6. En’am Sûresi

“B”İSMİLLÂHİR RAHMÂNİR RAHIYM

1-) Elhamdu Lillâhilleziy halekas Semavati vel Arda ve cealez zulümati venNûr* sümmelleziyne keferu Bi Rabbihim ya’dilun;

Hamd; semâlar ve arzı yaratan, karanlıkları (bilgisizlikler) ve Nûr’u (ilmi) oluşturan Allâh’a aittir... Öte yandan, hakikati inkârda ısrar edenler, (varsandıkları dışsal tanrılarını) Rablerine (hakikatlerindeki El Esmâ mertebesine) denk tutarlar (bunun sonucunda da şirk ortaya çıkar)!

2-) HUvelleziy halekaküm min tıynin sümme kada ecela* ve ecelün müsemmen ‘ındeHU sümme entüm temterun;

“HÛ” ki, sizi tıynden (su ve toprak elementleri) yarattı; sonra bir ecel (bedenle yaşam süreci) hükmetti... Belirlenmiş yaşam süreci O’nun indîndedir... (Bütün bunlardan) sonra hâlâ şüphe ediyorsunuz.

3-) Ve HUvAllâhu fiys Semavati ve fiyl Ard* ya’lemü sirraküm ve cehreküm ve ya’lemü ma teksibun;

“HÛ”dur Allâh, semâlarda ve arzda... Bilir özünüzdekini de, açığa çıkardığınızı da! Bilir (yaptıklarınızla) neler kazanmakta olduğunuzu da!

4-) Ve ma te’tiyhim min ayetin min âyâti Rabbihim illâ kânu anha mu’ridıyn;

Onlara Rablerinin işaretlerinden (inzâl olmuş veya açıkta olan) bir delil gelmez ki, ona sırt çevirmesinler!

5-) Fekad kezzebu Bil hakkı lemma caehüm* fesevfe ye’tiyhim enbaü ma kânu Bihi yestehziun;

Şimdi de, kendilerine Hak olarak geleni yalanladılar! Fakat alay etmekte olduklarının (ne olduğunun) haberleri yakında onlara gelecek.

6-) Elem yerav kem ehlekna min kablihim min karnin mekkennahüm fiyl Ardı ma lem nümekkin leküm ve erselnesSemae aleyhim midrara* ve cealnel enhare tecriy min tahtihim feehleknahüm Bi zünubihim ve enşe’na min ba’dihim karnen ahariyn;

Görmediler mi ki, onlardan önce nice nesilleri helâk ettik... (Üstelik) onları, size vermediğimiz bir şekilde, yeryüzünün verimli topraklarına yerleştirmiş; semânın nimetlerini üzerlerine irsâl etmiş ve nehirleri altlarından akar hâle getirmiştik... (Hâl böyle iken)onları suçlarından ötürü helâk ettik! Onlardan sonra başka bir nesil inşa ettik.

7-) Ve lev nezzelna aleyke Kitaben fiy kırtasin felemesuhu Bi eydiyhim lekalelleziyne keferu in hazâ illâ sıhrun mubiyn;

Biz sana kâğıtta (yazılı) bir bilgi indirmiş olsaydık da, ona elleriyle dokunmuş olsalardı; o hakikat bilgisini inkâr edenler elbette yine de: “Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir” derlerdi.

8-) Ve kalu lev lâ ünzile aleyhi melek* ve lev enzelna meleken lekudıyel emru sümme lâ yunzarun;

“Onun üzerine (göreceğimiz gibi) bir melek indirilmeliydi” dediler... Eğer (öyle) bir melek inzâl etseydik iş bitirilmiş olurdu! Sonra da bir an bile mühlet verilmezdi.

9-) Ve lev cealnahu meleken lecealnahu racülen ve lelebesna aleyhim ma yelbisun;

Eğer O’nu (Rasûlullâh a.s.) bir melek kılsaydık (görebilmeniz için) O’nu gene de bir erkek sûretinde yaratırdık... Onları yine (içine)düşmüş oldukları şüpheye - ikileme düşürürdük (de “Bu bizim gibi bir beşer” derlerdi).

10-) Ve lekadistühzie Bi Rusulin min kablike fehaka billeziyne sehıru minhüm ma kânu Bihi yestehziun;

Andolsun ki (Rasûlüm), senden önce de Rasûllerimizle alay edildi! Fakat alay ettikleri şey, onlardan alay edenleri kuşatıverdi!

11-) Kul siyru fiyl Ardı sümmenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;

De ki: “Yeryüzünde dolaşın da bakın bakalım, (hakikati) yalanlayanların sonları nasıl oldu.”

12-) Kul li men ma fiys Semavati vel Ard* kul Lillâh* ketebe alâ nefsiHİr rahmete, le yecmeanneküm ila yevmil kıyameti lâ raybe fiyh* elleziyne hasiru enfüsehüm fehüm lâ yu’minun;

De ki: “Semâlar ve arzda olanlar (Esmâ ül Hüsnâ’sının işaret ettiği mânâların açığa çıkması için yoktan {birbirlerine GÖRE} var kıldıkları) kimindir?” De ki: “Allâh’ındır!” Rahmeti (Er-Rahmân ismi özelliği sonucu âlemleri yaratmayı) nefsi üzerine yazmıştır! Sizi, kendisinde hiç şüphe olmayan kıyamet sürecinde toplayacaktır! Nefslerini hüsrana uğratanlar; işte onlar, iman etmezler!

13-) Ve leHU ma sekene fiyl leyli vennehar* ve HUves Semiy’ul ‘Aliym;

Gecede ve gündüzde her ne varsa O’nun içindir! “HÛ”; Semi’dir, Aliym’dir.

14-) Kul eğayrAllâhi ettehızü veliyyen Fatıris Semavati vel Ardı ve HUve yut’ımu ve lâ yut’am* kul inniy ümirtü en ekûne evvele men esleme ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn;

De ki: “Semâlar ve arzın Fâtır’ı (işlevlerine programlayarak yaratan) ve onların hayatiyetlerinin devamı için gerekenlerle besleyen ama kendisi böyle bir şeye ihtiyaç duymayan Allâh’tan gayrını mı (vehmedip onu) velî edineyim?”... “Ben teslim olanların ilki olmakla hükmolundum” de ve sakın şirk koşanlardan olma!

15-) Kul inniy ehafü in ‘asaytü Rabbiy azâbe yevmin azıym;

De ki: “Ben Rabbime isyan edersem, kesinlikle, azîm sürecin azabından korkarım!”

16-) Men yusraf anhu yevmeizin fekad rahımehu, ve zâlikel fevzül mubiyn;

O süreçte kimden (azap) uzaklaştırılırsa, hakikaten Allâh ona rahmet etmiştir! İşte apaçık kurtuluş budur!

17-) Ve in yemseskâllahu Bidurrin fela kâşife lehu illâ HU* ve in yemseske Bihayrin feHUve alâ külli şey’in Kadiyr;

Allâh sana bir sıkıntı yaşatırsa, onu (hakikatindeki) “HÛ”dan başka açıp kaldıracak yoktur... Sana bir hayır yaşatacak olan da “HÛ”dur ve her şeye Kaadir’dir.

18-) Ve HUvel Kahiru fevka ıbadiHİ, ve HUvel Hakiymül Habiyr;

“HÛ”dur, kullarının fevkinde (boyutsal derinliğinden açığa çıkarak) Kaahir (varlığında hükümran) olan! “HÛ”dur; Hakiym, Habiyr.

19-) Kul eyyü şey’in ekberu şehâdeten, kulillâhu Şehiydun beyniy ve beyneküm ve uhıye ileyye hazel Kur’ânu liünziraküm Bihi ve men belağ* einneküm le teşhedune enne me’Allâhi aliheten uhra* kul lâ eşhed* kul innema HUve İlâhun Vâhid’ün ve inneniy beriyün mimma tüşrikûn;

De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?”... De ki: “Benimle sizin arasında Allâh şahittir... Bana vahyolan şu Kur’ân ile sizi ve ulaştığı (her) kişiyi uyarırım... Siz gerçekten Allâh yanı sıra başka ilâhlar bulunduğuna şahit misiniz?”... De ki: “Ben (buna) şahitlik edemem”... De ki: “O Ulûhiyet, TEK’tir ve doğrusu ben, sizin ortak koştuğunuz şeylerden berîyim.”

20-) Elleziyne ateynahümül Kitabe ya’rifunehu kema ya’rifune ebnaehüm* elleziyne hasiru enfüsehüm fehüm lâ yu’minun;

O kendilerine hakikat bilgisi verdiklerimiz var ya, O’nu (Hz. Rasûlullâh’ı), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar... Nefslerini hüsrana uğratanlar, işte onlar, iman etmezler.

21-) Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe Bi âyâtiHİ, innehu lâ yüflihuz zalimun;

Allâh üzerine yalan uydurandan yahut O’nun işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şu muhakkak ki, zâlimler (şirk koşanlar) kurtuluşa eremez.

22-) Ve yevme nahşüruhüm cemiy’an sümme nekulü lilleziyne eşrekû eyne şürekaükümülleziyne küntüm tez’umun;

Onları hep bir arada haşredip, sonra da şirk koşanlara “Nerede var sanıp eş koştuklarınız?” dediğimiz süreçte...

23-) Sümme lem tekün fitnetühüm illâ en kalu vAllâhi Rabbina ma künna müşrikiyn;

Onların: “Rabbimiz olan Allâh’a yemin olsun ki biz müşriklerden olmadık” demeleri yanı sıra artık fitneleri olamaz!

24-) Unzur keyfe kezebu alâ enfüsihim ve dalle anhüm ma kânu yefterun;

Kendi benlikleri aleyhine nasıl yalan söylediklerine ve uydurdukları (hayallerinde tanrılaştırdıkları) şeylerin nasıl da onlardan kaybolup gittiğine bir bak.

