Ankebût Sûresi: 1-69

AÇIKLAMA:

 

Ankebût Sûresi, kaynak tertiplerde Rûm Sûresi’nden sonraya yerleştirilmiştir!..

Ankebût (dişi örümcek)” ismini, 41.ci âyetinden alır!..

Esbâb-ı Nüzûl olarak Ankebût Sûresi’nin bazı âyetleri hakkında rivayetler vardır!.. Bu rivayetler sûre’nin nâzil olduğu süreç ile ilgili çok önemli bilgiler vermektedir!..

Kureyş müşriklerinin muhalefet ve düşmanlıkları ile şiddetli baskılarına karşı, Rasûlullâh a.s. ve müslümanlar için artık iki yol kalmıştı: HİCRET-CİHÂD!.. 

Bu süreç, ağır imtihanlar yaşayan müslümanlar için de bir iman imtihanı idi!..

Bundan önceki son sûrelerde bu sürecin hükmünü ihtiva eden Kur’ân vahyiAnkebût ve Hac Sûreleri ile Mekke dönemini tamamlar mahiyettedir; ki, Medine döneminin başlangıcı da bu temâyı devam ettirir!..

Nitekim Ankebût Sûresi’nin ilk âyetlerinin bu durumu ifade ettiği gibi, sûre’nin akışı ve sûre içinde geçen birçok âyetin metin ve rivayetleri de sûre’nin bu karakterini gösterir:

İnsanlardan kimisi de vardır ki: ‘Amennâ Billâh = iman ettik Esmâ’sıyla hakikatimiz olan Allâh’a’ dediği hâlde; Allâh uğruna eziyete uğradığında, insanların fitnesini Allâh’ın azabı gibi kabul etti. Andolsun ki Rabbinden bir zafer gelirse, elbette şöyle diyecekler: ‘Gerçekten biz sizinle beraberdik.’ Allâh, âlemlerin sadırlarında (insanların beyinlerinde) olan şeyi (Esmâ’sından yaratanı olarak) daha iyi bilen değil midir?” (Ankebût: 10)

Ey iman eden kullarım! Muhakkak ki Benim Arz’ım geniştir (hicret?)(Beyin kapasitesi geniştir! Burada şunu fark etmek gerekir. Gerek beden ve gerekse beyin madde ve toprak asıllı yapısı ve katmanı itibarıyla “arz” kelimesiyle işaretlenirken; beyin faaliyetinin, nöronik hareketlerinin daha da deriniyle data açığa çıkışının anlatımı da “semâ” kelimesiyle tanımlanmıştır. “Semâlar” denilmesinin sebebi ise açığa çıkan data, bilgi - ilim kapsamı mertebeleridir kanaatimizce. Dolayısıyladır ki burada “arzım geniştir” işaretiyle beyin kapasitesinin olabildiğince yüksek düzeyde kullanılarak ilim elde edilmesi önerilmektedir. Zira ana konu toprakta yok olacak kapasiteler, nesneler değil, ölümsüz yaşam itibarıyla gerekli kazanımlardır.) Yalnız bana kulluk edin!” (Ankebût: 56)

Görmediler mi ki, onların çevresinden insanlar çekilip alınırlarken güvenli bir Harem kıldık (iman edip İslâm olurlarsa güvensiz mi olurlar?) ... Bâtıla (kendilerinin bedenden ibaret olup, vefat ederek yok olacaklarına) iman edip, Allâh nimetini (nefslerindeki El Esmâ kuvvelerini) inkâr ederek nankörlük yapmıyorlar mı?” (Ankebût: 67)

Biz’e (ermek için nefsine karşı) savaş verenlere gelince, elbette onları yollarımıza ulaştıracağız (hicret-cihâd?) ... Kesinlikle Allâh, yakîn ehliyle (ihsan sahibi {Allâh’a görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! (Mâiyet sırrı)” (Ankebût: 69)

 

“B”İsmillâhir Rahmânir Rahıym

1-) Elif, Lâââm, Miiiym;

Elif, Lâm, Mim! (İlmini ilminde ilmiyle!)

