İsra’ Sûresi: 1-111

AÇIKLAMA:

 

İsra’ Sûresi, kaynak tertiplerde Kasas Sûresi’nden sonraya yerleştirilmiştir!..

İSR (gece yürüyüşü/gece yolculuğu yaptırmak)” İSMİ’niuslûbu itibarıyla tüm sûreden (İsrâ Sûresi’nin diğer âyetlerinden) farklı olan ve “İSR” hâdisesini anlatan ilk âyeti’nden almaktadır!..

İSR” hâdisesisiyer rivayetlerine göre, hicret’ten 20 ay önce (27-Recep)/18 ay önce (17-Ramazan)/12 ay önce (17-Rebî’ul Evvel)/8 ay önce (27-Recep)’te vuku’ bulmuştur!.. Meşhûr olan kabul, 27-Recep’tir!..

Kurân’da “SUBHÂN” ile başlayan tek sûre’dir!.. Mescid-i Harâm’a göre konumu en uzak olduğu için “El-Mescid’ül Aksâ= en uzaktaki mescid” diye tanımlanan Kudüs’teki “el-Mescid”, bu tanımlama (El-Mescid’ül Aksâ) ile sadece bu âyette geçer; “el-Mescid” olarak İsra': 7’de de geçer!..

Mescid-i Aksâ, “Beytullâh’ın/Kâbe’nin” muadili değil, Mescid-i Harâm’ın muadilidir; “Kıble” ve “Hac” farkı da bundandır!..

Makâm-ı Mahmûd” kavramı (79.âyet) ve “Âyet’ül Izz (ehl-i kitap dahil tüm inançların fevkinde, EKBERİYET müşâhedesini gerektiren izzet)” (111.âyet) de bu sûre’de geçen nâdirlerdendir!..

Bu sûre’ye, İsrailOğulları’ndan bahsetmesi dolayısıyla “Ben-i İsrail Sûresi” de denir... 

Esbâb-ı Nüzûl olarak İsra’ Sûresi’nin bazı âyetleri hakkında rivayetler vardır... Bunların bir kısmının metin ve siyer olarak telifi mümkün görünmese de vahyin bu süreci ve ortamın şartları hakkında bilgi olarak, tüm bu rivayetler çok faydalı olabilir!..

90-93 ve 59.âyet rivayetleri:

Dediler ki: ‘Bizim için arzdan bir pınar fışkırtmadıkça sana asla iman etmeyeceğiz; yahut senin hurma ağaçlarından ve üzümden bir bahçen olmalı, onların arasından gümbür gümbür nehirler fışkırtmalısın; yahut tehdit ettiğin gibi semâyı parça parça üzerimize düşürmelisin veya Allâh’ı ve melekleri karşımıza kefil olarak getirmelisin (Allâh ismiyle işaret edileni anlamayıp, O’nu gökte bir tanrı olarak düşündükleri için bunu söylüyorlar.)yahut senin altın’dan bir evin olmalı ya da semâ’da uçmalısın (İsrâ olayının gerçekleştiği dönemler?)... (Ayrıca) senin göğe uçmana da biz asla iman etmeyiz; tâ ki, kendisini okuyacağımız bir yazılı madde kitabı gökten bizim üzerimize indirinceye kadar!’... De ki: ‘Subhân’dır Rabbim! Rasûl bir beşerden başka neyim ki?’” (İsra’: 90-93)

Mucizelerimizi irsâl etmemize mâni olan, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır (siz de yalanlarsanız derhal azabını yaşardınız, sizi ortadan kaldırmak zorunda kalırdık)! Semûd’a da aydınlatan olarak dişi deveyi verdik de (vahşice öldürerek) ona zulmettiler! Biz mucizelerimizi ancak korkutmak (iman etmeyenleri helâk etmek) için irsâl ederiz.” (İsra’: 59)

Bu âyetlerin sebebi nüzûl rivayeti, Ra’d Sûresi’nin açıklamasında 31.âyetin sebebi nüzûlünden geçtiği gibidir; ya aynı, ya benzeri talepler sebebiyledir!.. 

Bu rivayetler, “İsrâ” hâdisesi’nin ve İsra’ Sûresi’nin inzâli’nin hangi süreçte gerçekleştiğini gösterir; Kur’ân hidâyeti’ne kendilerini kapatmak, dünyevî maksatla veya alay olarak mucize istemek, Rasûlullâh (a.s)’ı tehdit etmek vb...

Hakikat ilmi’ne (hakikatlerine) perdeleri kalın olan Kureyş müşrikleri’nin “mucize” talepleri bile, Hz. Rasûlullâh (a.s)’ın işlevi’nin ve Kur’ân hidâyeti’nin amacının aksine hep dünyalarına dönük olağanüstülükler için -tapındıkları ilâhlarından benzer beklentileri gibi- idi!..

Nitekim 45-46.âyetlerin nüzûl sebebi için rivayet şöyledir:

Sen Kurân’ı (hakikatini) okuduğundaseninle, gelecekteki sonsuz yaşamlarına (ölümsüz yapılarına) iman etmeyenler arasına gizli perde oluşturduk. Şuurlarını (kalplerini), Onu anlamalarına engel olan (bâtıla/çokluğa/madde algısına kilitlenme) örtüsüyle örter; kulaklarına da (sünnetullâh işleyişi gereği) ağırlık koyarız (Tekliği algılayamazlar)! Kurân’da, Rabbini TEK’liği ile andığında, nefretle geriye dönüp giderler!” (İsra’: 45-46) âyetleri, Rasûlullâh (a.s), Kur’ân okuduğunda, muhalefetleri ile O’na eziyet eden müşrikler hakkında nâzil olduğu rivayet edilir!.. 

Bunun daha detaylı rivayet şekli şöyledir:

Hz. Rasûlullâh (a.s), Kureyş müşriklerine Kur'ân okuyup onları Allâh ismiyle işaret edilene davet ettiği zaman onunla alay etme kabilinden olarak: “Bizi çağırdığına karşı kalblerimiz bir kılıf içinde... Kulaklarımızda da bir ağırlık var... Seninle aramızda da bir perde var... BİZİM SENİN SÖYLEDİKLERİNDEN BİR ŞEY ANLAMAYA HİÇ NİYETİMİZ YOK!” derlermiş... 

