Kehf Sûresi: 1-110

AÇIKLAMA:

 

Kehf Sûresi, kaynak tertiplerde Nahl Sûresi’nden önceye yerleştirilmiştir!..

KEHF (mağara)” ismi’ni, 9-26 âyetlerinde bahsedilen “ashab-ı kehf”den dolayı alır!.. Hatta hadîs-i şerîf’te “ashab-ı kehf sûresi” olarak da tanımlanmıştır!..

Kurân’da “ELHAMDULİLLÂH” ile başlayan beş sûre’nin beşincisidir!.. 

Sebebi nüzûlü için meşhûr rivayet özetle şöyledir:

Kureyş müşrikleri, müslüman olanların gittikçe sayılarının artmasını, İslâm’ın yayılmasının önlenemediğini görüp Kureyş önderlerinden iki kişiyi Medine’ye (Yesrîb’e) yahudi âlimlerine “Siz ehl-i kitap’sınız, Tevratınız var; bu konularda elinizde bilgiler bulunuyor; (vasıfları, sözleri şöyle şöyle olan) şu adamımız/Muhammed hakkında bize bilgi verin” diye yolladılar... Yahudi âlimleri de, “Kendisine, kaybolan gençleri (ashab-ı kehf), arzın doğusuna ve batısına ulaşan gezgin adamı (zülkarneyn) ve ruh nedir’i sorun; bunlara cevap veriyorsa mürsel bir Nebi’dir Ona uyun; yoksa dilediğinizi yapın” vb demeleri üzerine, bu bilgilerle Mekke’ye dönen kişiler, Hz. Rasûlullâh’a bunları sorunca, Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm) “İstisnâ yapmaksızın (inşAllâh demeksizin) sorduklarınızı yarın size haber veririm” dedi de 15/40 gün vahiy gelmedi; nihayet Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın söylenenlerden sıkıldığı bir anda, Cibrîl (a.s) ashab-ı kehf sûresi ile geldi!..

Metin ve rivayet itibarıyla dikkate değer iki husus:

Birincisi: Hz. Rasûlullâh (a.s)’a sorulan üç suâlin ikisine bu sûre’de cevap veriliyor; 3.sü olan “Ruh Nedir?” suâline, “İsrâ”dan sonra, İsra' Sûresi’nde açıklama geliyor!..

İkincisiKureyş müşriklerine, ehl-i kitap yahudi âlimlerin öğrettiği suâller içinde olmadığı hâlde, son derece hikmetli bir incelikle, Hz. Musa - Hz. Hızır (aleyhimasselâm) kıssası da (60-82) “sorgulayan”lara anlatılıyor!..

Kehf Sûresi’nin faziletiyle ilgili iki hadîs-i şerîf:

Kim Kehf Sûresi’nin evvelinden 10 âyeti (Allâh, evlat edinmedi; Allâh dûnunda “ilâh” özellikli birileri yok) hıfzederse (iman ve sâlih amel ile şirkten korunursa) Deccal’den korunur!” 

Kim Kehf Sûresi’nin evvelinden ve âhirinden 10’ar âyet okursa (anlarsa), Deccal’in fitnesinden korunur!

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) El Hamdu Lillâhilleziy enzele alâ abdiHİl Kitabe ve lem yec’al lehu ‘ıveca;

HAMD o Allâh’a mahsustur ki, kuluna Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini (KİTAP), kendisinde hiçbir tutarsızlık olmaksızın inzâl etti.

2-) Kayyimen, li yünzire be’sen şediyden min ledünHU ve yübeşşiral mu’miniynelleziyne ya’melunes salihati enne lehüm ecran hasena;

Dosdoğru (bir Kitap’tır) da... O’nun ledünnündendir; şiddetli bir sıkıntıya karşı uyarmak ve de imanın gereği çalışmalar yapan iman edenlere, kendileri için güzel bir karşılık olduğunu müjdelemek içindir.

3-) Makisiyne fiyhi ebeda;

Ki (bu iman edenler) onun içinde sonsuza dek kalacaklardır.

4-) Ve yünziralleziyne kalüttehazAllâhu veleda;

“Allâh çocuk edindi” diyenleri de uyarmak için.

5-) Ma lehüm Bihi min ilmin ve lâ liabaihim* kebüret kelimeten tahrucü min efvahihim* in yekulune illâ keziba;

O konuda ne onların ne de atalarının bir ilmi vardır! Ağızlarından çıkan, ne büyük laftır! (Dolayısıyla) onlar yalandan başka şey konuşmuyorlar!

6-) Felealleke bahıun nefseke alâ asarihim in lem yu’minu Bi hazel hadiysi esefa;

Şimdi bu olaya iman etmezlerse, arkalarından, kendini harap edercesine üzecek misin?

7-) İnna ce’alna ma ‘alel Ardı ziyneten leha lineblüvehüm eyyühüm ahsenu amela;

En güzel davranışı kimin ortaya koyacağı açığa çıksın diye, arzda bulunan her şeyi (veya bedensellik yaşamını) kendisine süsledik!

8-) Ve inna le caılune ma aleyha saıyden cüruza;

Muhakkak ki biz arzda (bedende) bulunan her şeyi çorak bir toprak hâline getireceğiz!

9-) Em hasibte enne Ashabel Kehfi ver Rakıymi kânu min âyâtina ‘aceba;

Yoksa bizim işaretlerimizden (sadece) Ashab-ı Kehf (mağara arkadaşları) ve Rakîm’in (bilgi yazılı taş levha) bilgisinin mi şaşılacak şey olduklarını sandın?

10-) İz evel fityetü ilelKehfi fekalu Rabbenâ âtinâ min ledünKE rahmeten ve heyyi’ lenâ min emrinâ raşedâ;

Hani o delikanlılar, o mağaraya sığınmışlar ve “Rabbimiz (hakikatimiz olan Esmâ bileşimimiz) bize ledünnünden (aslın olan mutlak El Esmâ mertebesinden açığa çıkan özel bir kuvve ile) bir rahmet (lütfunla oluşacak bir nimet) ver ve bize (bu) işte bir kemâl hâli oluştur” demişlerdi.