2-) Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ yüftenun;

İnsanlar denenip (kendilerince) ne olduklarının sonucu görülmeden “İman ettik” lafıyla kurtulacaklarını mı sandılar!

3-) Ve lekad fetennelleziyne min kablihim feleya’lemenn Allâhülleziyne sadeku ve le ya’lemennel kâzibiyn;

Andolsun ki onlardan öncekileri de sınav objeleriyle denemişizdir... Allâh (dışarıdan bir tanrı gibi değil - hakikatleri olarak) elbette (sözlerinde) sadıkları açığa çıkarıp bilecek ve elbette yalancıları da açığa çıkarıp bilecek.

4-) Em hasibelleziyne ya’melunes seyyiati en yesbikuna* sae ma yahkümun;

Yoksa o kötülükleri yapanlar bizi geçip gideceklerini mi sandılar... Ne kötü hüküm veriyorlar!

5-) Men kâne yercu LıkaAllâhi feinne ecelAllâhi leat* ve HUves Semiy’ul Aliym;

Kim Allâh’ın likâsını (ismi Allâh olanın, şuurunda Esmâ’sıyla açığa çıkışını fıtratınca yaşamayı) umuyorsa, (bilsin ki) muhakkak ki Allâh’ın takdiri olan bedenli yaşam sürecinin sonu elbette gelir! “HÛ”; Es Semi’dir, El Aliym’dir. (Âyet sonundaki bu tanımlama daima “HÛ” denerek Allâh adıyla işaret edilenin tenzih yönüne; Esmâ adıyla da teşbih yönüne işaret ederek OKUyanda tevhid bakışını oluşturmak amacını gütmektedir Allâhu âlem. A.H.)

6-) Ve men cahede feinnema yücahidü linefsih* innAllâhe le Ğaniyyün anil alemiyn;

Kim (bu imanı, hakikati yaşamak için) hırs - azim ile çalışırsa, yalnızca kendi benliği için bu savaşı vermiş olur (Cihadı Ekber - büyük savaş)! Muhakkak ki Allâh, âlemlerden (Esmâ bileşimi birimselliklerden) elbette Ğaniyy’dir (“HÛ”viyeti {ZÂT’ı} itibarıyla, Esmâ’sında açığa çıkanlarla kayıtlanmaktan veya onlarla sınırlı tanımlanmaktan münezzehtir)!

7-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le nükeffirenne anhüm seyyiatihim ve le necziyennehüm ahsenelleziy kânu ya’melun;

İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onların kötülüklerini (nefsanî özelliklerini) kendilerinden elbette sileriz ve elbette yaptıklarının en güzeli ile kendilerini cezalandırırız!

8-) Ve vassaynel İnsane Bi valideyhi hüsna* ve in cahedake litüşrike Biy ma leyse leke Bihi ılmün fela tutı’hüma* ileyYE merci’uküm feünebbiüküm Bima küntüm ta’melun;

Biz insana ana-babasına güzel davranmasını vasiyet ettik... Eğer ilmine ters düşen bir şeyi bana ortak koşman için seninle tartışıp seni zorlarlarsa, o ikisine itaat etme! Dönüşünüz banadır... Yaptıklarınızın (anlamının) haberini vereceğim.

9-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le nüdhılennehüm fiys salihıyn;

İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onları elbette sâlihlere dâhil edeceğiz.

10-) Ve minenNasi men yekulü amenna Billâhi feizâ uziye fiyllahi ce’ale fitneten Nasi keazâbillâh* ve lein cae nasrun min Rabbike le yekulünne inna künna me’aküm* eve leysAllâhu Bi a’leme Bima fiy suduril alemiyn;

İnsanlardan kimisi de vardır ki: “Amenna billâh = iman ettik Esmâ’sıyla hakikatimiz olan Allâh’a” dediği hâlde; Allâh uğruna eziyete uğradığında, insanların fitnesini Allâh’ın azabı gibi kabul etti. Andolsun ki Rabbinden bir zafer gelirse, elbette şöyle diyecekler: “Gerçekten biz sizinle beraberdik.” Allâh, âlemlerin sadırlarında (insanların beyinlerinde) olan şeyi (Esmâ’sından yaratanı olarak) daha iyi bilen değil midir?