60.âyet rivayeti:

Hani sana: ‘Muhakkak ki Rabbin insanları (BinNas = insanların hakikati olarak) ihâta etmiştir’ dedik... Sende oluşturduğumuz o görüşü (mi’râc’da yaşadığını) ve Kurân’daki mel’un şecereyi (uzaklaştırılmış ağaç - beden yaşamını) de insanlar için yalnızca bir fitne (sınav objesi) kıldık! Biz onları korkutuyoruz... Fakat (bu), onların büyük taşkınlıklarından başka bir şeyi arttırmıyor.” (İsra’: 60) âyetinin sebeb-i nüzûlü için iki şey rivayet edilir:

Hz. Rasûlullâh AleyhisSelâm’ın hayatındaki en büyük mucizelerden olan “İsrâ ve Mi’râc” hâdisesi, iman edenler için büyük bir müjde iken, inkârcılar için küfürlerini artıran bir fitne olmuştur!.. 

Nitekim bu “rü’yet”i anlatınca, inkâr ve alay eden insanlardan dolayı Rasûlullâh AleyhisSelâm hüzün duymuş! Bunun üzerine bu âyet nâzil olmuş, bir...

Ayrıca İsra’ Sûresi’nden önce Kurân’da (mesela Sâffât Sûresi’nde) bahsedilen “Zakkûm” ağacı ile Kureyş’in uyarılması üzerine Ebû Cehl’in: “Muhammed'in sizi kendisiyle korkuttuğu şu Zakkûm ağacı'nın ne olduğunu biliyor musunuz?.. O üstü kaymak tutmuş Serid (yağlı ekmek; ekmek kadayıfı) yemeğidir. Bakın eğer o Zakkûm ağacı bize müyesser olursa vallâhi onu hurma ve kaymak yemeği olarak yiyeceğiz (“tezakkum” bu demektir!.. Ebû Cehl’in, “damağına/tabiatına en tad veren şey” diye tanımlaması doğrudur!.. Zaten lânet bundandır!).” 

Bunun üzerine Zakkûm Ağacı'nın “mel’ûn” bir ağaç olduğunu bildirmek üzere bu âyet ve devamı olan: “Böylece biz, onları korkutuyoruz, fakat (bu), onların büyük azgınlıklarından başka bir şeyi arttırmıyor!” kısmı inzâl buyurulmuş!..

80.âyet rivayeti:

Rabbim, girdiğim yere sıdk hâlinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart; ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende!” (İsra’: 80) âyetinin nüzûl sebebi için rivayet: “Nebi (s.a.v.) Mekke'de idi. Sonra hicret etmekle emrolundu da kendisine bu âyet nâzil oldu.

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Subhanelleziy esra Bi abdiHİ leylen minel Mescidil Harami ilel Mescidil Aksalleziy barekna havlehu linüriyehu min âyâtina* inneHU HUves Semiy’ul Basıyr;

Subhan ki, kulunu gece Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya isrâ (tayy’i mekân) etti... O’na delillerimizi gösterelim diye... Hakikat şu; “HÛ”; Semi’dir, Basıyr’dir!

2-) Ve ateyna Musel Kitabe ve ce’alnahu hüden li beniy israiyle ella tettehızû min duniy vekiyla;

Musa’ya hakikat BİLGİsi (Kitap) verdik... Onu: “Ben’im dûnumu vekîl edinmeyin!” diye İsrailoğullarına bir kılavuz kıldık.

3-) Zürriyyete men hamelna me’a Nuh* innehu kâne abden şekûra;

(Ey) Nuh ile beraber (gemide) taşıdıklarımızın torunları... Muhakkak ki O, çok şükreden bir kul idi.

4-) Ve kadayna ila beniy israiyle fiylKitâbi letüfsidünne fiyl Ardı merrateyni ve leta’lünne ulüvven kebiyra;

Kitapta (İlim boyutunda) İsrailoğullarına şu hükmü takdir ettik: “Siz, arzda iki kere bozgunculuk yapacaksınız ve alabildiğine benliğinizi büyüteceksiniz!”

5-) Feizâ cae va’dü ulahüme be’asna aleyküm ıbaden leNA üliy be’sin şediydin fecasu hılaleddiyar* ve kâne va’den mef’ula;

O ikisinden ilkinin zamanı geldiğinde, güçlü kullarımızı üzerinize getirdik... (Onlar) yurtların aralarına girip araştırdılar... (Bu)yerine getirilmiş bir vaat idi.

6-) Sümme radedna lekümülkerrete aleyhim ve emdednaküm Bi emvalin ve beniyne ve ce’alnaküm eksere nefiyra;

Sonra sizi, onlar üzerine bir kere daha üstün kıldık... Mallar ve oğullar ile size yardım ettik... Savaşçılarınız itibarıyla sizi kalabalıklaştırdık.

7-) İn ahsentüm ahsentüm lienfüsiküm ve in ese’tüm feleha* feizâ cae va’dül ahıreti liyesûu vucuheküm ve liyedhulül Mescide kema daheluhu evvele merretin ve liyütebbiru ma alev tetbiyra;

(Bildirdik ki) eğer iyilik ederseniz, kendi nefsinize iyilik etmiş olursunuz; eğer kötülük yaparsanız, o da kendinizedir! Sonrakinin süresi geldiğinde, yüzlerinizi karartsınlar, ilkinde oraya girdikleri gibi tekrar Mescid’e girsinler ve üstünlük sağladıkları şeyleri yerle bir etsinler diye (kullarımızı tekrar gönderdik)...

8-) ‘Asa Rabbüküm en yerhameküm* ve in ‘udtüm ‘udna* ve ce’alna cehenneme lil kafiriyne hasıyra;

Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder... Eğer dönerseniz, biz de döneriz... Cehennemi, hakikat bilgisini inkâr edenler için kuşatıp kayıtlayan bir ortam kıldık.

9-) İnne hazel Kur’âne yehdiy lilletiy hiye akvemü ve yübeşşirul mu’miniyn elleziyne ya’melunes salihati enne lehüm ecren kebiyra;

Muhakkak ki şu Kur’ân, en sağlam gerçeğe hidâyet eder; yararlı çalışmalar yapan iman ehline kendileri için büyük karşılıklar verileceğini müjdeler.

10-) Ve ennelleziyne lâ yu’minune Bil ahireti a’tedna lehüm azâben eliyma;

Sonsuz gelecek yaşamları olduğuna iman etmeyenlere de, kendileri için acı azap hazırladığımızı (müjdeler).

11-) Ve yed’ul İnsanu Bişşerri duaehu Bil hayr* ve kânel İnsanu acula;

İnsan, hayrını davet eder gibi şerrini davette de (acele) eder! İnsan çok acelecidir!

12-) Ve cealnelleyle vennehare ayeteyni fe mehavna ayetelleyli ve ce’alna ayetennehari mubsıreten litebteğu fadlen min Rabbiküm ve li ta’lemu adedessiniyne vel hisab* ve külle şey’in fassalnahu tafsıyla;

Geceyi ve gündüzü iki işaret olarak meydana getirdik... Gecenin işaret ettiği karanlığı (cehli) kaldırıp, gündüzün işareti aydınlığı (ilmi) geçerli kıldık... Rabbinizden bir lütuf talep edesiniz ve senelerin adedini ve hesabı da bilesiniz diye... Biz her şeyi detaylarıyla açıkladık.