11-) Fedarebna alâ azânihim fiyl Kehfi siniyne adeda;

Bu sebeple uzun yıllar o mağarada onların kulakları üzerine vurduk (algılamalarını dünyaya kapadık, uyuttuk).

12-) Sümme beasnahüm li na’leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisû emeda;

Sonra onları bâ’s ettik, iki grubun hangisinin, kaldıkları süreyi daha iyi tahmin edeceğini bilelim (daha iyi hesap edeceği ortaya çıksın) diye. (Burada bilelim demek, açığa çıkaralım, fiilen tahakkuk ettirelim de kendileri de anlasın demektir. {Elmalılı Tefsir; Cilt:5 Sayfa:3226})

13-) Nahnu nekussu aleyke nebeehüm Bil Hakk* innehüm fityetün amenû Bi Rabbihim ve zidnahüm hüda;

(Rasûlüm) Onların haberlerini Hak olarak sana hikâye ediyoruz... Muhakkak ki onlar Rablerine (Bi-Rabbihim = hakikatleri olan şuurlarında olarak) iman etmiş delikanlılardı... Biz de onların hakikatlerini yaşamalarını kuvvetlendirdik.

14-) Ve rabatna alâ kulubihim iz kamu fekalu Rabbuna RabbüsSemavati vel Ardı len ned’uve min dûniHİ ilâhen lekad kulna izen şetata;

Onların kalplerine râbıta koyduk (şuurlarını, müşahede hâlinde devamlı kıldık)! İşte (o delikanlılar) ayağa kalktılar da şöyle dediler: “Rabbimiz (aslımız olan El Esmâ mertebesi), semâların ve arzın Rabbidir (varlıkta olan her şeyi El Esmâ’sıyla oluşturandır)! O’nun dûnunda (o kavrama denk olmayan) ilâh (varlıkta tasarruf eden) kabul edemeyiz! Andolsun, bunun aksini dillendirirsek o takdirde akıl ve mantığın alamayacağı kadar saçma bir laf etmiş oluruz.”

15-) Haülai kavmünettehazû min dûniHİ aliheten, levla ye’tune aleyhim Bi sultanin beyyin* femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziba;

İşte şunlar (asılsız zanlarının getirisini ilâh edinenler); şu bizim halkımız, O’nun dûnunda tanrılar edindiler... Bari bu ilâhlarının gücüne dair, açık bir delil gösterebilseler! Bu durumda, Allâh üzerine yalan söyleyerek iftira edenden daha zâlim kim olabilir?

16-) Ve izı’tezeltümuhüm ve ma ya’budune illAllâhe fe’vu ilel Kehfi yenşur leküm Rabbuküm min rahmetiHİ ve yüheyyi’ leküm min emriküm mirfeka;

Mâdemki onlardan ve Allâh’tan ayrı olarak taptıklarından uzaklaştınız, o hâlde o mağaraya sığının ki, Rabbiniz Rahmetinden size yaysın ve yaptığınızda sizin için yararlı bir şey oluştursun.

17-) Ve teraşŞemse izâ tale’at tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve izâ ğarebet takriduhüm zâteş şimali ve hüm fiy fecvetin minh* zâlike min âyâtillâh* men yehdillâhu fehüvel mühted* ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida;

Güneş doğduğunda, mağaralarının sağından döner... Gurubunda da sol taraflarından geçer... Onlar mağaranın geniş avlusu içindedirler... İşte bu, Allâh’ın işaretlerindendir... Allâh kime hidâyet ederse, işte o hakikate erdirilmiştir... Kimi de saptırmışsa artık onu aydınlatacak bir velî bulamazsın.

18-) Ve tahsebühüm eykazan ve hüm rukud* ve nukallibühüm zâtel yemiyni ve zâteş şimal* ve kelbühüm basitun zira’ayhi Bil vesıyd* levittala’te aleyhim levelleyte minhüm firaren ve le muli’te minhüm ru’ba;

Onlar (ölü gibi) uykuda oldukları hâlde, sen onları ayıktırlar sanırdın... Onları sağlarına sollarına çevirdik... Köpekleri de (mağaranın) önüne iki kolunu uzatıp yaymıştı! Onları o hâlde görseydin, arkanı döner uzaklaşırdın! Onların bu durumundan heyecanlanır ürkerdin!

19-) Ve kezâlike beasnahüm li yetesaelu beynehüm* kale kailün minhüm kem lebistüm* kalu lebisna yevmen ev ba’da yevm* kalu Rabbuküm a’lemü Bi ma lebistüm feb’asu ehadeküm Bi verikıküm hazihi ilelMediyneti felyenzur eyyüha ezka taamen fel ye’tiküm Bi rizkın minhu vel yetelettaf ve lâ yüş’ıranne Biküm ehadâ;

İşte böylece, onları bâ’s ettik (BÂİS isminin işaret ettiği bir özellik onlarda açığa çıktı) aralarında yaşadıklarını sorgulasınlar, diye... Onlardan biri: “Ne kadar kaldınız?” dedi...(Bazıları): “Bir gün veya bir günün bir parçası kaldık” dediler... (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir... Şimdi içinizden birini şu gümüşle (parayla) şehre gönderin de şehrin en temiz yiyeceği hangisiyse bir bakıp, ondan size biraz yaşam gıdası getirsin; çok dikkatli davransın ve sizi kimseye fark ettirmesin.”

20-) İnnehüm in yazheru aleyküm yercümuküm ev yuıyduküm fiy milletihim ve len tüflihu izen ebeda;

Zira durumunuza vâkıf olurlarsa, (ya) sizi taşlayarak öldürürler ya da kendi inançlarına döndürürler... O zaman sonsuza dek kurtuluş imkânı bulamazsınız!