11-) Ve leya’lemennAllâhülleziyne amenû ve le ya’lemennel münafikıyn;

Allâh, elbette iman edenleri bilecektir; elbette münafıkları da (zekâlarını, Hak olan doğrultusunda değil, çıkarları doğrultusunda kullanan ikiyüzlüleri) bilecektir.

12-) Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenüttebiu sebiylena vel nahmil hatâyâküm* ve ma hüm Bi hamiliyne min hatâyâhüm min şey’* innehüm lekâzibun;

Hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: “Bizim anlayışımıza uyun, sizin suçlarınızı (günahlarınızı) biz yüklenelim!” İnkârcılar, onların suçlarının veballerinden hiçbir şey yüklenmezler... Muhakkak ki onlar yalancılardır.

13-) Ve leyahmilünne eskalehüm ve eskalen mea eskalihim* ve leyüs’elünne yevmel kıyameti amma kânu yefterun;

Andolsun ki onlar hem kendi veballerini, hem de kendi yükleriyle beraber (başka) veballer de yüklenip taşıyacaklar... Uydurdukları fikirlerden kıyamet sürecinde mutlaka sorumlu tutulacaklardır.

14-) Ve lekad erselna Nuhan ila kavmihi felebise fiyhim elfe senetin illâ hamsiyne ‘amen, feehazehümüt tufanü ve hüm zâlimun;

Andolsun ki Nuh’u kendi toplumuna irsâl ettik de onların içinde elli yıl hariç bin sene kaldı! Zulümleri üzereyken tufan onları yakaladı.

15-) Feenceynahu ve ashâbes sefiyneti ve ce’alnaha ayeten lil alemiyn;

Onu ve gemi halkını kurtardık ve onu insanlar için bir ibret kıldık.

16-) Ve ibrahiyme iz kale li kavmihi’büdullahe vettekuHU, zâliküm hayrun leküm in küntüm ta’lemun;

İbrahim... Hani (İbrahim) toplumuna dedi ki: “Allâh’a kulluk edin ve O’ndan korunun! Anlayabilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”

17-) İnnema ta’budune min dûnillâhi evsânen ve tahlükune ifkâ* innelleziyne ta’budune min dûnillâhi lâ yemlikune leküm rizkan febteğu indAllâhirrizka va’büduHU veşküru leHU, ileyHİ turce’un;

“Allâh dûnunda putlara tapıyorsunuz; uyduruyorsunuz! Allâh dûnunda tapındıklarınız var ya, size bir yaşam gıdası veremezler! Yaşam gıdanızı (hakikatiniz olan) Allâh indînden isteyin... O’na ibadet edin ve O’na şükredin... O’na döndürülmektesiniz.”

18-) Ve in tükezzibu fekad kezzebe ümemün min kabliküm* ve ma alerRasûli illel belağul mubiyn;

“Eğer yalanlarsanız, (bilin ki) sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı... Rasûle düşen apaçık bir tebliğden başka değil.”

19-) Evelem yerav keyfe yübdiüllahul halka sümme yu’îydüh* inne zâlike alAllâhi yesiyr;

Görmediler mi Allâh, yaratılmışları nasıl yaratıyorsa, sonra da onu (aslına veya ikinci defa yeni bir yaratışa) iade ediyor... Muhakkak ki bu Allâh’a kolaydır.

20-) Kul siru fiyl Ardı fenzuru keyfe bedeel halka sümmAllâhu yünşiünneş’etel ahirete, innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr;

De ki: “Arzda (bedende) inceleme yapıp, yaratmaya nasıl başladığına bir bakın... Bundan sonra Allâh, neş’e-i âhireti (gelecek yaşam bedeninizi) inşa eder... Muhakkak ki Allâh her şey üzerine Kaadir’dir.”

21-) Yü’azzibü men yeşau ve yerhamü men yeşa’* ve ileyHİ tuklebun;

“Dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder... O’na dönüştürüleceksiniz (Hakikatinizin El Esmâ ül Hüsnâ olduğunu fark edeceksiniz)!”