13-) Ve külle İnsanin elzemnahu tairehu fiy unukıh* ve nuhricü lehu yevmel kıyameti Kitaben yelkahu menşura;

Her insanın yaptıklarını (veya kaderini) kendi boynuna doladık... Kıyamet sürecinde kendisine (kişinin kıyameti olan ölümünde ya da genel anlamda mahşer sürecinde) kaydolmuş olarak bilgisini çıkarırız.

14-) İkra’ Kitabek* kefa Bi nefsikel yevme aleyke Hasiyba;

“OKU yaşam bilgini (kitabını)! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir.”

15-) Menihteda feinnema yehtediy li nefsih* ve men dalle feinnema yedıllu aleyha* ve lâ teziru vaziretun vizre uhra* ve ma künna muazzibiyne hatta neb’ase Rasûla;

Kim hakikate ererse sadece kendinedir bu doğru yolu bulmuş oluşu; kim de saparsa (hakikatten) yalnızca kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Hiç kimse, bir başkasının yaptığı yanlışların yükünü taşımaz! Biz bir Rasûl oluşturup (bâ’s edip) onunla uyarmadıkça azap yaşatmayız!..

16-) Ve izâ eredna en nühlike karyeten emerna mütrefiyha fefeseku fiyha fehakka aleyhel kavlü fedemmernaha tedmiyra;

Bir bölgeyi helâk etmeyi irade ettiğimizde, oranın sefahat önderlerine (Rasûllerle düzelmelerini) emrederiz; (ama onlar) orada bozuk inançlarının gereğine devam ederler... Bu yüzden uyarımızın sonucunu yaşamayı hak ederler... Biz de onları helâk ederiz.

17-) Ve kem ehlekna minel kuruni min ba’di Nuh* ve kefa Bi Rabbike Bi zünubi ıbadiHİ Habiyren Basıyra;

Nuh’tan sonra nice kuşaklar helâk ettik... Kullarının suçlarından Habiyr ve Basıyr’dir Rabbin!

18-) Men kâne yüriydül acilete accelna lehu fiyha ma neşau limen nüriydü sümme ce’alna lehu cehennem* yaslaha mezmumen medhura;

Kim önündeki dünyayı isterse, dilemişsek, dünyada ona istediğini veririz. Sonra onun için cehennemi mekân kılarız; aşağılanmış ve uzaklaştırılmış olarak ona yerleşir.

19-) Ve men eradel ahırete ve sea leha sa’yeha ve huve mu’minun feülaike kâne sa’yühüm meşkûra;

Kim de gelecek sonsuz yaşamı irade eder ve imanlı olarak onun için gerekli çalışmaları yaparsa, işte onların çalışmaları da değerlendirilir, sonucu yaşatılır!

20-) Küllen nümiddü haülai ve haülai min atai Rabbik* ve ma kâne atau Rabbike mahzura;

Hepsine, onlara da bunlara da Rabbinin lütfundan göndeririz... Rabbinin lütfu sınırlandırılmış değildir.

21-) Unzur keyfe faddalna ba’dahüm alâ ba’d* ve lel ‘ahıretü ekberu derecatin ve ekberu tefdıyla;

Bak, nasıl onların kimini kimine üstün kıldık! Elbette sonsuz gelecek boyutu, yaşam mertebeleri itibarıyla da en büyüktür, kişisel hissedişler itibarıyla da en büyüktür.

22-) Lâ tec’al meAllâhi ilâhen ahare fetak’ude mezmumen mahzûla;

Allâh yanı sıra (kafanda) başka bir tanrı oluşturma! Yoksa (şirk anlayışının sonucu) aşağılanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak oturup kalırsın!

23-) Ve kada Rabbüke elle ta’budu illâ iyyahu ve Bil valideyni ıhsana* imma yeblüğanne ‘ındekel kibere ehadühüma ev kilahüma fela tekullehüma üffin ve lâ tenherhüma ve kul lehüma kavlen keriyma;

Rabbin, sadece O’na kulluk etmenizi hükmetti; ana-babanıza iyilik yapıp cömert olmanızı da! Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse (bakmaktan usanıp) sakın onlara “üf” (bile) deme; onları azarlama ve onları yücelten şekilde hitap et!

24-) Vahfıd lehüma cenahazzülli minerrahmeti ve kul Rabbirhamhüma kema Rabbeyaniy sağıyra;

Rahmet’ten ötürü onlara mütevazı ol... De ki: “Rabbim... Merhamet et onlara, küçükken beni terbiye ettikleri gibi.”

25-) Rabbüküm a’lemu Bima fiy nüfusiküm* in tekûnu salihıyne feinnehu kâne lil evvabiyne Ğafûra;

Rabbiniz (hakikatiniz olarak, bilincinizi {nefsinizi} meydana getiren El Esmâ bileşiminiz) nefslerinizdekini (bilincinizdekini) daha iyi bilir! Eğer siz sâlihler (hakikate imanın gereğini yaşayanlar) olursanız; muhakkak ki O, yetersizliklerinden dolayı tövbe edenlere Ğafûr’dur.

26-) Ve ati zelkurba hakkahu velmiskiyne vebnes sebiyli ve lâ tübezzir tebziyra;

Yakınlara hakkını ver; yoksula ve yolda kalmışa da... (Fakat) ölçüsüz de dağıtma!

27-) İnnel mübezziriyne kânu ıhvaneşşeyatıyn* ve kâneş şeytanu liRabbihi kefura;

Değer bilmedikleri için boş yere saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir! Şeytan ise Rabbinin nimetine nankörlük edenlerden oldu!

28-) Ve imma tu’ridanne anhümübtiğae rahmetin min Rabbike tercuha fekul lehüm kavlen meysura;

Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti beklemekten ötürü onlardan (ashab-ı suffa) yüz çevirir isen, o takdirde onlara yumuşak, gönül alıcı bir söz söyle.

29-) Ve lâ tec’al yedeke mağluleten ila unukike ve lâ tebsutha küllelbastı fetak’ude melumen mahsura;

Elini boynuna bağlanıp asılmış kılma (Arapça deyim = cimrilikten kaçın)! Onu büsbütün açma da (müsrif de olma)... Yoksa pişmanlık içinde oturup kalırsın.

30-) İnne Rabbeke yebsütur rizka limen yeşau ve yakdir* inneHU kâne Bi ‘ıbadiHİ Habiyran Basıyra;

Muhakkak ki Rabbin dilediğine, yaşam gıdasını (rızkı) genişletir veya daraltır! Muhakkak ki O kullarını Habiyr’dir, Basıyr’dir.