21-) Ve kezâlike a’serna aleyhim li ya’lemu enne va’dAllâhi Hakkun ve ennes saate lâ raybe fiyha* iz yetenazeune beynehüm emrehüm fekalübnu aleyhim bünyana; Rabbuhüm a’lemü Bihim* kalelleziyne ğalebu alâ emrihim lenettehızenne aleyhim mescida;

Böylece onlar hakkında bilgilendirdik ki, Allâh’ın bildiriminin Hak olduğunu (bâ’sı) ve o saatin (ölümün) şüphe götürmez olduğunu bilsinler! Hani onlar, aralarında onların olayını tartışıyorlardı... Şöyle dediler: “Onlar üzerine bina yapın; (ne olduklarını) Rableri daha iyi bilir”... Onların hakkında sözü geçenler ise; “Elbette biz onların (Ashab-ı Kehf’in) üzerine ibadethâne yapacağız” dediler.

22-) Seyekulune selasetün rabiuhüm kelbühüm* ve yekulune hamsetün sadisühüm kelbühüm racmen Bil ğayb* ve yekulune seb’atün ve saminühüm kelbühüm* kul Rabbiy a’lemü Bi ıddetihim ma ya’lemuhüm illâ kaliyl* fela tumari fiyhim illâ miraen zahira* ve lâ testefti fiyhim minhüm ehadâ;

“Üçtür, dördüncüleri köpekleridir” diyecekler... “Beştir, altıncıları köpekleridir” diyecekler... Ki bu gaybı taşlamaktır (bilmedikleri hakkında atıp tutmaktadırlar)! “Yedidir, sekizincileri köpekleridir” derler... De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir... Onları bilen azdır”... Onlar hakkında fikir alışverişi haricinde tartışma! Onlar hakkında, onlardan hiç kimseye de bir şey sorma!

23-) Ve lâ tekulenne li şey’in inniy faılün zâlike ğadâ;

Hiçbir şey için “Onu yarın kesinlikle yapacağım” deme (çünkü Allâh’ın onu inşa edip etmeyeceğini bilemezsin)!

24-) İlla en yeşaAllâh* vezkür Rabbeke izâ nesiyte ve kul ‘asa en yehdiyeni Rabbiy li akrebe min hazâ raşeda;

Sadece “İnşâ Allâh = Allâh inşa ederse” kaydıyla demen, müstesna! Unuttuğunda Rabbini (hakikatin olan Esmâ mertebesini) zikret (hatırla)! Ve de ki: “Umarım Rabbim beni kurbunda (mâiyet sırrının yaşandığı Tecelli-i Sıfat mertebesi. {İnsan-ı Kâmil, Sıfatların tecellisi bahsi; Abdülkerîm Ciylî. A.H.}) olgunluğa erdirir.”

25-) Ve lebisû fiy Kehfihim selâse mietin siniyne vezdadu tis’a;

(Kimileri diyor ki) mağaralarında 300 yıl kaldılar; 9 da eklediler.

26-) Kulillâhu a’lemu Bima lebisû* leHU ğaybüs Semavati vel Ard* ebsır Bihi ve esmı’* ma lehüm min dûniHİ min veliyyin ve lâ yüşrikü fiy hükmiHİ ehadâ;

De ki: “Ne kadar kaldıklarını Allâh daha iyi bilir... Semâların ve arzın gaybı O’nundur! Görmesi ve işitmesi akılla kavranılamayandır O! Onların, O’nun dûnunda bir Veliyy’i de yoktur! O’nun hükmüne ortak olacak da yoktur!”

27-) Vetlü ma uhıye ileyke min Kitâbi Rabbike, lâ mübeddile li kelimatiHİ ve len tecide min dunihi mülteheda;

Rabbinin Kitabından (Hakikatin olan El Esmâ mertebesindeki BİLGİden) sana (şuuruna) vahyolunanı oku (deşifre et - kavra)! O’nun kelimelerini (açığa çıkardıklarını) değiştirecek yoktur! O’ndan başka sığınak da bulamazsın.

28-) Vasbir nefseke mealleziyne yed’une Rabbehüm Bil ğadati vel aşiyyi yüriydune vecheHU ve lâ ta’dü aynake anhüm* türiydü ziynetel hayatid dünya ve lâ tutı’ men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahu ve kâne emruhu furuta;

O’nun vechini dileyerek, sabah - akşam Rablerine dua edenlerle beraber, nefsine (bilincine) sabret! Dünya hayatının süslü gösterilen şeylerine yönelip de, onlardan ilgini kesme! Görüşü kozası içinde bizi hatırlamaktan mahrum bırakılmış; asılsız kabullerine tâbi olup, işi yapması gerekenin ötesindeki olan kimseye itaat etme!

29-) Ve kulil Hakku min Rabbiküm femen şâe felyu’min ve men şâe felyekfür* inna a’tedna lizzâlimiyne naren, ehata Bihim süradikuha* ve in yesteğıysû yüğasû Bi main kelmühli yeşvil vucuh* bi’seşşerab* ve saet murtefeka;

De ki: “Hak Rabbinizdendir! İsteyen iman etsin, isteyen inkâr etsin!” Doğrusu biz, zâlimler için dev dalgalar hâlinde öyle bir ateş hazırlamışız ki, onları her yönden kuşatmıştır! Eğer yardıma çağırsalar; erimiş maden benzeri, yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur! O ne kötü içecek, o ne kötü yaşam ortamı!

30-) İnnelleziyne amenû ve amilussalihati inna lâ nudıy’u ecre men ahsene amela;

Muhakkak ki (Allâh ismiyle işaret edilenin Esmâ özellikleriyle zâhir oluşuna, Ahad - Samed oluşuna) iman edip imanın gereği olan düzgün çalışmalar yapanlar var ya; doğrusu iyi çalışmalarının karşılığını asla boşa çıkarmayız!