22-) Ve ma entüm Bi mu’ciziyne fiyl Ardı ve lâ fiys Sema’* ve ma leküm min dûnillâhi min Veliyyin ve lâ Nasıyr;

“Siz, ne arzda ve ne semâda güçsüz bırakamazsınız! Sizin Allâh’tan başka ne bir Veliyy’niz ve ne de bir yardımcınız yoktur.”

23-) Velleziyne keferu Bi âyâtillâhi ve LıkaiHİ ülaike yeisu min rahmetİY ve ülaike lehüm azâbün eliym;

Allâh’ın varlıklarındaki işaretlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar Rahmetimden ümidi kesmişlerdir; işte onlar için feci bir azap vardır!

24-) Fema kâne cevabe kavmihi illâ en kaluktüluhü ev harrikuhü feencahullahu minen nar* inne fiy zâlike le âyâtin li kavmin yu’minun;

(İbrahim’in) toplumunun cevabı şu oldu: “Onu öldürün yahut Onu yakın!” (Fakat) Allâh, Onu ateşten kurtardı... Muhakkak ki bu olayda, iman eden toplum için elbette işaretler vardır.

25-) Ve kale innemet tehaztüm min dûnillâhi evsânen meveddete beyniküm fiyl hayatid dünya* sümme yevmel kıyameti yekfüru ba’duküm Biba’dın ve yel’anü ba’duküm ba’da* ve me’vakümün naru ve ma leküm min nasıriyn;

(İbrahim) dedi ki: “Siz dünya hayatında (atalarınızla) aranızdaki duygu bağı yüzünden Allâh dûnunda putlar edindiniz. Bu yüzden kıyamet sürecinde kiminiz kiminizi inkâr edecek ve bir diğerine lânet edecektir! Mekânınız ateştir ve yardımcınız da yoktur.”

26-) Fe amene lehu Lut* ve kale inniy mühacirun ila Rabbiy* inneHU HUvel Aziyzül Hakiym;

Bundan sonra İbrahim’e (kardeşinin oğlu) Lût iman etti ve: “Doğrusu ben Rabbime hicret edeceğim!” dedi... Muhakkak ki O, “HÛ”; Aziyz’dir, Hakiym’dir.

27-) Ve vehebna lehu İshaka ve Ya’kube ve ce’alna fiy zürriyyetihin Nübüvvete vel Kitabe ve ateynahu ecrehu fiyd dünya* ve innehu fiyl ahireti lemines salihıyn;

Ona (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakup’u hibe ettik... Onun zürriyyeti içinde nübüvvet ve BİLGİ oluşturduk... Mükâfatını Ona dünyada verdik... Muhakkak ki O, sonsuz gelecekte de sâlihlerdendir.

28-) Ve Lutan iz kale li kavmihi inneküm le te’tunel fahışete ma sebekaküm Biha min ehadin minel alemiyn;

Lût... Hani toplumuna dedi ki: “Şüphesiz ki daha önceden hiç kimsenin yapmadığı çirkin bir işi yapıyorsunuz!”

29-) Einneküm lete’tuner ricale ve takta’unes sebiyle ve te’tune fiy nadiykümül münker* fema kâne cevabe kavmihi illâ en kalu’tina Bi azâbillâhi in künte mines sadikıyn;

“Muhakkak ki siz erkeklerle yatıp, (doğal üreme) yolu kesiyorsunuz; toplum içinde bunu yapıyorsunuz.” (Lût’un) toplumunun cevabı şu oldu: “Eğer sözünde sadıksan, Allâh azabını getir bize!”

30-) Kale Rabbinsurniy alel kavmil müfsidiyn;

(Lût) dedi ki: “Rabbim, bozguncular topluluğuna karşı bana yardım et!”

31-) Ve lemma caet Rusülüna İbrahiyme Bil büşra kalu inna mühlikû ehli hazihil karyeti, inne ehleha kânu zâlimiyn;

Rasûllerimiz, İbrahim’e müjde olarak geldiklerinde dediler ki: “Doğrusu biz şu bölge halkını helâk edeceğiz... Muhakkak ki oranın halkı nefslerine zulmedenler oldular.”