31-) Ve lâ taktülu evladeküm haşyete imlak* nahnu nerzükuhüm ve iyyaküm* inne katlehüm kâne hit’an kebiyra;

Evlatlarınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin... Biziz onların da sizin de yaşam gıdasını veren, biz! Onları katletmek muhakkak çok büyük suçtur!

32-) Ve lâ takrabüzzina innehu kâne fahışeten, ve sae sebiyla;

Zinaya (evlilik dışı ilişkiye) yaklaşmayın! Şüphesiz o bedenselliğin azgınlığıdır! Sonu kötü yoldur!

33-) Ve lâ taktülün nefselletiy harramAllâhu illâ Bil Hakk* ve men kutile mazlumen fekad ce’alna liveliyyihi sultanen fela yüsrif fiylkatl* innehu kâne mensura;

Allâh’ın haram kıldığı nefsi, Hak olarak hariç (kısas gereği dışında), öldürmeyin! Kim haksız yere öldürülür ise, biz onun velîsine bir yetki vermişizdir. O da öldürmekte ileri gitmesin (kısas sınırını aşmasın)! Çünkü o yardım olunmuştur.

34-) Ve lâ takrabu malel yetiymi illâ Billetiy hiye ahsenü hatta yeblüğa eşüddeh* ve evfu Bil ahd* innel ahde kâne mes’ula;

Büluğ çağına ulaşıncaya kadar, en güzel şekilde olanı (yönetme amacı) hariç, yetimin malına yaklaşmayın. Söz verdiğinizde tutun! Muhakkak ki söz veren sözünden sorumludur!

35-) Ve evfülkeyle izâ kiltüm vezinu Bil kıstasil müstekıym* zâlike hayrun ve ahsenü te’viyla;

Ölçtüğünüzde ölçüyü tam yapın ve dosdoğru terazi ile tartın (tartıyla aldatmaya gitmeyin)... Bu hem daha hayırlı ve hem de işin aslına ulaşma bakımından daha güzeldir.

36-) Ve lâ takfü ma leyse leke Bihi ‘ılm* innesSem’a vel Besara vel Fuade küllü ülaike kâne anhu mes’ula;

Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (zanla karar verme)! Muhakkak ki sem’ (algılama), basar (değerlendirme) ve fuad (Esmâ mânâ özelliklerini beyne yansıtıcılar - {kalp nöronları ana rahminde 120. günde kendilerini beyne kopyalar ve beyinden devam eder}), işte onların hepsi ondan mesûldür!

37-) Ve lâ temşi fiyl Ardı meraha* inneke len tahrikal Arda ve len teblüğal cibale tûla;

Arzda benlikle kendini bir şey sanarak yürüme! Kesinlikle sen ne arzı delebilirsin; ne de boyca dağlara erişebilirsin!

38-) Küllü zâlike kâne seyyiuhu ‘ınde Rabbike mekruha;

Kötü olan bu davranışlar, Rabbinin indînde hakikatine yakışmayan, sonucu çirkin davranışlardır!

39-) Zâlike mimma evha ileyke Rabbüke minel hikmeti, ve lâ tec’al meAllâhi ilâhen ahare fetülka fiy cehenneme melumen medhura;

İşte bunlar, Rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir. Allâh ile beraber bir tanrı da oluşturma! Sonra pişmanlıkla (sendeki kuvveleri haber verildiği halde değerlendiremediğin için) kendi kendine söver hâlde ve (hakikatindekilerden) uzaklaştırılmış olarak Cehennem’e girersin!

40-) Efeasfaküm Rabbüküm Bil beniyne vettehaze minel Melaiketi inasâ* inneküm letekulune kavlen azıyma;

Rabbiniz sizi seçti oğullar için de, (kendisi) meleklerden dişiler mi edindi? Muhakkak ki siz çok azîm laf ediyorsunuz!

41-) Ve lekad sarrefna fiy hazel Kur’âni liyezzekkeru* ve ma yeziydühüm illâ nüfura;

Andolsun, şu Kurân’da (hakikati) temsillerle, türlü anlatım yollarıyla açıkladık ki düşünüp hatırlasınlar; fakat bu, onların ancak uzaklaşmalarını arttırıyor.

42-) Kul lev kâne meahu alihetün kema yekulune izen lebteğav ila ZilArşi sebiyla;

De ki: “Eğer onların dedikleri üzere O’nunla beraber tanrılar olsaydı, o vakit elbette Arş sahibine bir yol ararlardı.”

43-) SubhaneHU ve te’âla amma yekulune ulüvven kebiyra;

“O, Subhan ve yücedir; yüceliği onların laflarından ölçüsüz büyüktür (yüceliğini akıl kavramaz)!”

44-) Tüsebbihu leHUs Semavatüs seb’u vel Ardu ve men fiyhinn* ve in min şey’in illâ yüsebbihu Bi hamdiHİ ve lâkin lâ tefkahune tesbiyhahüm* inneHU kâne Haliymen Ğafûra;

Yedi semâ (yedi bilinç mertebesindeki tüm yaratılmışlar), arz (bedenler) ve onların içindekiler O’nu tespih eder (Esmâ’sının özelliklerini açığa çıkaran işlevleriyle her an hâlden hâle dönüp dururlar)! Hiçbir şey yok ki, O’nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini anlamıyorsunuz! Muhakkak ki O, Haliym’dir, Ğafûr’dur.

45-) Ve izâ kare’tel Kur’âne ce’alna beyneke ve beynelleziyne lâ yu’minune Bil ahireti hıcaben mestura;

Sen Kurân’ı okuduğunda, seninle, gelecekteki sonsuz yaşamlarına iman etmeyenler arasına gizli perde oluşturduk.

46-) Ve ce’alna alâ kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fiy azânihim vakra* ve izâ zekerte Rabbeke fiyl Kur’âni vahdeHU vellev alâ edbarihim nüfura;

Şuurlarını (kalplerini), Onu anlamalarına engel olan (bâtıla kilitlenme) örtüsüyle örter; kulaklarına da ağırlık koyarız (algılayamazlar)! Kurân’da, Rabbini TEK’liği ile andığında, nefretle geriye dönüp giderler.

47-) Nahnu a’lemu Bima yestemiune Bihi iz yestemiune ileyke ve iz hüm necva iz yekuluz zalimune in tettebiune illâ racülen meshura;

Sana kulak verdiklerinde nasıl dinlediklerini; aralarında fısıldaşırlarken de, o zâlimlerin: “Sihirlenmiş bir adama tâbi oluyorsunuz” dediklerini biz iyi biliriz.

