Sayfayı Yazdır

5. Baskı Dolayısıyla

Bu kitabımızın ilk on binlik baskısının yapıldığı 1972 yılından beri yaratılış sistemi ve sırları hakkında pek çok ihsana nail olduk...

Bunların bir kısmını “İNSAN ve SIRLARI” isimli 1986 yılında yayınlanan kitapta; diğer bir kısmını da 1989 sonunda yayınlanmış olan “HZ. MUHAMMED’İN AÇIKLADIĞI ALLÂH” isimli kitaplarımızda açıkladık...

Bu kitabın konusunu ilgilendiren bazı konuları da, bu kitaba bırakmayı tercih ettik...

“RUH”, “UZAYLILAR”, “MELEKLER” ve “İNSAN”ın ölüm ötesi yapısı hakkında, bu baskıda, geçmiş baskıdakilere oranla hayli geniş detaylar bulunduran bilgileri size sunmaya çalıştık...

Mevlâna Celâleddin’in çok sevdiğimiz, prensiplerimize uyan bir deyişi vardır ki, anlam olarak şöyledir:

Düne ait ne varsa, dünde kaldı cancağızım;

Bugün artık, yeni şeyler söylemek lazım!..

Evet, bugüne kadar çıkmış eserlerden anlamış olabileceğiniz gibi, Ahmed Hulûsi, dünün tekrarı ile vakit geçirmeyi hiç sevmez!..

İnsanların bağışıklık kazanmış olduğu için değerlendiremediği bilgileri, anlatımları, fikirleri tekrar etmek O’nun prensibi değildir!..

Ahmed Hulûsi bir hoca değildir!..

Ahmed Hulûsi bir şeyh değildir!..

Ahmed Hulûsi bir din adamı değildir!..

Ahmed Hulûsi yaklaşık otuz yıl evvel bir inkârcı iken, “ilâhî uyarı” sonucu olarak, objektif bir şekilde “din” araştırmalarına başlamış; herkesin üzerinde mutabık olduğu kaynak tefsirlerden ve “Kütübi Sitte hadislerinden yola çıkarak; tasavvufu en ince ve hassas noktalarına kadar, gerekli uygulamalarına hizmet vermek suretiyle yaşamış; daha sonra da çağdaş bilim verileriyle, Din’deki mecazları birleştirme yoluyla, günümüzün ihtiyacı olduğunu düşündüğü sentezi meydana getirmiştir...

Ahmed Hulûsi’ye göre; “DİN, tümüyle komple bir SİSTEMDİR”!..

Bu sistem, kendini bu konuya vermiş vasat bir akıl tarafından rahatlıkla anlaşılabilir bir sistemdir... Çünkü gerek Kur’ân-ı Kerîm ve gerekse hadîs-î şerîfler açıklanmadık hiçbir konu bırakmamışlardır...

Mühim olan, verilen şifreleri çözebilmektir!..

Öyle ise kâmil akıl sahibi kimseye düşen iş, kendisine hibe edilmiş olan bu ilim hazinesini değerlendirmektir...

Evet, Ahmed Hulûsi’nin bu ve bundan sonra çıkacak olan diğer kitaplarında “DİN” olgusunu, çağdaş bir anlayışla ve hatta çağ ötesinde değerlendirilebilecek bazı açıklamalar ile bulacaksınız...

İnşâAllâh, Din’de reform değil; Din’i ANLAMADA, yeni bakış açısı ve anlayış getirecek olan bu düşüncelerimizle, sizlere faydalı olmayı ALLÂH takdir eylemiştir!..

Evet, şimdi gelelim, ilkel akılların inkâr ettiği, varlığını bir türlü içine sindiremediği ve bu yüzden de “KUR’ÂN”ı kabul etmez duruma düştüğü “CİN” ve “UZAYLILAR” ile ilgili bazı ön bilgilere...

“CİN” ismi geçtiği zaman hemen hemen hepimizin içine düştüğü çok büyük bir yanılgı mevcuttur...

Bir kısmımız şöyle düşünür...

Kısa boylu, 70-90 cm civarı, ayakları ters, kulakları uzunca, gözbebekleri kedininki gibi dikine bakan; çok seri hareket edebilen; her kılıkta görülebilen erkek veya dişi varlıklar...

Bir kısmımız da şöyle düşünür...