32-) Kale inne fiyha Luta* kalu nahnu a’lemu Bi men fiyha* lenünecciyennehu ve ehlehu illemraetehu, kânet minel ğabiriyn;

(İbrahim) dedi ki: “Muhakkak ki orada Lût var?” Dediler ki: “Orada kim olduğunu biliriz... Mutlaka Onu ve Onun ailesini kurtaracağız... Karısı hariç; o geride kalanlardan oldu.”

33-) Ve lemma en caet Rusülüna Lutan si(y)e Bihim ve daka Bihim zer’an ve kalu lâ tehaf ve lâ tahzen* inna müneccuke ve ehleke illemraeteke kânet minel ğabiriyn;

Rasûllerimiz Lût’a geldiklerinde onlar yüzünden fena oldu; onlardan dolayı (olacaklardan dolayı) içi daraldı... (Rasûllerimiz de)dediler ki: “Korkma, mahzun olma! Doğrusu biz seni ve senin aileni kurtaracağız... Karın müstesna; o geride kalanlardan oldu.”

34-) İnna münzilune alâ ehli hazihil karyeti riczen mines Semai Bima kânu yefsükun;

“Muhakkak ki biz şu bölge halkına, bozuk inançları dolayısıyla semâdan bir azap inzâl edeceğiz.”

35-) Ve lekad terekna minha ayeten beyyineten likavmin ya’kılun;

Andolsun ki ondan (o bölgeden), aklını değerlendiren bir topluluk için apaçık bir ibret nişanesi bıraktık.

36-) Ve ila medyene ehahüm Şu’ayba* fekale ya kavmi’budullahe vercül yevmel’ ahıre ve lâ ta’sev fiyl’ Ardı müfsidiyn;

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı... Dedi ki: “Ey yurttaşlarım... Allâh’a ibadet edin, sonsuz geleceğe iman edin ve bozguncular olarak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.”

37-) Fekezzebuhu feehazethümür recfetü feesbahu fiy darihim casimiyn;

Onu (Şuayb’ı) yalanladılar... Bu yüzden onları o şiddetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökmüş hâlde kaldılar.

38-) Ve ‘Aden ve Semude ve kad tebeyyene leküm min mesakinihim* ve zeyyene lehümüş şeytanu a’malehüm fesaddehüm anissebiyli ve kânu müstebsıriyn;

Ad ve Semud’a (da böyle yaptık)... Onların meskenlerinden durumlarını anlamışsınızdır... Şeytan kendilerine yaptıklarını süsledi de onları (Hak) yoldan engelledi... Gerçeği anlayacak hâlde olmalarına rağmen!

39-) Ve karune fir’avne ve hamane ve lekad caehüm Musa Bil beyyinati festekberu fiyl Ardı ve ma kânu sabikıyn;

Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı (da böyle yaptık)... Andolsun ki Musa onlara apaçık deliller olarak geldi de; dünyada benlik - büyüklük tasladılar... Oysa (gücümüzün) önüne geçemezlerdi!

40-) Feküllen ehaznâ Bi zenbih* feminhüm men erselna aleyhi hasiba* ve minhüm men ehazethüssayhatü ve minhüm men hasefna Bihil’Ard* ve minhüm men ağraknâ* ve ma kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;

Her birini kendi suçunun sonucuyla yakaladık... Onlardan kiminin üzerine hortum irsâl ettik! Onlardan kimini o korkunç dalgalı ses yakaladı! Onlardan kimini yerin dibine geçirdik... Onlardan kimini de suda boğduk... Allâh onlara zulmetmiyordu; fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.

41-) Meselülleziynet tehazû min dûnillâhi evliyâe kemeselil ankebut* ittehazet beyta* ve inne evhenel buyuti lebeytül ankebut* lev kânu ya’lemun;

Allâh dûnunda (tanrı kabul ederek birbirini) velîler edinenlerin meseli, bir ev edinen dişi örümceğin meseli gibidir... Muhakkak ki evlerin en zayıfı elbette dişi örümceğin ağıdır! Eğer bilselerdi.