48-) Unzur keyfe darebu lekel’emsâle fedallu fela yestetıy’une sebiyla;

Bak senin için nasıl benzetmeler yaptılar da bu sebeple saptılar! Artık (Hakikate götüren) bir yol bulamazlar!

49-) Ve kalu eizâ künna ızamen ve rufaten einna lemeb’usûne halkan cediyda;

Dediler ki: “Kemik yığını ve toz toprak olduktan sonra, biz mi gerçekten yepyeni bir yaradılış ile bâ’s olunacaklarız?”

50-) Kul kûnu hıcareten ev hadiyda;

De ki: “Taşlar (dabbe beden) ve demir (ruh beden) olun (isterseniz)!”

51-) Ev halkan mimma yekbüru fiy suduriküm* feseyekulune men yu’ıydüna* kulilleziy fetareküm evvele merretin, feseyünğıdune ileyke ruusehüm ve yekulune meta hu* kul ‘asa en yekûne kariyba;

“Yahut içinizden kendinizi olağanüstü (dünyanızda çok büyük bir yaratık; bilinç) olarak hayal edin (yine de ölüm sonrası bâ’s olacaksınız)!”... Diyecekler ki: “Bizi kim (hayata) iade edecek?”... De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan!”... (Alayla) sana kafalarını sallarlar ve derler ki: “Ne zaman olacak?”... De ki: “Çok yakın olabilir!”

52-) Yevme yed’uküm fetesteciybune Bi hamdiHİ ve tezunnune in lebistüm illâ kaliyla;

Sizi çağıracağı zaman (ölümü tattığınızda), O’nun Hamdı olarak (değerlendirmesine göre) olayı yaşayacak ve zannedeceksiniz ki (kabirlerinizde - beden yaşamında - dünyada) ancak pek az kaldınız!

53-) Ve kul li ıbadiy yekulülletiy hiye ahsen* inneş şeytane yenzeğu beynehüm* inneş şeytane kâne lil’İnsani adüvven mubiyna;

Kullarıma de ki; en güzeli ne ise onu söylesinler! Muhakkak ki şeytan (nefs = bilinç = bedensellik kabulü vehmi) aralarına fit sokar... Muhakkak ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır!

54-) Rabbüküm a’lemü Biküm* in yeşe’ yerhamküm ev inyeşe’ yuazzibküm* ve ma erselnake aleyhim vekiyla;

Rabbiniz, hakikatiniz olarak sizi çok iyi bilir! Dilerse size rahmet eder veya dilerse size azap eder! Biz seni, onlara vekîl olarak irsâl etmedik.

55-) Ve Rabbüke a’lemu Bi men fiys Semavati vel Ardı ve lekad faddalna ba’danNebiyyiyne alâ ba’din ve ateyna Davude Zebura;

Rabbiniz, semâlarda ve arzda bulunan varlıklarda olarak, daha iyi bilir... Andolsun ki, biz Nebilerin bazısını bazısına üstün kıldık (özellikleri yönünden)! Davud’a da Zebur (hikmetler ihtiva eden BİLGİ) verdik.

56-) Kulid’ulleziyne zeamtüm min dûniHİ fela yemlikûne keşfeddurri anküm ve lâ tahviyla;

De ki: “O’nun dûnunda varsandıklarınızı çağırın! Ne sizden sıkıntı kaldırmaya güçleri yeter, ne de hâlinizi değiştirebilirler.”

57-) Ülaikelleziyne yed’une yebteğune ila Rabbihimül vesiylete eyyühüm akrebü ve yercune rahmeteHU ve yehafune azâbeHU, inne azâbe Rabbike kâne mahzûra;

Onların dua ettikleri (şeyler), Rablerine yakınlaşmak için vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar ve O’nun azabından korkarlar! Muhakkak ki senin Rabbinin azabı, sakınılması gerekendir!

58-) Ve in min karyetin illâ nahnu mühlikûha kable yevmil kıyameti ev muazzibuha azâben şediyda* kâne zâlike fiyl Kitâbi mestura;

Hiçbir ülke yoktur ki, kıyamet sürecinden önce, biz onun yok edicileri yahut da şiddetli bir azap ile azap edicileri olmayalım! İşte bu, Kitap’ta (İLİM mertebesinde - Sünnetullâh’ta - levhi mahfuz’da) detaylarıyla yazılmıştır.

59-) Ve ma meneana en nursile Bil’âyâti illâ en kezzebe Bihel evvelun* ve ateyna Semuden nakate mubsıreten fezalemu Biha* ve ma nursilu Bil âyâti illâ tahviyfa;

Mucizelerimizi irsâl etmemize mâni olan, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır (siz de yalanlarsanız derhâl azabını yaşardınız, sizi ortadan kaldırmak zorunda kalırdık)! Semud’a da aydınlatan olarak dişi deveyi verdik de (vahşice öldürerek) ona zulmettiler! Biz mucizelerimizi ancak korkutmak için irsâl ederiz.

60-) Ve iz kulna leke inne Rabbeke ehata Bin Nas* ve ma ce’alnerru’yelletiy ereynake illâ fitneten linNasi veşşeceretel mel’unete fiyl Kur’ân* ve nuhavvifühüm, fema yeziydühüm illâ tuğyanen kebiyra;

Hani sana: “Muhakkak ki Rabbin insanları (BinNas = insanların hakikati olarak) ihâta etmiştir” dedik... Sende oluşturduğumuz o görüşü (mirâc’da yaşadığını) ve Kurân’daki mel’un şecereyi (uzaklaştırılmış ağaç - beden yaşamını) de insanlar için yalnızca bir fitne (sınav objesi) kıldık! Biz onları korkutuyoruz... Fakat (bu), onların büyük taşkınlıklarından başka bir şeyi arttırmıyor.

Not: (Yasak ağaca dokunmak, Üflenen ruh = Esmâ {El Veliyy} açığa çıkışı = şuur varlık olarak kayıtsız şekilde yaşayan Âdem’in, bedenini {Havva} kendisi olarak kabullenmesi; cennet boyutunu Esmâ kuvveleriyle yaşarken, kendini beden vehmederek, bu kuvvelerden uzak düşmesi, beden kayıtlarıyla arzda - bedende yaşamak zorunda kalması. (A.H.)

