Ra’d Sûresi: 1-43

AÇIKLAMA:

 

Ra’d Sûresi, genel tertiplerde ağırlıklı olarak Medine döneminde Muhammed-Rahmân Sûreleri arasına; bazılarında Mekke döneminde Tûr Sûresi’nden önceye yerleştirlmiştir!.. 

Bizim araştırma ve tesbitimize göremetin ve siyer olarak Ra’d ve Rahmân Sûreleri, Mekke dönemine uygun gözükmektedirler!.. 

Esbâb-ı Nüzûl olarak Ra’d Sûresi’nin bazı âyetleri hakkında rivayetler vardır!.. Fakat sebeb-i nüzûl olarak rivayetlerin çoğunun telifi, metin ve siyerolarak mümkün görünmemektedir!.. Ancak bu rivayetler, sûre’nin nâzil olduğu dönem ve şartlar hakkında bir bilgi olarak faydalı olabilir!..

Bunlardan 31.âyet (27. ve 30.âyetler de bu paraleldedir) hakkındaki rivayet şöyledir:

Eğer ki, (geçmiş Rasûl ve Nebiler’in mucizeleri gibi) kendisiyle dağların yürütüldüğü yahut arzın parça parça edildiği veya kendisiyle ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân (mucizesi; hakikat tecellisi) olsaydı bu (gene iman etmezlerdi)! Hayır, Hüküm tümüyle Allâh’ındırİman edenler açıkça bilmediler mi, eğer Allâh dileseydi elbette insanların hepsini hakikate erdirirdi! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, kendi eserleri dolayısıyla; kendilerine veya yurtlarının yakınına bir musibet isâbet etmekten geri kalmaz... Tâ ki Allâh vaadi gelinceye kadar... Muhakkak ki Allâh vaadinden dönmez!” (Ra’d: 31) âyeti, kavminin Hz. Rasûlullâh (s.a.v.)'den “dağların yürütülmesini, yerin parça parça edilmesini ve geçmiş ölü babalarının diriltilmesini” istemeleri üzerine nâzil olmuş!..

Nitekim 27.âyet hakkındaki rivayet de Mekke kâfirlerinin bu tutumunu göstermektedir:

hakikat bilgisini inkâr edenler: “O’na Rabbinden bir mucize inzâl edilseydi ya?” derler...

De ki: “Muhakkak ki Allâh dilediğini saptırır, kendisine dönüp yöneleni de hakikate erdirir.” (Ra’d: 27) âyeti, (Hz. Rasûlullâh (a.s)’ın Kur’ân mucizesi ortada iken) Abdullâh B. Ebî Ümeyye ve arkadaşlarının Hz. Rasûlullâh (s.a.v.)'den, kendilerine mucizeler getirmesini isteyerek: “Rabbinden kendisine bir âyet (işaret, olağanüstü bir alâmet) inzâl edilmeli değil miydi?” demeleri üzerine inzâl edilmiş!..

Şirk (cahiliye) taassubu ve küfür inatları ile Rasûlullâh (a.s)’a muhalefet ve hasımlık eden Mekke müşriklerinin çeşitli planları ve tedbirleri işe yaramıyor; nübüvvet ve vahyini sorgulayıp realize etmeye çalışıyorlar; derken hakikatleri ve evrensellik için mucize olan vahyini değerlendirmek yerine, dünyaları için faydalanacakları “mucize” olağanüstülükler yapmasını istiyorlar?!..

Bir çıktısı “Kur’ân” olan Rasûlullâh (Muhteşem Beyin) mucizesi, muhataplarına “Kur’ân”ı işaret etmeye devam ediyor; yakın bir zamanda da zaten “İsrâ” (mucizesi) olayı yaşanıyor...!