25-) Ve minhüm men yestemi’u ileyk* ve ce’alna alâ kulubihim ekinneten en yefkahuhu ve fiy azânihim vakra* ve in yerav külle ayetin lâ yu’minu Biha* hatta izâ cauke yücadiluneke yekulülleziyne keferu in hazâ illâ esatıyrul evveliyn;

Onlardan seni duyanlar vardır... Fakat biz, O’nu algılamalarına engel olması için kalplerinin (şuurlarının - anlayışlarının) üstüne perdeler, kulaklarının içine de (anlayışlarına) ağırlık koyduk! Ne kadar delil görseler yine de iman etmezler... Üstelik sana geldiklerinde seninle tartışan o hakikat inkârcıları şöyle derler: “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değil!”

26-) Ve hüm yenhevne anhü ve yen’evne anhü, ve in yühlikûne illâ enfüsehüm ve ma yeş’urun;

Onlar hem (başkalarını) O’ndan (Hz. Rasûlullâh’tan) engellerler, hem de (kendileri) O’ndan uzaklaşırlar! Sadece kendi nefslerini helâk ediyorlar, ama bunu idrak edemiyorlar!

27-) Velev tera iz vukıfu alennari fekalu ya leytena nureddü ve lâ nükezzibe Bi âyâti Rabbina ve nekûne minel mu’miniyn;

Yanma aşamasına geldikleri zaman: “Keşke geri döndürülsek, Rabbimizin delillerini yalanlamasak ve iman edenlerden olsak (Rabbanî özelliklerimizi, Esmâ’dan kaynaklanan kuvvelerimizi değerlendirsek)” dediklerini bir görsen!

28-) Bel beda lehüm ma kânu yuhfune min kablu, ve lev ruddu leadu lima nühu anhü ve innehüm lekâzibun;

Hayır, önceden gizliyor oldukları (kendilerine verilmiş hakikat bilgisi şimdi) kendilerine zâhir oldu! Eğer geri döndürülseler elbette (gene) yasaklandıklarına geri dönerlerdi! Şüphesiz ki onlar yalancılardır!

29-) Ve kalu in hiye illâ hayatüned dünya ve ma nahnü Bi meb’usiyn;

Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başkası yoktur! Yaşamımız devam etmeyecektir!”

30-) Velev tera iz vukıfu alâ Rabbihim* kale eleyse hâzâ BilHakk* kalu bela ve Rabbina* kale fezûkul azâbe Bi ma küntüm tekfürun;

Rablerini müşahede sürecinde (hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerini fark ettiklerinde) bir görsen! “İşte, Hak bu değil miymiş!” dedi... “Evet, Rabbimizmiş!” dediler... “Öyle ise, hakikat bilgisini inkâr eden olmanızdan dolayı şimdi tadın azabı!” buyurur.

31-) Kad hasiralleziyne kezzebu Bi Lıkaillâh* hatta izâ caethümüs saatü bağteten kalu ya hasretena alâ ma ferratna fiyha, ve hüm yahmilune evzarehüm alâ zuhurihim* ela sae ma yezirun;

Allâh’a kavuşmayı (nefslerinin hakikatinin Allâh Esmâ’sı olduğunun farkındalığını yaşayacaklarını) yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğradılar! Nihayet o saat (ölümü tatma süreci) ansızın kendilerine geldiğinde, suçlarının yükünü sırtlanmış olarak şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize, dünyada ihmâl ettiğimiz çalışmalar yüzünden düştüğümüz mahrumiyete!”. Dikkat edin, yüklendikleri (vebal)ne kötüdür!

32-) Ve melhayatüd dünya illâ le’ıbun ve lehv* ve leddarul ahıretü hayrun lilleziyne yettekun* efela ta’kılun;

(Esfeli sâfîliyn olan) dünyanızın yaşamı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir! Sonsuz olan gelecek yaşam ortamı korunanlar için elbette daha hayırlıdır... Hâlâ aklınızı değerlendirmeyecek misiniz?

33-) Kad na’lemü innehu le yahzünükelleziy yekulune feinnehüm lâ yükezzibuneke ve lakinnez zalimiyne Bi âyâtillâhi yechadun;

Gerçek ki, onların söylediklerinin seni mahzun ettiğini biliyoruz... Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zâlimler, bile bile Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ediyorlar!

34-) Ve lekad küzzibet Rusulün min kablike fesaberu alâ ma küzzibu ve ûzû hatta etahüm nasruna* ve lâ mübeddile li Kelimatillâh* ve lekad caeke min nebeil murseliyn;

Andolsun ki, senden önce de Rasûller yalanlanmıştı... Yardımımız gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler... Allâh kelimelerini (vadettiği sözlerini) değiştirecek yoktur... Andolsun ki, irsâl olunanların (Rasûllerin) haberlerinden bir kısmı sana gelmiştir.

35-) Ve in kâne kebüre aleyke ı’raduhüm feinisteta’te en tebteğıye nefekan fiyl Ardı ev süllemen fiys Semai fe te’tiyehüm Bi ayetin, ve lev şaAllâhu le cemeahüm alel hüda fela tekûnenne minel cahiliyn;

Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse; haydi kudretin varsa, arza bir delik yahut semâya bir merdiven ara ki onlara oradan bir mucize getir (de iman etsinler)! Eğer Allâh dileseydi elbette onları hakikat üzere toplardı... Öyle ise sakın cahillerden olma!

36-) İnnema yesteciybülleziyne yesme’un* vel mevta yeb’asühümullâhu sümme ileyhi yurce’un;

Ancak algılayanlar (davete) icabet eder! Ölülere (ilimle diri olmayanlara) gelince, Allâh onları (ölümü tattıktan sonra) bâ’s eder (hakikati fark ettirir), sonra O’na döndürülürler.

37-) Ve kalu levla nüzzile aleyhi ayetün min Rabbih* kul innAllâhe Kadirun alâ en yünezzile ayeten ve lâkinne ekserehüm lâ ya’lemun;

Dediler ki: “O’na (Rasûlullâh’a), Rabbinden bir mucize inzâl etse ya!”... De ki: “Muhakkak ki Allâh bir mucize inzâl etmeye Kaadir’dir... Fakat onların çoğunluğu bilmezler.”

38-) Ve ma min dabbetin fiyl Ardı ve lâ tairin yetıyru Bicenahayhi illâ ümemün emsâlüküm* ma ferratna fiyl Kitabi min şey’in sümme ila Rabbihim yuhşerun;

Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçmakta olan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi topluluklar (belli bir sistem ve düzene bağlı olarak oluşmuş türler) olmasınlar! Biz “OKU”nası Kitap olan yaratılmışlar âleminde hiçbir şeyi eksik bırakmadık! Sonra (onlar) Rablerine haşrolunurlar.

39-) Velleziyne kezzebu Biâyâtina summün ve bükmün fiyz zulümat* men yeşeillâhu yudlilhu, ve men yeşe’ yec’alhu alâ sıratın müstekıym;

İşaretlerimizdekileri yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağırlar (hakikatlerini algılayamayanlar) ve dilsizlerdirler (Hakk’ı itiraf etmeyenler). Allâh dilediğini saptırır, dilediğini de sırat-ı müstakimde tutar!

40-) Kul eraeyteküm in etaküm az’abullahi ev etetkümüssaatü eğayrAllâhi ted’un* in küntüm sadikıyn;

De ki: “Ne hâlde olduğunuzun bilincinde misiniz? Eğer Allâh azabı yahut o saat (vaat edilen olay) size gelse, Allâh’ın gayrına mı yakarırsınız? Eğer doğru sözlü iseniz (itiraf edin).”

41-) Bel iyyahü ted’une feyekşifü ma ted’une ileyhi in şâe ve tensevne ma tüşrikûn;

Bilakis yalnız O’na yalvarırsınız... O da dilerse O’na yalvardığınız konuda size hakikati açar ve (siz de) ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz!

42-) Ve lekad erselna ila ümemin min kablike feehaznahüm Bil be’sai vaddarrai leallehüm yetedarre’un;

Andolsun ki, senden önce de topluluklara (Rasûl) irsâl ettik... Belki boyun eğerek dua ederler diye onları azap ve hastalık ile yakaladık.

43-) Felevla iz caehüm be’süna tedarre’u ve lâkin kaset kulubühüm ve zeyyene lehümüşşeytanu ma kânu ya’melun;

Bari azabımız onlara geldiğinde alçak gönüllülük ile yaklaşsalardı ya! Fakat kalpleri katılaştı (bilinçleri kilitlendi) ve şeytan da (vehimleri de) yaptıkları amelleri kendilerine süslü gösterdi.

44-) Felemma nesu ma zükkiru Bihi fetahna aleyhim ebvabe külli şey’* hatta izâ ferihu Bi ma utu ehaznahüm bağteten feizâhüm mublisun;

Ne zaman ki kendilerine hatırlatılan şeyi (Allâh için yaratılmış olduklarını) unuttular, onlara her şeyin (dünya güzelliklerinin)kapılarını açtık... Nihayet (kendilerine) verilenler ile keyiflenip şımardıkları bir sırada, onları ansızın yakaladık! Bir anda tüm umutları sönerek çaresiz kaldılar!

45-) Fekutı’a dabirul kavmilleziyne zalemu* vel Hamdu Lillâhi Rabbil alemiyn;

Böylece (nefslerine) zulmeden topluluğun kökü kazındı! Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a aittir!

46-) Kul eraeytüm in ehazellahu sem’aküm ve ebsareküm ve hateme alâ kulubiküm men ilâhun ğayrullahi ye’tiyküm Bih* unzur keyfe nusarrifül âyâti sümme hüm yasdifun;

De ki: “Düşünün bakalım, eğer Allâh işitmenizi (algılamanızı) ve gözlerinizi (görmenizi) alsa, kalplerinizi (şuurunuzu) kilitlese, Allâh’ın gayrı olarak onu size getirecek bir tanrı mı var?” Bak nasıl işaretleri farklı şekillerle anlatıyoruz, sonra (buna rağmen)onlar yüz çevirip ayrılıyorlar.

47-) Kul eraeyteküm in etaküm azâbullahi bağteten ev cehreten hel yühlekü illel kavmüz zalimun;

De ki: “Düşündünüz mü hiç; eğer Allâh azabı ansızın veya açıkça gelse, zâlimler güruhundan başkası mı helâk edilir?”

48-) Ve ma nursilül murseliyne illâ mübeşşiriyne ve münziriyn* femen amene ve asleha fela havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;

Biz Rasûlleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak irsâl ediyoruz... Artık kimler iman eder ve (durumunu) düzeltirse, işte onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.