42-) İnnAllâhe ya’lemu ma yed’une min dûniHİ min şey’* ve HUvel ‘Aziyzül Hakiym;

Muhakkak ki Allâh, O’nun dûnunda yöneldiğiniz şeyleri bilir... “HÛ”; Aziyz’dir, Hakiym’dir.

43-) Ve tilkel emsâlü nadribüha linNas* ve ma ya’kılüha illel alimun;

İşte misaller, insanlara vurguluyoruz! (Fakat) onları âlimlerden başkası aklıyla değerlendirmez!

44-) HalekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakk* inne fiy zâlike leayeten lilmu’miniyn;

Allâh, semâları ve arzı Hak olarak (Esmâ’sının işaret ettiği özelliklerle) yarattı! Muhakkak ki bunda iman edenlere elbette bir işaret vardır.

45-) Ütlü ma uhıye ileyke minel Kitabi ve ekımısSalâte, innes Salâte tenha anil fahşai vel münker* ve lezikrullahi ekber* vAllâhu ya’lemu ma tasne’un;

Sana vahyolunan BİLGİ’yi (Kitap) oku, bildir; salâtı ikame et... Kesinlikle salât fahşadan (kendini beden kabulünün getirisi olan aşırı davranışlardan) ve münkerden (Sünnetullâh’a ters düşüren şeylerden) uzaklaştırır... Elbette ki Allâh zikri (hatırlanışı) Ekber’dir (Ekberiyeti hissettirir)! Allâh ne hâlde olduğunuzu bilir.

46-) Ve lâ tücadilu ehlel Kitabi illâ Billetiy hiye ahsen* illelleziyne zalemu minhüm ve kulu amenna Billeziy ünzile ileyna ve ünzile ileyküm ve ilâhuna ve ilâhuküm Vahidün ve nahnu leHU müslimun;

Aralarındaki zulmedenler müstesna! Geçmişte kendilerine BİLGİ verilmiş olanlarla, en güzeli neyse o şekilde mücadele edin ve şöyle deyin: “Bize inzâl olunana da size inzâl olunana da iman ettik... İlâhımız ve ilâhınız aynı TEK’tir! Biz O’na teslim olmuşlarız.”

47-) Ve kezâlike enzelna ileykel Kitab* felleziyne ateynahümül Kitabe yu’minune Bih* ve min haülai men yu’minu Bih* ve ma yechadü Bi âyâtiNA illel kafirun;

Böylece sana Kitabı (Hakikat ve Sünnetullâh bilgisini) inzâl ettik... Kendilerine Kitap verdiklerimiz (hakikatleri olarak) O’na iman ederler... İşte bunlardan, O’na (hakikatlerine) iman eden kimse de vardır... İşaretlerimizi sadece hakikat bilgisini inkâr edenler (kilitlenmişler) bile bile inkâr eder.

48-) Ve ma künte tetlu min kablihi min Kitabin ve lâ tehuttuhu Bi yemiynike izen lertabel mubtılun;

Sen O’ndan (inzâl ettiğimiz BİLGİden) önce (Tevrat, İncil gibisinden) bir kitap okumuyor ve onu sağ elinle de yazmıyordun... (Demek ki genel anlamda okur - yazar olabilir... Furkan: 5) (Eğer okuyup yazıyor olsaydın) o takdirde dediklerini çürütmek isteyenler elbette şüphe ederdi.

49-) Bel HUve ayatun beyyinatün fiy sudurilleziyne utül ılme* ve ma yechadü Bi âyâtiNA illez zâlimun;

Bilakis O (Kur’ân), kendilerine ilim verilmiş olanların derûnlarında apaçık işaretlerdir... (Hakikatlerinde mevcut) işaretlerimizi ancak nefsine zulmedenler inkâr eder.

50-) Ve kalu levla ünzile aleyhi ayâtun min Rabbih* kul innemel ayâtü indAllâh* ve innema ene neziyrun mubiyn;

Dediler ki: “O’na Rabbinden mucizeler inzâl edilmeliydi!”... De ki: “Mucizeler sadece Allâh indîndendir... Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”

51-) Evelem yekfihim enna enzelna aleykel Kitabe yütla aleyhim* inne fiy zâlike le rahmeten ve zikra li kavmin yu’minun;

Kendilerine bildirilen O BİLGİ’yi sana inzâl etmiş olmamız, onlara yeterli gelmedi mi? Muhakkak ki bunda iman eden topluma elbette bir rahmet ve öğüt vardır.