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Elif Lâââm Miiiym Râ* tilke âyâtül Kitab* velleziy ünzile ileyke min Rabbikel Hakku ve lâkinne ekseren Nasi lâ yu’minun;

Eliif, Lââm, Miim, Raa... Bunlar Kitap’ın (nâzil Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsinin) işaretleridir... (O BİLGİ) Rabbinden sana inzâl olunan Hak’tır... Ne var ki insanların çoğunluğu iman etmezler.

2-) Allâhulleziy rafe’asSemavati Biğayri ‘amedin teravneha sümmesteva alel Arşi ve sahhareşŞemse velKamere, küllün yecriy liecelin müsemma* yüdebbirul’emre yufassılül’âyâti lealleküm Bi Lıkai Rabbiküm tukınun;

(İsmi) Allâh (olan), “HÛ”dur ki semâları (algılanan madde ötesi boyutları - bilinç {yedi nefs} mertebelerini) gördüğünüz bir şeye dayanaksız yükseltti (Farklı algılama sistemlerine dayalı farklı boyutlar meydana getirerek oluşturdu)! Sonra Arş üzerine istiva etti (Esmâ’sının özelliklerini Fiiller âleminde hükümran kıldı)! Güneş’i, Ay’ı hükmünün açığa çıkması için işlevlendirmiştir; her biri belli bir ömre sahip olarak işlevine devam eder... Hükmü doğrultusunda (her şeyi) oluşturur - yönlendirir; tüm detaylarıyla var eder; Rabbinizin likâsına (hakikatinizdeki Rabbinizin Esmâ’sının açığa çıkışının farkındalığına) yakîn sahibi olmanız için.

3-) Ve HUvelleziy meddel’Arda ve ce’ale fiyha revasiye ve enhara* ve min küllissemerati ce’ale fiyha zevceynisneyni yuğşil leylen nehar* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;

“HÛ”, ki arzı yaydı (madde yapıyı - bedeni, kendisindekileri oluşturacak kapasiteyle meydana getirdi; konu dünyanın yuvarlaklığı değil, yeryüzü ve aynı zamanda bedenin yani madde boyutunun kapasitesidir); onda sâbit dağlar (bedenin organları) ve nehirler (bilinçleri besleyen sürekli bilgi akışı - sinir sistemi) oluşturdu... Her semerattan (üretilmişten) onların eşi olan ikizini (birimin madde ve ötesi olan yapısını) oluşturdu... Geceyi gündüze (cehalet karanlığını ilmiyle aydınlığa, hakikatin seyredildiği yaşama) dönüştürür... Gerçek ki, bunlarda tefekkür eden bir topluluk için nice işaretler vardır.

4-) Ve fiyl Ardı kıtaun mütecaviratün ve cennatün min a’nabin ve zer’un ve nehıylün sınvanün ve ğayru sınvanin yüska Bi main vahıd* ve nufaddılu ba’daha alâ ba’din fiyl ükül* inne fiy zâlike le âyâtin likavmin ya’kılun;

Arzda (yeryüzünde - bedende) birbirine yaslanmış komşu kıtalar (veya organlar), üzümden bahçeler, ekinler ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır... (Hepsi) (Bi-)ma-i vâhid ile (TEK BİR İLİM’in kendilerinde açığa çıkmasıyla) sulanır (beslenir - hayatiyetini devam ettirir)... Yemişlerinde (ürettikleri itibarıyla) onların bazısını bazısına üstün tutarız. İşte bunda aklını değerlendiren bir topluluk için elbette nice işaretler vardır.

5-) Ve in ta’ceb feacebün kavlühüm eizâ künna türaben einna lefiy halkın cediyd* ülaikelleziyne keferu Bi Rabbihim* ve ülaikel ağlalü fiy a’nakıhim* ve ülaike ashabün Nar* hüm fiyha halidun;

Eğer (kavrayamadığından dolayı) şaşıyorsan (bu işaretlerimize); asıl şaşılacak olan, onların şu sözüdür: “Biz toprak olduktan sonra, halkı cedîdde mi olacağız (yeni bir yaratılmayla yaşama devam mı edeceğiz)?”... İşte bunlar Rablerinin hakikatleri olduğu bilgisini inkâr edenlerdir (Allâh Esmâ’sı hakikatleri olduğu için sonsuza dek ölümsüz yaşayacaklarını kavrayamayanlardır)! Boyunlarında bukağılar (halkalar - karınlarındaki ikinci beyinin oluşturduğu madde bedenden ibaret olma düşüncesinin esirleri) olanlar da bunlardır! Bunlar Ateş (yanma) ehlidir... Onlar orada sonsuz yaşarlar!

