Sâd Sûresi: 1-88

AÇIKLAMA:

 

Sâd Sûresi, kaynak tertiplerde Kamer-A’raf sûreleri arasına yerleştirilmiştir!..

Hurûf-u Mukattaa’dan tek harf (Nûn, Kaf, Sâd) ile başlayan sûrelerden 3.südür!..

Sâd” harfinin tevîli için Abdullâh İ. Abbâs r.a. şöyle işaret buyurmuş: Sâd, Mekke’de bir deniz/dağ idi ve Rahmân’ın Arşı O’nun üzerinde idi; ki, o vakit, ne gece vardı ve ne de gündüz!

“Sâd... Hakikatini hatırlatıcı Kur’ân!”a yemin edilerek başlanan bu sûre, Kurân’da ÂDEM-İBLIS olayının anlatıldığı yedi yerden ilkidir!..

Burada “ÂDEM” ismi geçmeden, balçıktan yaratılan “beşer”e “ruh nefhedilmesi” ile oluşan yapıya/hilâfet statüsüne melâikenin secde edip “İblis”in secde etmemesi ve “Rabbi” ile tartışması, konusu anlatılmaktadır!..

İlginçtir ki, ibârelerin uslûbunda tartışma/cedel dilinin de kendini gösterdiği ilk sûredir!..

Bu sûre’nin inzâli hakkında şu rivayet meşhûrdur:

İçlerinde Ebû Cehl’in bulunduğu Mekke müşrikleri’nden bir heyetin Ebû Tâlib’i ziyâret ve Hz. Rasûlullâh (a.s)’ı şikâyet etmeleri üzerine, Ebû Tâlib’in “Ey kardeşimin oğlu, kavminden ne istiyorsun?” sorusuna Hz. Rasûlullâh (a.s)’ın “Onlardan bir tek kelime için bana icâbet etmelerini istiyorum ki, bu sayede bütün araplar bunlara boyun eğecek ve bütün a’cem (arap olmayanlar) de bunlara cizye/haraç verecekler!” dedi!.. “Peki o (kelime) nedir?” denildiğinde, “Lâ ilâhe illAllâh’dır”, buyurdu!.. Bunun üzerine “Tanrıları, tek bir tanrıya mı indirgedi (diye anladılar)? Muhakkak ki bu çok acayip bir şeydir!” diyerek inat ve küfürlerinde devam ettiler!..

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Saaad, vel Kur’âni zizZikr;

Sâd... Hakikatini hatırlatıcı Kur’ân!

2-) Belilleziyne keferu fiy ‘ızzetin ve şikak;

Bak kendilerini şerefli sanan o hakikat bilgisini inkâr edenler, hakikatlerinden kopuk bir yaşam içindedirler!

3-) Kem ehlekna min kablihim min karnin fenadev ve late hıyne menas;

Onlardan önce, nice nesilleri feryat figan içinde helâk ettik! Artık kurtulmaları mümkün değildi!

4-) Ve ‘acibu en caehüm münzirun minhüm* ve kalel kafirune hazâ sahırun kezzab;

O hakikat bilgisini inkâr edenler, kendi aralarından bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar da: “Bu yalancı bir büyücüdür” dediler.

5-) Ece’alel alihete İlâhen Vahıda* inne hazâ le şey’ün ‘ucab;

“Tanrıları, tek bir tanrıya mı indirgedi (diye anladılar)? Muhakkak ki bu çok acayip bir şeydir!”

6-) Ventalekal meleü minhüm enimşu vasbiru alâ alihetiküm* inne hazâ le şey’ün yurad;

Onların ileri gelenleri: “Hadi yolunuza devam edin ve tanrılarınıza bağlı kalın! Muhakkak ki olması gereken budur!” diyerek yürüdü.

7-) Ma semı’na Bihazâ fiyl milletil ahireti, in hazâ illahtilak;

“Bunu önceki milletlerden işitmedik! Bu (TEKLİK anlayışı) ancak bir uydurmadır!”

8-) Eünzile aleyhiz Zikru min beynina* bel hüm fiy şekkin min ZikrİY* bel lemma yezûku azâb;

“Hem Zikir (hakikati hatırlatma), aramızdan O’na mı inzâl olundu?”... Hayır! Onlar Zikrimden (hakikati hatırlatmamdan) kuşku içindeler! Hayır, onlar benim (gerçeği fark ettiren) azabımı (ölümü) henüz tatmadılar!