49-) Velleziyne kezzebu Bi âyâtina yemessühümül azâbü Bi ma kânu yefsükun;

(Esmâ kuvvelerinin açığa çıkışı olan) işaretlerimizdeki hakikatleri yalanlayanlara gelince; onlar bozuk inançları dolayısıyla azabı tadacaklar!

50-) Kul lâ ekulü leküm ındiy hazainullâhi ve lâ a’lemül ğaybe ve lâ ekulü leküm inniy melek* in ettebi’u illâ ma yuha ileyye, kul hel yestevil’ a’ma vel basıyr* efela tetefekkerun;

De ki: “Size, Allâh’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum... Gaybı da bilmem! Size ‘Muhakkak ki ben bir meleğim’ de demiyorum... Ben, sadece bana vahyolunana tâbi olurum”... De ki: “Hiç âmâ ile gören eşit olur mu? Hâlâ tefekkür etmiyor musunuz?”

51-) Ve enzir Bihilleziyne yehafune en yuhşeru ila Rabbihim leyse lehüm min dunihî veliyyün ve lâ şefiy’un leallehüm yettekun;

Rablerine haşrolunmalarından korkanları O’nunla (nefslerindeki Esmâ kuvvelerinin yaşatacakları konusunda) uyar... Onların O’nun dûnunda ne bir Veliyy’i ve ne de bir şefaat edicisi vardır... Umulur ki takvayı gerçekleştirirler.

52-) Ve lâ tatrudilleziyne yed’une Rabbehüm Bil ğadaveti vel aşiyyi yüriydune vecheHU, ma aleyke min hısabihim min şey’in ve ma min hısabike aleyhim min şey’in fetatrudehüm fetekûne minez zalimiyn;

“HÛ”nun vechini dileyerek, sabah akşam Rablerine dua edenleri yanından uzaklaştırma... Onların yaptıklarının sonucundan sana bir sorumluluk düşmediği gibi, senin yaptıklarının sonucundan da onlara bir şey düşmez ki onları uzaklaştırasın... (Bunu yaparsan)o takdirde zulmetmiş olursun.

53-) Ve kezâlike fetenna ba’dahüm Bi ba’din liyekulu ehaülai mennAllâhu aleyhim min beynina* eleysAllâhu Bi a’leme Bişşakiriyn;

İşte böylece onların kimini kimiyle imtihan ettik, “Allâh aramızdan şunlara mı (bazı yoksul, dar gelirli kimselere) lütufta bulundu?” desinler diye... Allâh, değerlendirenleri daha iyi bilen değil midir?

54-) Ve izâ caekelleziyne yu’minune Bi âyâtina fekul Selâmun aleyküm ketebe Rabbüküm alâ nefsiHİr rahmete, ennehu men amile minküm suen Bi cehaletin sümme tabe min ba’dihi ve asleha feenneHU Ğafûrun Rahıym;

(Esmâ’nın açığa çıkışı olan) işaretlerimize iman edenler sana geldiklerinde de ki: “Selâmun aleyküm... Rabbiniz rahmeti nefsine yazmıştır! Sizden her kim bilgisizlikten bir kötülük yapar da, arkasından tövbe eder ve (hâlini) düzeltirse, muhakkak ki O, Ğafûr’dur, Rahıym’dir.”

55-) Ve kezâlike nufassılül’ âyâti ve li testebiyne sebiylül mücrimiyn;

Suçluların yolu fark edilsin diye, işaretleri işte böyle tafsil ediyoruz.

56-) Kul inniy nühiytü en a’büdelleziyne ted’une min dunillâh* kul lâ ettebi’u ehvaeküm, kad daleltü izen ve ma ene minel mühtediyn;

De ki: “Muhakkak ki ben, sizin Allâh dûnundan taptıklarınıza ibadet etmekten yasaklandım!”... De ki: “Sizin boş hayallerinize asla uymam! Aksi takdirde gerçekten sapmış olurum ve hidâyet bulanlardan olmam.”

57-) Kul inniy alâ beyyinetin min Rabbiy ve kezzebtüm BiHİ, ma ındiy ma testa’cilune Bih* inil hukmü illâ Lillâh* yekussul Hakka ve HUve hayrul fasıliyn;

De ki: “Doğrusu ben Rabbimden apaçık bir delil üzereyim ve siz o hakikati yalanladınız! Acele istediğiniz o (ölüm), benim yanımda değil... Hüküm ancak Allâh’ındır! Hakk’ı O bildirir! O, (doğru ile yanlışı) ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”

58-) Kul lev enne ındiy ma testa’cilune Bihi lekudiyel emru beyniy ve beyneküm* vAllâhu a’lemü Bizzalimiyn;

De ki: “Eğer o acele istediğiniz benim yanımda olsaydı, aramızdaki mesele çoktan kapanmış olurdu!”... Allâh zâlimleri daha iyi bilir.

59-) Ve ‘ındeHU mefatihul ğaybi lâ ya’lemuha illâ HU* ve ya’lemü ma fiyl berri vel bahr* ve ma teskutu min verakatin illâ ya’lemüha ve lâ habbetin fiy zulümatil Ardı ve lâ ratbin ve lâ yabisin illâ fiy Kitabin mubiyn;

Gaybın (algılayamadıklarınızın) anahtarları (bilgisi) “HÛ”nun indîndedir! (Hiç kimse) bilmez onları, ancak “HÛ”! Karada (açığa çıkmış - algılanabilen) ve denizde (derinde - ilimde) ne var ise O bilir... O’nun bilgisi dışında bir yaprak düşmez (çünkü her bir şey “HÛ”nun Esmâ’sıyla açığa çıkmıştır)... Ne Arz’ın karanlıklarında bir habbe (tane), ne de yaş ve kuru (bir şey) yoktur ki Kitab-ı Mubiyn’de (apaçık evren kitabında) bulunmasın.

60-) Ve HUvelleziy yeteveffaküm Bil leyli ve ya’lemü ma cerahtüm Bin nehari sümme yeb’asüküm fiyhi liyukda ecelün müsemma* sümme ileyhi merciuküm sümme yünebbiüküm Bi ma küntüm ta’melun;

O’dur ki, sizi gecenin içinde vefat (beden farkındalıksız yaşam) ettirir (uyku ölümün kardeşidir: Hadis); gündüzde ne yaptığınızı bilir... Sonra takdir edilmiş ömür tamamlanıncaya kadar sizi gündüzleri bâ’s eder... Sonra dönüşünüz O’nadır... Sonra yaptıklarınızı size haber verir (yaşamınızı işin hakikati yönünden değerlendirtir)!

61-) Ve HUvel Kahiru fevka ıbadihHİ, ve yursilu aleyküm hafezaten, hatta izâ cae ehadekümül mevtü teveffethu Rusulüna ve hüm lâ yüferritun;

“HÛ”dur, kullarının fevkinde (boyutsal derinliğinden açığa çıkan bir yolla) Kaahir! İrsâl eder üzerinize hafazayı (koruyucu kuvveleri)... Nihayet sizden birinin ölüm vakti geldiğinde, Rasûllerimiz (kuvvelerimiz - işlevlendirdiklerimiz) onu vefat ettirir! Onlar geç kalmazlar!

62-) Sümme ruddu ilAllâhi mevlahümül Hakk* ela leHUl hukmü ve HUve esre’ul hasibiyn;

Sonra Hak Mevlâları olan Allâh’a döndürülürler... Kesinlikle bilin ki, hüküm O’nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.

63-) Kul men yünecciyküm min zulümatil berri vel bahri ted’unehu tedarru’an ve hufyeten, lein encana min hazihi lenekûnenne mineş şakiriyn;

De ki: “Karanın ve denizin karanlıklarından ‘Bizi bundan kurtarırsan, elbette şükredenlerden olacağız’ diye boyun büküp, derûnunuzdan O’na dua ettiğinizde, kim sizi kurtarır?”

64-) Kulillâhu yünecciyküm minha ve min külli kerbin sümme entüm tüşrikûn;

De ki: “Allâh kurtarır sizi ondan da, bütün gam - kederden de... Sonra da siz hâlâ şirk koşarsınız!”

65-) Kul HUvel Kadiru alâ en yeb’ase aleyküm azâben min fevkıküm ev min tahti ercüliküm ev yelbiseküm şiye’an ve yüziyka ba’daküm be’se ba’d* unzur keyfe nusarrifül âyâti leallehüm yefkahun;

De ki: “O, fevkinizden (gökten - derûnunuzdan) yahut ayaklarınızın altından (yeraltından - dıştan) size bir azap bâ’s edip göndermeye ya da bölünmüş topluluklar hâlinde sizi birbirinize düşürüp, bazınızın şiddetini bazınıza tattırmaya Kaadir’dir.” Bak nasıl türlü şekillerle anlatıyoruz işaretleri, derinliğine düşünüp anlasınlar diye.

66-) Ve kezzebe Bihi kavmüke ve HUvel Hakk* kul lestü aleyküm Bi vekiyl;

Toplumun onu yalanladı; (oysa) “HÛ”; Hak’tır! De ki: “Ben sizin vekîliniz değilim (iman etmezseniz sonucuna katlanırsınız)!”

67-) Likülli nebein müstakkarun, ve sevfe ta’lemun;

Her haberin kararlaştırılmış, gerçekleşeceği bir zamanı vardır... Yakında bileceksiniz!

68-) Ve izâ raeytelleziyne yehudune fiy âyâtina fea’rıd anhüm hatta yehudu fiy hadiysin ğayrih* ve imma yünsiyennekeş şeytanu fela tak’ud ba’dez zikra me’al kavmiz zalimiyn;

İşaretlerimiz hakkında uygunsuz konuşmalara dalanları gördüğünde, başka bir konuya geçene kadar, onlardan yüz çevir... Eğer şeytan sana unutturur ise, fark ettiğin zaman artık zâlimler topluluğu ile beraber oturma.

69-) Ve ma alelleziyne yettekune min hısabihim min şey’in ve lâkin zikra leallehüm yettekun;

Korunanlar, onlardan sorumlu değildir... Fakat gerçekleri de hatırlatmalılar... Belki onlar da korunurlar.