31-) Ülaike lehüm cennatu Adnin tecriy min tahtihimül enharu yuhallevne fiyha min esavire min zehebin ve yelbesune siyaben hudren min sündüsin ve istebrakın müttekiiyne fiyha alel eraik* nı’messevab* ve hasünet murtefeka;

İşte bunlar için altlarından ırmaklar akan ADN cennetleri vardır; orada altın bileziklerle süslenirler; ince veya kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine dayanıp kurulurlar... O ne güzel karşılık ve ne güzel yararlanma yeri. (Misal yollu cennet yaşamı anlatımı; bakınız: 13.Ra’d Sûresi: 35, 47.Muhammed Sûresi: 15. A.H.)

32-) Vadrib lehüm meselen racüleyni ce’alna liehadihima cenneteyni min a’nabin ve hafefnahüma Bi nahlin ve ce’alna beynehüma zer’a;

(Rasûlüm) onlara misal olarak şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine üzümlerden iki bağ verdik, bu bağların etrafını hurma ağaçlarıyla halkaladık, aralarında da ekinler oluşturduk.

33-) Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhu şey’en ve feccerna hılalehüma nehera;

Bağların her ikisi de yemişlerini vermiş, ondan hiçbir şeyi noksan bırakmamış... İki bağın ortasından bir de nehir fışkırtmışız.

34-) Ve kâne lehu semer* fekale li sahıbihi ve huve yuhaviruhu ene ekseru minke malen ve eazzü nefera;

(Bu adamın) başka geliri de vardı... Bu nedenle arkadaşıyla (misaldeki diğer adamla) tartıştığı bir sırada ona şöyle dedi: “Ben malca senden daha zengin ve nüfus olarak da daha kalabalığım.”

35-) Ve dehale cennetehu ve huve zâlimün li nefsih* kale ma ezunnü en tebiyde hazihi ebeda;

Böylece nefsine zulmederek bağına girdi... Şöyle dedi: “Ebediyen bu varlığımın yok olacağını zannetmiyorum.”

36-) Ve ma ezunnüs saate kaimeten ve lein rudidtü ila Rabbiy le ecidenne hayren minha münkaleba;

“Kıyametin kopacağını da zannetmiyorum! Eğer Rabbime döndürülürsem, kesinlikle bundan daha hayırlı bir gelecek bulurum.”

37-) Kale lehu sahıbuhu ve huve yuhaviruhu ekeferte Billeziy halekake min türabin sümme min nutfetin sümme sevvake racüla;

Konuştuğu arkadaşı ona dedi ki: “Hakikatini inkâr mı ediyorsun? Seni topraktan, sonra spermden yaratıp sonra da seni şuurlu insan kıldı!”

38-) Lakinne HUvAllâhu Rabbiy ve lâ üşrikü Bi Rabbiy ehadâ;

“Bu yüzdendir ki, ‘HÛ’ Allâh, Rabbim’dir! Rabbime (hakikatim olan El Esmâ’ya) hiçbir şeyi eş koşmam!”

39-) Ve levla iz dehalte cenneteke kulte ma şaAllâhu lâ kuvvete illâ Billâh* in terani ene ekalle minke malen ve veleda;

“Keşke cennetine (bağına) girdiğinde ‘maşâAllâh {Allâh dilemesinin meydana getirdiğidir}; lâ kuvvete illâ Billâh {bende açığa çıktığı görülen} kuvvet sadece Allâh’a aittir’, deseydin... Gerçi sen beni, zenginlik ve evlatça kendinden düşük de görüyorsun.”

40-) Fe ‘asa Rabbiy en yü’tiyeni hayren min cennetike ve yursile aleyha husbanen minesSemai fetusbiha sa’ıyden zeleka;

“Olabilir ki Rabbim, bana senin cennetinden (bağlarından) daha hayırlısını verir; senin bağına ise semâdan bir afet irsâl eder de, (bağın) kuru bir toprak hâline gelir.”

41-) Ev yusbiha mauha ğavren felen testetıy’a lehu taleba;

“Yahut (bağının) suyu dibe çekilir de, bir daha onu bulamazsın.”

42-) Ve uhıyta Bi semerihi feasbeha yukallibü keffeyhi alâ ma enfeka fiyha ve hiye haviyetün alâ uruşiha ve yekulü ya leyteniy lem üşrik Bi Rabbiy ehadâ;

Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi! Sonunda, çardakları üzerine yıkılıp kalmış bağına yaptığı harcamaları dolayısıyla, (hüsranla) ellerini ovuşturarak şöyle diyordu: “Keşke Rabbime (hiç) bir şeyi ortak koşmasaydım.”

43-) Ve lem tekün lehu fietün yensurunehu min dûnillâhi ve ma kâne müntesıra;

Allâh dûnunda ne bir yardımcısı vardı ne de kendi kendine yetecek gücü!

44-) Hünalikel Velayetü Lillâhil Hakk* HUve hayrun sevaben ve hayrun ukba;

İşte fark edileceği üzere, velâyet (El Veliyy isminin zuhuru) yalnızca, Hak olan Allâh’a aittir (velâyet yaşamını yaşatan Allâh’tır)! O mükâfat verici olarak da hayırlıdır, sonucu yaşatıcı olarak da.

45-) Vadrib lehüm meselel hayatid dünya kemain enzelnahu mines Semai fahteleta Bihi nebatül’ Ardı feasbeha heşiymen tezruhürriyah* ve kânAllâhu alâ külli şey’in muktedira;

Onlara dünya hayatının MİSALİNİ ver... (Dünya hayatı) semâdan indirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla arzın nebatı birbirine karıştı... Derken (o bitki) rüzgârın savurduğu çöp kırıntısı hâline geldi... Allâh her şeye Muktedir’dir.

46-) El malu vel benune ziynetül hayatid dünya* vel bakıyatus salihatu hayrun ‘ınde Rabbike sevaben ve hayrun emela;

Zenginlik - mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür (fânidir - yok olucudur, geçicidir)! Bâkî kalacak olan imanın gereği yapılanlar ise; Rabbinin indînde mükâfat olarak da hayırlıdır, beklenti olarak da hayırlıdır.

