Tevbe Sûresi: 38-127

AÇIKLAMA:

 

Tevbe Sûresi: 38-127 âyet grubu, Tebûk Seferi (Hicrî 9.yıl Recep ayı) hakkında nâzil olmuştur!..

 

38-) Ya eyyühelleziyne amenû ma leküm izâ kıyle lekümünfiru fiy sebiylillâhis sâkaltüm ilel’Ard* eradıytüm Bil hayatid dünya minel’ahireti, fema metaul hayatid dünya fiyl’ ahireti illâ kaliyl;

Ey iman edenler... Size ne oldu ki: “Allâh yolunda savaşa çıkın” denildiğinde ağırlaşıp arza çakıldınız! Sonsuz gelecek yaşam karşılığında dünya hayatına mı razı oldunuz? (Oysa) dünya hayatının nimetleri gelecek yaşamdakilere göre, hiç mesabesindedir!

39-) İlla tenfiru yuazzibküm azâben eliymen ve yestebdil kavmen ğayreküm ve lâ tedurruhu şey’a* vAllâhu alâ külli şey’in Kadiyr;

Eğer gazaya çıkmazsanız, sizi acı bir azapla azaplandırır; sizin yerinize (size bedel) başka bir toplum getiririz ve siz O’na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz... Allâh her şeye Kaadir’dir.

40-) İlla tensuruhu fekad nasarehullahu, iz ahrecehülleziyne keferu sâniyesneyni, iz hüma fiyl ğayri, iz yekulü lisahıbihi lâ tahzen innAllâhe meana* feenzelAllâhu sekiynetehu aleyhi ve eyyedehu Bi cünudin lem teravha ve ceale kelimetelleziyne keferus süfla* ve kelimetullahi hiyel ‘ulya* vAllâhu Aziyzün Hakiym;

Gerçekten Allâh O’na yardım etmiştir, siz O’na yardım etmeseniz de! Hani hakikat bilgisini inkâr edenler O’nu (yurdundan) çıkmak zorunda bıraktıklarında; O, ikinin ikincisi (iki kişiden biri) idi! Hani onlar (Hz. Rasûlullâh ve Hz. Ebu Bekr) mağarada idiler... Hani arkadaşına: “Mahzun olma, muhakkak ki Allâh bizimle beraberdir (mâiyet sırrına işaret ediyordu)” diyordu... Allâh, sekinetini (güven duygusuyla oluşan sakinlik) O’nun üzerine inzâl etmiş ve O’nu görmediğiniz ordularla desteklemişti. Hakikat bilgisini inkâr edenlerin sözlerini süfla (en aşağı) kılmıştı... Allâh sözü, işte ulyadır (en üstün)! Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.

41-) İnfiru hıfafen ve sikalen ve cahidu Bi emvaliküm ve enfüsiküm fiy sebiylillâh* zâliküm hayrun leküm in küntüm ta’lemun;

Gerek hafif ve gerek ağır silahlı olarak cihada çıkın... Mallarınızla, canlarınızla Allâh yolunda mücahede edin... Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

42-) Lev kâne aradan kariyben ve seferen kasıden lettebe’ûke ve lâkin be’udet aleyhimüş şükkah* ve seyahlifune Billâhi levisteta’na leharecna meaküm* yühlikûne enfüsehüm* vAllâhu ya’lemü innehüm lekâzibun;

Eğer yakında bir ganimet veya biraz daha yorucu yoldaki olsaydı, senin peşinden gelirlerdi. Fakat bu iş onlara zorlu geldi. (Bununla beraber onlar) “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber biz de sefere çıkardık” diye Allâh adına yemin edecekler... Kendilerini helâk ediyorlar... Allâh biliyor ki onlar kesinlikle yalancılardır.

43-) ‘AfAllâhu ‘ank* lime ezinte lehüm hatta yetebeyyene lekelleziyne sadeku ve ta’lemel kazibiyn;

Allâh seni affetti (bunun sıkıntısını yaşamazsın)(Tebuk Seferi dolayısıyla) doğru söyleyenleri ve yalancıları net olarak bilinceye kadar niçin onlara izin verdin?

44-) Lâ yeste’zinükelleziyne yu’minune Billâhi vel yevmil ahıri en yücahidu Bi emvalihim ve enfüsihim* vAllâhu Aliymun Bil müttekıyn;

Esmâ’sıyla hakikati olan Allâh’a ve yaşanacak sonsuz sürece iman edenler, mallarıyla, canlarıyla mücahede etmekten (geri kalmamak için) senden izin istemezler... Allâh korunanları (Esmâ’sıyla onların hakikati olarak) Bilen’dir.

45-) İnnema yeste’zinükelleziyne lâ yu’minune Billâhi vel yevmil’ahıri vertabet kulubühüm fehüm fiy raybihim yetereddedun;

Esmâ’sıyla hakikati olan Allâh’a ve yaşanacak sonsuz sürece iman etmeyen ve bilinçleri şüphe dolu kimseler (seninle sefere çıkmamak için) senden izin isterler... Onlar şüpheleri içinde tereddüt edip dururlar.

46-) Velev eradül huruce lee’addu lehu ‘uddeten ve lâkin kerihellahünbiasehüm fesebbetahüm ve kıylak’udu meal ka’ıdiyn;

Eğer (onlar sefere) çıkmak dileselerdi elbette onun için bir hazırlıkları olurdu. Fakat Allâh onların sefere çıkmalarını gereksiz gördü de, onları sefere çıkarttırmadı: “Oturun, oturanlarla beraber” denildi.

47-) Lev harecu fiyküm ma zâduküm illâ habâlen ve le evda’û hılaleküm yebğunekümül fitnete, ve fiyküm semma’une lehüm* vAllâhu Aliymun Bizzâlimiyn;

Eğer sizinle sefere çıksalardı, size dertten başka katkıları olmayacaktı. Mutlaka fitne arzulayarak aranıza sokulurlardı... İçinizde onları dinleyenler var. Allâh zâlimleri (Esmâ’sıyla onların hakikati olarak) Bilen’dir.