70-) Ve zerilleziynettehazu diynehüm le’ıben ve lehven ve ğarrethümül hayatüd dünya ve zekkir Bihi en tübsele nefsün Bima kesebet* leyse leha min dûnillâhi veliyyün ve lâ şefiy’un, ve in ta’dil külle adlin lâ yü’haz minha* ülaikelleziyne übsilu Bima kesebu* lehüm şerabün min hamiymin ve azâbün eliymün Bima kânu yekfürun;

Dinlerini bir oyun ve eğlence edinmiş, kendilerini dünya hayatının aldatmış olduğu kimseleri, kendi hâllerine bırak. Ancak bununla beraber hatırlat ki; bir nefs, yaptıkları sonucu helâke düşmesin! Onun Allâh dûnundan ne bir Veliyy’i ve ne de bir şefaatçisi olur... Her fidyeyi verse de, ondan alınmaz! İşte bunlar yaptıklarının getirisi yüzünden rehin tutulacak olanlardır... Onlar için yakıcı bir içecek ve hakikat bilgisini inkâr etmeleri nedeniyle de acı bir azap vardır.

71-) Kul ened’u min dûnillâhi ma lâ yenfeuna vela yedurruna ve nureddü alâ a’kabina ba’de iz hedanAllâhu kellezistehvethüş şeyatıynü fiyl Ardı hayran* lehu ashabün yed’unehu ilelhüde’tina* kul inne hüdAllâhi hüvel hüda* ve ümirna linüslime liRabbil alemiyn;

De ki: “Allâh dûnundan, bize ne fayda ve ne de zarar vermeyen şeylere mi dua edip yakaralım? Allâh bizi doğru yola hidâyet ettikten sonra, gerisin geri şirke mi döndürülelim? ‘Bize gel’ diye doğru yola çağıran arkadaşları olduğu hâlde, şeytanların ayartıp uçuruma çektiği ahmak gibi mi olalım?”... De ki: “Allâh hidâyeti işte o hidâyettir! Biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.”

72-) Ve en ekıymüs Salate vettekuHU,* ve HUvelleziy ileyHİ tuhşerun;

Ve “Salâtı ikame edin ve O’nun azabından korunun; O ki (sizi toplayacak), O’na haşrolunursunuz!

73-) Ve HUvelleziy halekas Semavati vel Arda Bil Hakk* ve yevme yekulü kün feyekûn* kavluHUl Hakk* ve lehül mülkü yevme yünfehu fiys sur* Alimül ğaybi veş şehadeti, ve HUvel Hakiymul Habiyr;

“HÛ” ki, semâlar ve arzı Hak olarak yaratmıştır... Ne zaman “Ol” dese hemen oluverir... Hak, O’nun sözüdür! Sur’a üflendiği (bedene veya sisteme - olay içten dışadır) süreçte, mülk O’nundur! Gaybı ve şehâdeti bilendir... “HÛ”dur; Hakiym, Habiyr.

74-) Ve iz kale İbrahiymu liebiyhi Azere etettehızü asnamen aliheten, inniy erake ve kavmeke fiy dalalin mubiyn;

Hani İbrahim, babası Azer’e: “Putları ilâhlar mı ediniyorsun? Doğrusu ben, seni ve topluluğunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

75-) Ve kezâlike nuriy İbrahiyme melekutes Semavati vel Ardı ve liyekûne minel mukıniyn;

Böylece İbrahim’e, ikân sahibi olsun diye, semâlar ve arzın melekûtunu (derûnundaki, onları oluşturan kuvveleri) görecek basîreti veriyoruz (gözünün gördüğüyle eşyanın hakikatinden perdelenmesin diye).

76-) Felemma cenne aleyhil leylü rea kevkeba* kale hazâ Rabbiy* felemma efele kale lâ uhıbbül afiliyn;

Gece (bilgisizlik - cehl) onu bürüyüp örtünce bir yıldız (bilincini fark etti) gördü... “İşte bu Rabbim” dedi... Batınca da (hakikatini anlamada yetersiz kalınca): “Batanları sevmem” dedi.

77-) Felemma rael Kamera baziğan kale hazâ Rabbiy* felemma efele kale lein lem yehdiniy Rabbiy le ekûnenne minel kavmid dalliyn;

Ay’ı (duygusallık kaynağı oluşu itibarıyla benliğini) doğarken gördü... “İşte bu Rabbim” dedi... Batınca şöyle dedi: “Yemin olsun ki eğer Rabbim bana hidâyet etmemiş olsaydı, elbette sapmışlar topluluğundan olurdum.”

78-) Felemma raeşŞemse baziğaten kale hazâ Rabbiy hazâ ekber* felemma efelet kale ya kavmi inniy beriy’ün mimma tüşrikûn;

Güneş’i (Hakikati yaşatır umuduyla aklını) doğarken gördü... “İşte bu Rabbim, bu daha büyük” dedi... Batınca (aklın Allâh’ı kavramada yetersizliğini fark edince) şöyle dedi: “Ey halkım, doğrusu ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden berîyim.”

79-) İnniy veccehtü vechiye lilleziy fetaresSemâvati vel Arda Haniyfen ve ma ene minel müşrikiyn;

“Muhakkak ki ben vechimi (bilincimi) hanîf (tanrı objesiz) olarak, semâlar ve arzın Fâtır’ına (her şeyi yaratış amacına göre programlayarak Yaratan’a) yönelttim... Ben müşriklerden değilim!”

80-) Ve haccehu kavmüh* kale etühaccunniy fiyllahi ve kad hedan* ve lâ ehafü ma tüşrikûne Bihi illâ en yeşâe Rabbiy şey’a* vesi’a Rabbiy külle şey’in ılma* efela tetezekkerun;

Halkı Ona karşı çıkıp, kanıt getirmeye (tanrısallık verdiklerini savunmaya) kalkıştı... (İbrahim) dedi ki: “Beni doğru yola hidâyet etmiş iken, Allâh hakkında benimle tartışıyor musunuz? O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam! Ancak Rabbimin dilediği şey müstesna (bana ancak Rabbimin izniyle bir zarar erişebilir)... Rabbim her şeyi ilmiyle kapsamıştır... Hâlâ düşünmüyor musunuz?”

81-) Ve keyfe ehafü ma eşrektüm ve lâ tehafune enneküm eşrektüm Billâhi ma lem yünezzil Bihi aleyküm sültana* feeyyül feriykayni ehakku Bil emni in küntüm ta’lemun

“Hem, size (tanrısallıklarına dair) hiçbir delil inzâl etmediği şeyleri, Allâh’a ortak koşarken hiç korkmadığınız hâlde; ben sizin ortak koştuğunuz aslı olmayan tanrılarınızdan nasıl korkarım?”... Eğer biliyorsanız (söyleyin), iki anlayışın hangisi güvenilmeyi daha hak etmiştir?

82-) Elleziyne amenû ve lem yelbisu iymanehüm Bi zulmin ülaike lehümül emnü ve hüm mühtedun;

İman edenler ve imanlarını zulüm (gizli şirk) ile karıştırmayanlar... İşte güvende olma hakkı onlarındır... Doğru yolu bulanlar onlardır!

83-) Ve tilke huccetüna ateynaha İbrahiyme alâ kavmih* nerfe’u derecâtin men neşa’ü, inne Rabbeke Hakiymun Aliym;

İşte bu, İbrahim’e halkına karşı verdiğimiz kesin kanıtımızdır. Kimi dilersek yüce mertebeler veririz! Muhakkak ki Rabbin Hakiym’dir, Aliym’dir.

84-) Ve vehebna lehu İshaka ve Ya’kub* küllen hedeyna* ve Nuhan hedeyna min kablü ve min zürriyyetihi Davude ve Süleymane ve Eyyube ve Yusufe ve Musa ve Harun* ve kezâlike neczil muhsiniyn;

Biz Ona (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakup’u bağışladık... Hepsine hidâyet ettik (hakikati bildirdik). Daha önce Nuh’a ve Onun zürriyetinden Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da hidâyet etmiştik... Muhsinleri böyle mükâfatlandırırız.

85-) Ve Zekeriyya ve Yahya ve Iysa ve İlyas* küllün mines salihıyn;

Zekeriyya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da... Hepsi sâlihlerdendi.

86-) Ve İsma’ıyle vElyese’a ve Yunuse ve Luta* ve küllen faddalna alel alemiyn;

İsmail’e, Elyesa’ya, Yunus’a ve Lût’a da... Hepsini insanlara (âlemlere) (beden yaşamında hilâfet sırrını yaşatarak) üstün kıldık.

87-) Ve min abaihim ve zürriyyatihim ve ıhvanihim* vectebeynahüm ve hedeynahüm ila sıratın müstekıym;

Onların babalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden bazılarını da! Onları seçtik ve doğru yola hidâyet ettik.

88-) Zâlike hüdAllâhi yehdiy Bihi men yeşaü min ıbadiHİ, velev eşrekû le habita anhüm ma kânu ya’melun;

Bu, Allâh hidâyetidir... Kullarından dilediğine, onunla hidâyet eder... Eğer Onlar dahi şirk koşsalardı, elbette yaptıkları tüm yararlı çalışmalar hiç olur, boşa giderdi.

89-) Ülaikelleziyne ateynahümül Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete, fein yekfür Biha haülâi fekad vekkelna Biha kavmen leysu Biha Bikafiriyn;

İşte Onlar, kendilerine Kitap (Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsi), Hüküm ve Nübüvvet verdiğimiz kimselerdir... Eğer onlar (halk) bu verdiklerimizi inkâr ederlerse; bütün bunları inkâr etmeyecek bir halkı onlara vekîl kılarız.

90-) Ülaikelleziyne hedAllâhu fe Bi hüdahumuktedih* kul lâ es’elüküm aleyhi ecra* in huve illâ zikra lil alemiyn;

İşte bunlar, Allâh’ın hidâyet ettiği kimselerdir... Sen de onların gerçekliğine uy! De ki: “Ona (tebliğ etmeye) karşılık sizden bir ecir istemiyorum... O sadece insanlara (âlemlere) hatırlatmadır!”

