121 - 140

 -121-

İnsanlar, karşısındakilerin, her söylediklerine inanacak kadar saf olduğunu düşünüyorlar; “Allâh”ın da, haklarında, kendi dillerindekine göre hüküm vereceğini sanıyorlar!

Önemli bir sorun bu!

Sınırlı beyin kapasitemle, insanların söylediklerine değil, uygulamalarına bakıyorum!..

Bu ilmi paylaştıklarını söyleyenlerin, bu ilmi günlük yaşamlarında ne kadar uyguladıklarına bakıyorum! Tavsiyelerimi ne kadar dikkate alıp; günlük hayata ne oranda geçirdiklerine bakıyorum... Böylece onların, ne kadar samimi olduklarını, açık seçik görüyorum uygulamalarından!

Bunun ötesinde, dille söyledikleri, benimle olan mesafelerini hiç değiştirmiyor! Her kişi, bu ilmi ve uygulamasını paylaştığı oranda yakın bana!

İş böyleyken...

“Tanrı” olmaktan münezzeh “ALLÂH” adıyla işaret edilen, sizi özünüzden gelen bir biçimde, dilinize göre değerlendirerek, dilinizdekinin karşılığını mı verecektir bir sonraki aşamada?

Yoksa uygulamalarınızın, ortaya koyduklarınızın sonuçlarıyla mı karşılaştıracaktır “HASİYB” olan “ALLÂH” adıyla işaret edilen?

Nereden nereye geldiniz ve nereden nereye gidiyorsunuz hâlinizi düşünün!

Beni saf yerine koyup, karşısındakinin dilindekilere göre düşündüğümü sananlar, neler kaybeder bilemem ama; uygulamaları ortadayken, “ALLÂH” adıyla işaret edileni, dilindekiyle kandırabileceğini düşünüp; diliyle fiili bütünleşmeyenler, tüm ebedî hayatını yitirecektir; bunu kesinlikle biliyorum.

Kurban(?)larınızı tanrınız veya Allâh kabul etsin(!)... 

 

 -122-

 “Din afyondur” demiş gördüğü dine, algılaması ve değerlendirmesi kıt biri!..

Acaba böyle mi?

İnsanoğlu çok büyük çoğunlukla hayal dünyasında yaşar; buna karşın kendisini gerçekler dünyasında yaşıyor sanır!

Her şeyi hayal dünyasında değerlendirir önceki hayallerinin oluşturduğu veritabanıyla.

Somut nesneleri dahi hayal dünyasında değerlendiren insanın, sembol ve mecazlarla anlatılanı gerçekçi bir biçimde deşifre etmesi ve değerlendirmesi ise oldukça zor bir iştir.

Oysa, “DİN REALİTEDİR”!

Ne var ki, bu realiteyi, insanların anlayışına kolaylaşsın diye, mecaz ve sembollerle anlatan Kur’ân, anlayışı kıtlar tarafından değerlendirilememiştir!

Çünkü onlar, önce, bu sembol ve mecazları, işaret edilen orijinal gerçeklik sanarak; hayal dünyalarında, işaret edilen realiteden tamamıyla farklı bir yapı oluşturmuşlar; sonra da kendi imalatları olan hayallerindeki bu yapıyı inkâr için gerekçeler icat etmişlerdir.

Böylece, “DİN” değil, insanoğlunun hayali “AFYON” olmuştur!

İçinde yaşadığımız evrensel SİSTEM ve DÜZEN ile onu yaratan kuvveyi açıklamakta olan “DİN”, GERÇEĞİN ta kendisidir!..

AHMAKLAR, mecaz ve sembollerden oluşmuş hayal dünyalarının esaretinden kendilerini kurtaramadıkları için, “din afyondur” demişlerdir; ki bu sözleriyle de, gerçekte, “DİN”i değil, kendi hayal dünyalarını tanımlamaktadırlar! 

 

-123- 

Realite!..

Dünya...

“Dünya” adını taktığımız uydunun tâbi olduğu, kendinden 1.333.000 defa daha büyük olan Güneş!..

Güneş türünden, 400 milyar yıldızdan oluşan bir galaksi...

Bu galaksi gibi milyarlarla galaksiyi barındıran, varlığını algıladığımız evren!

Algılama boyutumuza GÖRE, bize hitap eden bu evren gibi, sayısız algılama boyutlarına hitap eden, evren içre nice evrenler!