9-) Em ‘ındehüm hazainu rahmeti Rabbikel Aziyzil Vehhâb;

Yoksa Aziyz, Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri (nimetleri) onların indînde mi?

10-) Em lehüm mülküs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma* felyerteku fiyl esbab;

Yoksa semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin mülkü onların mı? Eğer öyle düşünüyorlarsa, sebepler oluşturup yükselsinler (bakalım ne geçecek ellerine)!

11-) Cündün ma hünalike mehzumün minel ahzab;

Onlar, inkâr fikrinde birleşenlerden arta kalmış, hezimete uğratılmış bir ordudur.

12-) Kezzebet kablehüm kavmü Nuhın ve ‘Adün ve fir’avnü zül evtad;

Bunlardan önce Nuh’un halkı, Ad (Hud’un halkı) ve sütunlar (üzerine kurulu saraylar) sahibi Firavun yalanladı.

13-) Ve Semudü ve kavmü Lutın ve ashabül Eyketi, ülaikel ahzab;

Semud (Sâlih’in toplumu), Lût’un toplumu (bedensellik şehveti ile helâk olanlar) ve Ashab-ı eyke (orman halkı, Şuayb’ın toplumu) de... İşte onlar inkâr fikrinde birleşenlerdi!

14-) İn küllün illâ kezzeber Rusule fehakka ‘ıkab;

Hepsi de sadece Rasûlleri yalanladılar... Bu yüzden de yaptıklarının kötü sonucunu yaşamayı hak ettiler!

15-) Ve ma yenzuru haülai illâ sayhaten vahıdeten ma leha min fevak;

Bunlar sadece gecikmesi olmayan bir tek sayhayı (sesi - ölümü) beklemektedir.

16-) Ve kalu Rabbena ‘accillena kıttanâ kable yevmil hisab;

(Alayla) dediler ki: “Rabbimiz! Hak ettiğimizi, yapılanların sonuçlarının açıkça görüleceği süreçten önce, hemen ver!”

17-) Isbir alâ ma yekulune vezkür abdeNA Davude zel’ eyd* innehu evvab;

Onların dediklerine sabret ve kuvvet sahibi Davud’u zikret (hatırla)... Muhakkak ki O, evvab (hakikatine dönen) idi.

18-) İnna sahharnel cibale meahu yüsebbıhne Bil ‘aşiyyi vel işrak;

Doğrusu biz, akşam ve Güneş doğduğu vakit tespih eder (işlevlerini yerine getirir) hâlde, dağları (benlik sahiplerini) Ona boyun eğdirdik.

19-) Vettayre mahşureten, küllün lehu evvab;

Toplanmış kuşları da (kendisine iman etmiş kimseler)... Hepsi Ona evvab (hakikatini yaşayan) idi.

20-) Ve şededna mülkehu ve ateynahül hıkmete ve faslel hıtab;

Onun mülkünü (hükümranlığını) kuvvetlendirdik ve Ona Hikmet (sebepler ilmi) ve Fasl-ul Hitab (doğruyla yanlışı en mantıklı şekilde hemen ayıran muhakeme kuvvesi) verdik.

21-) Ve hel etake nebeül hasm* iz tesevverul mihrab;

Sana o tartışmanın haberi geldi mi? Hani duvarı tırmanıp mabede ulaştılar.

22-) İz dehalu alâ Davude fefezi’a minhüm kalu lâ tehaf* hasmani beğa ba’duna alâ ba’dın fahküm beynena Bil Hakkı ve lâ tüştıt vehdina ila sevais sırat;

Hani ansızın Davud’un yanına girmişlerdi de bu yüzden onlardan ürkmüştü... Dediler ki: “Korkma, biz iki davacıyız: Bazımız bazımıza (çoğul kapsamlı ifade) zulmetti... O hâlde aramızda HAKK olarak hükmet, haksızlık etme ve bizi yolun tam ortasına yönlendir.”

23-) İnne hazâ ehıy lehu tis’un ve tis’une na’ceten ve liye na’cetün vahıdetün fekale ekfilniyha ve azzeniy fiyl hıtab;

“Muhakkak ki şu benim kardeşimdir... Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var... Böyle iken ‘Onu bana ver’ dedi ve dediğini yaptırdı!”