6-) Ve yesta’ciluneke Bis seyyieti kablel haseneti ve kad halet min kablihimül mesülat* ve inne Rabbeke lezû mağfiretin linNasi alâ zulmihim* ve inne Rabbeke le şediyd’ül ‘ıkab;

Senden iyilik beklemek yerine, bir an önce belâlarını isterler... (Oysa) onlardan önce, ders almaları gereken nice geçmiş topluluklar cezalandırıldılar. Muhakkak ki senin Rabbin zulümlerine rağmen insanlara mağfiret sahibidir... Muhakkak ki senin Rabbin “Şediyd’ül Ikab”dır (işlenen suçun sonucunu en şiddetli şekilde yaşatandır).

7-) Ve yekulülleziyne keferu levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* innema ente münzirun ve likülli kavmin had;

O hakikat bilgisini inkâr edenler: “O’na Rabbinden bir mucize inzâl edilmeliydi ya!” derler... Sen ancak bir uyarıcısın... Her toplumun bir Hadiy’i (hakikati göstereni) vardır.

8-) Allâhu ya’lemu ma tahmilu küllü ünsâ ve ma teğıydul’ erhamu ve ma tezdad* ve küllü şey’in ‘ındehu Bimıkdar;

Allâh, her dişinin neye hamile olduğunu, rahimlerin neyi noksanlaştıracağını ve neyi ziyade edeceğini bilir... O’nun indînde her şey kendi yaradılış amacına göre kapasitesi iledir.

9-) ‘Alimul ğaybi veşşehadetil Kebiyrul Müte’âl;

Algılanamayan ve algılananın Aliym’idir! Kebiyr’dir (sonsuz mânâlar büyüklüğü sahibi), Müteâliy’dir (yüceliği her şeyi ihâta eder).

10-) Sevaün minküm men eserral kavle ve men cehera Bihi ve men huve müstahfin Bil leyli ve saribün bin nehar;

Sizden düşüncesini içinde saklayan da açıkça konuşan da; gecenin zifirî karanlığındaki ile gündüzün aydınlığındaki de aynıdır (O’na)!

11-) LeHU muakkıbatün min beyni yedeyhi ve min halfihı yahfezunehu min emrillah* innAllâhe lâ yuğayyiru ma Bi kavmin hatta yuğayyiru ma Bi enfüsihim* ve izâ eradAllâhu Bi kavmin suen fela meradde leh* ve ma lehüm min dunihi min val;

Onun (tüm açığa çıkardıklarını), önünden arkasından Allâh hükmüyle muhafaza eden (kaydeden) kesintisiz izleyici sistemi (kuvveleri - melekleri) vardır... Muhakkak ki Allâh, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefslerini (anlayışlarını - değer yargılarını)değiştirmedikçe, değiştirmez! Allâh bir topluma bir felaket irade etti mi, artık onun geri çevrilmesi yoktur! Onlar için O’ndan başka yardım edici dost yoktur.

12-) HUvelleziy yüriykümül berka havfen ve tamean ve yünşiüssehabessikal;

“HÛ”, ki size korku ve umut olarak şimşeği (beyninizde bir an parlayan bir fikri) gösteren, (ilim ve marifet ile) yüklü bulutları inşa eden... (“Size korku ve ümit...” diye başlayan bu ve sonraki âyetler benzetme yoluyla insandaki çeşitli hâlleri anlatmasına rağmen, birçokları tarafından gerçekten göksel olaylar olarak anlaşılmıştır. A.H.)