48-) Lekadibteğavül fitnete min kablü ve kallebu lekel’umure hatta cael Hakku ve zahere emrullahi ve hüm karihun;

Andolsun ki, daha önce de fitne aradılar ve işleri senin için tersine çevirdiler... Nihayet Hak geldi ve onlar hoşlanmasa da Allâh’ın hükmü açığa çıktı.

49-) Ve minhüm men yekulü’zen liy ve lâ teftinniy* ela fiyl fitneti sekatu* ve inne cehenneme lemuhıytatün Bil kafiriyn;

Onlardan bazısı: “Bana izin ver, beni fitneye düşürme” der... Dikkat edin, fitnenin tâ içindedirler zaten! Muhakkak ki Cehennem (yanma şartları), hakikat bilgisini inkâr edenleri (Esmâ’sıyla onların hakikati olarak) ihâta eder!

50-) İn tusıbke hasenetün tesü’hüm* ve in tusıbke musıybetün yekulu kad ehazna emrena min kablü ve yetevellev ve hüm ferihun;

Eğer sana bir güzellik erişse (bu) onları üzer... Şayet sana nahoş bir olay isâbet etse: “İyi ki önceden bu şekilde davranmışız” derler ve sevinerek dönüp giderler.

51-) Kul len yusıybena illâ ma ketebAllâhu lena* HUve mevlâna* ve alAllâhi fel yetevekkelil mu’minun;

De ki: “Allâh’ın bize yazdığından başkası, asla bize erişmeyecektir! ‘HÛ’, Mevlâ’mızdır! İman edenler ancak Allâh’a tevekkül (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin, gereğini yerine getireceğine iman) etsinler.”

52-) Kul hel terebbesune Bina illâ ıhdel husneyeyn* ve nahnü neterabbesu Biküm en yusıybekümullâhu Bi azâbin min ındiHİ ev Bi eydiyna* feterabbesu inna me’aküm müterabbisun;

De ki: “İki güzellikten (ganimet veya şehîd olmak) hangisi gelecek diye mi bizi izliyorsunuz? Biz de, Allâh’ın, kendi indînden (içinizden, hastalık vs.) yahut bizim ellerimiz olarak bir azap vermesini bekliyoruz... O hâlde umutla bekleyin (başımıza gelmesini istediğinizi); biz de sizinle beraber bekleyenleriz.”

53-) Kul enfiku tav’an ev kerhen len yütekabbele minküm* inneküm küntüm kavmen fasikıyn;

De ki: “Kendi arzunuzla veya isteksizce, Allâh uğruna, diyerek bağış yapın, sizden asla kabul olunmayacaktır... Çünkü siz fâsık (inanç sistemi bozulmuş) bir grup oldunuz!”

54-) Ve ma mene’ahüm en tukbele minhüm nefekatühüm illâ ennehüm keferu Billâhi ve Bi RasûliHİ ve lâ ye’tunes Salâte illâ ve hüm küsala ve lâ yünfikune illâ ve hüm karihun;

İnfaklarının (Allâh için yaptıkları harcamaların) onlardan kabul edilmesine engel şudur: Onlar, Esmâ’sıyla onların hakikati olarak Allâh’ı ve Rasûlünü inkâr edenlerden oldular; salâta ancak tembel tembel gelirler ve ancak istemeye istemeye bağışta bulunurlar.

55-) Fela tu’cibke emvalühüm ve lâ evladühüm* innema yüriydullahu liyu’azzibehüm Biha fiyl hayatid dünya ve tezheka enfüsühüm ve hüm kafirun;

Onların ne zenginlikleri ve ne de evlatları seni imrendirmesin... Allâh bunlarla ancak dünya hayatında onlara azap etmeyi (bunlara yönelmenin getirisi olan Allâh’tan uzak düşmenin oluşturacağı azabı) ve hakikat bilgisini inkâr edenler olarak canlarının çıkmasını irade ediyor (mekr yoluyla).

56-) Ve yahlifune Billâhi innehüm leminküm* ve mahüm minküm ve lakinnehüm kavmün yefrakun;

Allâh namına yemin ediyorlar ki kendileri kesinlikle sizdenmişler! (Oysa) onlar sizden değillerdir! Ne var ki onlar korkuda şiddetli (korkak) bir kavimdir.

57-) Lev yecidune melceen ev meğaratin ev müddehalen levellev ileyhi ve hüm yecmehun;

Eğer sığınacak bir yer yahut mağaralar ya da içine girilecek bir delik bulsalar, korkuyla oraya sığınırlardı; onlar şaşkın hâldedirler!

58-) Ve minhüm men yelmizüke fiys sadakat* fein u’tu minha radu ve in lem yu’tav minha izâ hüm yeshatun;

Onlardan kimi de verdiğin yardımlar hakkında, sana dil uzatırlar... Eğer kendilerine verilirse razı olurlar... Eğer yardımlar kendilerine verilmemişse birden öfkelenirler.

59-) Velev ennehüm radu ma atahumullâhu ve RasûluHU ve kalu hasbünAllâhu seyü’tiynAllâhu min fadliHİ ve RasûluHU, inna ilAllâhi rağıbun;

Onlar, Allâh’ın ve Rasûlünün onlara verdiğine razı olsalardı ve: “Allâh bize yeter... Yakında Allâh bize fazlından verecek, Rasûlü de... Doğrusu biz Allâh’a yönelmişlerdeniz” deselerdi.

60-) İnnemes sadakatü lilfükarai velmesakiyni vel amiliyne aleyha vel müellefeti kulubühüm ve fiyrrikabi vel ğarimiyne ve fiy sebiylillâhi vebnis sebiyl* feriydaten minAllâh* vAllâhu Aliymun Hakiym;

Sadakalar Allâh’tan bir farz olarak; ancak yoksullar, düşkünler, sadaka işleri ile ilgili çalışanlar, İslâm’a yönlendirilmek istenenler, köleler, borçlular, Allâh yolunda (harcama) ve yolcular içindir... Allâh Aliym’dir, Hakiym’dir.