47-) Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral’Arda barizeten ve haşernahüm felem nüğadir minhüm ehadâ;

Dağları yürüttüğümüz gün (organları işlevsiz bıraktığımızda), arzı çırılçıplak görürsün! Onların hepsini bir araya toplamışızdır; öyle ki hiçbiri ihmâl edilmez!

48-) Ve ‘uridu alâ Rabbike saffa* lekad ci’tümuna kema hâlâknaküm evvele merretin, bel zeamtüm ellen nec’ale leküm mev’ıda;

Saf saf Rablerine arz olunmuşlardır (inanç mertebelerine göre yer alırlar)! Andolsun ki, sizi ilk yarattığımız gibi (bilinç karışıklığından arınmış, saf şuurlar olarak) bize geldiniz... Belki siz, sizin için böyle bir aşamayı oluşturmayacağımızı sandınız!

49-) Ve vudı’al Kitabu feteral mücrimiyne müşfikıyne mimma fiyhi ve yekulune ya veyletena mali hazel Kitâbi lâ yuğadiru sağıyraten ve lâ kebiyreten illâ ahsaha* ve vecedu ma amilu hadıra* ve lâ yazlimu Rabbüke ehadâ;

Kitap (kişinin tüm yaşam bilgisi) ortaya konmuştur! Suçlu durumundakilerin hepsinin, o bilgilerden korkup ürpererek “Yandık şimdi! Bu nasıl ‘Kitap’mış (kaydedilmiş bilgi) ki, küçük - büyük demeden tüm düşünce ve yaptıklarımızı kaydetmiş!” dediklerini görürsün... Ne yapmışlarsa onu hazır bulmuşlardır! Rabbin kimseye zulmetmez.

50-) Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu illâ ibliys* kâne minel Cinni fefeseka an emri rabbih* efetettehızunehu ve züriyyetehu evliyâe min dunİY ve hüm leküm adüvv* bi’se liz zâlimiyne bedela;

Hani biz meleklere “Secde edin Âdem’e” dedik de İblis hariç hepsi hemen secde ettiler! İblis CİN (türün)dendi(bu nedenle)Rabbinin hükmüne (hakikat ilmi yoktu {Cin türünde hakikat ilmi ve kader sistemi bilgisi yoktur - RUH İNSAN CİN Kitabı. A.H.})uymadı (hakikatinden gelen bilginin gereğine, benliği dolayısıyla uymadı)! O hâlde siz, beni bırakıp onu (iblis’i) ve neslini mi dostlar ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin düşmanınızdır! Zâlimler için ne kötü bir dost seçimi oldu!

51-) Ma eşhedtühüm halkas Semavati vel Ardı ve lâ halka enfüsihim* ve ma küntü müttehızel mudılliyne ‘aduda;

Ben onları (cinleri) Semâlar ve arzın yaratılmasına da, kendi yaratılmalarına da şahit tutmadım! İnsanları saptıranlar hiçbir zaman bana hizmet vermez!

52-) Ve yevme yekulü nadu şürekâiyelleziyne zeamtüm fedeavhüm felem yesteciybu lehüm ve ce’alna beynehüm mevbika;

“Varsaydığınız ortaklarımı çağırın” diye seslenildiği süreçte, onları çağırırlar da, onlar kendilerine cevap vermezler... Biz onların aralarına aşılmaz bir engel koyduk.

53-) Ve rael mücrimunen nare fezannu ennehüm muvakı’ûha ve lem yecidu anha masrifa;

Suçlular ateşi gördüler de, artık onun içine kesin düşeceklerini bildiler... Ateş dışında gidebilecekleri bir yol yoktu!

54-) Ve lekad sarrefna fiy hazel Kur’âni linNasi min külli mesel* ve kânel İnsanu eksere şey’in cedela;

Andolsun ki biz şu Kurân’da, insanlar için, gerçekleri her türlü misalle sayıp döktük! İnsan ise gerçekleri tartışmaya en düşkün olanıdır.

55-) Ve ma mene’anNase en yu’minu iz caehümül hüda ve yestağfiru Rabbehüm illâ en te’tiyehüm sünnetül evveliyne ev ye’tiyehümül azâbü kubüla;

Kendilerine hakikate giden yola kılavuzluk edecek olan (Rasûl) geldiği hâlde, insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret istemekten alıkoyan engel; öncekilerin başına gelenlerin kendilerine de gelmesini veya azabın karşılarına dikilivermesini beklemekten başka ne olabilir ki!

56-) Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn* ve yücadilülleziyne keferu Bil bâtıli li yudhıdu Bihil Hakka vettehazû âyâtiy ve ma ünziru hüzüva;

Biz Rasûlleri sadece müjdeleyici ve uyarıcılar olarak irsâl ederiz... Hakikat bilgisini inkâr edenler ise, asılsız, temelsiz fikirlerle Hakk’ı örtme mücadelesi veriyorlar! İşaretlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler (ciddiye alıp değerlendirmediler)!

57-) Ve men azlemü mimmen zükkire Bi âyâti Rabbihi fea’reda anha ve nesiye ma kaddemet yedah* inna ce’alna alâ kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fiy azânihim vakra* ve in ted’uhüm ilel hüda felen yehtedu izen ebeda;

Rabbinin delilleri (Rabbanî özellikleri) hatırlatıldığı hâlde, onlardan yüz çeviren; iki eli ile hazırlayıp önceden gönderdiği şeyleri unutandan daha zâlim kim olabilir? Gerçek ki, (inkârları dolayısıyla) hakikati fark edememeleri için, kozalarına hapsettik; kulaklarına da ağırlıklar koyduk! Onları Hakikate davet etsen de, bu hâldeyken ebediyen hidâyete eremezler!