24-) Kale lekad zalemeke Bi süali na’cetike ila ni’acih* ve inne kesiyren minel huletai leyebğıy ba’duhüm alâ ba’dın ilelleziyne amenû ve amilüs salihati ve kaliylün mahüm* ve zanne Davudu ennema fetennahu festağfere Rabbehu ve harre raki’an ve enab;

(Davud) dedi ki: “Yemin olsun ki senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmakla sana zulmetmiş... Muhakkak ki çok yakın olanların birçoğu, birbirlerinin benzeri davranışlarda bulunurlar... Ancak iman edip imanın gereğini uygulayanlar böyle değildir... Fakat onlar da ne kadar azdır!” Davud kendisini imtihan ettiğimizi zannetti; bundan dolayı Rabbinden mağfiret diledi ve boyun eğerek yere kapandı ve O’na yöneldi! (24. âyet secde âyetidir.)

25-) Feğaferna lehu zâlik* ve inne lehu ‘ındeNA lezülfa ve husne meab;

Bunun üzerine onu, Onun için mağfiret ettik... İndîmizde Onun için yakınlık ve dönüşün güzeli var.

26-) Ya Davudu inna ce’alnake haliyfeten fiyl Ardı fahküm beynenNasi Bil Hakkı ve lâ tettebi’ıl heva fe yudılleke an sebiylillâh* innelleziyne yedıllune an sebiylillâhi lehüm azâbün şadiydün Bima nesu yevmel hisab;

Ey Davud! Doğrusu biz seni arzda bir halife kıldık! Bu yüzdendir ki insanlar arasında Hak olarak hükmet ve hevâya (Hakkanî olmayan duygu ve düşüncelere) uyma! Zira bu seni Allâh yolundan saptırır... Allâh yolundan sapanlara gelince; yaptıklarının sonucunu yaşama sürecini unutmalarından dolayı, yaşayacakları şiddetli bir azap vardır.

27-) Ve ma halaknes Semae vel Arda ve ma beynehüma bâtıla* zâlike zannülleziyne keferu* feveylün lilleziyne keferu minennar;

Semâyı, arzı ve ikisi arasındakileri işlevsiz olarak yaratmadık! O (işlevsiz düşünmek), hakikat bilgisini inkâr edenlerin zannıdır! Bu yüzden yazıklar olsun o hakikat bilgisini inkâr edenlere, yakan (dünyalarında)!

28-) Em nec’alülleziyne amenû ve amilus salihati kel müfsidiyne fiyl Ard* em nec’alül müttekıyne kel füccar;

Yoksa (hakikatlerine) iman edip imanın gereğini uygulayanları, arzda (bedensel yaşamda) bozuk inançları doğrultusunda yaşayanlar gibi mi kılarız? Yahut Allâh için korunanları, füccar (yaratılış fıtratına uymayan şekilde yaşayanlar) gibi mi kılarız?

29-) Kitabun enzelnahu ileyke mübarekün li yeddebberru âyâtiHİ ve liyetezekkere ulül elbab;

Sana inzâl ettiğimiz bu mübarek Bilgi, O’nun işaretlerini derinliğine tefekkür etmeleri; öze ermiş akıl sahiplerinin de (hakikati)hatırlamaları içindir!

30-) Ve vehebna li Davude Süleyman* nı’mel abd*innehu evvab;

Davud’a Süleyman’ı hibe ettik; ne güzel kuldu! Gerçekten O, evvab (hakikatini sıkça yaşayan) idi.

31-) İz urida ‘aleyhi Bil ‘aşiyyis safinatül ciyad;

Hani Ona akşam olurken üç ayağı üzere durup bir ayağını tırnak üzere diken (görkemli), iyi cins koşu atları arzolunmuştu.

32-) Fekale inniy ahbebtü hubbel hayri an zikri Rabbiy* hattâ tevaret Bil hıcab;

(Onları seyrederken Süleyman kendi kendine düşündü) dedi ki: “Rabbimin zikrinden (müşahedesinden) atların sevgisine yönelip meşgûl oldum”... Nihayet (atlar gidip) gözden kayboldu!

33-) Rudduha aleyye* fetafika meshan Bis sukı vel a’nak;

“Onları bana geri getirin” (dedi Süleyman)... (Atların) bacaklarını ve boyunlarını (bu defa müşahede ile) mesh etmeye başladı.