13-) Ve yüsebbihur ra’dü Bi HamdiHi vel melaiketü min hıyfetiHi, ve yursilussavaıka feyusıybu Biha men yeşau ve hüm yücadilune fiyllah* ve HUve şediyd’ül mıhal;

Ra’d (gök gürültüsü - İnsan-ı Kâmil’in düşünsel boyutta keşfettikleri {salsal-i ceres, Abdülkerîm Ciylî, İnsan-ı Kâmil}) O’nun Hamdı olarak tespih eder; Melekler (kâinatta - insanda mevcut kuvveler) ise O’nun hükümranlığı altında (tespih eder - kulluklarını yerine getirir)... Onlar, Allâh hakkında (benlikten kaynaklanan fikirle) mücadele edip dururlarken; (O) yıldırımları (hakikati bilgisinin çarpmasını) irsâl eder de, onlarla, dilediğine bunu yaşatır! O, “Şediyd’ül Mihal”dır (şiddetle uygulanan Sünnetullâh sistemi vardır; değiştirilmesi müdahale edilmesi mümkün olmayan).

14-) LeHU da’vetül Hakk* velleziyne yed’une min dûniHİ lâ yesteciybune lehüm Bi şey’in illâ kebasitı keffeyhi ilelmai li yeblüğa fahu ve ma huve Bi baliğıh* ve ma duaül kafiriyne illâ fiy dalal;

Hak davet “HÛ”yadır! Yönelip yardım istedikleri O’nun dûnundakilerden, onlara hiçbir şekilde cevap gelmez (çünkü asla var olmadılar)(Onların durumu) ancak, su içmek isteyip de yalnızca suya elini açanın hâli gibidir... (Çeşme olmadığından) o su ona ulaşacak değildir! Hakikat bilgisini inkâr edenlerin duası ancak sapkınlık ve boşadır!

15-) Ve Lillâhi yescüdü men fiys Semavati vel Ardı tav’an ve kerhen ve zılaluhum Bil ğudüvvi vel asal;

Semâlar ve arzda (madde ötesi ve madde) kim varsa, (Hakiki mutlak varlık Allâh Esmâ’sı), gölgeleri de (isimsel varlıkları), isteyerek yahut zorunlu olarak sabah ve akşam Allâh’a secde ederler (hakikatleri olan Allâh hükmüne mutlak teslimiyet hâlindedirler)(15. âyet secde âyetidir.)

16-) Kul men Rabbüs Semavati vel Ard* kulillâh* kul efettehaztüm min dûniHİ evliyâe lâ yemlikûne lienfüsihim nef’an ve lâ darra* kul hel yestevil a’ma vel basıyru, em hel testeviz zulümatü vennûr* em ce’alu Lillâhi şürekâe haleku kehalkıhı feteşabehel halku aleyhim* kulillâhu haliku külli şey’in ve HUvel Vâhid’ül Kahhâr;

De ki: “Semâlar ve Arz’ın Rabbi kim?” De ki: “Allâh”! De ki: “O’nun dûnunda, kendi nefslerine bir fayda veya zararı olmayan veliler mi edindiniz?” De ki: “Kör ile gören eşit olur mu? Yahut karanlıklar ile Nûr eşit olur mu?” Yoksa Allâh’a, O’nun yarattığı gibi yaratan; yaratma sistemi O’nunkine benzeyen ortaklar mı düşünüyorlar? De ki: “Allâh’tır, her şeyin Yaratanıdır... “HÛ” Vâhid’dir, Kahhâr’dır.”

