Sayfayı Yazdır

"Hac"ca Gelince...

“Hac”cın iki hedefi vardır ki, bunlardan birisine ulaşmak zorunludur;

1. Yaşamının “Arafat”ta bulunduğun o anına kadar, ruhuna yüklenmiş tüm günahlarından arınarak, “sıfırlanmak”!..

2. “Maarifi Billâh” ile hâllenmek suretiyle, ALLÂH İsmiyle İşaret Edilenin ilmiyle âlemlerini ve düzenini seyretmek...

HAC konusunda öncelikle şunu belirtelim:

Hac günü belirli bir süre Arafat’ta bulunup geçmiş günahlarına tövbe eden kişi, kul hakkı da dâhil olmak üzere o an’a kadarki bütün günahlarından kurtulur!

HAC, İslâm Dini şartları arasında herkese son derece yararlı olan bir çalışmadır! Zira...

Yaşamı boyunca kişinin bilerek veya bilmeyerek yaptığı yanlışlardan dolayı beyninde oluşan ve “günah” adı verilen tüm negatif yük, eksiksiz olarak onun dalga (wave) bedenine yani ruhuna yüklenmiştir!

Ruhundaki bu negatif yükün getirdiği ağırlık yüzünden de cehennem denilen ortamda battıkça batacaktır!

İşte başına gelecek olan bu felaketten kişinin kendini tümüyle kurtarabilmesi; ruhuna yüklenen negatif yükün tamamıyla “sıfırlanması-silinmesi” Hac'da mümkün olur!..

O an’a kadar ruhuna yüklenmiş olan tüm günah adı verilen negatif yükleri silinir ve “anasından doğduğu günkü kadar günahsız olarak” geri döner!

Ve gene Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın açıklamasına göre;

“Acaba benim günahlarım affoldu mu; diye şüpheye düşerse, yeryüzündeki en büyük günahkâr olur.”

Kâbe niçin Mekke’dedir?.. Arafat’ta ne sır vardır ki orada toplanılmaktadır?

Hacda, yaşamının Arafat'ta bulunduğun o anına kadar, ruhuna yüklenmiş tüm günahlarından arınırsın.

Ve bunun benzeri daha nice sualin cevabını tafsilâtlı bir şekilde “İNSAN ve SIRLARI” isimli kitabımızda elden geldiğince açıkladığım için burada tekrar aynı konuya girmiyorum. Arzu edenler orada ilgili bölümde bulabilirler...

Ancak kesin olarak şunu vurgulayayım ki…

Hiçbir hayır ve ibadet, haccın insana getirisini kazandıramaz! Kim aksini söylüyorsa, o henüz haccın ne olduğunu, değerini idrak etmemiş, hatta fark etmemiştir...

“HACCA gidecek kadar imkânı olan, buna rağmen gitmez de o sene içinde ölürse, ister Yahudi olarak ölsün ister Hristiyan!” anlamındaki Rasûlullâh uyarısı, konunun bütün önemini vurgulamaktadır!

“Hacca gidip de elin Arab’ına para mı kazandıracağım; onun yerine burada bir hayır yaparım” tarzından yaklaşımlar; son derece düşüncesiz ve bilgisiz yaklaşımlardır... Çünkü bu kişilerin haccın ne olduğu hakkında hiçbir bilgisi yoktur!

“Kızımı evereyim; torunumu sünnet ettireyim; yaşlanıp ticaretten el-etek çekeyim” tarzındaki yaklaşımlar kadar saçması olamaz!

HAC esasen ilk fırsatta ve olabildiğince gençken yapılmasında fayda ve hatta zaruret olan bir çalışmadır... Nasibinde varsa oradan aldıkların bir ömür boyu sana fayda sağlar!

Gidenlerin görmüş olduğu gibi, Dünya’nın her yerinden gidenler yarı yarıya gençlerken; sadece Türkiye’den gidenler, neredeyse ayağını zor sürüyenlerdir... Endonezya’dan gelenler arasında evlenmeden önce eş olarak hac vazifesini ifa etmek için gelenlerin haddi hesabı yoktur!

Bir de hanımların şu çok önemli problemi vardır Hac konusunda:

“Hacca gidip geldikten sonra başımı örtmem, tam tesettüre girmem gerek; oysa ben bunu yapamam! Bu yüzden hacca gidemem!”

ÇOK BÜYÜK BİR YANLIŞ!

Şu anda başınızı örtüp, bir veya birkaç vakit namaz kılıp, sonra da günlük normal kıyafetle dolaşıyor musunuz?.. Evet! Namazda, ibadet sırasında başınızı örtüp, daha sonra da açıyor musunuz?.. Evet!

Öyle ise, hacca da gider, örtünür; farzınızı yerine getirir; döndükten sonra da elinizden ne kadarı geliyorsa, o kadarını yaparsınız!