61-) Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu illâ ibliys* kale eescüdü limen halakte tıyna;

Hani (yeryüzü) meleklerine (bedendeki Esmâ kuvvelerine): “Âdemî şuura boyun eğin” dedik de İblis hariç, doğal olarak boyun eğip gereğini uyguladılar (bu kuvveler kullanılmaya başlandı)... (İblis): “Balçık (su + toprak; maddeden oluşmuş beden {dabbe}) olarak yarattığına secde eder miyim?” dedi. (İblis’in insandaki varlığı, insandaki vehim kuvvesidir ki aklın {bilincin} hükmü altına girmeyen kuvvedir; “var”ı yok, “yok”u var kabul ettirir. A. Ciylî)

62-) Kale eraeyteke hazelleziy kerramte aleyye, lein ahharteni ila yevmil kıyameti leahtenikenne zürriyyetehu illâ kaliyla;

“Benden şerefli kıldığın şu kimseye bak! Andolsun ki, eğer bana kıyamet sürecine kadar zaman verirsen onun neslini, pek azı hariç, mutlaka boyunduruğum altına alacağım” dedi (İblis).

63-) Kalezheb femen tebiake minhüm feinne cehenneme cezaüküm cezaen mevfura;

(Allâh) buyurdu: “Git! Onlardan kim sana tâbi oldu ise, muhakkak ki cehennem sizin yaptığınızın sonucudur! Tam karşılık!” (Vehmine tâbi olarak kendini yalnızca beden sanıp şuurunu = hakikatini inkâr eden, bedenselliğin cehennemini yaşar.)

64-) Vestefziz menisteta’te minhüm Bi savtike ve eclib aleyhim Bi haylike ve recilike ve şarikhüm fiyl emvali vel evladi ve ıdhüm* ve ma yaıdühümüşşeytanu illâ ğurura;

“Onlardan gücün yettiğini seslenişinle (vesveseyle) yerinden oynat; atlıların ve yayalarınla onların üzerine çullan; mallarda ve evlatlarda onlara ortak ol ve onlara vaatte bulun! (Ne var ki) şeytan onlara aldanıştan başka bir şey vaat etmez!”

65-) İnne ıbadİY leyse leke aleyhim sultan* ve kefa Bi Rabbike Vekiyla;

“Muhakkak ki Benim kullarım (Hakikatlerine = şuur varlık olduklarına iman etmiş olanlar) üzerinde senin bir sultan (zorlayıcı gücün)yoktur! Rabbin Vekiyl olarak kâfidir.”

66-) Rabbükümülleziy yüzciy lekümül fülke fiylbahri litebteğu min fadliHİ, inneHU kâne Bi küm Rahıyma;

Rabbiniz ki, lütfunu arayasınız diye gemileri (bedenlerinizi) sizin için deniz (ilim) içinde yüzdürüyor! Muhakkak ki O, sizden Rahıym’dir (El Esmâ mânâlarının özelliklerini açığa çıkaran)!

67-) Ve izâ messekümuddurru fiylbahri dalle men ted’une illâ iyyaHU, felemma neccaküm ilel berri a’radtüm* ve kânel insanu kefura;

Denizde size sıkıntı dokunduğunda, O’ndan gayrı çağırdıklarınız kayboldu... Sizi kurtarıp karaya çıkardığında ise yüz çevirdiniz... İnsan çok nankördür!

68-) Efeemintüm en yahsife Biküm canibel berri ev yursile aleyküm hasiben sümme lâ tecidu leküm vekiyla;

Sizde yerin dibini (bedenselliğin en beterini) yaşatmayacağından yahut üzerinize bir hortum (yaşamınızı allak bullak eden olaylar)göndermeyeceğinden emin mi oldunuz? Sonra kendinize bir vekîl de bulamazsınız.

69-) Em emintüm en yuıydeküm fiyhi tareten uhra feyursile aleyküm kasıfen minerriyhı fe yuğrikaküm Bima kefertüm sümme lâ tecidu leküm aleyna Bihi tebiy’a;

Yoksa sizi o denize tekrar döndürüp, üzerinize bir kasırga göndermesinden ve böylece nankörlüğünüzün sonucu olarak sizi suda boğmasından emin mi oldunuz? Sonra kendinize, bize kafa tutacak birini de bulamazsınız!

70-) Ve lekad kerremna beniy Ademe ve hamelnahüm fiyl berri vel bahri ve razaknahüm minet tayyibati ve faddalnahüm alâ kesiyrin mimmen halekna tefdıyla;

Andolsun ki, Âdemoğullarını (şuur boyutunda yaratılmışın oğullarını) ikramlarla şerefli kıldık! Onları karada (beden) ve denizde (bilinç boyutunda) taşıdık... Onları temiz - yararlı yaşam gıdalarıyla besledik... Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün tuttuk!

71-) Yevme ned’u külle ünasin Bi imamihim* femen utiye Kitabehu Bi yemiynihi fe ülaike yakreune Kitabehüm ve lâ yuzlemune fetiyla;

O süreçte, her insan grubunu kendi önderleriyle çağırırız... Kimin kitabı (kaydedilmiş bilgisi) sağındaki kuvvesiyle verildi ise, işte onlar yaptıklarının bilgisiyle yüzleşirler (okurlar) ve bir hurma lifi (kıl) kadar haksızlıkla karşılaşmazlar!

72-) Ve men kâne fiy hazihi a’ma fehuve fiyl ahıreti a’ma ve edallu sebiyla;

Kim bu dünyada âmâ (hakikati göremeyen) ise o, gelecek sonsuz yaşamda da âmâdır (kördür)(Düşünce) yolu (tarzı) itibarıyla daha da sapmıştır!

73-) Ve in kâdu leyeftinuneke anilleziy evhayna ileyke li tefteriye aleyna ğayrehu, ve izen lettehazuke haliyla;

Neredeyse seni bile, sana vahyettiğimizin gayrını bizim aleyhimize uydurasın diye, fitneye düşüreceklerdi! (Başarsalardı) işte o takdirde seni dost edinirlerdi!

74-) Ve levla en sebbetnake lekad kidte terkenü ileyhim şey’en kaliyla;

Eğer biz seni, direnç verip sarsılmaz kılmasaydık, neredeyse onlara birazcık meyledecektin!

75-) İzen leezaknake dı’fel hayati ve dı’fel memati sümme lâ tecidü leke aleyna nasıyra;

İşte o takdirde biz sana hayatın da, ölümün de (sıkıntılarını) kat katını tattırırdık! Sonra kendine, bize karşı bir yardımcı bulamazdın.

76-) Ve in kâdu leyestefizzuneke minel Ardı li yuhricuke minha ve izen lâ yelbesûne hılafeke illâ kaliyla;

Seni oradan (Mekke’den) çıkarmak için taciz edeceklerdi... İşte o takdirde onlar da senin ardından (dünyada) pek az kalacaklardı. (Bunu yaptılar ve Bedr’de öldürüldüler. A.H.)

77-) Sünnete men kad erselna kableke min Rusulina ve lâ tecidü li sünnetina tahviyla;

Senden önce irsâl ettiğimiz Rasûllerimiz ile de ilgili sünnetimizdir! (Rasûller doğdukları yerden çıkarılırlar; ardından da onları çıkaran toplumlar helâk edilir!) Bizim sünnetimizde değişiklik bulamazsın.