61-) Ve minhümülleziyne yü’zünen Nebiyye ve yekulune huve üzün* kul üzünü hayrin leküm yu’minu Billâhi ve yu’minu lil mu’miniyne ve rahmetün lilleziyne amenû minküm* velleziyne yü’zûne RasûlAllâhi lehüm azâbün eliym;

Onlardan bazıları da En Nebi’ye (Hz. Rasûlullâh’a) eziyet ederler ve: “O, her duyduğuna (aldığı vahye) inanan biri” derler... De ki: “Size hayır ulaşsın diye (vahye) kulak verendir! Esmâ’sıyla onların hakikati olarak Allâh’a iman eder, iman edenlere inanır ve sizden iman etmişlere de bir rahmettir”... Allâh Rasûlünü incitenlere gelince, onlar için acı bir azap vardır.

62-) Yahlifune Billâhi leküm liyurduküm* vAllâhu ve RasûluHU ehakku en yurduhu in kânu mu’miniyn;

Gönlünüzü hoş etmek için, Esmâ’sıyla onların hakikati olan Allâh namına yemin ederler... Eğer iman edenler olsalardı, (bilirlerdi ki)razı edilmesi gereken (Esmâ’sıyla hakikatleri olan) Allâh ve Rasûlü’dür!

63-) Elem ya’lemu ennehu men yuhadidillâhe ve RasûleHU feenne lehu nare cehenneme haliden fiyha* zâlikel hızyül azıym;

Hâlâ bilmediler mi ki, kim Allâh ve Rasûlüyle zıtlaşırsa, onun için sonsuza dek yaşayacağı cehennem ateşi vardır... İşte azîm rüsvalık budur!

64-) Yahzerul münafikune en tünezzele aleyhim suretün tünebbiühüm Bi ma fiy kulubihim* kulistehziu* innAllâhe muhricün ma tahzerun;

Münafıklar, kalplerinde olanı onlara haber veren bir sûrenin üzerlerine inmesinden çekinirler! De ki: “Eğlenin bakalım! Muhakkak ki Allâh o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkartır.”

65-) Ve lein seeltehüm le yekulünne innema künna nehudu ve nel’ab* kul ebillâhi ve âyâtiHİ ve RasûliHİ küntüm testehziun;

Kendilerine sorarsan kesinlikle şöyle derler: “Biz yalnızca lafa dalmış, şakalaşıp eğleniyorduk!” De ki: “Esmâ’sıyla hakikatiniz olan Allâh ile; O’nun işaretleri ve O’nun Rasûlü ile mi alay edip duruyordunuz!”

66-) Lâ ta’teziru kad kefertüm ba’de iymaniküm* in na’fü an taifetin minküm nüazzib taifeten Bi ennehüm kânu mücrimiyn;

Mazeret beyan etmeyin! İmanınızdan sonra gerçekten hakikat bilgisini inkâr eden oldunuz! Bir kısmınızı affetsek bile, suçlarında ısrarlı olmaları sebebiyle diğerlerine azabımızı yaşatacağız.

67-) Elmünafikune vel münafikatü ba’duhüm min ba’d* ye’mürune Bil münkeri ve yenhevne anil ma’rufi ve yakbidune eydiyehüm* nesullahe fenesiyehüm* innel münafikıyne hümül fasikun;

Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir... Allâh hükmüne göre olumsuz şeyleri emrederler, olumlu olanları da engellerler; cimrilik yaparlar... Allâh’ı unuttular; bunun sonucu onları unuttu! Muhakkak ki münafıklar, fâsıkların (inançları bozulmuşların) ta kendileridirler.

68-) VaadAllâhul münafikıyne vel münafikati vel küffara nare cehenneme halidiyne fiyha* hiye hasbühüm* ve leanehümullah* ve lehüm azâbün mukıym;

Allâh, erkek ve kadın münafıklara da, hakikat bilgisini inkâr edenlere de, onda sonsuza dek yaşamak için cehennem ateşini vadetmiştir... Bu onlara yeterlidir... Allâh onlara lânet etmiştir (Esmâ bileşimlerindeki Rahıymiyetten mahrumdurlar)... Onlara aralıksız yaşayacakları bir azap vardır.

69-) Kelleziyne min kabliküm kânu eşedde minküm kuvveten ve eksera emvalen ve evlada* festemteu Bi halâkıhim festemta’tüm Bi halâkıküm kemestemtealleziyne min kabliküm Bi halâkıhim ve hudtüm kelleziy hadu* ülaike habitat a’malühüm fiyd dünya vel ahireti, ve ülaike hümül hasirun;

Sizden önceki kimseler gibi (tıpkı)... Onlar kuvvet olarak sizden çok daha güçlüydüler... Zenginlik ve evlatlar itibarıyla (sizden)daha çoktular... Nasipleri kadarıyla dünya nimetlerinden faydalandılar... Sizden öncekilerin kendi nasipleriyle faydalandıkları gibi; siz de kendi nasibinizle faydalandınız; onların daldıkları gibi siz de daldınız! İşte bunların dünyada da, gelecekte de yaptıkları boşa gitmiştir... İşte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

70-) Elem ye’tihim nebeülleziyne min kablihim kavmi Nuhın ve Adin ve Semude ve kavmi İbrahiyme ve ashabi Medyene velMü’tefikât* etethüm Rusulühüm Bil beyyinat* fema kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;

Onlara kendilerinden öncekilerin; Nuh toplumunun, Ad’ın, Semud’un, İbrahim kavminin, Ashabı Medyen’in ve Lût toplumunun haberi gelmedi mi? Onların Rasûlleri açık deliller olarak gelmişti! Allâh onlara zulmediyor değildi; fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.

