-36- 

Bedbaht o kişidir ki, âhirette beraber olmak istediği kişiyle, kafaca Dünya’da beraber olma imkânı olduğu hâlde, pahasını ödemekten kaçınarak,bu imkânı teper!

Mutlu odur ki, sevdiğiyle beraber olmak uğruna bedelini öder!

Bedbaht; ebedî saadeti terk edip birkaç saniyelik dünya nimetiyle iktifa eder!

Mutlu; ebedî yaşamı düşünerek, sayılı saniyelerin gamıyla, zamanını boşa geçirmekten imtina eder!

Sayılı ve sonluyu, sonsuza değişenlerden olmaktan Rabbime sığınırım!


 -37-

Fikrin değil, kişinin dedikodusu olur!

Akıllı insan, ilmi ve aklı kadarıyla fikrin eleştirisini yapar!

Kişinin eleştirisi olan gıybet, yalnızca, edenini değil dinleyeni de kozasına hapseder ve dahi kozasını kalınlaştırır!

Kişiye saygısı olmayanın Allâh’a da saygısı olmaz!

Seyri elde edememiş veya elinden kaçırmış olanın, tek meşgalesi dedikodu olur!

Dünya’da insanın niye var olmuş olduğunu fark edemeyenler, günlerini Allâh’ı tanıma ve erme ilmiyle değil, birbirleriyle çekişmeyle tüketirler!

Her gününü, sana ebedî hayatında yararlı olacak yeni bir ilim öğrenerek değerlendiremiyorsan, ancak perdeni kalınlaştırmakla meşgûlsün, demektir. 

 

 -38-

 “Şükür, sana nimet verene gülücük yapıp, teşekkür ederim, demek; yarın da, hepsini inkâr anlamında defterinden silercesine yüz çevirmek değildir!

“Küfür” de kızıp karşındakine sövmek değildir!

Şükür nimeti vereni görüp, ona minnet duymaktır!

Bir gün “küfür”, diğer gün “şükür” ise değer ifade etmez!

Şükredebilenin, küfrü olmaz!..

Küfürden arınmayanın da şükrü olmaz!

Küfür, vereni inkâr etmektir!..

Aldığını değerlendirmemektir!..

Verilende, vereni görememek yüzünden, verenden perdelenmiş olmaktır!

Ne dildekidir “şükür”; ne de dildekidir “küfür”!

 

 -39-

İnsanın inandığı, yaşadıklarıdır... Herkes, inancının sonuçlarını yaşar!..

Aptal, karşısındakinin sözlerine bakarak onu değerlendirir; akıllı, karşısındakinin davranışlarıyla onu değerlendirir!

Karşısındaki açık gerçekleri değerlendirmeyip, hayalindekinin peşinde koşan, hem elindekini yitirir hem de hayalindekini!

İşinin, eşinin, aşının hakkını vermek, tasavvuf dedikodusuyla ömür tüketenlerin değil, onu yaşayanların hâlidir!

Ailesinde huzuru olmayanın Allâh’la da huzuru olmaz!

Karşısındakini veya çevresinde bulunanların hakikatini değerlendiremeyenlerin, gece hayalleri kendilerine hüsrandan başka bir şey getirmez!

İbadetlerinizi yapınız; ama beraber olduklarınızın hakkını vermekten asla geri kalmayınız; gerçeği yaşamak istiyorsanız!.. Velev ki henüz Hakikati kavrayamamış olsanız bile!

 

 -40-

Bal yiyenler var...

Kavanozunu yalayanlar var...

Bal yiyenleri duyup, dedikodusuyla ömürlerini tüketenler var!

Bal yiyenler, yemeye devam ediyorlar...

Kavanoz yalamanın bal yemek olduğunu sanıp; çevrelerindekileri de buna inandırmaya çalışan saf kişiler ile, bunlara inanan anlayışı sınırlılar var!..

Bal yiyenlerin dedikodusunun, kendilerine bir şey kazandıracağını sanan; ya da bu dedikoduyla kendini teselli ve tatmin edenler var...

Dünya dönmeye ve sırası gelen yeni boyutta yerini almaya devam ediyor.

Siz bunlardan hangi sınıftasınız; sorguladınız mı kendinizi?

Kendisini çevresine, keşif veya fetih ehli “velî”, “uyarıcı”, “mehdi” gibi empoze eden körler, acaba yarın öte boyutta ne hâlde olacaklar?

Bu aldatış ve aldanışın sonuçları nasıl yaşanacaktır? 

10 / 33

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!