91-) Ve ma kaderullahe hakka kadriHİ iz kalu ma enzelAllâhu alâ beşerin min şey’* kul men enzelel Kitabelleziy cae Bihi Musa nûren ve hüden linNasi tec’alunehu karatıyse tübduneha ve tuhfune kesiyra* ve ullimtüm ma lem ta’lemu entüm ve lâ abaüküm* kulillâhu sümme zerhüm fiy havdıhim yel’abun;

Allâh’ı hakkıyla takdir edemediler... “Allâh, hiçbir beşere bir şey inzâl etmemiştir” demekle! De ki: “Musa’nın hakikatinden insanlar için Nûr ve Hüda olarak getirdiği Kitabı (BİLGİyi) kim inzâl etti? Siz Onu (BİLGİyi) kâğıtlar haline getirip gösteriyorsunuz, birçoğu (BİLGİyi de) gizliyorsunuz... Oysa ne sizin ne de babalarınızın bilmediği şeyler öğretildi size!”... “Allâh” de, sonra bırak onları daldıklarında oynayıp dursunlar!

92-) Ve hazâ Kitabun enzelnahu mübarekün musaddikulleziy beyne yedeyhi ve li tünzira Ümmel Kura ve men havleha* velleziyne yu’minune Bil ahireti yu’minune Bihi ve hüm alâ salatihim yuhafizun;

Bu ise, Ümmül Kura’yı (Mekke) ve onun çevresinde yaşayanları uyarman için inzâl ettiğimiz, mübarek ve kendinden öncekini tasdik edici bir Bilgidir (Kitaptır)... Geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine iman edenler, O bilgiye de iman ederler... Onlar salâtlarına (namazlarına) devam ederler.

93-) Ve men azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben ev kale uhıye ileyye ve lem yuha ileyhi şey’ün ve men kale seünzilü misle ma enzelAllâh* velev tera iziz zalimune fiy ğameratil mevti vel melaiketü basitu eydiyhim* ahricu enfüseküm* elyevme tüczevne azâbelhuni Bi ma küntüm tekulune alAllâhi ğayrel Hakkı ve küntüm an âyâtihi testekbirun;

Allâh üzerine yalan uyduran yahut kendisine bir şey vahyolunmamışken “Bana da vahyolundu” diyen ve bir de “Allâh’ın inzâl ettiğinin misli ben de inzâl edeceğim” diyenden daha zâlim kimdir? Zâlimleri, ölümün şiddetini yaşarken bir görsen! Melekler (kuvveler) de ellerini bast etmiş (yaymış) “Bilinç olarak (dünyanızla) ayrılın bedenden şimdi (ölümü, bedensiz kalmayı tattınız, yaşam devam ediyor)! Allâh üzerine Hak olmayanı söylemeniz ve O’nun delillerine karşı benlik taslıyor olmanızdan dolayı, bugün aşağılanma azabı ile cezalandırılıyorsunuz.”

94-) Ve lekad ci’tümuna furada kema hâlâknaküm evvele merretin ve terektüm ma havvelnaküm verae zuhuriküm* ve ma nera me’aküm şüfe’âekümülleziyne ze’amtüm ennehüm fiyküm şürekâ’* lekad tekatta’a beyneküm ve dalle anküm ma küntüm tez’umun;

Andolsun sizi ilk defa yarattığımız (durumdaki) gibi (orijininizin farkındalığıyla) FERD’ler olarak bize geldiniz! Sizi hayaline daldırdığımız şeyleri, geride bıraktınız... (Allâh) ortakları sanıp şefaatçi edindiklerinizi de sizinle beraber görmüyoruz... Andolsun ki aranızdaki bağ kopmuş ve var sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir!

95-) İnnAllâhe falikulhabbi venneva* yuhricül hayye minel meyyiti ve muhricül meyyiti minel hayy* zâlikümullâhu, feenna tü’fekûn;

Muhakkak ki Allâh tohumu ve çekirdekleri çatlatıp yarandır (Esmâ tohumundan varlık sûretlerini yaratan)! Ölüden (hakikat ilmi yoksunu) diriyi (Hayy ismi özelliğiyle ölümsüzlüğünü fark edeni) çıkarır... Diriden (hakikat bilgisiyle yaşarken - mülhime kavrayışı içindeyken) de ölüyü (kozasını terk edemeyip nefsi emmâreye - bedenselliğe düşeni) çıkarır! İşte Allâh budur! Nasıl (hâlden hâle)çevriliyorsunuz?

96-) Falikul ısbah* ve ce’alelleyle sekenen veşŞemse vel Kamera husbana* zâlike takdiyrul Aziyzil Aliym;

Karanlığı yarıp aydınlığı ortaya çıkarandır! Geceyi sükûnet, Güneş ve Ay’ı ölçüler vesilesi kıldı... Bu, Aziyz ve Aliym olanın takdiridir.

97-) Ve HUvelleziy ce’ale lekümünNücume litehtedu Biha fiy zulümatil berri velbahr* kad fassalnel âyâti likavmin ya’lemun;

“HÛ”dur; karanın ve denizin karanlıklarında, hidâyet bulmanız için yıldızları oluşturan! Gerçekten biz, bilen bir toplum için işaretleri tafsil ettik.

98-) Ve HUvelleziy enşeeküm min nefsin vahıdetin femüstakkarun ve müstevde’un, kad fessalnel’âyâti likavmin yefkahun;

“HÛ” ki, sizi Nefs-i Vâhide’den (TEK BİR NEFS’ten - Tek bir benlikten) inşa etti... Müstekarr (istikrar bulma - hakikatini tanıma ve yaşamada kararlılık için dünyanın oluşması)... Müstevda (beden - emaneten kalma yeri)... Hakikaten biz, anlayışı açık bir halk için işaretleri tafsil ettik.

99-) Ve HUvelleziy enzele mines Semâi ma’en, feahrecna Bihi nebate külli şey’in feahrecna minhü hadıren nuhricü minhü habben müterakiba* ve minennahli min tal’iha kınvanün daniyetün ve cennâtin min a’nabin vezzeytune verrummane müştebihen ve ğayre müteşabih* unzuru ila semerihi izâ esmera ve yen’ıh* inne fiy zâliküm le âyâtin li kavmin yu’minun;

“HÛ” ki semâdan suyu inzâl eden!.. Onunla (semâdan inen su ile) HER ŞEYİN nebatını çıkardık! Ondan da bir yeşillik çıkardık... Ondan da birbiri üzerine gelişmiş habbeler (taneler); hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkarıyoruz... (Bunların) müteşabihi (birbirine benzeyenleri) ve müteşabih olmayanı da! Onun ürünlerine, bir ilk meyve verdiğinde ve bir de olgunlaştığında bakın... Muhakkak ki bunlarda iman eden halk için elbette işaretler vardır.

100-) Ve ce’alu Lillâhi şürekâelCinne ve halekahüm ve hareku leHU beniyne ve benâtin Biğayri ‘ılm* subhaneHU ve te’âla amma yesıfun;

(Onlar bir de) CİNi (görünmeyen varlıkları) Allâh’a ortak kıldılar... Onları (Allâh) yaratmıştır! (Onlarda açığa çıkan özellikler de Allâh Esmâ’sından meydana gelmiştir)... Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar! Subhan’dır O; onların tanımlamalarından berî ve yücedir!

101-) Bediy’usSemâvati vel Ard* enna yekûnü leHU veledün velem tekün leHU sâhıbeh* ve haleka külle şey’* ve HUve Bikülli şey’in ‘Aliym;

Semâlar ve arzın Bediy’idir (örneksiz yoktan yaratanıdır)! Eş kavramından münezzeh olanın nasıl çocuğu olur! Her şeyi yaratmıştır! “HÛ”; her şeyi Esmâ’sından yaratması ve onların hakikatinde Esmâ’sıyla olması nedeniyle onları bilir!

102-) Zâlikümullâhu Rabbüküm* lâ ilâhe illâ HU* haliku külli şey’in fa’buduHU, ve HUve alâ külli şey’in Vekiyl;

İşte budur Rabbiniz Allâh! İlâh yok, sadece “HÛ”! Her şeyin Yaratanı’dır (dıştan değil boyutsal derinliklerinden)! O’na kulluğunuzun farkındalığına erin! O, her şeyin Vekiyl’idir.

103-) Lâ tüdriküHUl ebsaru ve HUve yüdrikül ebsar* ve HUvelLatıyfül Habiyr;

Ebsar (görme - değerlendirme organları) O’nu idrak edemez; O, ebsarı idrak eder (değerlendirir)! “HÛ”; Latiyf’tir, Habiyr’dir.

104-) Kad caeküm basâiru min Rabbiküm* femen ebsara feli nefsih* ve men amiye fealeyha* ve ma ene aleyküm Bi Hafiyz;

Gerçek şu ki, size Rabbinizden değerlendirilesi deliller gelmiştir... Kim basîretiyle gelenleri değerlendirirse kendi lehine, kim de basîretsiz olursa kendi aleyhinedir... Ben, üzerinize muhafız değilim!

105-) Ve kezâlike nusarrifül âyâti ve liyekulu dereste ve linübeyyinehu likavmin ya’lemun;

İşte biz, işaretleri çeşitli şekillerde evirip çevirip açıklıyoruz. “Sen gerekeni öğrenmişsin” desinler ve bilen bir toplum için de, onu iyice açıklayalım diye.

106-) İttebı’ ma uhıye ileyke min Rabbike, lâ ilâhe illâ HU* ve a’rıd anil müşrikiyn;

Sana Rabbinden vahyolunana tâbi ol! İlâh yok, sadece “HÛ”! Şirk inancında olanlardan yüz çevir!

107-) Velev şaAllâhu ma eşrekû* ve ma ce’alnake aleyhim hafıyza* ve ma ente aleyhim Bi Vekiyl;

Eğer Allâh dileseydi, şirk inancında olmazlardı! Seni onlar üzerine muhafız koymadık! Sen onlara vekîl değilsin.

108-) Ve lâ tesübbülleziyne yed’une min dûnillâhi feyesübbullahe adven Biğayri ‘ılm* kezâlike zeyyenna likülli ümmetin amelehüm sümme ila Rabbihim merciuhüm feyünebbiuhum Bi ma kânu ya’melun;

Allâh dûnundaki tanrılarına sövmeyin... (Onlar da cevaben) cahilliklerinden dolayı haddi aşarak Allâh’a söverler! İşte böylece her topluluğa yaptıklarını bezeyip güzel gösterdik... Sonra dönüşleri Rablerinedir... (O da) onlara yapmış olduklarının anlamını bildirir.