71-) Vel mu’minune vel mu’minatu ba’duhüm evliyau ba’d* ye’murune Bil ma’rufi ve yenhevne anilmünkeri ve yukıymunes Salâte ve yü’tunez Zekâte ve yutıy’unAllâhe ve RasûleHU, ülaike seyerhamühumullâh* innAllâhe Aziyzun Hakiym;

İman eden erkekler ve kadınlar birbirlerinin velîleridirler... Olumlu olanları hakikatin gereği olarak emrederler, olumsuzlardan da birbirlerini engellerler; salâtı ikame ederler ve zekâtı verirler; Allâh’a ve Rasûlüne itaat ederler... İşte bunlara Allâh, rahmet edecektir... Muhakkak ki Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.

72-) VaadAllâhul mu’miniyne vel mu’minati cennatin tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha ve mesakine tayyibeten fiy cennati adn* ve rıdvanun minAllâhi Ekber* zâlike hüvel fevzül azıym;

Allâh, iman etmiş erkeklere de iman etmiş kadınlara da, içinde sonsuza dek yaşamak üzere, altlarından nehirler akan cennetler vadetmiştir... (Bir de) Adn cennetlerinde tertemiz yaşam ortamları ve (bu nimetlerin) en muhteşemi olarak Rıdvan’ı! Azîm mutluluk budur işte!

73-) Ya eyyühen Nebiyyü cahidilküffare vel münafikıyne vağluz aleyhim* ve me’vahüm cehennem* ve bi’sel mesıyr;

Ey En Nebi! Hakikat bilgisini inkâr edenler ve münafıklar ile mücahede et ve onlara tavizsiz ol! Onların barınağı Cehennemdir! Ne kötü bir dönüş yeridir o!

74-) Yahlifune Billâhi ma kalu* ve lekad kalu kelimetel küfri ve keferu ba’de İslâmihim ve hemmu Bi ma lem yenalu* ve ma nakamu illâ en ağnahumullâhu ve RasûluHU min fadliHİ, fein yetubu yekü hayren lehüm* ve in yetevellev yuazzibhumullâhu azâben eliymen fiyd dünya vel ahireti, ve ma lehüm fiyl Ardı min veliyyin ve lâ nasıyr;

Söylemediklerine (dair), Esmâ’sıyla onların hakikati olan Allâh namına yemin ederler... Andolsun ki, o küfür kelimesini söylediler; İslâm’ı kabullerinden sonra hakikat bilgisini inkâr edenler başaramayacakları bir kötülüğe teşebbüs ettiler! Sırf Allâh ve Rasûlü fazlından onları zenginleştirdiği için intikam almağa kalktılar... Eğer tövbe ederler ise onlar için daha hayırlı olur... Eğer dönerler ise, Allâh onları dünyada da sonsuz gelecek sürecinde de acı bir azap ile azaplandırır... Yeryüzünde onların ne bir sahibi ve ne de bir yardımcısı vardır.

75-) Ve minhüm men ahedAllâhe lein atana min fadliHİ le nassaddekanne ve lenekunenne mines salihıyn;

Onlardan kimi de Allâh’a vaatte bulundu: “Eğer bize fazlından verirse, andolsun ki kesinlikle sadaka vereceğiz ve elbette sâlihlerden olacağız.”

76-) Felemma atahüm min fadliHİ behılu Bihi ve tevellev ve hüm mu’ridun;

Ne zaman ki onlara (Allâh) fazlından verdi; onunla cimrilik ettiler ve yüz çevirerek vaatlerinden döndüler.

77-) Fe a’kabehüm nifakan fiy kulubihim ila yevmi yelkavneHU Bi ma ahlefullahe ma veaduhu ve Bi ma kânu yekzibun;

Allâh’a sözlerini tutmamaları, yalancı olmaları; O’na kavuşacakları sürece kadar (Allâh’ın), bilinçlerinde ikiyüzlülüğü yaşatmasına yol açtı!

78-) Elem ya’lemu ennAllâhe ya’lemu sirrahüm ve necvahüm ve ennAllâhe Allamül ğuyub;

(Hâlâ) anlamadılar mı ki, Allâh, onların özlerindekini de, fısıldaşmalarını da bilir ve Allâh gaybları (derûnî boyutları, yaratanı olarak)en detaylı bilendir!

79-) Elleziyne yelmizunel muttavvi’ıyne minel mu’miniyne fiys sadakati velleziyne lâ yecidune illâ cühdehüm feyesharune minhüm* sehırAllâhu minhüm* ve lehüm azâbün eliym;

Sadakalar konusunda mükellef olduğundan fazlasını gönüllü veren iman etmişlere dil uzatanlar ile (fakirlikleri dolayısıyla imkânlarından) fazlasını bulamayanları alaya alan kimselere gelince, Allâh onları maskaraya çevirmiştir... Onlar için acı bir azap vardır.

80-) İstağfir lehüm evla testağfirlehüm* in testağfir lehüm seb’ıyne merraten felen yağfirAllâhu lehüm* zâlike Bi ennehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ, vAllâhu lâ yehdil kavmel fasikıyn;

Bağışlanmalarını niyaz et onların, ya da etme (fark etmez)! Yetmiş kere bağışlanma dilesen de onlar için, Allâh onları asla bağışlamayacaktır! Bu onların, Esmâ’sıyla kendi hakikatleri olan Allâh’ı ve Rasûlünü inkâr etmeleri nedeniyledir! Allâh inancı bozulmuşlar topluluğuna hakikati yaşatmaz.

81-) Ferihal muhallefune Bi mak’adihim hılafe Rasûlillâhi ve kerihu en yücahidu Bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâhi ve kalu lâ tenfiru fiyl harr* kul naru cehenneme eşeddü harra* lev kânu yefkahun;

Allâh Rasûlünün isteğinin aksine, gitmeyip geride kalanlar, evlerinde oturmakla sevindiler; Allâh uğruna mallarıyla, canlarıyla mücahede etmek hoşlarına gitmedi ve dediler ki: “Şu sıcakta savaşa çıkmayın”... De ki: “Cehennem nârı sıcaklık olarak çok daha şiddetlidir!” Keşke kavrayabilselerdi!

82-) Felyedhaku kaliylen velyebkû kesiyra* cezaen Bi ma kânu yeksibun;

Yaptıklarının sonucu olarak yaşayacaklarını düşünerek, az gülsünler çok ağlasınlar!