34-) Ve lekad fetenna Süleymane ve elkayna alâ kürsiyyihi ceseden sümme enab;

Andolsun ki Süleyman’ı imtihan ettik ve Onun tahtına ölü bir beden bıraktık (tahtına vâris olacak olan imansız kişiyi. A.H.)... Sonra tövbe edip yöneldi.

35-) Kale Rabbığfir liy ve heb liy mülken lâ yembeğıy liehadin min ba’diy* inneKE ENTEl Vehhâb;

“Rabbim beni mağfiret et (birimselliğimi ört) ve bana, benden sonra kimseye gerekmeyecek (bana has) bir özellik hibe et... Muhakkak ki sen Vehhâb’sın” (diye dua etti).

36-) Fesahharna lehurriyha tecriy Bi emrihi ruhaen haysü esab;

Bunun üzerine rüzgârı (gibi akıp gideni) Onun hizmetine verdik; Onun emriyle, dilediği yere, hiçbir şeyi sarsmadan - yıkmadan akıp giderdi.

37-) Veş şeyatıyne külle bennain ve ğavvas;

Şeytanları da onun hizmetine verdik; binaları kuran ve dalgıç olanlar!

38-) Ve âhariyne mükarreniyne fiyl asfad;

Zincirlerle birbirlerine bağlı diğerlerini de...

39-) Hazâ ‘atauna femnün ev emsik Bi ğayri hisab;

“İşte bu (sana özel tasarruf edeceğin mülk) bizim hibemizdir; öyleyse ister ver ister verme, sınırsızca kullan!”

40-) Ve inne lehu ‘ındeNA le zülfa ve hüsne meab;

Gerçektir ki, indîmizde Onun için yakınlık ve dönüşün güzeli var.

41-) Vezkür ‘abdena Eyyub* iz nada Rabbehu enniy messeniyeş şeytanu Bi nusbin ve azâb;

Kulumuz Eyyub’u da zikret (hatırla)... Hani Rabbine: “Muhakkak ki şeytan (kendimi beden olarak hissediş) bana bitkinlik ve azap yaşattı” diye nida etti.

42-) Ürkud Bi riclik* hazâ muğteselün baridün ve şerab;

“Ayağını (hakikatinden kaynaklanan kuvveyle) yere vur! İşte yıkanıp, içeceğin serinletici su (hakikatin ilmi)!” (dedik).

43-) Ve vehebna lehu ehlehu ve mislehüm meahüm rahmeten minNA ve zikra liülil elbab;

Ona, bizden bir rahmet ve derin düşünebilen akıl sahipleri için hatırlatma olarak, ehlini ve onlarla birlikte onların mislini hibe ettik.

44-) Ve huz Biyedike dığsen fadrib Bihi ve lâ tahnes* inna vecednahu sabira* nı’mel abd* innehu evvab;

“Eline bir demet al da onunla vur ki sözün yerine gelsin!” Biz Onu sabırlı bulduk... Ne güzel kuldu! Muhakkak ki O, evvab (hakikatini sıkça yaşayan) idi.

45-) Vezkür ıbadeNA İbrahiyme ve İshaka ve Ya’kube ulil eydiy vel ebsar;

Kudretli ve basîretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup’u da zikret (an, hatırla)!

46-) İnna ahlasnahüm Bi halisatin zikred dar;

Doğrusu biz onlarda, gerçek vatanlarını (hakikat boyutunu) hatırda tutarak yaşama sâfiyetini açığa çıkardık.

47-) Ve innehüm ‘ındeNA leminel Mustafeynel ahyar;

Kesinlikle Onlar bizim indîmizde seçilmiş Mustafalar’dı (süzülüp arındırılmış - saflaştırılmış - sâfiye).

48-) Vezkür İsma’ıyle vElyese’a ve Zelkifl* ve küllün minel ahyar;

İsmail’i, Elyesa’yı ve ZülKifl’i de hatırla! Hepsi de hayırlılardandı.

49-) Hazâ zikr* ve inne lil müttekıyne le hüsne meab;

Bu hatırlatmadır! Muhakkak ki korunmuş olanlar için dönüş yerinin güzeli vardır.

50-) Cennati Adnin müfettehaten lehümül ebvab;

Kapıları kendilerine açılmış hâlde Adn cennetleridir.

51-) Müttekiiyne fiyha yed’une fiyha Bi fakihetin kesiyretin ve şerab;

Zevkle kurularak, o hâl içinde birçok meyve ve keyiflendirecek içki isterler.

