Kim, ne zaman, ilminin gereğini yaşayamıyorsa, o kendi kendini perdelemeye başlamıştır... Çünkü, asla bulunulan noktada durmak mümkün değildir!

İnsan daima bulunduğu yerden ilerler bir başka noktaya doğru, düşüncesi istikametinde... Eğer düşüncesi isâbetli ise, o yolda ilerler ve açılımları artar...

Eğer düşüncesi yanlış ise, o takdirde de hakikatten uzaklaşarak, taklitte kendine karargâh kurar!.. Taklitte kalmak ise, en büyük cezalanmadır İslâm’ı kabul eden için...

“Mekr”; insanın, taklitte olduğu hâlde, kendini tahkik ehli veya gerçek üzere zannetmesinin adıdır!

Eğer bir kişi, iman bilgisiyle yaşıyor; fakat iman esaslarının gerektirdiği şekilde yaşamı ve olayları değerlendiremiyorsa; o kişi “mekr”e uğramışlardandır ki; bundan kurtulması da ancak Allâh’a tövbe etmesine bağlıdır! Karşısındakine “hak ettiğini” vermesine bağlıdır!

Allâh’a tövbe ise, kişinin yanlış düşündüğünü idrak edip, bundan vazgeçmesi hâlinin adıdır! Yanlışta yürürken de bunu fark edebilmek muhakkak ki, çok güçtür!..

Önemli olan, “mekr”e uğramamaktır!..

Zira uğradıktan sonra, bundan kurtulabilmek fevkalâde ender sayıda insana nasip olabilen bir nimettir... Çünkü yanlış yanlışı getirirken, arada doğruyu fark edebilmek, son derece güç bir iştir...

Bunu şöyle de izah edebiliriz...

Beyinde, ilgili konudaki hücreler arasında bir faaliyet vardır; ve bu faaliyet zaman içinde kendi doğrultusunda yayılıp genişler... Dolayısıyla da yanlış günden güne artar! İşte bu gelişme ortamında iken, insanın ilâhî bir zorlama olmaksızın, düzen değiştirmesi fevkalâde güçtür!..

O sebepledir ki, bizler düşüncelerimize hâkim olmak; ve hangi konu içinde olursak olalım, o konuya Allâh gibi bakmak ve değerlendirmek; ya da en azından, iman esasları noktasından o konuyu ele alarak değerlendirmek zorundayız.

Bir insan, iman bilgisini, imanın gereği gibi yaşam hâline dönüştürmedikçe, “mekr” belâsından kendisini kurtaramaz!

“Mekr” ateşini söndürecek tek unsur ise iman esaslarına göre yaşamı değerlendirmek ve geçmişteki yanlışlarına tövbe edebilmektir.

Tövbenin kabulünün alâmeti ise, kişinin daha önceki yanlışına yol açan davranış ve değerlendirmelerinden arınmasıdır. Bu arınma kendisinde oluşmadığı sürece, o kişinin tövbesi kabul olunmuş değildir... Bu arınma, Kurân’da “tövbe-i nasûh” olarak anlatılır..

“Mekr”i kesen tek şey, kişideki “tövbe-i nasuh”tur!

Bunun da işareti, kişinin, “Allâh Rasûlü”nün yolunda yürümeye başlamasıdır...

Ne demektir “Allâh Rasûlü”nün yolunda yürümek?

“Allâh Rasûlü”nün yolunda yürümek, onun gibi oturup kalkmak, onun gibi yiyip içmek; onun kullandıklarını kullanıp, kullanmadıklarını kullanmamak değildir!

“Allâh Rasûlü”nün yolunda yürümek demek, O Zâtın beşeriyetinin ve yaşadığı devir ve ortamın şartlarının gereklerini taklit değil; “Allâh Rasûl”lüğünün gereği olarak insanlara verdiği hizmetin devamı yolunda, görev yapmak demektir! Bu husus çok iyi anlaşıla!

Allâh hepimizi “mekr”e uğrayacak yanlışlardan koruyacak uyanıklık içinde muhafaza eylesin!

“Allâh Rasûlü”nün yolunda hizmet vermeyi bizlere kolaylaştırsın!

 

28.6.1998
New Jersey - USA

34 / 60

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!