78-) Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur’ânel fecr* inne Kur’ânel fecri kâne meşhuda;

Güneş’in, batıda gözden kaybolmasından gecenin kararmasına kadarki süreçte salâtı ikame et. FECİR KURÂN’ını da (sabah salâtını da)... Muhakkak FECİR KUR’ÂN OKUMAsı şahitlendirilmiştir.

79-) Ve minelleyli fetehecced Bihi nafileten leke, ‘asa en yeb’aseke Rabbüke Mekamen Mahmuda;

Ayrıca gecenin bir kısmında, yararını göreceğin, Kurân’la teheccüde kalk (uyanarak salâtı yaşa)! Umulur ki Rabbin sende Makâm-ı Mahmud’u bâ’s eder (sende o makâmın özelliklerini açığa çıkartır... {Ve çıkartmıştır da “İnna fetahnaleke” âyetinde bildirilen husus ile. A.H.})!

80-) Ve kul Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy muhrace sıdkın vec’al liy min ledünke sultanen nasıyra;

De ki: “Rabbim, girdiğim yere sıdk hâlinde girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart; ledünnünden zafere erdirici bir kudret oluştur bende!”

81-) Ve kul cael Hakku ve zehekal batıl* innel batıle kâne zehuka;

De ki: “Hak geldi, bâtıl yok oldu gitti! (Hakikat bildirildi, asılsız boş görüşler geçerliliğini yitirdi) Muhakkak ki bâtıl yok olmak zorundadır.”

82-) Ve nünezzilu minel Kur’âni ma huve şifaun ve rahmetun lil mu’miniyne, ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara;

Kurân’dan, iman edenler için şifa (sağlıklı düşünme bilgileri) ve rahmet (Hakikatlerindeki özellikleri hatırlatma) olan şeyleri inzâl ediyoruz (hakikatinden şuuruna yansıtıyoruz)(Bu), zâlimlerin (nefsinin hakikatini inkâr ederek nefsine zulmedenlerin) ise sadece hüsranını arttırır.

83-) Ve izâ en’amna alel İnsani a’reda ve nea Bi canibih* ve izâ messehüşşerru kâne yeûsa;

İnsana in’amda bulunduğumuz vakit yüz çevirir ve yan çizer! Kendisine hoşlanmadığı şey isâbet ettiğinde de umutsuzluğa düşer.

84-) Kul küllün ya’melu alâ şakiletih* feRabbüküm a’lemu Bi men huve ehda sebiyla;

De ki: “Herkes yaratılış programı (fıtratı - şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar! İşte bu yüzden (Fâtır’ınız olan) Rabbiniz yol itibarıyla kimin hakikat yolunda olduğunu en iyi bilendir!”

85-) Ve yes’eluneke anirRuh* kul irRuhu min emri Rabbiy ve ma utıytüm minel ılmi illâ kaliyla;

(Yahudiler) sana Ruh’tan soruyorlar... De ki: “Ruh, Rabbimin hükmündendir. İlimden size pek az verilmiştir (bu soruyu soran Yahudilere cevaptır bu)!”

86-) Ve lein şi’na le nezhebenne Billeziy evhayna ileyke sümme lâ tecidü leke Bihi aleyna vekiyla;

Dilersek sana vahyettiğimizi elbette gideririz... Yaptığımıza karşı sana arka çıkacak bir vekîl bulamazsın...

87-) İlla rahmeten min Rabbik* inne fadleHU kâne aleyke kebiyra;

Rabbinden olan bir Rahmet dışında! Muhakkak ki O’nun senin üzerine olan lütfu çok büyüktür!

88-) Kul leinictemeatil’insü vel cinnü alâ en ye’tu Bi misli hazel Kur’âni lâ ye’tune Bi mislihi ve lev kâne ba’duhüm li ba’din zahiyra;

De ki: “Andolsun, eğer İNS (türü - insan denmiyor) ve CİN şu Kurân’ın benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine destek de olsalar, gene de onun benzerini getiremezler!”

89-) Ve lekad sarrafna linNasi fiy hazel Kur’âni min külli mesel* feeba ekserun Nasi illâ küfura;

Andolsun, insanlar için şu Kurân’da (Hakikati) her türlü MİSALLERLE açıkladık. İnsanların çoğunluğu (misalleri orijin gibi gerçek olarak {muhkem} kabul ederek) hakikati örttüler.

90-) Ve kalu len nu’mine leke hatta tefcüre lena minel Ardı yenbû’a;

Dediler ki: “Bizim için arzdan bir pınar fışkırtmadıkça sana asla iman etmeyeceğiz.”

91-) Ev tekûne leke cennetün min nehıylin ve ınebin fetüfeccirel’enhare hılaleha tefciyra;

“Yahut senin hurma ağaçlarından ve üzümden bir bahçen olmalı, onların arasından gümbür gümbür nehirler fışkırtmalısın.”

92-) Ev tüskıtasSemae kema ze’amte aleyna kisefen ev te’tiye Billâhi vel Melaiketi kabiyla;

“Yahut tehdit ettiğin gibi semâyı parça parça üzerimize düşürmelisin veya Allâh’ı ve melekleri karşımıza kefil olarak getirmelisin.” (Allâh ismiyle işaret edileni anlamayıp, O’nu gökte bir tanrı olarak düşündükleri için bunu söylüyorlar.)

93-) Ev yekûne leke beytün min zuhrufin ev terka fiys Sema’* ve len nu’mine lirukıyyike hatta tünezzile aleyna Kitaben nakrauh* kul subhane Rabbiy hel küntü illâ beşeran Rasûla;

“Yahut senin altından bir evin olmalı ya da semâda uçmalısın... (Ayrıca) senin göğe uçmana da biz asla iman etmeyiz; tâ ki, kendisini okuyacağımız bir yazılı madde kitabı gökten bizim üzerimize indirinceye kadar!”... De ki: “Subhan’dır Rabbim! Rasûl bir beşerden başka neyim ki?”

94-) Ve ma meneanNase en yu’minu iz caehümül hüda illâ en kalu ebeasellahu beşeran Rasûla;

Kendilerine hakikat geldiğinde, insanların iman etmelerine mâni olan: “Allâh, rasûl bir beşer bâ’s etti!” demeleridir.

95-) Kul lev kâne fiyl’ Ardı Melaiketün yemşune mutmeinniyne le nezzelna aleyhim mines Semai meleken Rasûla;

De ki: “Eğer arzda yaşayanlar yürüyen melekler olsaydı, elbette onlar üzerine semâdan melek bir Rasûl indirirdik.”