83-) Fein raceakellahu ila taifetin minhüm feste’zenuke lil huruci fekul len tahrucu me’ıye ebeden ve len tukatilu me’ıye ‘adüvva* inneküm radıytüm Bil ku’ûdi evvele merretin fak’udu maal halifiyn;

Bu seferden döndükten sonra o münafıklar gelip yeni bir sefere katılmak istediklerini söylerlerse de ki: “Siz sonsuza dek benimle beraber çıkmayacaksınız; benimle beraber düşmanla savaşmayacaksınız! Siz ilk defasında evlerinizde kalmaktan mutlu oldunuz... Bundan sonra da diğer geri kalanlar ile beraber oturun oturduğunuz yerde!”

84-) Ve lâ tusalli alâ ahadin minhüm mate ebeden ve lâ tekum alâ kabrih* innehüm keferu Billâhi ve RasûliHİ ve matu ve hüm fasikun;

Ebeden, onlardan ölen hiç kimseye cenaze namazı kılma ve onun kabri başında dua etme! Muhakkak ki onlar, Esmâ’sıyla onların hakikati olan Allâh’ı ve Rasûlünü inkâr ettiler ve onlar fâsıklar (bilinçleri hakikate kapalı - bozuk inançlı) olarak öldüler.

85-) Ve lâ tu’cibke emvalühüm ve evladühüm* innema yüriydullahu en yuazzibehüm Biha fiyd dünya ve tezheka enfüsühüm ve hüm kafirun;

Onların zenginlikleri ve evlatları seni imrendirmesin! Allâh bunlarla dünyada onlara (mekr yoluyla) azap vermeyi ve hakikat bilgisini inkâr eder hâlde canlarının çıkmasını irade ediyor.

86-) Ve izâ ünzilet suretün en aminu Billâhi ve cahidu mea RasûliHİste’zeneke uluttavli minhüm ve kalu zerna nekün me’al ka’ıdiyn;

“Esmâ’sıyla hakikatiniz olan Allâh’a iman edin ve Rasûlü ile beraber mücahede edin” diye bir sûre inzâl edildiğinde, içlerinden zengin olanlar (cihada çıkmamak için) senden izin istediler ve “bırak bizi, evlerinde oturanlarla beraber olalım” dediler.

87-) Radu Bi en yekûnu me’al havalifi ve tubia alâ kulubihim fehüm lâ yefkahun;

Savaşa katılmayıp geride kalan kadınlar, çocuklar, âcizler ile beraber olmaya razı oldular... Kalplerine mühür vuruldu (anlayışları kilitlendi)! Artık onlar anlayamazlar!

88-) Lakinir Rasûlü velleziyne amenû meahu cahedu Bi emvalihim ve enfüsihim* ve ülaike lehümül hayrat* ve ülaike hümül müflihun;

Fakat Rasûl ve beraberindeki iman etmişler, mallarıyla, canlarıyla mücahede ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır! İşte kurtuluşa erenler bunlardır.

89-) E’addAllâhu lehüm cennatin tecriy min tahtihel’enharu halidiyne fiyha* zâlikel fevzül azıym;

Allâh onlara, içinde sonsuz yaşayacakları altlarından nehirler akan cennetler hazırladı... İşte budur çok büyük başarı!

90-) Ve cael muazzirune minel’a’rabi liyü’zene lehüm ve kaadelleziyne kezebullahe ve RasûleHU, seyusıybülleziyne keferu minhüm azâbün eliym;

Bedevîlerden mazeret uyduranlar, savaşa katılmama izni almak için geldiler... Allâh’a ve Rasûlüne yalan söyleyenler de (mazeret bile göstermeden) oturup kaldılar... Onlardan hakikat bilgisini inkâr edenlere, acı bir azap isâbet edecektir.

91-) Leyse aled du’afai ve lâ alel merda ve lâ alelleziyne lâ yecidune ma yünfikune harecün izâ nasahu Lillâhi ve RasûliHİ, ma alel muhsiniyne min sebiyl* vAllâhu Ğafûrun Rahıym;

Allâh ve Rasûlüne içtenlikle durumlarını açan malî yetersizlik içinde olanlara, hastalara ve bu yolda bağışlayacak bir şeyi bulamayanlara (sefere çıkmadıkları için) bir vebal yoktur... İyilik yapmak için yaşayanların kınanması söz konusu değildir. Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

92-) Ve lâ alelleziyne izâ ma etevke li tahmilehüm kulte lâ ecidü ma ahmilüküm aleyh* tevellev ve a’yünühüm tefıydu mineddem’ı hazenen ella yecidu ma yünfikun;

Kendilerine silah - binek vermen için geldiklerinde: “Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum” dediğinde; infak edecek bir şey de bulamadıklarından dolayı, üzüntüden gözyaşları içinde dönen kimselere de kınama olmaz!

93-) İnnemes sebiylü alelleziyne yeste’zinuneke ve hüm ağniya’* radu Bi en yekûnu me’al havalifi ve tabeAllâhu alâ kulubihim fehüm lâ ya’lemun;

Ancak şunlar sorumlu tutulabilirler: Zengin oldukları hâlde (seninle cihada çıkmamak için) izin isterler... Onlar savaşa katılmayıp; geride kalan kadınlar, çocuklar, âcizler ile beraber olmaya razı oldular... Allâh da kalplerini mühürledi (şuurları kilitlendi)... Artık onlar (hakikati) bilmezler.

94-) Ya’tezirune ileyküm izâ reca’tüm ileyhim* kul lâ ta’teziru len nu’mine leküm kad nebbeenAllâhu min ahbariküm* ve seyerAllâhu ameleküm ve RasûluHU sümme türaddune ila Alimil ğaybi veşşehadeti feyünebbiuküm Bi ma küntüm ta’melun;

Savaştan döndüğünüzde size mazeret beyan edecekler... De ki: “Özür beyan etmeyin... Size asla inanmayacağız... (Zaten) Allâh bizi, sizin durumunuzdan haberdar etti... Allâh ve Rasûlü sizin ortaya koyduğunuzun sonucunu görecek; sonra algılanamayan ve algılanan âlemlerin Aliym’ine döndürülürsünüz! (O da) size yapmakta olduklarınızın anlamını ve sonucunu bildirecek.”

