün getirisi ölçüsünde evren ve derûnu ya da beyin indînde bedenin yeri ve özelliklerini) tefekkür edip; “Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın! Subhan’sın (yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olansın)(Açığa çıkardıklarını değerlendirmemenin getireceği pişmanlıktan) yanmadan bizi koru” (derler).

192-) Rabbenâ inneKE men tüdhılinnâre fekad ahzeytehu, ve mâ lizzalimiyne min ensar;

“Rabbimiz, sen kimi ateşe atarsan onu muhakkak aşağılamış olursun. Nefsine zulmedenlere hiçbir yardımcı (kurtarıcı) olmaz!”

193-) Rabbenâ innenâ semi’na münâdiyen yünâdiy lil iymâni en âminû Bi Rabbiküm fe âmennâ* Rabbenâ fağfir lenâ zünûbenâ ve keffir ‘annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ ma’al’ ebrar;

“Rabbimiz, gerçekten biz ‘Hakikatinizi Esmâ’sıyla oluşturan Rabbinize iman edin’ diye imana davet edeni duyduk ve hemen iman ettik. Rabbimiz, suçlarımızı bağışla, yanlışlarımızı sil; sana ermiş kullarınla birlikte olarak yanına al.”

194-) Rabbenâ ve âtinâ mâ veadtenâ alâ RusuliKE ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeti, inneKE lâ tuhlifül miy’âd;

“Rabbimiz, bize, Rasûllerine vadettiğini ver ve kıyamet sürecinde bizi rezil duruma düşürme! Muhakkak ki vaadinden dönmeyensin sen.”

195-) Festecabe lehüm Rabbühüm enniy lâ udıy’u amele amilin minküm min zekerin ev ünsâ* ba’duküm min ba’d* felleziyne haceru ve uhricu min diyarihim ve ûzû fiy sebiyliy ve katelu ve kutilu leükeffirenne anhüm seyyiatihim ve leüdhılennehüm cennatin tecriy min tahtihel enhar* sevaben min indillâh* vAllâhu ‘ındeHU husnüs sevab;

Rableri onların duasına icabet etti: “Sizden erkek olsun kadın olsun, kimsenin yaptığını boşa çıkarmam. Hep birbirinizdensiniz (aynı özelliklerle yaratılmış olmanız dolayısıyla hepiniz aynı sisteme tâbisiniz). Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Ben’im uğruma eziyete uğratılanlar, savaşanlar ve öldürülenlere gelince; elbette onların suçlarını sileceğim. Elbette onları altlarından ırmaklar akan cennetlere (bilinçlerine akan çeşitli ilimlerin getirisiyle kişinin dilediğini yapabileceği boyuta) sokacağım, Allâh indînden bir mükâfat olarak. En güzel mükâfat Allâh indîndendir.”

196-) Lâ yeğurrenneke tekallübülleziyne keferu fiyl bilad;

Hakikati inkâr ederek (dünyevî - bedensel zevkler içinde) yaşayanların refahı seni aldatmasın...

197-) Metaun kaliylün sümme me’vahüm cehennem* ve bi’sel mihad;

O, geçici bir zevk ve tatmindir! Sonunda varacakları yer ise cehennemdir (yapmaları gerekenleri yapmamanın pişmanlığıyla, yanmaya mahkûm oldukları mekân). O ne kötü yaşam ortamı ve şartlarıdır!

198-) Lakinilleziynettekav Rabbehüm lehüm cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha nüzülen min indillâh* ve ma indAllâhi hayrun lil ebrar;

Fakat Rablerinden korunanlara gelince, onlara altlarında nehirler akan cennetler vardır. Orada sonsuza dek yaşarlar Allâh indînden inzâl olan ile (hakikatleri olan Allâh Esmâ’sının bilinçlerine inzâl {boyutsal geçiş} ettiği kuvveler ile). Allâh indînde olanlar, Ebrâr (Allâh’a ermişler) için daha hayırlıdır.

199-) Ve inne min ehlil Kitabi lemen yu’minu Billâhi ve ma ünzile ileyküm ve ma ünzile ileyhim haşiıyne Lillâhi, lâ yeşterune Bi âyâtillâhi semenen kaliyla* ülaike lehüm ecruhüm ‘ınde Rabbihim* innAllâhe seriy’ul hisab;

Muhakkak ki, kendilerine hakikat ilmi verilmiş olanlardan öyleleri vardır ki, hakikatleri olan Allâh Esmâ’sına, size inzâl olunana, kendilerine inzâl olunana Allâh için huşû duyarak iman ederler. Allâh’ın işaretlerindeki varlığı realitesini, kendilerini bu hakikatten perdeleyecek az bir dışsal zevke değişmezler! İşte onlar için Rableri indînde (kendi Esmâ bileşimlerinden açığa çıkan)mükâfatları vardır. Allâh, hesabı anında görendir.

200-) Ya eyyühelleziyne amenûsbiru ve sabiru ve rabitu vettekullahe lealleküm tüflihun;

Ey iman edenler... (İçinde bulunduğunuz zorluklara) dayanın, birbirinizle dayanıklılıkta yarışın, düşmana karşı hazır ve bütünlük içinde olun ve Allâh’tan korunun ki kurtuluşa eresiniz.

Not:
Sık geçen “Allâh’tan korunun” uyarısının anlamı bize GÖRE şudur: Allâh sizden açığa çıkan fikir veya fiillerin her an sonucunu yarattığı içindir ki; hoşlanmayacağınız şeylerle karşılaşmak istemiyorsanız, onları oluşturan davranış ve düşüncelerden uzak durarak özünüzdeki Hasiyb mekanizmasına karşı korunun. Allâhu âlem!

128 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!