109-) Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein caethüm ayetün le yu’minünne Biha* kul innemel ayatü indAllâhi ve ma yüş’ıruküm enneha izâ caet lâ yu’minun;

Eğer onlara bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair, Allâh adına olanca güçleriyle yemin ettiler. De ki: “Mucizeler yalnız indAllâh’tadır”... O (mucize) geldiği zaman da iman etmeyeceklerinin farkında değil misiniz?

110-) Ve nukallibü ef’idetehüm ve ebsarehüm kema lem yu’minu Bihi evvele merretin ve nezeruhüm fiy tuğyanihim ya’mehun;

Onların fuadlarını (Esmâ mânâ özelliklerini şuura yansıtıcılar - kalp nöronları) ve gözlerini (görüp değerlendirme) kalbederiz (kilitleriz), başta (mucize gelmeden önce) ona iman etmedikleri gibi! Onları kendi taşkınlıklarında kör ve şaşkın, bocalar durumda, kendi hâllerine terk ederiz!

111-) Ve lev ennena nezzelna ileyhimül Melaikete ve kelemmehümül mevta ve haşerna aleyhim külle şey’in kubülen ma kânu liyu’minu illâ en yeşaAllâhu ve lâkinne ekserehüm yechelun;

Eğer biz onlara melekleri inzâl etseydik, ölüler onlarla konuşsaydı ve onlara her şeyiyle haşrı yaşatsaydık; Allâh dilemedikçe (gene de) iman etmezlerdi... Ne var ki, onların çoğu cahilce yaşıyor!

112-) Ve kezâlike cealna likülli Nebiyyin adüvven şeyatıynel’insi vel cinni yuhıy ba’duhüm illâ ba’din zuhrufel kavli ğurura* velev şâe Rabbüke ma fealuhu, fezerhüm ve ma yefterun;

Böylece her Nebiye (ölümsüz sonsuz gelecek yaşam habercisine) insan şeytanlarını (kendini beden kabul edip yalnızca bedenin zevkleri için yaşayanları) ve cin şeytanlarını düşman kıldık... Onlardan bazısı bazısına, aldatmak için yaldızlı söz vahyeder! Eğer Rabbin dileseydi onu yapmazlardı... Artık bırak onları iftiraları ile başbaşa!

113-) Ve li tesğa ileyhi ef’idetülleziyne lâ yu’minune Bil ahireti ve li yerdavhu ve liyakterifu ma hüm mukterifun;

Tâ ki, geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine iman etmeyenlerin fuadları (Esmâ mânâ özelliklerini şuura yansıtıcılar - kalp nöronları) ona (aldatıcı bilgiye) meyletsin, ondan hoşlansınlar; (buna göre de) yapacaklarını yapmaya devam etsinler.

114-) EfeğayrAllâhi ebteğiy hakemen ve HUvelleziy enzele ileykümül Kitabe müfassala* velleziyne ateynahümül Kitabe ya’lemune ennehu münezzelün min Rabbike Bil Hakkı, fela tekûnenne minel mümteriyn;

O, size hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini (Kitabı) tafsilâtlı olarak inzâl etmişken, Allâh’tan gayrı bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, O’nun Rabbinden Hak olarak nüzûl edildiğini bilirler... Sakın şüphe edenlerden olma!

115-) Ve temmet kelimetü Rabbike sıdkan ve adla* lâ mübeddile li kelimatiHİ, ve HuvesSemiy’ul ‘Aliym;

Rabbinin sözü doğrulanmış ve hak edilen şekilde sonuçlanmıştır! O’nun sözlerini değiştirebilecek yoktur... Semi’, Aliym “HÛ”dur!

116-) Ve in tutı’ eksere men fiyl Ardı yudılluke an sebiylillâh* in yettebi’une illazzanne ve in hüm illâ yahrusun;

Eğer arzda bulunanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allâh yolundan saptırırlar... Onlar ancak zanlarına uyarlar ve düşüncesizce konuşurlar!

117-) İnne Rabbeke HUve a’lemü men yedıllu an sebiyliHİ, ve HUve a’lemü Bil mühtediyn;

Muhakkak ki senin Rabbin “HÛ”! Yolundan sapanı en mükemmel bilendir O! “HÛ”; hakikati yaşayanları en mükemmel bilen...

118-) Fekülu mimma zükiresmullahi aleyhi in küntüm Bi âyâtiHİ mu’miniyn;

Eğer O’nun işaretlerindeki varlığına (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretlere) iman edenler iseniz, üzerine Allâh İsmi zikredilenden yeyin!

119-) Ve ma leküm ella te’külu mimma zükiresmullahi aleyhi ve kad fassale leküm ma harreme aleyküm illâ madturirtüm ileyhi, ve inne kesiyren leyudıllune Bi ehvaihim Bi ğayri ‘ılm* inne Rabbeke HUve a’lemü Bil mu’tediyn;

Zorunlu ihtiyaç duymanız hariç, neyi haram kıldığını size tafsilâtıyla bildirmişken; ne oluyor da üzerine Allâh İsmi zikredilenden yemiyorsunuz? Muhakkak ki birçoğu bilgisizce, asılsız görüşleriyle (olayı) saptırıyorlar! Haddini aşanları en mükemmel bilen, kesinlikle, Rabbin “HÛ”dur!

120-) Ve zeru zahirel ismi ve batıneh* innelleziyne yeksibunel isme seyüczevne Bi ma kânu yakterifun;

Allâh yasakları konusunda, suçun açık olanını da düşünsel olanını da bırakın... Muhakkak ki suç işleyenler, yaptıklarının sonuçlarını yaşayacaklardır!

121-) Ve lâ te’külu mimma lem yüzkerismullahi aleyhi ve innehu lefısk* ve inneş şeyatıyne leyuhune ila evliyaihim li yücadiluküm* ve in eta’tümuhüm inneküm le müşrikûn;

Üzerine Allâh İsmi zikredilmeyenden yemeyin. Zira o, kesinlikle fısktır (inancın bozulması)! Muhakkak ki şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyederler... Eğer onlara uyarsanız, kesinlikle siz de şirk koşanlardan olursunuz.

122-) Evemen kâne meyten feahyeynahu ve ce’alna lehu nûren yemşiy Bihi fiynNasi kemen meselühu fiyz zulümati leyse Bi hâricin minha* kezâlike züyyine lilkafiriyne ma kânu ya’melun;

Ölü iken kendisini (Hakikat ilmi ile) dirilttiğimiz; insanlar içinde onunla yaşaması için basîret nûru oluşturduğumuz kimse(nin durumu); karanlıklar içinde kalıp ondan kurtulamayan gibi olur mu? Hakikat bilgisini inkâr edenlere, yapmakta oldukları böylece süslendirildi.

123-) Ve kezâlike ce’alna fiy külli karyetin ekabira mücrimiyha liyemküru fiyha* ve ma yemkürune illâ Bi enfüsihim ve ma yeş’urun;

Böylece her şehirde ekâbiri (önde gelenleri), oranın suçluları kıldık ki, orada tuzak kursunlar... (Gerçekte) kendilerinden başkasına tuzak kurmuyorlar, farkında değiller!

124-) Ve izâ caethüm ayetün kalu len nu’mine hatta nu’ta misle ma ûtiye Rusulullah* Allâhu a’lemü haysü yec’alü risaleteHU, seyusıybülleziyne ecramu sağarun indAllâhi ve azâbün şediydün Bi ma kânu yemkürun;

Onlara bir delil geldiğinde: “Allâh Rasûllerine verilenin benzeri bize verilmedikçe asla iman etmeyeceğiz” dediler... Allâh, risâletini nerede açığa çıkaracağını en mükemmel bilendir! Suçlulara yaptıkları hilelerinden dolayı Allâh indînden aşağılanma ve şiddetli azap yaşatılacaktır!

125-) Femen yüridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu li’lİslâm* ve men yürid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan harecen keennema yassa’adu fiys Semâ’* kezâlike yec’alullahurricse alelleziyne lâ yu’minun;

Allâh kimin için hidâyet murat ederse, onun sadrını (içini - anlayışını) İslâm’a (teslim olmuşluğunun farkındalığına) açar! Kimi de saptırmayı dilerse; onun da sadrını (içini) daraltır, sanki zorlukla semâya yükseliyormuş gibi! Böylece Allâh, iman etmeyenleri aşağılar!

126-) Ve hazâ sıratu Rabbike müstekıyma* kad fassalnel âyâti li kavmin yezzekkerun;

İşte bu, Rabbinin sırat-ı müstakimidir... Düşünüp değerlendirebilecek bir toplum için delilleri gerçekten detaylı açıkladık.

127-) Lehüm DarusSelâmi ‘ınde Rabbihim ve HUve Veliyyühüm Bi ma kânu ya’melun;

Rableri indîndeki Dâr’üs Selâm (Es Selâm isminin mânâsının yaşam boyutu) onlar içindir! Yapmakta oldukları dolayısıyla “HÛ” onların Veliyy’idir.

128-) Ve yevme yahşurühüm cemiy’a* ya ma’şeral cinni kadisteksertüm minel ins* ve kale evliyaühüm minel insi Rabbenestemte’a ba’duna Bi ba’din ve belağna ecelenelleziy eccelte lena* kalennaru mesvaküm halidiyne fiyha illâ ma şaAllâh* inne Rabbeke Hakiymun ‘Aliym;

(Allâh) onları topluca haşrettiği gün: “Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!” (der)... İnsan (türünden) dostları olanlar şöyle der: “Rabbimiz, birbirimizden karşılıklı yararlandık... İşte bizim için belirlediğin ecelimiz bize ulaştı”... Şöyle der: “Ateş sizin mekânınızdır; Allâh dilemedikçe, orada ebedî kalıcılarsınız”... Muhakkak ki Rabbin Hakiym’dir, Aliym’dir.