17-) Enzele minesSemai maen fesalet evdiyetün Bi kaderiha fahtemelesseylü zebeden rabiya* ve mimma yukıdune aleyhi fiynnaribtiğae hılyetin ev metaın zebedün mislüh* kezâlike yadribullahul Hakka vel bâtıl* feemmezzebedü feyezhebü cüfâa* ve emma ma yenfeun Nase feyemküsü fiyl Ard* kezâlike yadribullahul emsâl;

Semâdan bir su (Esmâ özellikleri) inzâl etti de vadiler (Esmâ bileşimi olan birimsel yapılar) kendi Bi-kaderlerince (terkibiyetlerindeki kuvvelerin miktarlarınca) sel olup (düşünsel yaşamları) aktı... O sel, üste çıkan köpüğü (maddesel hayatı) yüklenmiş taşır... Bir süs veya bir zinet arzulayarak ateşte yakıp erittiklerinden olan da bunun misli bir köpüktür. Köpük gereksiz fazlalık olarak atılır gider; işte Allâh, Hak ile bâtılı böylece misallendirir... Fakat insanlara faydalı olan şeye gelince, (işte o) arzda kalır... İşte Allâh, böyle misalleriverir.

18-) Lilleziynestecabu li Rabbihimül Hüsna* velleziyne lem yesteciybu leHU lev enne lehüm ma fiyl Ardı cemiy’an ve mislehu meahu leftedev Bih* ülaike lehüm sûül hısabi, ve me’vahüm cehennem* ve bi’sel mihad;

Rablerine icabet edenlere (hakikatlerine yönelenlere) Hüsnâ (cennet - varlıklarındaki Esmâ kuvvelerinin açığa çıkış güzelliklerini yaşamak) vardır... O’na icabet etmeyenlere gelince, eğer ki arzdakilerin tamamı ve onunla beraber bir misli daha onların olsa elbette (Bi-)onu fidye verirlerdi (yaşayacakları mahrumiyet azabından kurtulmak için)... İşte yaşam muhasebesi sonucunun en kötüsü onlar içindir... Onların barınakları Cehennem’dir... Ne kötü yataktır o!

19-) Efemen ya’lemu ennema ünzile ileyke min Rabbikel Hakku kemen huve a’ma* innema yetezekkeru ulül ‘elbab;

Rabbinden sana inzâl olunan Hak’tır; gerçeğini gören kişi, buna kör olan kişi gibi midir? Yalnızca, derin düşünebilen akıl sahipleri bunu idrak edebilirler!

20-) Elleziyne yufune Bi ahdillâhi ve lâ yenkudunel miysâk;

Onlar (hakikate erenler), Allâh ahidlerine uyarlar (Allâh’ın varlıklarında açığa çıkardığı hakikat bilgisinin gereğini yaşarlar), mîsaklarını (yaratılış fıtriyetlerini) bozmazlar.

21-) Velleziyne yasılune ma emerAllâhu Bihi en yusale ve yahşevne Rabbehüm ve yehafune sûel hısab;

Onlar, Allâh’ın BİRleştirilmesini emrettiği şeyi BİRleştirirler (“oluşmuş benlik”le “orijin benlik”in “bir”leşmesiyle oluşan yaşam boyutu); Rablerinden (Esmâ özelliklerinin muhteşem sonsuzluğundan) haşyet duyarlar; hesabın kötüsünden (hakkını vermemenin sonuçlarından) korkarlar.

22-) Velleziyne saberubtiğae vechi Rabbihim ve ekamus Salâte ve enfeku mimma razaknahüm sirran ve alaniyeten ve yedreune Bil hasenetisseyyiete ülaike lehüm ukbeddar;

Yine onlar Rablerinin vechini (cennet yaşamı olan rabbanî kuvvelerin açığa çıkışı yaşamını) arzulayarak sabrettiler (mevcut şartlarına); salâtı ikame ettiler ve kendilerinde açığa çıkardığımız yaşam gıdasından gizli ve açık olarak bağışta bulundular... Yaptıkları yanlışları (arkasından yapacakları) güzel fiillerle yok ederler... İşte onlarındır geleceğin vatanı!