95-) Seyahlifune Billâhi leküm izenkalebtüm ileyhim litu’ridu anhüm* fea’ridu anhüm* innehüm ricsün, ve me’vahüm cehennem* cezaen Bi ma kânu yeksibun;

Onlara döndüğünüzde, kendilerini rahat bırakmanız için, Esmâ’sıyla onların hakikati olan Allâh adına yemin edeceklerdir... Siz de terk edin onları! Muhakkak ki onlar tiksinilecek şeylerdir! Yaptıklarının getirisi olarak onların sığınağı Cehennemdir.

96-) Yahlifune leküm literdav anhüm* fein terdav anhüm feinnAllâhe lâ yerda anil kavmil fasikıyn;

Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler... Siz onlardan razı olsanız da, Allâh o inancı bozuklar topluluğundan razı olmaz!

97-) El’arabu eşeddü küfren ve nifakan ve ecderu ella ya’lemu hudude ma enzelAllâhu alâ RasûliHİ, vAllâhu Aliymun Hakiym;

Bedevîler, küfür ve nifak itibarıyla daha şiddetlidirler... Allâh’ın, Rasûlüne inzâl ettiğinin inceliklerini anlamamaya daha yatkındırlar... Allâh Aliym’dir, Hakiym’dir.

98-) Ve minel a’rabi men yettehızü ma yünfiku mağremen ve yeterabbesu Bikümüd devair* aleyhim dairetüssev’* vAllâhu Semiy’un ‘Aliym;

Bedevîlerden kimi vardır ki, infak ettiğini boşa gitmiş sayar ve sizde devranın belâsının açığa çıkmasını umarlar... Devranın belâsıüzerlerine olsun! Allâh Semi’dir, Aliym’dir.

99-) Ve minel a’rabi men yu’minu Billâhi vel yevmil ahıri ve yettehızü ma yünfiku kurubatin indAllâhi ve salevatir Rasûl* ela inneha kurbetün lehüm* seyudhıluhumullâhu fiy rahmetiHİ, innAllâhe Ğafûrun Rahıym;

Bedevîlerden kimi de vardır ki, Esmâ’sıyla onların hakikati olan Allâh’a ve yaşanacak sonsuz sürece iman eder ve infak ettiğini Allâh indînde yakınlığa vesile olacak şeyler olarak düşünür; Rasûlullâh’ın dualarında yer almak için vesile edinir... Dikkat edin, muhakkak ki o (infak ettikleri), kendileri için bir yakınlık vesilesidir... Allâh onları rahmetine dâhil edecektir... Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

100-) Vessabikunel evvelune minel muhaciriyne vel’ensari velleziynettebeuhüm Bi ihsanin radıyAllâhu anhüm ve radu anHU, ve eadde lehüm cennatin tecriy tahtehel’enharu halidiyne fiyha ebeda* zâlikel fevzül azıym;

Muhacir (Mekke’den hicret etmişler) ve Ensardan (Medine’nin yerlileri) ilk öne geçenlerle, onlara hakikati müşahede yollu (ihsan ile)tâbi olmuşlar var ya, işte onlardan Allâh razı olmuştur... (Onlar da) “HÛ”dan razı olmuşlardır! Onlar için, içinde sonsuz yaşayacakları altlarından nehirler akan cennetler hazırlamıştır... İşte bu azîm bir kurtuluştur.

101-) Ve mimmen havleküm minel a’rabi münafikun* ve min ehlil Mediyneti meradu alennifakı lâ ta’lemuhüm* nahnü na’lemuhüm* senüazzibuhüm merreteyni sümme yüreddune ila azâbin azıym;

Hem Bedevîlerden etrafınızda münafıklar var, hem de Medine halkından ikiyüzlülükte ısrarlı hünerli kimseler var... Sen onları bilmezsin; Biz biliriz... Biz onlara iki kere azap yaşatacağız... Sonra da en büyük azaba döndürülürler!

102-) Ve aharuna’terefu Bi zünubihim haletu amelen salihan ve ahare seyyia* asellahu en yetube aleyhim* innAllâhe Ğafûrun Rahıym;

(Sefere çıkmayanların) diğer bir kısmı ise suçlarını itiraf ettiler... Onlar doğru iş ile diğer kötü bir işi karıştırdılar... Umulur ki Allâh onların tövbesini kabul eder... Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

103-) Hüz min emvalihim sadakaten tütahhiruhüm ve tüzekkiyhim Biha ve salli aleyhim* inne salâteke sekenün lehüm* vAllâhu Semiy’un ‘Aliym;

Onların mallarından bir sadaka al ki, böylece onları temizleyesin; onunla kendilerini arındırasın. Onlara yönel, dua et... Muhakkak ki senin salâtın (yönelişin) onlar için huzur, güven kaynağıdır. Allâh Semi’dir, Aliym’dir.

104-) Elem ya’lemu ennAllâhe HUve yakbelüt tevbete an ıbadiHİ ve ye’huzüs sadakati ve ennAllâhe HUvet Tevvabur Rahıym;

Anlamadılar mı ki Allâh, kullarından tövbeyi kabul eden ve sadakaları alan “HÛ”dur! “HÛ” Tevvab, Rahıym Allâh’tır!

105-) Ve kulı’melu fe seyerAllâhu ameleküm ve RasûluHU vel mu’minun* ve setüreddune ila Alimil ğaybi veş şehadeti feyünebbiuküm Bi ma küntüm ta’melun;

De ki: “Çalışın! Allâh, Rasûlü ve iman edenler sizin yaptıklarınızı görecek... Siz algılanmayan ve algılananın (gayb ve şehâdetin)Aliym’ine döndürülmenin sonuçlarını yaşayacaksınız! (O) size yaptıklarınızın anlamını bildirecektir.”