129-) Ve kezâlike nüvelliy ba’daz zalimiyne ba’dan Bi ma kânu yeksibun;

İşte yaptıklarının getirisi ile zâlimlerin bazısını bazısına dost ederiz (ateşte beraberdirler)!

130-) Ya ma’şeral cinni vel insi elem ye’tiküm Rusulün minküm yekussune aleyküm âyâtiy ve yünziruneküm lıkae yevmiküm hazâ* kalu şehidna alâ enfüsina ve ğarrethümül hayatüd dünya ve şehidu alâ enfüsihim ennehüm kânu kafiriyn;

“Ey cin ve ins topluluğu, hakikate işaret eden mesajlarımı anlatan ve şu güne ulaşacağınız hakkında sizi uyaran, sizden Rasûller gelmedi mi?”... “Kendi aleyhimize şahidiz” dediler... Dünya hayatı onları aldattı ve (sonuçta) kendilerinin, hakikat bilgisini inkâr edenlerden olduklarına şahitlik ettiler!

131-) Zâlike en lem yekün Rabbüke mühlikel kura Bi zulmin ve ehlüha ğafilun;

Şu sebepledir ki: Rabbin, Rasûllerle uyarılmamış zâlim toplulukları helâk edici değildir.

132-) Ve li küllin derecâtun mimma amilu* ve ma Rabbüke Bi ğafilin amma ya’melun;

Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır... Rabbin onların ortaya koyduklarından gâfil değildir.

133-) Ve Rabbükel Ğaniyyü Zür rahmeti, in yeşe’ yüzhibküm ve yestahlif min ba’diküm ma yeşaü kema enşeeküm min zürriyyeti kavmin ahariyn;

Rabbin Ğaniyy’dir, ZürRahmet (rahmet sahibi)’dir... Eğer dilerse sizi ortadan kaldırır; sizden sonra dilediklerini halife kılar... Başka bir halkın zürriyetinden sizi inşa ettiği gibi!

134-) İnne ma tu’adune leatin ve ma entüm Bi mu’ciziyn;

Muhakkak ki (size) vadolunanlar kesinlikle gelecektir... Siz (vaadini yerine getirmesi konusunda onu) acze düşüremezsiniz!

135-) Kul ya kavmı’melu alâ mekanetiküm inniy amil* fe sevfe ta’lemune men tekûnu lehu akıbetüddar* innehu lâ yüflihuzzalimun;

De ki: “Ey halkım, elinizden ne geliyorsa hepsini yapın! Muhakkak ki ben de yapacağım (gücümün yettiğini)(Dünya) yurdunun sonuçta kimin olacağını yakında bileceksiniz”... Muhakkak ki zâlimler, kurtuluşa ermezler.

136-) Ve ce’alu Lillâhi mimma zerae minel harsi vel en’ami nasıyben fekalu hazâ Lillâhi Bi za’mihim ve hazâ lişürekâina* fema kâne li şürekâihim fela yesılu ilAllâh* ve ma kâne Lillâhi fehuve yesılu ila şürekâihim* sae ma yahkümun;

(O’nun) yarattığı ekinden ve hayvandan Allâh’a bir pay ayırdılar! Kendi zanlarınca şöyle dediler: “Bu Allâh’ın, bu da ortak koştuklarımızındır.” (Oysa) ortak koştukları için olan Allâh’a vâsıl olmaz! (Ama) Allâh için olan, onların ortak koştuklarına ulaşır... Ne kötü hüküm veriyorlar!

137-) Ve kezâlike zeyyene li kesiyrin minel müşrikiyne katle evladihim şürakâühüm liyurduhüm ve liyelbisu aleyhim diynehüm* velev şaAllâhu ma fealuhu fezerhüm ve ma yefterun;

Yine böylece onların ortakları (varsandıkları tanrıları), müşriklerden birçoğuna evlatlarını öldürmeyi süslü gösterdi ki hem onları helâk etsinler, hem de dinlerini karmakarışık etsinler... Eğer Allâh dileseydi onu yapmazlardı... (O hâlde) onları uydurdukları ile başbaşa bırak.

138-) Ve kalu hazihi en’amün ve harsün hıcr* lâ yat’amüha illâ men neşaü Bi za’mihim ve en’amün hurrimet zuhuruha ve en’amün lâ yezkürunEsmâllahi aleyheftiraen aleyh* seyecziyhim Bi ma kânu yefterun;

(Örflerindeki şartlanma ve değer yargılarını, Allâh hükmü din kabul edenler) zanları üzere şöyle dediler: “Bu en’am (hayvanlar) ve hers (ekin) dokunulmazdır... Onları dilediğimizden başkası yiyemez... Bu hayvanların sırtları, haram kılınmıştır (binek yapılmaz)”... O’na (Allâh’a) iftira ederek, (bir takım) hayvanları keserken üzerlerine Allâh İsmi’ni anmazlar! (Allâh) onlara, iftiralarının sonucunu yaşatacaktır!

139-) Ve kalu ma fiy butuni hazihil en’ami halisatün lizükürina ve muharremün alâ ezvacina* ve in yekün meyteten fehüm fiyhi şürekâ’* seyecziyhim vasfehüm* inneHU Hakiymun ‘Aliym;

Dediler ki: “Şu hayvanın karnındakiler yalnız erkeklerimize helaldir, kadınlarımıza haram kılınmıştır... Eğer doğan ölü doğarsa, onlar (erkek ve kadın) onda ortaktırlar”... Bu iftiraları (ile Allâh) onları cezalandıracaktır... Muhakkak ki O, Hakiym’dir, Aliym’dir.

140-) Kad hasiralleziyne katelu evladehüm sefehen Bi ğayri ilmin ve harremu ma razekahümullâhuftiraen alAllâh* kad dallu ve ma kânu mühtediyn;

Cehaletten evlatlarını ahmakça öldürenler ve Allâh’ın kendilerine ihsan ettiği rızkı, Allâh üzerine iftira ederek haram yapanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır... Gerçekten bunlar sapmışlardır ve hidâyetten mahrumdurlar.

141-) Ve HUvelleziy enşee cennâtin ma’ruşatin ve ğayre ma’ruşatin vennahle vezzer’a muhtelifen ükülühu vezzeytune verrummane müteşabihen ve ğayre müteşabih* külu min semerihi izâ esmere ve atu hakkahu yevme hasadih* ve lâ tüsrifu* inneHU lâ yuhıbbul müsrifiyn;

Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, hurmaları, yemişleri muhtelif ekinleri, zeytinleri ve narları, müteşabih ve gayrı müteşabih olarak inşa eden “HÛ”dur... O’nun ürünlerini meyve verdiğinde yeyin; hasadının gününde ise onun hakkını verin (zekât)... İsraf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.

142-) Ve minel en’ami hamuleten ve ferşa* külu mimma razekakümullâhu ve lâ tettebi’u hutuvatiş şeytan* innehu leküm adüvvün mubiyn;

Hayvanlardan yük taşıyanı da (yününden) döşek - sergi yapılanı da... (yaratan O’dur; öyle ise) Allâh’ın size verdiği rızıktan yeyin ve şeytanın fikirlerine uymayın... Kesinlikle o sizin apaçık düşmanınızdır.

143-) Semâniyete ezvac* minedda’nisneyni ve minel ma’zisneyn* kul âzzekereyni harrame emil ünseyeyni emmeştemelet aleyhi erhamül’ünseyeyn* nebbiuniy Bi ılmin in küntüm sadikıyn;

Sekiz çift/eş: Koyundan iki, keçiden iki (çift)... De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin iştimal ettiğini mi (sarıp içine aldığını)... Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin.”

144-) Ve minel ibilisneyni ve minel bakarisneyn* kul âzzekereyni harrame emil ünseyeyni emmeştemelet aleyhi erhamül ünseyeyn* em küntüm şühedae iz vassakümullâhu Bi hazâ* femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben li yudıllenNase Bi ğayri ‘ılm* innAllâhe lâ yehdilkavmezzalimiyn;

Deveden iki, sığırdan iki (çift)... De ki: “İki erkeği mi (Allâh) haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin iştimal ettiğini mi (içine aldığını)? Yoksa Allâh size bunu vasiyet ettiğinde, şahitler mi idiniz?”... İnsanları saptırmak için, bilgisizce Allâh üzerine yalan uydurandan daha zâlim kimdir?.. Muhakkak ki Allâh zâlim halka hidâyet etmez.

145-) Kul lâ ecidü fiyma uhıye ileyye muharremen alâ ta’ımin yat’amühu illâ en yekûne meyteten ev demen mesfuhan ev lahme hınziyrin feinnehu ricsün ev fiskan ühille li ğayrillâhi Bih* femenidturre ğayre bağın ve lâ adin feinne Rabbeke Ğafûrun Rahıym;

De ki: “Bana vahyolunanlar içinde yemek yiyen birine haram edilmiş (bir şey) bulamıyorum... Ancak ölü eti, akıtılmış kan, domuz eti -ki o gerçekten pistir- ve Allâh’tan gayrı adına boğazlanan bozuk inançlı eliyle olursa müstesna... Ama kim zorda kalırsa, helal saymayarak ve haddi aşmaksızın (bunlardan yiyebilir)”... Muhakkak ki senin Rabbin Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

146-) Ve alelleziyne hadu harramna külle zıy zufür* ve minel bakari vel ğanemi harramna aleyhim şuhumehüma illâ ma hamelet zuhuruhüma evil havaya ev mahteleta Bi azm* zâlike cezeynahüm Bi bağyihim* ve inna lesadikun;

Yahudi olanlara bütün tırnaklıları (her tırnak sahibini) haram kıldık... Onlara sığır ve koyunun iç yağlarını da haram kıldık... Ancak o ikisinin (sığır ve koyunun) sırtlarının ve bağırsaklarının taşıdığı ya da kemiğe karışan müstesna... Haddi aşmaları yüzünden onları cezalandırdık... Biz elbette sadıklarız.

147-) Fein kezzebuke fekul Rabbüküm zü rahmetin vasiatin, ve lâ yüreddü be’sühu anil kavmil mücrimiyn;

(Rasûlüm) eğer seni yalanladılar ise de ki: “Rabbiniz, Vasi’ rahmet sahibidir... O’nun azabı suçlu toplumdan geri çevrilmez.”