58-) Ve Rabbükel Ğafûru ZürRahmeti, lev yuahızühüm Bi ma kesebu le ‘accele lehümül azâb* bel lehüm mev’ıdün len yecidu min dunihi mev’ila;

Rabbin Ğafûr ve zür Rahmet’tir (Rahmet sahibi)! Eğer kazandıklarının sonuçlarını hemen yaşatmayı dilemiş olsaydı, elbette azabı (vefat ettirmeyi) çabuklaştırırdı! Ancak onlar için vadedilen bir zaman vardır ki, ona ulaşmamaları mümkün değildir.

59-) Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve ce’alna li mehlikihim mev’ıda;

İşte sana, zulmettiklerinden dolayı yok ettiğimiz şehirler ki onların helâkı için de bir süreç tayin etmiştik.

60-) Ve iz kale Musa li fetahu lâ ebrahu hatta eblüğa mecmeal bahreyni ev emdıye hukuba;

Hani bir vakit Musa, hizmetindeki gence demişti ki: “Tâ iki denizin cem olduğu yere varıncaya kadar yoluma devam edeceğim; uzun yıllarıma mal olsa bile.”

61-) Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehüma fettehaze sebiylehu fiyl bahri sereba;

Vaktaki iki denizin arasının birleştiği yere vardılar, balıklarını unuttular... Bunun üzerine o (balık) da o denizde yolunu bulup gitmişti!

62-) Felemma caveza kale lifetahu atina ğadaena* lekad lekıyna min seferina hazâ nesabâ;

(Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinden az sonra Musa hizmetlisine: “Öğle yemeğini çıkar bakalım; gerçekten bu yolculuk bizi yordu...”

63-) Kale eraeyte iz eveyna ilesSahreti feinniy nesiytül hut* ve ma ensaniyhu illeşşeytanu en ezküreh* vettehaze sebiylehu fiylbahri ‘aceba;

(Musa’nın hizmetlisi): “Gördün mü?” dedi, “Kayanın yanındayken o balığı unuttum ben... Onu sana hatırlatmamı şeytan unutturdu! O (balık) acayip bir şekilde (canlanıp) denize daldı gitti!”

64-) Kale zâlike ma künna nebğ* fertedda alâ asârihima kasasâ;

(Musa) dedi: “İşte aradığımız o ya!”... Böylece izlerinin üzerine, geri döndüler.

65-) Feveceda ‘abden min ‘ıbadiNA âteynâhu rahmeten min ‘ındiNÂ ve ‘allemnâhu min ledünNÂ ‘ılmâ;

Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz Ona indîmizden (Hakikatini yaşatan) bir rahmet vermiş ve yine Onda ledünnümüzden (Tecelli-i sıfat olarak tahakkuk etme {mardiye} şuuru) ilim açığa çıkarmıştık.

66-) Kale lehu Musa hel ettebiuke alâ en tuallimeni mimma ullimte rüşda;

Musa Ona dedi: “Sende açığa çıkarılan ilimden bana öğretmen için, sana tâbi olmak isterim!”

67-) Kale inneke len testetıy’a me’ıye sabrâ;

(Hızır a.s.) dedi ki: “Sen benimle beraberliğe kesinlikle dayanamazsın (senin varoluş programın ve işlevin zâhire, göz boyutuna dönük; bâtın/gayb boyutuna ait hükümleri, işlevinin gereği bakışla hazmedemezsin)!”

68-) Ve keyfe tasbiru alâ ma lem tuhıt Bihi hubra;

“Hakikatinden haberin olmayan bir olayı gördüğünde, nasıl dayanabilirsin ki!”

69-) Kale setecidüniy inşaAllâhu sabiren ve lâ a’sıy leke emra;

(Musa) dedi: “İnşâAllâh beni sabreder bulacaksın; herhangi bir işinde sana itiraz etmem.”

70-) Kale fe initteba’teniy fela tes’elniy an şey’in hatta uhdise leke minhu zikra;

(Hızır) dedi: “Eğer bana tâbi olacaksan, bana hiçbir şeyden (niye bunu yaptın diye) soru sormayacaksın; tâ ki ben sana o işin hakikatine dair söz açıncaya kadar!”

71-) Fentalekâ* hatta izâ rekiba fiys sefiyneti harekahâ* kale eharakteha litüğrika ehleha* lekad ci’te şey’en imra;

Bunun üzerine ikisi (Musa ve Hızır) birlikte yola koyulup gittiler... Nihayet bir tekneye bindiklerinde, (Hızır) teknede yara açtı. (Musa) dedi: “Onun yolcuları boğulsun diye mi yara açtın teknede? Yemin olsun çok müthiş bir şey yaptın!”

72-) Kale elem ekul inneke len testatıy’a meıye sabrâ;

(Hızır) dedi: “Sen benimle beraberliğe katlanamazsın, demedim mi?”

73-) Kale lâ tuahızniy Bima nesiytü ve lâ turhıkniy min emriy ‘usra;

(Musa) dedi: “(Sözümü) unutmamdan dolayı beni paylama; işimde bana zorluk çıkarma.”

74-) Fentalekâ* hatta izâ lekıya ğulamen fe katelehu, kale ekatelte nefsen zekiyyeten Bi ğayri nefs* le kad ci’te şey’en nükra;

Yollarına devam ettiler... Nihayet küçük yaşta bir erkek çocuğa rastgeldiler; (Hızır) onu öldürdü! (Musa) dedi: “Kısas gerekçesi olmaksızın suçsuz birini öldürdün? Gerçekten çok çirkin - yanlış bir şey yaptın!”

75-) Kale elem ekul leke inneke len testetıy’a meıye sabrâ;

(Hızır) dedi: “Ben sana, benimle beraberliğe katlanamazsın demedim mi?”

76-) Kale in seeltüke an şey’in ba’deha fela tusahıbniy* kad belağte min ledünniy ‘uzra;

(Musa) dedi: “Eğer bundan sonra sana (herhangi) şeyden sorarsam artık bana arkadaşlık etme! Bu sana son özrüm olsun!”

