Soru

− Her saîd olan, boyutu ne olursa olsun vuslata erer mi?

Üstad

− Saîd olan cennete girer... Çoğunluğunu “bühl” olanların oluşturduğu cennete!..

... Bühl ne demek?.. Öyle diyor da Hazreti Rasûl?..      

Soru

− Saf, demektir, kelime olarak...Ayrıca “anlayışı kıt” anlamında...

− İbni Arabî Fütûhat-ı Mekkiye isimli eserinde İdris (a.s.)’ın cismaniyetiyle yaşadığını belirtmektedir. Cismaniyetiyle yaşaması sisteme ters düşmez mi? Yoksa başka bir ifade ile bizlere değişik bir anlayış mı sunmaktadır? Bu konudaki yorumunuzu almak isteriz. Teşekkür ederiz...

Üstad

− ... nerede?.. Kendi adıyla sorsun sorularını... Sizin adınızın arkasına saklanmasın... Bu soruyu M. Arabî’ye sorun!

Cevap

− Özür dilerim Üstadım.

Soru

− Üstadım mekr olarak gelen bir olayı müspet bir hâle çevirmek mümkün mü?..

Üstad

− Mekr olarak gelenden kurtulmak ilimle mümkündür... Tersine-artıya çevrilebilir...

Soru

− Belki de hiçbir şey anlamadan, sadece yap denilenleri yapan, 120. günde taşıyıcı dalgaları yüklenmiş, saf kişilerdir.

− Beyin dışardan aldığımız frekansları hologram hâlinde bir araya getirerek öğreniyorsa, bu hologramlar neye göre yorumlanır? Teşekkür ederim.

Üstad

− Kendi oluş programına göre...

Soru

− Üstadım; sistemi kavrama adına şartlanmalardan arınmamız gerekiyor. Ancak, şartlanmadır deyip de attıklarımızdan sonra, kişi olarak vicdanımız rahatken dışardan gören biri için de zındık olarak tanımlanabiliriz. Şartlanmalardan arınmamızın sınırını günah − sevap çizgisi dışında nasıl belirleyebiliriz?..Teşekkürler..

Üstad

− Şuurunu arıtman önemli, bunu insanlara göstermen değil!.. Ya içinde yaşadığın topluma uyacaksın, ya da çıkıp gideceksin, benim gibi!.. Şuurundaki arınmışlıktır, ölüm ötesinde sonuçlarını yaşayacağın... “Günah ve sevab”ı, sana yarar sağlayacak ya da zarar verecek fiilin olarak anla!

Soru

− Tasavvuf ve Felsefe birbirinden farklı olarak nitelendirilmiş “Akıl ve İman” isimli kitabınızda... Bugünkü bilimin özü doğa felsefecilerine dayanmaktadır. Her şeyi bilimsel olarak açıklamaya çalışmak felsefi bir yaklaşım olmaz mı?..

Üstad

− Sistem soyut mu somut mu?..

Soru

− Sistem her ikisini de kapsamaz mı?..

− Bir hadiste… “Kör şeytan” demenin o olayı negatif yönde arttırdığından bahsediliyor… İlâhî isimlerin de arttırıcı ve kesici özelliklerinin olduğunu anlayabiliyoruz... Şükür, hamd... gibi “Kör şeytan” demenin ilâhî isimlerle paralelliği nedir ki, bir olayı menfi yönde etkiliyor..?

Üstad

− Beyinde tekrarlanan kavramlar ona göre yer tutar... Buna göre gerisini sen düşün...

Soru

− Bir kişinin sevdiğinin hâliyle hâllenmesi için nasıl bir yol izlemesi gerekir? Teşekkür ederim, Üstadım.

Üstad

− Düşünen ve tahkiki seçen beyni sevdiğini söyleyen mukallit ise, sevdiğinin hâliyle hâllenmediği için, içinde bulunduğu hâlin gereğini gerektirdiği yerde yaşar... 

86 / 101

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!