96-) Kul kefa Billâhi şehiyden beyniy ve beyneküm* inneHU kâne Bi ıbadiHİ Habiyran Basıyra;

De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak, Esmâ’sıyla hakikatim olan Allâh yeterlidir! Muhakkak ki O, kullarıyla Habiyr’dir, Basıyr’dir.”

97-) Ve men yehdillâhu fehüvel mühted* ve men yudlil felen tecide lehüm evliyâe min dûniHİ ve nahşüruhüm yevmel kıyameti alâ vucuhihim ‘umyen ve bükmen ve summa* me’vahüm cehennem* küllema habet zidnahüm se’ıyra;

Allâh, kimi hakikate yönlendirirse, işte odur hakikati bulan! Kimi de saptırırsa, artık onlar için O’nun dûnunda velîler bulamazsın! Kıyamet sürecinde onları körler (Hakikati görmeyen); lâl olmuşlar (Hakikati dillendirmeyenler); ve sağırlar (Hakikati algılamayanlar)olarak yüzleri üzere haşr ederiz! Onların barınağı Cehennem’dir! Alevi söndükçe, onlara ateşlerini artırırız!

98-) Zâlike cezaühüm Bi ennehüm keferu Bi âyâtina ve kalu eizâ künna ızamen ve rufaten einna lemeb’usune halkan cediyda;

İşte bu onların yaptıklarının sonucudur! Çünkü onlar kendilerindeki işaretlerimizi, hakikat bilgisini inkâr edenlerdi ve: “Biz kemik yığını ve toz toprak olduğumuzda mı, gerçekten yepyeni bir yaradılış ile bâ’s olunacaklarız?” dediler.

99-) Evelem yerav ennAllâhelleziy halekas Semavati vel Arda kadirun alâ en yahluka mislehüm ve ce’ale lehüm ecelen lâ raybe fiyh* feebez zalimune illâ küfura;

Görmediler mi ki, semâları ve arzı yaratmış olan Allâh, kendilerinin BENZERİNİ de yaratmaya Kaadir’dir! Onlar için, kendisinde şüphe olmayan bir ömür takdir etmiştir. Zâlimler sadece hakikati örtücü olarak yaklaştılar.

100-) Kul lev entüm temlikune hazaine rahmeti Rabbiy izen leemsektüm haşyetel infak* ve kânel İnsanu katura;

De ki: “Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine siz mâlik olsaydınız, harcanır - biter korkusu ile cimrilik ederdiniz”... İnsan çok cimridir!

101-) Ve lekad ateyna Musa tis’a âyâtin beyyinatin fes’el beniy israiyle iz caehüm fe kale lehu fir’avnu inniy leezunnüke ya Musa meshura;

Andolsun ki biz, Musa’ya apaçık dokuz mucize verdik... İsrailoğullarına sor, (Musa) onlara geldiğinde, Firavun Ona demişti ki: “Muhakkak ki ben, senin büyücü olduğunu zannediyorum, yâ Musa!”

102-) Kale lekad alimte ma enzele haülai illâ Rabbüs Semavati vel Ardı besair* ve inniy leezunnüke ya fir’avnu mesbura;

(Musa da Firavun’a) dedi ki: “Andolsun ki, bunları, doğruluğumu sana gösteren kanıtlar olarak semâların ve arzın Rabbinden başkasının inzâl etmediğini pekâlâ bilirsin... Muhakkak ki ben de senin hüsrana uğramış olduğunu zannediyorum, ey Firavun!”

103-) Fe erade en yestefizzehüm minel Ardı feağraknahü ve men meahu cemiy’a;

(Firavun) onları arzdan sürüp çıkarmayı irade etti... Biz de onu ve onunla beraber olan kimseleri toptan, suda boğduk!

104-) Ve kulna min ba’dihi li beniy israiyleskünülArda feizâ cae va’dül ahıreti ci’na Biküm lefiyfa;

Ondan sonra İsrailoğullarına dedik ki: “O arzda mesken edinin... Gelecek hayatın vâdesi geldiğinde de, topunuzu hep bir arada toplayacağız.”

105-) Ve Bil Hakkı enzelnahu ve Bil Hakkı nezel* ve ma erselnake illâ mübeşşiran ve neziyra;

Biz Onu Hak olarak inzâl ettik, O da Hak olarak nüzûl etti! Seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak irsâl ettik.

106-) Ve Kur’ânen feraknahu li takraehu alen Nasi alâ müksin ve nezzelnahu tenziyla;

Kurân’ı birbirinin tamamlayıcısı bölümlere ayırdık ki, insanlara, Onu hazmetmelerine imkân tanıyarak, zaman içinde yavaş yavaş okuyasın... Biz Onu kısım kısım indirdik.

107-) Kul aminu Bihi ev lâ tu’minu* innelleziyne utül ılme min kablihi izâ yütla aleyhim yehırrune lil ezkani sücceda;

De ki: “İster iman edin Ona, ister iman etmeyin! Ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlara gelince, (Kur’ân) onlara okunulduğu zaman, saygıyla yere kapanırlar.” (107. âyet secde âyetidir.)

108-) Ve yekulune subhane Rabbina in kâne va’dü Rabbina le mef’ula;

Ve derler ki: “Subhan’dır Rabbimiz! Muhakkak ki Rabbimizin vaadi elbette yerine gelecektir.”

109-) Ve yehırrune lil ezkani yebkûne ve yeziyduhüm huşû’a;

Ağlayarak yüzüstü kapanırlar. (Kurân’ın okunuşu) onların HUŞÛsunu artırır!

110-) Kulid’ullahe evid’ur Rahmân* eyyen ma ted’u feleHUl Esmâül Hüsna* ve lâ techer Bi Salatike ve lâ tühafit Biha vebteğı beyne zâlike sebiyla;

De ki: “‘Allâh’ diye yönelin veya ‘Rahmân’ diye yönelin! Hangi anlayış ile yönelseniz, El Esmâ ül Hüsnâ O’na aittir (Esmâ ül Hüsnâ ile işaret olunan hep aynı TEK! TEK’in değişik özelliklerine işaret eden isimler; illâ “HÛ”)! Salâtında sesini yükseltme, onu gizleyip kısma da; ikisi arası bir yol tut.”

111-) Ve kulil Hamdu Lillâhilleziy lem yettehız veleden ve lem yekün leHU şeriykün fiyl Mülki ve lem yekün leHU Veliyyün minez zülli ve kebbirHU tekbiyra;

“Hamd, çocuk edinmemiş, mülkte ortağı olmayan ve yetersizlik dolayısıyla velîye de muhtaçlığı söz konusu olmayan Allâh’a aittir” de; O’nu (muhteşem azametini) tekbir et (hisset) (Allâhu Ekber)!

105 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!