23-) Cennatü Adnin yedhuluneha ve men saleha min abaihim ve ezvacihim ve zürriyyatihim vel Melaiketü yedhulune aleyhim min külli bab;

(Geleceğin yurdu) Adn cennetleridir (hakikatlerindeki Esmâ kuvveleriyle bilinçli olarak Yaşama mertebesi)... Ana-babalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salâha erenler (düzelip uyumlu hâlde yaşayanlar) ile BİRlikte (aynı hakikati yaşayarak) oraya girerler... Melekler de her kapıdan onların üzerine girerler (o boyutun yaşamı için gerekli kuvveler de her kanaldan kendilerinde açığa çıkar)!

24-) Selâmün alayküm Bima sabertüm fenı’me ukbed dar;

“Selâmun aleyküm (Selâm ismiyle işaret edilen kuvvesi sizde açığa çıksın) sabretmenizin sonucu... Son vatan ne güzel!” (“Vatan sevgisi imandandır” hadisinde işaret edilen “vatan” budur. A.H.)

25-) Velleziyne yenkudune ahdAllâhi min ba’di miysâkıhı ve yaktaune ma emerAllâhu Bihi en yusale ve yüfsidune fiyl Ard* ülaike lehümülla’netü ve lehüm suüddar;

Mîsaklarına rağmen (yaratılışlarındaki mutlak teslimiyet fıtratına rağmen) sonradan Allâh Ahdini (şartlandırılmaları ya da bilgileri yanlış değerlendirmeleri yüzünden) bozanlar; Allâh’ın (şirk anlayışının kaldırılarak) BİRleştirilmesini/vusûlünü emrettiği şeyi kesip koparanlar (oluşmuş benliğin orijin benden ayrı bir yapı olduğunu kabul edenler) ve arzda (bedeni amacına uygun kullanmayarak, karındaki beyinin esiri olarak) ifsad yapanlara gelince, işte Allâh’tan uzaklaştırılmışlık (hakikatlerine bahşedilmiş Esmâ kuvvelerinden uzak düşmek) onlar içindir! Vatanın kötüsü de onlaradır!

26-) Allâhu yebsüturrizka limen yeşau ve yakdir* ve ferihu Bil hayatid dünya* ve mel hayatüd dünya fiyl ahireti illâ meta’;

Allâh dilediğine yaşam gıdasını bollaştırır, dilediğininkini de daraltır! (Onlar) dünyalıklarıyla ferahlayıp şımardılar... (Oysa) gelecek sürecine göre dünya hayatı, sadece geçici avuntudur!

27-) Ve yekulülleziyne keferu levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* kul innAllâhe yudıllu men yeşau ve yehdiy ileyHİ men enab;

O hakikat bilgisini inkâr edenler: “O’na Rabbinden bir mucize inzâl edilseydi ya?” derler... De ki: “Muhakkak ki Allâh dilediğini saptırır, kendisine dönüp yöneleni de hakikate erdirir.”

28-) Elleziyne amenû ve tatmeinü kulubühüm Bizikrillâh* ela Bi zikrillâhi tatmeinnül kulub;

Onlar ki iman etmişlerdir ve şuurları Allâh’ı hakikatlerinde olarak hatırlayıp hissetmenin tatminini yaşar! Kesinlikle biline ki, şuurlar Bizikrillâh (Allâh’ı, Esmâ’sının işaret ettiği anlamlar doğrultusunda hakikatinde HATIRLAYIP hissetmek) ile mutmain olur!

29-) Elleziyne amenû ve amilus salihati Tûba lehüm ve hüsnü meab;

İman edip imanın gereğini yaşayanlar var ya, onlara Tûba (cennet ağacı) ve hakikatlerindekini yaşamanın güzellikleri vardır.