Nihayet, bu sayısız boyut algılayıcılarının algıladığı sayısız evrenlerin içinde yer aldığı açının yaratıldığı TEK NOKTA, TEK AN... DEHR!

İndînde, sayısız “an”lar ve “nokta”lar; ve o “nokta”lardan meydana gelen açılar içinde sayısız evren içre evrenler yaratan varlığa işaret amacıyla kullanılan ALLÂH ismi!

Yukarıda yazdıklarımı ve bundan çıkacak sonucu düşünemeyecek kadar mini minnacık beyinlerinde, tanrı yaratıp; önce bu kurabiyeye tapınan, sonra da oturup bir güzel afiyetle yiyen insancıklar!.. Tanrısallık savaşları!..

Afyon, “Tanrı-ilâh” kavramı!  Ve buna dayalı yaşam biçimi... 

 

-124- 

Korkular...

Vehim...

İman!

İnsanın yaşamını kâbusa döndüren duygu, korku!..

Korkuyu oluşturan faktör vehim!..

Aklı pasifize edip, insanın içini daraltan; endişeler uyandıran, anını hakkıyla değerlendirmesini engelleyen özellik vehim!

Doğru bildiğini yapmanı engelleyen, vehimden kaynaklanan korku, endişe ve şüphe...

Akıl, mantığını kullanamaz oluyor!

Vehim, var olmayanı var; var olanı yok; olması mümkün olmayanı olacak; olması kesin olanı, olmayacakmış gibi kabul ettiriyor bilince!

İmanın gereği ise...

Takdir edilmiş olanlar kesinlikle olacak; olmaması şansı yok; yazılmamış olanların da gerçekleşme şansı kesinlikle yok!

Yazılmış olanı, [her nerede veya nerene yazılmış ise(!)] kesinlikle yaşayacaksın; bundan kesinlikle kaçınma şansın yok! Yani, korkunun ecele faydası yok! İşte Kurân’ın “kadere iman” konusundaki ana fikri bu!

Eğer buna iman edersen, korkunu bir yana atar; “ben Allâh için yaratıldım, O isterse O yapar ve O dilediğini yapar” deyip; korkudan ve de vehmin hükmü altına girmekten kurtulursun!

Aklını başına alıp, bu gerçeklere iman ederek, vehmin hükmü altından kurtularak ilmin doğrultusunda yaşarsan, selâmete erersin!

Vehmin ve korkuların, arzuların, bedenselliğin, organların ön plana geçer; ve yaşamın bunlar üstüne kurulursa... O zaman da bunun sonuçlarını yaşarsın! Sonra da “inşâAllâh-maşaAllâh” ile kendini aldatırsın!

Artık, iman et ve yürü; aklı başında kaç gün yaşayacağını Allâh bilir!

 

 -125-

Yaşarken tükenip ölmek!.. Sanki her gün gıdım gıdım!

Hayallerin iflâsı... Beklentilerin tükenişi... Var sandıklarının, olmayışını fark etmeye başlamak!..

En kötüsü de...

Kendini aldatmakta olduğunu fark etmek!

Yaşamın acı sonuna yaklaşan günler bunlar!

Acılı günler!

İnşaAllâh-maşaAllâh” etiketli avuntularla geçen boşa harcanmış günler!

Bilinçteki, “ben ölmedim” baş kaldırısıyla bedenin zevklerine yönelerek avunma çabaları!

“Tanrı”nın olmadığını fark etmenin sonucu, buna dayalı tüm düşünce ve yaptıklarının boşa gittiğini; beklentilerin artık gerçekleşmesinin hiç mümkün olmadığını kavramaya başlamak!

Ayıpladıklarının başına gelmesi; horladıklarının yaşadıklarını yudum yudum yaşamak!.. Şuurunda, adım adım kendini yargılamak!

Yok mu bundan bir çıkış yolu?..

Ellerini yukarıya açıp tövbe mi çare?.. Boş!.. Senin tövbeni kabul edecek olan yukarıda değil ki!

Sen daha günahının ne olduğunu idrak etmeden, tövbe etsen; ne getirir!

Sorun, sadece senin içinde bulunduğun “imansızlık”tan kaynaklanırken; çarşafla, sakal-poturla gezsen ne yazar; anlamını bilmediğin kutsal kitabı dört saatte hatmetsen ne olur!

Deli danalar gibi dünya camcısında kafa sallayacağına; her an bir felç gelebileceğini ve artık aklını kullanamayacağını düşünerek kendini âhirete hazırlamaya bak! Son şans günlerin bunlar... 

27 / 33

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!