52-) Ve ‘ındehüm kasıratüt tarfi etrab;

Onların (Esmâ kuvveleriyle kendini - Rabbini tanımış şuurların) indlerinde gözlerini kendilerinden (açığa çıkacaklara) çevirmiş aynı yaşıtlar (bedenler) vardır. (Esmâ hakikatiyle kendini tanımış {Rabbine yakîn elde etmiş} bilinçlerin açığa çıkaracağı mânâları uygulamaya hazır bekleyen yaşıtları {açılım kapasitelerine uygun özellikte} olan cennet bedenleri. A.H.)

53-) Hazâ ma tu’adune li yevmil hısab;

İşte budur, yaptıklarınızın sonucunu yaşama süreci için size vadolunan!

54-) İnne hazâ le rizkuna malehu min nefad;

Muhakkak ki işte bu bizim yaşam gıdamızdır... Hiç tükenmeyen!

55-) Hazâ* ve inne littağıyne le şerre meab;

İşte bu! Muhakkak ki, taşkınlık yapanlar için de dönüş yerinin şerrlisi vardır.

56-) Cehennem* yaslevneha* fe bi’sel mihad;

Cehennemdir ki ona yaslanırlar! Ne kötü bir yaşam ortamıdır o!

57-) Hazâ fel yezûkuhu hamiymun ve ğassâk;

İşte bu! Tatsınlar onu! Kaynar su (yakıcı benlik fikirleri) ve irindir (bedensellik kabulünün getirisi fiillerin yaşatacağı olaylar)!

58-) Ve aharu min şeklihi ezvac;

Aynı şekilde diğerleri, eşleriyle (hem bilinç - benlik hem de uygun beden) !

59-) Hazâ fevcün muktehımun meaküm* lâ merhaben Bihim* innehüm salün nar;

İşte bu sizinle beraber (cehenneme) katlanan bir grup... (Suça yönlendirenleri der ki): “Onlara ‘Merhaba = rahat olma temennisi’ geçersizdir... Muhakkak ki onlar yanmaya maruz kalanlardır.”

60-) Kalu bel entüm lâ merhaben Biküm* entüm kaddemtümuhu lena* fe bi’sel karar;

(O önderlere uyanlar ise): “Hayır, asıl size ‘Merhaba = rahat olmak’ yoktur... Onu (cehennemi) bize siz önerdiniz! Ne kötü bir karargâhtır bu!” dediler.

61-) Kalu Rabbena men kaddeme lena hazâ fezidhü azâben dı’fen fiyn nar;

Dediler ki: “Rabbimiz! Bunu bize kim önermişse, onun yanma azabını bir kat daha arttır.”

62-) Ve kalu ma lena lâ nera ricalen künna ne’uddühüm minel eşrar;

Dediler ki: “Biz niye, kendilerini şerrliler kabul ettiğimiz ricali (burada) görmüyoruz?”

63-) Ettehaznahüm sıhriyyen em zâğat anhümül ebsar;

“Biz onları alaya alırdık... Yoksa gözlerimiz onları göremiyor mu ortalarda?”

64-) İnne zâlike le hakkun tehasumü ehlin nar;

Muhakkak ki o gerçekleşecektir... Yanacakların karşılıklı tartışması!

65-) Kul innema ene münzir* ve ma min ilâhin illAllâhul Vâhid’ül Kahhâr;

De ki: “Kesinlikle ben bir uyarıcıyım! Tanrı yoktur tanrılık kavramı geçersizdir; sadece Vâhid, Kahhâr Allâh...”

66-) Rabbüs Semavati vel Ardı ve ma beynehümel ‘Aziyzul Ğaffar;

“Semâların, arzın ve ikisi arasında olanların Aziyz (gücüne - hükmüne karşı konulmaz), Ğaffar olan Rabbidir.”

67-) Kul HUve nebeün ‘azıym;

De ki: “HÛ (gerçeği), Aziym bir haberdir!” (Bu haberin mânâsını ve değerini kavrayabilseniz!)

68-) Entüm ‘anhü mu’ridun;

“Siz ise ondan (o büyük haberin bildirdiği fevkalâde önemli hakikatin size kazandıracağından) yüz çeviriyorsunuz!”

69-) Ma kâne liye min ‘ılmin Bil Meleil A’la iz yahtesımun;

“Mele-i Âlâ’daki tartışma hakkında ilme sahip değilim.”