Beyinde belirli bozuklukları olan kişilerin görmüş olduğu halüsinasyonlar!..

Peki bu işin gerçeği nedir?..

Önce kesinlikle bilelim ki, bir kişi ya megaloman, paranoyak, şizofren gibi bir tür akıl hastasıdır... Ki bunun sonucu olarak dünyanın en üstün ve her şeyi bilebilen yegâne kişinin kendisi olduğunu sanır... Ya da öğrenip, düşündükleri yanı sıra, henüz bilemediği pek çok şeyin olabileceğini de itiraf edebilecek kemâl sahibidir...

İnkâr, ilkellikten; haddini bilmek ise, kemâlâttandır!..

İlkelliği yüzünden inkâr ettiğini, ertesi gün ilmi veya tekniği geliştiği için kabul etmek zorunda kalan sayısız öylesine birimler mevcuttur ki...

Bütün bunlardan ibret alalım ki, ibret olmayalım!..

Bilelim ki...

En büyük hatayı, bizim gibi, madde beden yapısına sahip UZAYLILARI düşünmekle yapmaktayız!..

İkinci en önemli hatamız ise, geçmişe ve yanlış şartlanmalara bağımlı olarak, mânâları değerlendiremeyip, şekilde ve kelimelerin yüzeyinde BLOKE olmamızdır...

Mesela “Cin” kelimesini duyduğumuz anda, son derece ilkel bir biçimde hemen inkâr ediveriyoruz... “Olmaz böyle şey, uydurma, saçma bunlar” deyiveriyoruz...

Oysa, araştırsak bu konuyu, belki bilmediğimiz pek çok şeyi öğrenecek; cevabını araştırdığımız birçok şeyin çözümüne ulaşacağız...

Şimdi elimizden geliyorsa, beynimizi şartlanmalarla bloke durumundan kurtarıp, geniş kapsamlı ve önyargısız düşünmeye çalışalım...

İnsan bedeninden yola çıkalım...

Biliyoruz ki insan bedeni trilyonlarca hücreden oluşmuş bir bileşik yapıdır... Bu yapıda faaliyete hâkim olan güç ise biyoelektrik sistemdir...

Keza beynin tüm faaliyeti dahi hep bu biyoelektrik enerji ile oluşur ve devam eder...

Geçmiş yıllarda ve asırlarda, beyin faaliyetini oluşturan bu biyoelektrik güç bilinmediği için, meselenin çözümünden uzak kalınmış ve benzetme yollu tanımlamalar ile konuya yaklaşılmaya çalışılmıştır...

Eski klasik anlayışa göre bir “cansız et-kemik beden” ve bir de buna “can” veren, dışarıdan bir yerden gelip bu bedenin içine girerek ona can veren “RUH” anlayışından söz edilirdi ki; insan bedeninde ortaya çıkan “şuur-bilinç” de bu ruhta mevcuttur sanılırdı...

Oysa işin gerçeği, aslı bu değildir!..

“CAN” yeryüzünde ve evrenin her noktasında mevcuttur!..

“CAN” denen şey aynı zamanda “şuur-bilinç” kelimesiyle işaret edilen mânânın ta kendisidir.

Dolayısıyla, yeryüzünde ve evrende cansız ve bilinçsiz tek bir şey mevcut değildir!..

Ancak çok önemli olan şu hususu gözden kaçırmayalım...

Bizim beynimiz, beş duyu ile bloke olmuş bir hâlde düşünürken, elbette kendisinden gayrı canlı ve şuurlu varlık kabul etmeyecektir!..

Zira beyin, içinde bulunduğu bloke durum nedeniyle, beş duyu verileri ötesindeki verileri değerlendirmeye almayacaktır... Ki bu durum da, tüm hayvanlarda olduğu gibi, sadece beş duyu verilerine bloke olmuş bir çalışma sistemi içinde olmasından ileri gelmektedir...

Oysa, beş duyuya bloke bir beyne göre, ne televizyon görüntülerini meydana getiren dalgalardan, ne radar dalgalarından, ve ne de bugün varlığını kolaylıkla tespit ettiğimiz, ancak beş duyu sınırları içinde kaldığımız takdirde inkâr etmek zorunda kalacağımız pek çok şeyden söz edemeyiz...

Bilelim ki...

Beş duyu bize, tümel varlıktan, belirli kesit örnekleri alabilmemiz için verilmiştir!..

3 / 69

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!