52-) Kul kefa Billâhi beyniy ve beyneküm şehiyda* ya’lemu ma fiys Semavati vel’Ard* velleziyne amenû Bil bâtıli ve keferu Billâhi ülaike hümül hasirun;

De ki: “Benimle aranızda şahitlik itibarıyla Esmâ’sıyla hakikatim olan Allâh yeterlidir! Semâlarda ve arzda olanı bilir! Bâtıla inanıp (kendilerini toprak olacak beden kabul edip); Esmâ’sıyla nefslerinin hakikati olan Allâh’ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!”

53-) Ve yesta’ciluneke Bil azâb* ve levla ecelün müsemmen lecaehümül azâb* ve le ye’tiyennehüm bağteten ve hüm lâ yeş’urun;

Azaplarını (ölümü) senden acele istiyorlar... Eğer takdir edilmiş bir ömürleri olmasaydı, onlara azap elbette gelirdi! Onlar farkında değilken, kendilerine aniden, mutlaka gelecektir.

54-) Yesta’ciluneke Bil azâb* ve inne cehenneme le muhıytatün Bil kafiriyn;

Azaplarını (ölümü) senden acele istiyorlar... Muhakkak ki Cehennem (el an) hakikat bilgisini inkâr edenleri ihâta etmiştir!

55-) Yevme yağşâhümül azâbü min fevkıhim ve min tahti erculihim ve yekulü zûku ma küntüm ta’melun;

O süreçte, azap onların üstlerinden (bilinçlerini) ve ayaklarının altından (bedenlerini) bürür ve: “Yaptıklarınızın getirisini tadın!” der.

56-) Ya ıbadiyelleziyne amenû inne ardiY vasiatün feiyyaye fa’budun;

Ey iman eden kullarım! Muhakkak ki Benim Arz’ım geniştir! (Beyin kapasitesi geniştir! Burada şunu fark etmek gerekir. Gerek beden ve gerekse beyin madde ve toprak asıllı yapısı ve katmanı itibarıyla “arz” kelimesiyle işaretlenirken; beyin faaliyetinin, nöronik hareketlerinin daha da deriniyle data açığa çıkışının anlatımı da “semâ” kelimesiyle tanımlanmıştır. “Semâlar” denilmesinin sebebi ise açığa çıkan data, bilgi - ilim kapsamı mertebeleridir kanaatimizce. Dolayısıyladır ki burada “arzım geniştir” işaretiyle beyin kapasitesinin olabildiğince yüksek düzeyde kullanılarak ilim elde edilmesi önerilmektedir. Zira ana konu toprakta yok olacak kapasiteler, nesneler değil ölümsüz yaşam itibarıyla gerekli kazanımlardır.) Yalnız bana kulluk edin!

57-) Küllü nefsin zâikatül mevti sümme ileyna turce’un;

Her nefs, ölümü tadacaktır! Sonra bize döndürüleceksiniz!

58-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le nübevviennehüm minel cenneti ğurefen tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* nı’me ecrul amiliyn;

(Hakikatlerine) iman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, kesinlikle onlara cennetten, altlarından nehirler akan yüksek odalar hazırlayacağız... Onlarda sonsuza dek yaşarlar... Çalışanların karşılığı ne güzeldir!

59-) Elleziyne saberu ve alâ Rabbihim yetevekkelun;

Onlar ki sabrediyorlar ve Rablerine tevekkül ediyorlar (nefslerinin hakikatindeki El Vekiyl isminin özelliğine iman edip işlevine güveniyorlar)!

60-) Ve keeyyin min dabbetin lâ tahmilü rizkaha* Allâhu yerzükuha ve iyyaküm* ve HUves Semiy’ul Aliym;

Nice canlı var ki, yaşam gıdasını yüklenip taşımıyor... Onların da sizin de yaşam gıdanızı Allâh veriyor... “HÛ”; Semi’dir, Aliym’dir.