30-) Kezâlike erselnake fiy ümmetin kad halet min kabliha ümemün litetlüve aleyhimülleziy evhayna ileyke ve hüm yekfürune BirRahmân* kul HUve Rabbiy lâ ilâhe illâ HU* aleyHi tevekkeltü ve ileyHİ metab;

İşte böylece, kendinden önce nice toplumlar gelip geçmiş bir topluluk içinde seni açığa çıkardık ki; Rahmân’ı inkâr edenlere, sana vahyettiğimizi okuyup bildiresin... De ki: “Rabbim ‘HÛ’! Tanrı yoktur sadece ‘HÛ’! Tevekkülüm O’nadır ve metab (tövbe - dönüş)O’nadır.”

31-) Ve lev enne Kur’ânen süyyirat Bihil cibalu ev kuttıat Bihil Ardu ev küllime Bihil mevta* bel Lillâhil’emru cemiy’a* efelem yey’esilleziyne amenû en lev yeşaullahu lehedenNase cemiy’a* ve lâ yezalülleziyne keferu tusıybühüm Bima sana’u kariatün ev tehullu kariyben min darihim hatta ye’tiye va’dullah* innAllâhe lâ yuhlifül miy’ad;

Eğer ki, kendisi (okunarak) dağların yürütüldüğü yahut arzın parça parça edildiği veya kendisiyle ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı bu (gene iman etmezlerdi)! Hayır, Hüküm tümüyle Allâh’ındır! İman edenler açıkça bilmediler mi, eğer Allâh dileseydi elbette insanların hepsini hakikate erdirirdi! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, kendi eserleri dolayısıyla; kendilerine veya yurtlarının yakınına bir musîbet isâbet etmekten geri kalmaz... Tâ ki Allâh vaadi gelinceye kadar... Muhakkak ki Allâh vaadinden dönmez!

32-) Ve lekadistühzie Bi rusulin min kablike fe emleytü lilleziyne keferu sümme ehaztühüm, fekeyfe kâne ıkab;

Andolsun, senden önceki Rasûller ile de alay edilmiştir... Ben o hakikat bilgisini inkâr edenlere mühlet verdim, sonra onları yakaladım... Yaptıklarının sonucu olarak oluşan azap nasılmış!

33-) Efemen HUve kaimün alâ külli nefsin Bima kesebet* ve ce’alu Lillâhi şürekâ’* kul semmuhüm* em tünebbiunehu Bima lâ ya’lemu fiyl Ardı em Bi zahirin minel kavl* bel züyyine lilleziyne keferu mekruhüm ve suddu anissebiyl* ve men yudlilillâhu fema lehu min had;

O, her nefsin açığa çıkardığının getirisini oluşturan(ken)(tutup) Allâh’a ortaklar koştular... De ki: “Onları isimlendirin! Yoksa siz O’na arzda bilmediği şeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa boş laf mı ediyorsunuz?”... Hayır, hakikat bilgisini inkâr edenlere mekrleri süslendi ve Es Sebiyl’den (Allâh yolundan) alıkondular... Allâh kimi saptırırsa, artık onun için hakikate erdirici yoktur!

34-) Lehüm azâbün fiyl hayatid dünya ve le azâbül’ahireti eşakk* ve ma lehüm minAllâhi min vak;

Onlara dünya yaşamında bir azap vardır... Gelecek (yaşam) azabı ise elbette daha çilelidir! Onları Allâh’tan koruyucu da yoktur.

35-) Meselül cennetilletiy vuıdel müttekun* tecriy min tahtihel enhar* ükülüha daimün ve zılluha* tilke ukbelleziynettekav ve ukbel kafiriynennar;

Korunanlara vadolunan CENNETİN TEMSİL (misal - benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Altından nehirler akar... Yemişi de daimdir, gölgesi de... İşte bu takva sahiplerinin geleceğidir... Hakikat bilgisini inkâr edenlerin geleceği ise, o malûm ateştir.