148-) Seyekulülleziyne eşrekü lev şaAllâhu ma eşrekna ve lâ abaüna ve lâ harremna min şey’i* kezâlike kezzebelleziyne min kablihim hatta zâku be’sena* kul hel ‘ındeküm min ılmin fetuhricuhu lena* in tettebi’une illezzanne ve in entüm illâ tahrusun;

Şirk koşanlar: “Eğer Allâh dileseydi, biz de babalarımız da şirk koşmazdık... Hiçbir şeyi de haram kılmazdık” diyecekler... Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanladılar. De ki: “İndînizde bize açıklayacağınız bir ilim var mı? Siz ancak zanna tâbi oluyorsunuz... Siz ancak tahmin üzere konuşup saçmalıyorsunuz.”

149-) Kul feLillâhil huccetül baliğetü, felev şâe lehedaküm ecme’ıyn;

De ki: “Hüccetül’Baliğa (açık kesin delil) Allâh’ındır”... Eğer dileseydi, elbette hepinizi hidâyete erdirirdi.

150-) Kul helümme şühedaekümülleziyne yeşhedune ennAllâhe harrame hazâ* fein şehidu fela teşhed meahüm* ve lâ tettebı’ ehvaelleziyne kezzebu Bi âyâtina velleziyne lâ yu’minune Bil ahireti ve hüm Bi rabbihim ya’dilun;

De ki: “Hadi, Allâh şunu haram etmiştir diye şahitlik eden şahitlerinizi getirin!”... Eğer şahitlik ettiler ise, sen onlar ile beraber şahitlik etme... (Esmâ’nın açığa çıkışı olan) işaretlerimizi yalanlayanların ve geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine iman etmeyenlerin boş hayallerine tâbi olma! Onlar (putlarını) Rablerine denk tutarlar.

151-) Kul te’alev etlü ma harrame Rabbüküm aleyküm ella tüşrikü Bihi şey’en, ve Bil valideyni ıhsana* ve lâ taktülu evladeküm min imlak* nahnü nerzukuküm ve iyyahüm* ve lâ takrebül fevahışe ma zahere minha ve ma betan* ve lâ taktülün nefselletiy harramAllâhu illâ Bil Hakk* zâliküm vassaküm Bihi lealleküm ta’kılun;

De ki: “Gelin, Rabbinizin size (neleri) haram ettiğini ‘OKU’yayım: O’na bir şeyi ortak koşmayın... Ana-babaya ihsan üzere olun... Fakirlikten dolayı evlatlarınızı öldürmeyin... Sizin de onların da gıdasını biz veririz! Fevahişin (çirkin suçların) açık olanına da (içki, fuhuş... gibi) içsel olanına da (suç olanları düşünmek) yaklaşmayın... Hak kılınan hariç (kısas gibi), Allâh’ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin! Aklınızı kullanmanız için, (Allâh) size bu uyarıyı yapar!”

152-) Ve lâ takrebu malel yetiymi illâ Billetiy hiye ahsenü hatta yeblüğa eşüddeh* ve evfül keyle vel miyzane Bilkıst* lâ nükellifü nefsen illâ vüs’aha, ve izâ kultüm fa’dilu velev kâne zâ kurba* ve Bi ahdillâhi evfu* zâliküm vassaküm Bihi lealleküm tezekkerun;

(Yetim) olgunluk yaşına ulaşıncaya kadar, en güzel şekilde idare amacı hariç, yetimin malına yaklaşmayın... Ölçme ve tartmayı adaletle tam yapın... Hiçbir nefse kapasitesinin üstündekini teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da hakkı söyleyin, isterse yakınınız olsun! Allâh’a olan sözünüzü yaşayın! Aklınızı kullanmanız için, (Allâh) size bu uyarıyı yapar!

153-) Ve enne hazâ sıratıy müstekıymen fettebi’uhu, ve lâ tettebi’us sübüle feteferraka Biküm an sebiylih* zâliküm vassaküm Bihi lealleküm tettekun;

Bu benim dosdoğru sıratımdır, ona tâbi olun, (başka) yollara tâbi olmayın; (aksi takdirde) sizi O’nun sırat-ı müstakiminden ayırırlar... İşte, bilfiil korunasınız diye (Allâh) size bu uyarıları yapıyor!

154-) Sümme ateyna Musel Kitabe temamen alelleziy ahsene ve tafsıylen likülli şey’in ve hüden ve rahmeten leallehüm Bi Lıkai Rabbihim yu’minun;

Sonra, Musa’ya Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini, hüda (hidâyet) ve rahmet olarak, muhsin olanlar üzerine de (nimetimizi)tamamlamak ve her şeyi açıklamak için verdik... Ki böylece onlar, Rablerine kavuşacaklarına iman etsinler.

155-) Ve hazâ Kitabun enzelnahu mübarekün fettebi’uhu vetteku lealleküm turhamun;

İşte bu inzâl ettiğimiz de, bereketli Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsidir! O’na tâbi olun ve ittika edin ki, size rahmet edilsin.

156-) En tekulu innema ünzilel Kitabu alâ taifeteyni min kablina ve in künna an dirasetihim leğafiliyn;

“BİLGİ, sadece bizden önceki iki taife (Yahudi ve Nasara) üzerine inzâl edildi; biz, onların kendilerine geleni okuyup değerlendirmesinden gâfildik” demeyesiniz...

 

157-) Ev tekulu lev enna ünzile aleynel Kitabu lekünna ehda minhüm* fekad caeküm beyyinetün min Rabbiküm ve hüden ve rahmetün, femen azlemü mimmen kezzebe Bi âyâtillâhi ve sadefe anha* seneczilleziyne yasdifune an âyâtina suel azâbi Bi ma kânu yasdifun;

Yahut: “Eğer bize de O BİLGİ inzâl olunsaydı, elbette onlardan daha fazla, hidâyet olanı değerlendirirdik” demeyesiniz diye... Rabbinizden size apaçık deliller, hüda (hakikat bilgisi) ve rahmet gelmiştir... Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha zâlim kimdir! İşaretlerimizden yüz çevirenler, yüz çevirmelerinin sonucunu, azabın en kötüsü ile yaşayacaklar!

158-) Hel yenzurune illâ en te’tiyehümül Melaiketü ev ye’tiye Rabbüke ev ye’tiye ba’du âyâti Rabbik* yevme ye’tiy ba’du âyâti Rabbike lâ yenfeu nefsen imanüha lem tekün amenet min kablü ev kesebet fiy imaniha hayra* kulintezıru inna müntezırun;

(İman etmek için) illâ kendilerine meleklerin gelmesini yahut Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin olağanüstülüklerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanı yarar sağlamamış (dilinde kalmış) kimseye, (o anki) imanı hiçbir fayda sağlamaz! De ki: “Bekleyin; biz de beklemekteyiz.”

159-) İnnelleziyne ferreku diynehüm ve kânu şiye’an leste minhüm fiy şey’in, innema emruhüm ilAllâhi sümme yünebbiuhüm Bi ma kânu yef’alun;

Din anlayışlarını parça parça edip, cemaat cemaat olanlar var ya, (Rasûlüm) senin onlarla hiçbir işin olamaz! Onların işi ancak Allâh’a kalmıştır... Sonra, onlara yapmakta olduklarının içyüzünü bildirecektir.

160-) Men cae Bil haseneti felehu aşru emsaliha* ve men cae Bisseyyieti fela yücza illâ misleha ve hüm lâ yuzlemun;

Kim bir iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on misli vardır... Kim de bir kötülükle gelirse, ancak onun misliyle karşılığını yaşar! Onlar zulme uğratılmazlar.

161-) Kul inneniy hedaniy Rabbiy ila sıratın müstekıym* diynen kıyemen millete İbrahiyme haniyfa* ve ma kâne minel müşrikiyn;

De ki: “Muhakkak ki Rabbim beni, sırat-ı müstakime hidâyet etti... Yürürlükte olan değişmez Din’e, hanîf olan İbrahim’in milletine... (O) müşriklerden olmadı.”

162-) Kul inne Salatiy ve Nüsükiy ve mahyaye ve mematiy Lillâhi Rabbil alemiyn;

De ki: “Muhakkak ki salâtım (yönelişim - namazım), nüsukum (Allâh’a yaklaştırıcı işlevi olan çalışmalarım), hayatım ve ölümümle yaşayacaklarım; Rabb-ül âlemîn olan Allâh içindir (Allâh Esmâ’sına ait özelliklerin açığa çıkması içindir).”

163-) Lâ şeriyke leHU, ve Bi zâlike ümirtü ve ene evvelül müslimiyn;

“‘HÛ’ için ortak kavramı düşünülemez! İşte bununla hükmolundum; ben teslim olmuşluğunu yaşayanların öncüsüyüm!”

164-) Kul eğayrAllâhi ebğiy Rabben ve HUve Rabbü külli şey’in, ve lâ teksibü küllü nefsin illâ aleyha* ve lâ teziru vaziretun vizra uhra* sümme ila Rabbiküm merciuküm feyünebbiuküm Bi ma küntüm fiyhi tahtelifun;

De ki: “O her şeyin Rabbi iken, Allâh’ın gayrı Rab mi düşünürüm! Her nefsin kazandığı sadece kendinedir... Bir suçlu, başka birinin suçunun vebalini yüklenmez! Sonra dönüşünüz Rabbinizedir! Hakkında ayrılığa düştüğünüz hususları size bildirecektir.”

165-) Ve HUvelleziy ce’aleküm halâifel’ Ardı ve refe’a ba’daküm fevka ba’din deracatin liyeblüveküm fiyma ataküm* inne Rabbeke seriy’ul ‘ıkab* ve inneHU le Ğafûrun Rahıym;

“HÛ” ki; sizi arzda (bedende) halifeler kılan ve size verdiklerinde (Esmâ kuvvelerinde) sizi denemek (o özelliklerinizi kuvveden fiile çıkarmak) için, kiminizi kiminizin üstünde mertebelere yüceltendir... Muhakkak ki Rabbin “Seriy’ul Ikab”dır (Seriy’ul Ikab = yapılan suçun sonucunu acıma devreye girmeden anında yaşatan)! O, elbette Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

61 / 120

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!