61-) Ve lein seeltehüm men halekas Semavati vel Arda ve sahhareş Şemse vel Kamere le yekulünnAllâh* feenna yü’fekûn;

Yemin olsun ki eğer onlara: “Semâları ve arzı kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı kim işlevlendirdi?” diye sorsan, elbette: “Allâh” diyecekler... Nasıl (bu gerçeği göz ardı edip şirke) dönüyorlar peki?

62-) Allâhu yebsütur rizka limen yeşau min ıbadiHİ ve yakdiru leh* innAllâhe Bi külli şey’in ‘Aliym;

Allâh, kullarından dilediğine yaşam gıdasını arttırır ve (dilediğine de) kısar! Muhakkak ki Allâh Bi-küllî şey’in (hakikatinde olarak)Aliym’dir.

63-) Ve lein seeltehüm men nezzele mines Semai maen feahya Bihil Arda min ba’di mevtiha leyekulünnAllâh* kulil Hamdü lillâh* bel ekseruhüm lâ ya’kılun;

Yemin olsun ki eğer onlara: “Semâdan suyu tenzîl edip de (şuurunda hakikat ilmi açığa çıkarıp), ölümünden sonra (hakikat şuurundan mahrum ölü gibi yaşarken) onunla arzı (bedeni) kim diriltti?” diye sorsan, elbette: “Allâh” diyecekler... De ki: “El Hamdu lillâh =Hamd, Allâh’a aittir!” Hayır, onların çoğu aklını kullanıp bunları değerlendirmezler!

64-) Ve ma hazihil hayatüd dünya illâ lehvün ve le’ıb* ve inned darel ahırete lehiyel hayevan* lev kânu ya’lemun;

Şu dünya hayatı (en sefil yaşam - esfeli sâfîliyn) bir eğlence (kendini avutarak keyifle oyalanma) ve bir oyundan (kurallarına göre oynanan senaryo) başka bir şey değildir! Sonsuz gelecek vatana gelince; işte asıl bilinçlilik - yaşam yurdu odur. Kavrayabilselerdi!

65-) Feizâ rakibu fiyl fülki deavullahe muhlisıyne lehüd diyn* felemma neccahüm ilel berri izâ hüm yüşrikûn;

Gemiye bindikleri vakit, inançlarını sırf O’na yönlendirerek Allâh’a dua ederler... Onları karaya (çıkarıp) kurtarınca, bir de bakarsın onlar şirk koşuyorlar!

66-) Li yekfüru Bima ateynahüm ve liyetemette’u* fesevfe ya’lemun;

Kendilerine verdiklerimize (hakikatlerindeki kuvvelere) nankörlük yapsınlar ve (geçici şeylerden) faydalansınlar diye (şirke dönerler)! Yakında anlayacaklar!

67-) Evelem yerav enna cealna Haramen Aminen ve yütehattafünNasu min havlihim* efebil bâtıli yu’minune ve Bi nı’metillâhi yekfürun;

Görmediler mi ki, onların çevresinden insanlar çekilip alınırlarken güvenli bir Harem kıldık... Bâtıla (kendilerinin bedenden ibaret olup, vefat ederek yok olacaklarına) iman edip, Allâh nimetini (nefslerindeki El Esmâ kuvvelerini) inkâr ederek nankörlük yapmıyorlar mı?

68-) Ve men azlemü minmeniftera alAllâhi keziben ev kezzebe Bil Hakkı lemma caeh* eleyse fiy cehenneme mesven lilkafiriyn;

Allâh üzerine yalan uydurandan yahut kendisine Hak olarak (Rasûl) geldiğinde bunu yalanlayandan daha zâlim kimdir? Hakikat bilgisini inkâr edenlerin yaşam ortamı, cehennemde değil midir?

69-) Velleziyne cahedu fiyna lenehdiyennehüm sübüleNA* ve innAllâhe leme’al muhsiniyn;

Biz’e (ermek için nefsine karşı) savaş verenlere gelince, elbette onları yollarımıza ulaştıracağız... Kesinlikle Allâh, yakîn ehliyle (ihsan sahibi {Allâh’a görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! (Mâiyet sırrı.)

108 / 188

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!