77-) Fentalekâ* hatta izâ eteya ehle karyetinistat’ama ehleha feebev en yudayyifuhüma feveceda fiyha cidaren yüriydü en yenkadda feekameh* kale lev şi’te lettehazte aleyhi ecra;

Bunun üzerine yine bir süre gittiler... Nihayet ahalisinden yiyecek istedikleri, bir kasaba halkına vardılar... Ama onlar bu ikiliyi ağırlamaktan kaçındılar... Bu arada, (Musa ve Hızır) orada yıkılmak üzere bir duvar gördüler. (Hızır) tuttu o duvarı tamir etti. (Musa) dedi: “Eğer isteseydin bu işe karşılık bir ücret alırdın.”

78-) Kale hazâ firaku beyniy ve beynik* seünebbiüke Bi te’viyli ma lem testetı’ aleyhi sabrâ;

(Hızır) dedi: “İşte bu (üçüncü itirazınla) beraberliğimiz sona ermiştir! Sana, katlanamadığın o şeylerin TEVİLİNİ (içyüzünü) haber vereceğim.”

79-) Emmes sefiynetü fe kânet li mesakiyne ya’melune fiyl bahri feeredtü en e’ıybeha ve kâne veraehüm melikün ye’huzü külle sefiynetin ğasba;

“O tekneden başlayalım: O tekne, denizde çalışan yoksullarındı. Ben onu kusurlu yapmayı diledim... (Çünkü) onların karşılaşacağı, her tekneye el koyan bir Melîk var idi” (yaralı tekneyi almayacağı için tekneyi kurtardım, onlara iyilik olsun diye).

80-) Ve emmel ğulamü fekâne ebevahu mu’mineyni fehaşiyna en yurhikahüma tuğyanen ve küfra;

“O küçük erkek çocuğa gelince: Onun ana-babası iki iman eden idi... (Büyüyünce, bürüneceği kişilikle çocuğun) onları taşkınlık ve küfre düşürmesinden ürktük!”

81-) Feeredna en yübdilehüma Rabbuhüma hayren minhu zekâten ve akrebe ruhma;

“Böylece istedik ki, Rableri onlara, o çocuktan daha hayırlı, temiz; rahmetine daha yakınını açığa çıkarsın.”

82-) Ve emmel cidaru fekâne li ğulameyni yetiymeyni fiyl mediyneti ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve kâne ebuhüma saliha* feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma* rahmeten min Rabbik* ve ma fealtühu an emriy* zâlike te’vilü ma lem testı’ aleyhi sabrâ;

“Duvara gelince: O, şehirde iki yetim oğlanın idi... Onun altında, onlara (iki yetim çocuğa) ait bir hazine var idi... Ve babaları da sâlih idi... Bundan dolayı Rabbin diledi ki, o iki çocuk buluğ çağına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar... Ben bu işleri kendi hükmümle yapmadım! İşte senin sabretmeye katlanamadığının tevili (içyüzü) budur.”

83-) Ve yes’eluneke an Ziyl karneyn* kul seetlu aleyküm minhu zikra;

Sana Zül-Karneyn’den soruyorlar... De ki: “Ondan size bir zikir (hatırlatma) okuyacağım.”

84-) İnna mekkenna lehu fiyl Ardı ve ateynahu min külli şey’in sebeba;

Onu arzda yerleştirdik ve Ona her yolu (dilediğine ulaşmasını) kolaylaştırdık.

85-) Feetbe’a sebeba;

O da bir yolu kullandı.

86-) Hatta izâ beleğa mağribeşŞemsi vecedeha tağrubu fiy ‘aynin hamietin ve vecede ‘ındeha kavma* kulna ya Zelkarneyni imma en tu’azzibe ve imma en tettehıze fiyhim hüsna;

Tâ Güneş’in battığı yere ulaştığında, onu koyu bir karanlık suda batarken buldu... (Bir de) o bölgede bir toplum buldu! Dedik: “Ey Zül-Karneyn! İster (onlara) azap edersin; ister haklarında bir güzellik oluşturursun.”

87-) Kale emma men zaleme fesevfe nu’azzibuhu sümme yüreddü ila Rabbihi feyu’azzibuhu azâben nükra;

(Zül-Karneyn) dedi ki: “Zulmedene azap edeceğiz... Sonra Rabbine döndürülecek; böylece (Rabbi) ona tarifi mümkün olmayan bir azap yaşatacak.”

88-) Ve emma men amene ve amile salihan felehu cezaenilHüsna* ve senekulu lehu min emrina yüsra;

Fakat kim (hakikate) iman eder ve imanının gereğini uygularsa; karşılığı onun için en güzelidir... Ona kolaylaştırma yolundaki hükmümüzü uygularız.

89-) Sümme etbe’a sebeba;

Sonra (Zül-Karneyn diğer) bir yolu kullandı.

90-) Hatta izâ beleğa matliaş Şemsi vecedeha tatlu’u alâ kavmin lem nec’al lehüm min duniha sitra;

Tâ Güneş’in başlangıcının olduğu yere geldi (kuzeyde Güneş’in batmadan en alt noktadan tekrar yükseldiği bölge). Onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için ona (Güneş’e) karşı bir örtü oluşturmamıştık (Güneş hiç kaybolmuyordu).

91-) Kezâlik* ve kad ehatna Bima ledeyhi hubra;

İşte böyle... Biz Onu, ondaki ile ihâta etmiştik.

92-) Sümme etbe’a sebeba;

Sonra (Zül-Karneyn) bir yolu daha kullandı.

93-) Hatta izâ belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmen lâ yekâdune yefkahune kavla;

Nihayet iki sed (set, dağ) arasına ulaştı... Orada neredeyse -hiçbir- uyarıyı değerlendirmeyecek hâlde bir kavim buldu.