70-) İn yuha ileyye illâ ennema ene neziyrun mubiyn;

“Bana vahyolan yalnızca apaçık bir uyarıcı olduğum!”

71-) İz kale Rabbüke lil Melaiketi inniy halikun beşeran min tıyn;

Hani Rabbin Meleklere: “Kesinlikle ben balçıktan (su + mineral) bir beşer yaratacağım” demişti.

72-) Feizâ sevveytühu ve nefahtü fiyhi min ruhıy feka’u lehu sacidiyn;

“Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o yapının içinden Ruhum’dan (Esmâ mânâlarımdan) nefhettiğimde (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.}) Ona secdeye kapanın (hükümranlığını - tasarrufunu kabul edin)!”

73-) Fesecedel Melaiketü küllühüm ecme’un;

O Meleklerin hepsi, toptan secde ettiler.

74-) İlla ibliys* istekbere ve kâne minel kâfiriyn;

İblis müstesna; (bilincine dayanarak) benlik tasladı ve hakikat bilgisini inkâr edenlerden (karşısındakinin hakikatini göremeyenlerden)oldu.

75-) Kale ya ibliysü ma meneake en tescüde lima halaktü Bi yedeyye, estekberte em künte minel âliyn;

Buyurdu: “Ey İblis (ikileme düşen)! İki Elim (ilim ve kudret) ile yarattığıma secde etmene ne mâni oldu? Benliğin mi engel oldu, yoksa Alûn’dan (Âdem’e secdesi söz konusu olmayan yüce kuvvelerden {meleklerden}) mi olduğunu sandın?”

76-) Kale ene hayrun minh* halakteniy min narin ve halaktehu min tıyn;

(İblis) dedi ki: “Ben daha hayırlıyım ondan; beni ateşten (radyasyon - yakan dalgalar {aynı nâr = ateş kelimesi cehennemde yakan olarak da kullanılmakta. A.H.}) halkettin, onu tıynden (hücresel bedenli - maddeden) halkettin” dedi.

77-) Kale fahruc minha feinneke raciym;

(Allâh) buyurdu: “Çık oradan; çünkü sen racîmsin (hakikatinden uzak düşmüşsün)!”

78-) Ve inne aleyke la’netİY ila yevmid diyn;

“Muhakkak ki, hüküm sürecine kadar lânetim (benden uzaklık) senin üstündedir!”

79-) Kale Rabbi feenzırniy ila yevmi yüb’asûn;

(İblis) dedi ki: “Rabbim! (İnsanların ölümle) bâ’s olacakları zamana kadar bana mühlet ver (kuvvelerimi kullanabileyim onlara karşı).”

80-) Kale feinneke minel munzariyn;

(Allâh) buyurdu: “Muhakkak ki sen süre tanınanlardansın!”

81-) İla yevmil vaktil ma’lum;

“Bilinen sürece kadar!”

82-) Kale feBi ızzetiKE le uğviyennehüm ecme’ıyn;

(İblis) dedi ki: “İzzetine (karşı konulmaz gücüne) yemin ederim ki, onların hepsini şaşırtıp (kendilerini beden kabul ettirerek, bedenin zevkleri peşinde koşturarak; hakikatlerini oluşturan ruhun konusundan) saptıracağım.”

83-) İlla ‘ıbadeKE minhümül muhlesıyn;

“Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş (hakikatlerini yaşattığın) kulların müstesna.”

84-) Kale fel Hakku, vel Hakka ekul;

(Allâh) buyurdu: “Hakk’ı söyledin (ihlâslı kullarım konusunda); ben de gerçeği bildireyim:”

85-) Leemle enne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhüm ecme’ıyn;

“Andolsun ki cehennemi senden (olanlarla) ve onlardan sana tâbi olanlarla toptan dolduracağım.”

86-) Kul ma es’elüküm aleyhi min ecrin ve ma ene minel mütekellifiyn;

De ki: “Bildirdiklerim için sizden karşılık istemiyorum ve ben size asılsız iddialarla da gelmedim.”

87-) İn huve illâ zikrun lil alemiyn;

“O, âlemler (insanlar) için bir hatırlatmadan başka değildir.”

88-) Ve leta’lemunne nebeehu ba’de hıyn;

“Onun ne olduğunu bir süre sonra (ölüm anında) elbette anlayacaksınız!”

59 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!