36-) Velleziyne ateynahumül Kitabe yefrahune Bima ünzile ileyke ve minel’ahzabi men yünkiru ba’dah* kul innema ümirtü en a’budAllâhe ve lâ üşrike BiHİ, ileyHİ ed’u ve ileyHİ meab;

Kendilerine (önceden) Kitap (hakikat BİLGİsi) verdiklerimiz, sana inzâl olunan ile sevinç duyarlar... Onlardan bazıları ise, Onun bir kısmını inkâr ederler... De ki: “Ben yalnızca Allâh’a kulluk etmekle ve O’na şirk koşmamakla hükmolundum... Davetim O’nadır ve dönüşüm O’na!”

37-) Ve kezâlike enzelnahu hukmen arabiyya* ve leinitteba’te ehvaehüm ba’de ma caeke minel ılmi, ma leke minAllâhi min Veliyyin ve lâ Vak;

İşte biz Onu Arapça bir hüküm olarak inzâl ettik... Yemin olsun ki, sana gelen ilimden sonra onların kuruntularına tâbi olursan, senin Allâh’tan ne bir Veliyy’in ve ne de bir koruyanın olur.

38-) Ve lekad erselna Rusulen min kablike ve ce’alna lehüm ezvacen ve zürriyyeten, ve ma kâne li Rasûlin en ye’tiye Bi ayetin illâ Biiznillâh* li külli ecelin Kitab;

Andolsun, biz senden önce de Rasûller irsâl ettik ve onlara eşler ve zürriyet verdik... Bir Rasûlün, Allâh’ın izni (Bi-iznillâh) dışında, delil olarak gelmesi mümkün değildir... Her hükmün oluşması için takdir edilmiş bir süre vardır!

39-) Yemhullahu ma yeşau ve yüsbit* ve ‘ındeHU Ümmül’Kitab;

Allâh dilediğini ortadan kaldırır ve (dilediğini de) sâbit kılar. O’nun indîndedir Ümmül Kitap (ana BİLGİ - Esmâ mertebesinin her an nasıl bir şe’nde olacağının ilmi)!

40-) Ve in ma nüriyenneke ba’dalleziy neıdühüm ev neteveffeyenneke feinnema aleykel belağu ve aleynel hisab;

Onlara vadettiğimizin bazısını sana (yaşarken) göstersek yahut (göremeden) seni vefat ettirsek, (gene de işlevin değişmez) sana sadece tebliğ etmek düşer... Yaptıklarının sonucunu yaşatmaksa bize aittir!

41-) Evelem yerav enna ne’til Arda nenkusuha min etrafiha* vAllâhu yahkümü lâ muakkıbe li hükmiHİ, ve HUve seriy’ul hisab;

Görmediler mi ki, biz arzı (fiziksel bedeni) her taraftan aşındırıyoruz (tâ ki yaşlanır ve ölür; bir başka anlam, arzın global tükenişe gitmesi kozmik veya iklim şartlarıyla; ya da o devirdeki müşriklerin günden güne tükenişi)... (Bunu) Allâh hükmeder; O’nun hükmünü takip edici (bozup değiştirici) yoktur... O, oluşanların sonucuna göre bir sonraki aşamayı anında oluşturandır.

42-) Ve kad mekeralleziyne min kablihim fe Lillâhil mekru cemiy’a* ya’lemu ma teksibü küllü nefs* ve seya’lemül küffaru limen ‘ukbed dar;

Onlardan öncekiler de mekr (hile - tuzak) yapmıştı... Mekrin tümü Allâh’a aittir (mekrleri ile Sünnetullâh’ta mekre uğradılar)... Her nefsin getirisinin ne olduğunu Bilir! Hakikati inkâr edenler de görecek bakalım, yurdun geleceği kimindir.

43-) Ve yekulülleziyne keferu leste mursela* kul kefa Billâhi Şehiyden beyniy ve beyneküm, ve men ‘ındeHU ılmül Kitab;

Hakikat bilgisini inkâr edenler: “Sen mürsel (irsâl olunmuş bir Rasûl) değilsin” der... De ki: “Benimle sizin aranızda, şahidim olarak Allâh ve bir de indînde Hakikat bilgisi ilmi bulunanlar kâfidir...”

102 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!