106-) Ve aharune mürcevne liemrillâhi imma yuazzibuhüm ve imma yetubu aleyhim* vAllâhu Aliymun Hakiym;

(Savaş için sefere çıkmayan) diğer bir kısım da Allâh hükmüne bırakılmışlardır... Ya onlara azap yaşatır ya da tövbe nasip eder... Allâh Aliym’dir, Hakiym’dir.

107-) Velleziynettehazu mesciden dıraren ve küfren ve tefriykan beynel mu’miniyne ve ırsaden limen harebAllâhe ve RasûleHU min kabl* ve leyahlifünne in eradna illel Hüsna* vAllâhu yeşhedü innehüm le kâzibun;

Bir de iman edenlere zarar vermek, küfür, iman edenler arasında ayrılık çıkarmak ve daha önce Allâh’a ve Rasûlüne savaş açmış kimseyi gözetmek için mescit açmış olanlar var... “İyilikten başka bir amacımız yoktu” diye yemin ederler... Allâh şahitlik eder ki, onlar kesinlikle yalancılardır.

108-) Lâ tekum fiyhi ebeda* lemescidün üssise alet takva min evveli yevmin ehakku en tekume fiyh* fiyhi Ricalün yuhıbbune en yetetahheru* vAllâhu yuhıbbul muttahhiriyn;

O mescidin (mescid-i dırar’ın) içinde asla namaza durma! Tâ ilk gününden temeli takva üzere tesis edilmiş mescid, içinde kıyam etmene elbette daha lâyıktır... Orada arınmışlığı seven rical vardır... Allâh arınanları sever.

109-) Efemen essese bünyanehu alâ takva minAllâhi ve rıdvanin hayrun emmen essese bünyanehu alâ şefa cürüfin harin fenhare Bihi fiy nari cehennem* vAllâhu lâ yehdil kavmez zâlimiyn;

Binasını Allâh’tan bir takva ve rıdvan üzere kuran kimse mi hayırlıdır yoksa binasını yıkılmaya yüz tutmuş uçurumun kenarı üzere kurup da onunla Cehennem ateşinin içine yuvarlanan kimse mi? Allâh zâlimler topluluğuna (şirk, küfür ve nifak ehline) hakikati yaşatmaz!

110-) Lâ yezalu bünyanühümülleziy benev riybeten fiy kulubihim illâ en tekattaa kulubühüm* vAllâhu Aliymun Hakiym;

Onların kurdukları mescidleri; kalpleri parçalanmadıkça, içlerinde bir kuşku olarak devam edecektir... Allâh Aliym’dir, Hakiym’dir.

111-) İnnAllâheştera minel mu’miniyne enfüsehüm ve emvalehüm Bienne lehümül cennete, yukatilune fiy sebiylillâhi feyaktülune ve yuktelune va’den aleyhi hakkan fiyt Tevrati vel İnciyli vel Kur’ân* ve men evfa Bi ahdiHİ minAllâhi festebşiru Bi bey’ıkümülleziy baya’tüm BiHİ, ve zâlike hüvel fevzül azıym;

Muhakkak ki Allâh iman edenlerden, karşılığında onlara cennet vermek üzere, nefslerini ve mallarını satın almıştır... Allâh uğruna savaşıp, öldürürler veya öldürülürler... Tevrat’ta, İncil’de ve Kurân’da, üstlendiği Hak vaattir! Kim Allâh’tan daha kuvvetli, ahdini yerine getirebilir? O hâlde O’nunla yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin! Azîm kurtuluş işte budur!

112-) EtTaibunel Abiydunel Hamidunes Saihuner Raki’unes Sacidunel Amirune Bil ma’rufi venNahune anil münkeri vel Hafizune li hududillah* ve beşşiril mu’miniyn;

Tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat edenler, rükû edenler (Azamet-i İlâhiyye’yi müşahede edip eğilenler), secde edenler (mutlak kulluğunu itiraf edenler), olumlu olanı emredenler, olumsuzdan yasaklayanlar ve Allâh’ın koyduğu sınırları muhafaza edenler... Müjdele o iman edenleri!

113-) Ma kâne linNebiyyi velleziyne amenû en yestağfiru lil müşrikiyne velev kânu üliy kurba min ba’di ma tebeyyene lehüm ennehüm ashabül cahıym;

Ne En Nebi’ye ne de iman edenlere, akraba dahi olsalar, ateş ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra şirk koşanlar için bağışlanma dilemeleri olur şey değil (zira “Allâh şirki bağışlamaz”)! ( Açıklaması şudur: Allâh kişinin beyninde öyle bir sistem oluşturmuştur ki; o sisteme göre şirk düşüncesi yani bir dışsal varlığa tapınma hâli yaşayan beyin kendi yapısında bulunan ilâhî kuvvetleri harekete geçirme yetisinden mahrum kalır.)

114-) Ve ma kânestiğfaru İbrahiyme li ebiyhi illâ an mev’ıdetin veadeha iyyah* felemma tebeyyene lehu ennehu adüvvün lilhahi teberrae minhü, inne İbrahiyme le Evvahün Haliym;

Babası için İbrahim’in istiğfarı, ancak ona verdiği bir söz yüzünden idi... Onun bir Allâh düşmanı olduğu açıkça kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı... Muhakkak ki İbrahim ince kalpli ve hilm sahibiydi.

115-) Ve ma kânAllâhu liyudılle kavmen ba’de iz hedahüm hatta yübeyyine lehüm ma yettekun* innAllâhe Bi külli şey’in Aliym;

Allâh bir topluluğu hakikate erdirdikten sonra, saptırmaz; korunacakları şeyler kendilerine açıkça belli olup, onlardan sapma olmadıkça! Muhakkak ki Allâh Bi-küllî şey’in Aliym’dir.

116-) İnnAllâhe leHU mülküs Semavati vel Ard* yuhyiy ve yümiyt* ve ma leküm min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasıyr;

Semâların ve arzın mülkü Allâh içindir... Diriltir ve öldürür... Sizin için Allâh dûnunda ne bir Veliyy ve ne de bir yardımcı vardır.