94-) Kalu ya Zelkarneyni inne ye’cuce ve me’cuce müfsidune fiyl Ardı fehel nec’alü leke harcen alâ en tec’ale beynena ve beynehüm sedda;

Dediler: “Ey Zül-Karneyn! Şüphesiz ki yecüc ve mecüc Arz’da bozgunculuk yapmaktadırlar! Bizimle onlar arasına bir set oluşturman için, sana bir ücret ödeyelim mi?”

95-) Kale ma mekkenniy fiyhi Rabbiy hayrun fe e’ıynuniy Bi kuvvetin ec’al beyneküm ve beynehüm radma;

(Zül-Karneyn) dedi ki: “Rabbimin bende açığa çıkardıkları daha hayırlıdır... Gücünüzle bana yardım edin de, sizinle onlar arasına büyük bir set oluşturayım.”

96-) Atuniy züberel hadiyd* hatta izâ sava beynes sadefeyni kalenfühu* hatta izâ ce’alehu naren kale atuniy üfriğ aleyhi kıtra;

Bana demir kütleleri getirin... Nihayet iki taraf arasını eşitleyince: “Nefhedin = körükleyin” dedi... Tâ ki onu (demiri) kor hâline getirince, “Getirin bana, üzerine eritilmiş bakır dökeyim” dedi.

97-) Femesta’û en yazharuhu ve mesteta’û lehu nakba;

Artık onu, ne aşmaya muktedir olabildiler ve ne de delebildiler!

98-) Kale hazâ rahmetün min Rabbiy* feizâ cae va’dü Rabbiy ce’alehu dekkâ’* ve kâne va’dü Rabbiy hakkâ;

(Zül-Karneyn) dedi: “Bu Rabbimden bir rahmettir... Dolayısıyla Rabbimin vaadi gelince, onu yerle bir eder... Rabbimin vaadi Hak’tır.”

99-) Ve terekna ba’dahüm yevmeizin yemucü fiy ba’din ve nüfiha fiysSuri fecema’nahüm cem’a;

O gün onları serbest bırakırız, dalgalar hâlinde (iki tür) birbirlerine girerler! Sur’a da üflenmiştir; artık hepsini cem etmişizdir.

100-) Ve aradnâ cehenneme yevmeizin lil kafiriyne ‘arda;

Hakikat bilgisini inkâr edenlerin gözlerinin önüne o süreçte Cehennemi, öyle apaçık sermişizdir ki!

101-) Elleziyne kânet a’yünühüm fiy ğıtain an zikriy ve kânu lâ yestetıy’une sem’a;

Onların, Benim zikrim (hatırlanmam) konusunda, basîretleri perdeliydi! Dinleyip algılamaya da kapasiteleri yetmiyordu!

102-) Efe hasibelleziyne keferu en yettehızû ıbadiy min dunİY evliyâ’* inna a’tedna cehenneme lilkafiriyne nüzüla;

Hakikat bilgisini inkâr edenler, Beni bırakıp (hakikatlerindeki El VELİYY isminin özelliğini inkâr edip) kullarımı (dışarıdan) velî edineceklerini mi sandılar! Biz cehennemi, hakikat bilgisini inkâr edenlerin yaşam ortamı yaptık!

103-) Kul hel nünebbiuküm Bil ahseriyne a’mala;

De ki: “Yaptıkları yüzünden en büyük hüsrana uğrayacakları, haber vereyim mi?”

104-) Elleziyne dalle sa’yühüm fiyl hayatid dünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinune sun’a;

Onlar ki, dünya hayatında tüm çalışmaları boşa giden kimselerdir... Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı!

105-) Ülaikelleziyne keferu Bi âyâti Rabbihim ve LıkaiHİ fehabitat a’malühüm fela nukıymu lehüm yevmel kıyameti vezna;

İşte onlar, Rablerinin kendilerindeki işaretlerini (Esmâ’sını) ve O’na LİKÂ’yı (varlıklarında Esmâ şuurunun açığa çıkacağını yaşamayı)inkâr edenlerdir ki, bu nedenle de yaptıkları boşa giden kimselerdir! Artık onlar için kıyamet sürecinde hiçbir ölçü ikame etmeyiz (yaptıklarına değer vermeyiz).

106-) Zâlike cezauhüm cehennemü Bima keferu vettehazû âyâtiy ve Rusuliy hüzüva;

İşte Hakikat bilgisini inkâr edenlerin yaşayacakları cehennem; işaretlerimi ve Rasûllerimi alaya almalarının sonucudur!

107-) İnnelleziyne amenû ve amilus salihati kânet lehüm cennatül firdevsi nüzüla;

Muhakkak ki (hakikate) iman edip bunun gereklerini uygulayanlara gelince; onların konak yerleri Firdevs Cennetleridir.

108-) Halidiyne fiyha lâ yebğune ‘anha hıvela;

Sonsuza dek oradadırlar... Oradan hiç çıkmak istemezler de.

109-) Kul lev kânel bahru midâden likelimati Rabbiy lenefidel bahru kable en tenfede kelimatu Rabbiy velev ci’na Bi mislihi mededa;

De ki: “Eğer Rabbimin kelimeleri (açığa çıkardığı mânâlar) için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce elbette deniz tükenirdi! Velev ki onun (o denizin) bir o kadarını daha getirsek!”

110-) Kul innema ene beşerun mislüküm yuha ileyye ennema ilâhuküm ilâhun vahıd * femen kâne yercu Lıkae Rabbihi felya’mel amelen salihan ve lâ yüşrik Bi ‘ıbadeti Rabbihi ehadâ;

(Rasûlüm) de ki: “Ben, benzeriniz olan, bir beşerim (dolayısıyla siz de benim gibisiniz); sadece (sizden ayrıcalıklı olarak) Ulûhiyetin TEK’liği şuuruma vahyolunuyor! O hâlde kim Rabbine likâyı (Esmâ hakikati gereğini yaşamayı) umuyorsa, imanının gereğini yaşasın ve Rabbinin kulluğunda (devam edip) O’na ortak koşmasın!”

89 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!