117-) Lekad tabAllâhu alenNebiyyi vel Mühaciriyne vel Ensarilleziynettebeûhu fiy saatil usreti min ba’di ma kâde yeziyğu kulubü feriykın minhüm sümme tabe aleyhim* inneHU Bihim Raûfun Rahıym;

Andolsun ki Allâh, fazlını nasip etti... Hz. Rasûllullah’a da, o güçlük saatinde O’na tâbi olan muhacirler ile ensara da; içlerinden bir bölümünün kalpleri neredeyse kaymak üzere iken tövbeye (yanlışlarından dönmeye) muvaffak kıldı. Sonra onların tövbelerini kabul etti... O, onlarda Raûf’tur, Rahıym’dir.

118-) Ve ales selasetilleziyne hullifu* hatta izâ dakat aleyhimül’ Ardu Bi ma rahubet ve dakat aleyhim enfüsühüm ve zannu en lâ melcee minAllâhi illâ ileyh* sümme tabe aleyhim li yetubu* innAllâhe HUvetTevvabur Rahıym;

Geride bırakılan o üç kişinin de (tövbesini kabul etti)... Genişliğine rağmen arz onlara dar gelmiş, nefsleri kendilerine dar gelmiş ve (nihayet) Allâh’tan sığınılacak yerin, gene ancak O olduğunu düşünmüşlerdi... Sonra, dönmeleri için (Allâh) onların tövbesini kabul etti... Muhakkak ki Allâh, “HÛ” Tevvab’dır, Rahıym’dir.

119-) Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe ve kûnu me’as sadikıyn; 

Ey iman edenler! Allâh’tan (yaptıklarınızın sonuçlarını kesinlikle yaşatacağı için) korunun ve sadıklarla (Hakk’ı tasdik edenlerle)beraber olun!

120-) Ma kâne li ehlil Mediyneti ve men havlehüm minel a’rabi en yetehallefu an Rasûlillâhi ve lâ yerğabu Bi enfüsihim an nefsih* zâlike Bi ennehüm lâ yusıybuhüm zameün ve lâ nesabün ve lâ mahmesatün fiy sebiylillâhi ve lâ yetaune mevtıen yağıyzul küffare ve lâ yenalune min adüvvin neylen illâ kütibe lehüm Bihi amelün salih* innAllâhe lâ yudıy’u ecrel muhsiniyn;

Gerek Medine halkına gerekse çevresindeki Bedevîlere, Allâh Rasûlünden geri kalmaları ve kendi nefslerini O’nun nefsine tercih etmeleri yakışmaz! Onların Allâh yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa maruz kalmaları, hakikat bilgisini inkâr edenleri öfkelendirecek yerlere yerleşmeleri, düşmana karşı bir zafer kazanmaları; kendilerine imanın gereği fiiller olarak yazılmıştır! Muhakkak ki Allâh muhsinleri mükâfatsız bırakmaz.

121-) Ve lâ yünfikune nefekaten sağıyreten ve lâ kebiyreten ve lâ yaktaune vadiyen illâ kütibe lehüm li yecziyehümullâhu ahsene ma kânu ya’melun;

Ne zaman küçük veya büyük bir bağış infak etseler, yeryüzünde yolculuk yapsalar; bu onlara kesinlikle yazılmış olduğu içindir... Bu, Allâh’ın kendilerini, yapmakta olduklarının en güzeliyle mükâfatlandırması içindir!

122-) Ve ma kânel mu’minune li yenfiru kâffeten, felevla nefera min külli firkatin minhüm taifetün li yetefakkahu fiyd diyni ve li yünziru kavmehüm izâ race’û ileyhim leallehüm yahzerun;

İman edenlerin hepsinin birden sefere çıkmaları yerinde olmaz! Onlardan her bir topluluktan bir grubun, arkalarında kalması; Din’i iyice anlamaya çalışması gerekir. Onlar seferden geri döndüklerinde, belki sakınırlar diye, kavimlerini uyarmaları için!

123-) Ya eyyühelleziyne amenû katilülleziyne yeluneküm minel küffari velyecidu fiyküm ğılzaten, va’lemu ennAllâhe me’al müttekıyn;

Ey iman edenler! Küffardan (gerçeği inkâr edenlerden) size yakın olanlarla savaşın! Sizde şiddet, azim, yoğun iman yaşamını bulsunlar... Bilin ki Allâh korunanlarla beraberdir!

124-) Ve izâ ma ünzilet suretün fe minhüm men yekulü eyyüküm zadethü hazihi iymana* feemmelleziyne amenû fe zadethüm iymanen ve hüm yestebşirun;

Bir sûre inzâl edildiğinde, onlardan kimi: “Bu hanginizin imanını arttırdı (ne yararı oldu)?” der... İman etmiş olanlara gelince, onların imanını artırmıştır, onlar müjdeleşip seviniyorlar.

125-) Ve emmelleziyne fiy kulubihim meradun fezadethüm ricsen ila ricsihim ve matu ve hüm kafirun;

Hastalıklı düşünce sahiplerine gelince; onların pisliğine pislik katıp arttırmış; onlar hakikat bilgisini inkâr edenler olarak ölmüşlerdir.

126-) Evela yeravne ennehüm yüftenune fiy külli ‘amin merreten ev merreteyni sümme lâ yetubune ve lâ hüm yezzekkerun;

Görmüyorlar mı ki onlar her yıl bir veya iki kere deneniyorlar? (Hâlâ) tövbe etmiyorlar; ibret de almıyorlar.

127-) Ve izâ ma ünzilet suretün nezara ba’duhüm ila ba’d* hel yeraküm min ehadin sümmensarefu* sarafAllâhu kulubehüm Biennehüm kavmün lâ yefkahun;

Bir sûre inzâl edildiğinde: “Sizi birisi görüyor mu?” diye birbirlerine bakıp sonra sıvışarak gittiler... Anlayışsız bir topluluk olmaları dolayısıyla da Allâh bilinçlerini (ters) döndürdü.

177 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!