İslâm Dini’nin en büyük düşmanları, Din’den görünüp, Dinî teklifleri zorlaştıran; insanları Din’den, Allâh ve Rasûlullâh emirlerinden uzaklaştıran; dinden soğutup, nefret ettirenlerdir!

Biliniz ki...

Hac da en az namaz kadar zorunlu ve yararlı bir çalışmadır! Böylesine önemli bir olaydan “gelince başımı örtemem” gerekçesiyle geri kalmak, aklın alamayacağı kadar büyük bir yanılgı ve kayıptır!

Baş örtmek Kurân’da belirtilen farzlardan biridir! Bunu yapmayan; Allâh’ın bu konudaki teklifine uymamaktadır! Kur’ân bu konuda bir ceza bildirmemiştir!

Başını örten, elbette ki Allâh’ın bu teklifine uymasının karşılığını fazlasıyla alacaktır… Başını örtmeyen ise, Allâh’a karşı sorumlu olur! Allâh, bu davranışının karşılığını dilediği gibi verir!

Ancak, Kurân’da, “Hacca giden her hanım dönüşte başını örtecektir; örtmeyenin haccı kabul değildir” gibisinden bir hüküm kesinlikle mevcut değildir!

GIYBET etmemek de kesin, hem de çok ağır hükümlerden biridir! “Ölü kardeşininin çiğ etini yemektir gıybet” diye tanımlanmıştır Kurân’da! “Ben bu suçu işlemekten kendimi alamıyorum; öyle ise örtülü başımı açayım”, diyor musunuz?..

Elbette hayır!

Bir emri yerine getirememek, nasıl bir başka yerine getirebildiğin emirden de vazgeçmeyi getirmezse; hacca gitme imkânın olduğu hâlde, baş örtememek yüzünden hacca gitmemek de o derece büyük yanlıştır!

Bu vesileyle şunu bir kere daha vurgulayayım;

“İslâm Dini”ndeki teklifler “PAKET PROGRAM” DEĞİLDİR! Yani, “ya hepsini tam olarak yaparsın, ya da hiçbirini yapma” türünden, değildir!

Senden, istenilenler bellidir!.. Yani yapman ve yapmaman gerekenler...

Sen bunlardan elinden geldiği kadarını yaparsın; yapamadıkların da eksiğindir... Hüküm ALLÂH’a aittir!

Ben bunlardan falanca ve filanca emirleri yerine getiremiyorum; öyle ise hiçbirini yapmayayım” düşüncesi kesinlikle yanlış ve düşüncesizce kabuldür!

Yap da, ne kadarı elinden geliyorsa, o kadarını yap!

Hacca gitme imkânına sahipsen, elinden geliyorsa, hemen git!.. Geldiğinde başını örtemeyeceksen; o da eksiğin kalsın!.. İnşallâh o da nasip olur!

Özetle diyeyim ki...

Tek başınıza, canlı ve bilinçli bir hâlde ölüm ötesine yapacağınız sonsuz yolculuğu idrak ediyorsanız, imkânlarınız içinde elinize geçen ilk fırsatta hacca gidiniz! Aksi hâlde bu konuda öylesine pişmanlık duyacaksınız ki; bunun haddi hesabı yoktur!

Bâtın haccın niyeti, ALLÂH’a ulaşmaktır!

Devrinin “İnsân-ı Kâmil”i Abdülkerîm el Ciylî’nin haccın bâtın mânâlarıyla ilgili bazı değerlendirmelerini size nakletmek istiyorum... Kendisinden büyük feyz aldığım bu son derece değerli Zât’ı böylece saygıyla anıyorum...

Hac niyeti: Allâh talebi yolunda devamdır…

İhram: Yaratılmışları görmeyi terktir!

Başı traş: Beşer içinde önder olma düşüncesinden arınmaktır!

Tırnak kesmeyi terk: Kendinden oluşan fiillerin hakiki fâilinin ALLÂH olduğunu fark etmektir!

Güzel koku sürmeyi terk: ZÂT hakikatini hissedince, Esmâ özellikleriyle kayıtlanmaktan kurtulmaktır!

Cinsî münasebeti terk: Bedende tasarrufu bırakmaktır.

Sürme çekmeyi terk: KEŞF arzusundan kurtularak ZÂT hüviyetinde yok olmaktır!

Mîkat: Kalp’ten ibarettir…

Kâbe: ZÂT’tan ibarettir!

Hacerül esved: İnsanî lâtifeden ibarettir.

Hacerül esved’in siyah oluşu: Tabiat özelliğinin kalbi renklendirmesi...

Tavaf: Allâh’a yakışır şekilde, insanın hüviyeti, aslı, menşei, müşahede yerinin idrak olunmasıdır.

Tavafın 7 olması: Allâh’ın yedi sıfatından ibarettir... Onlar; Hayat, İlim, İrade, Kudret, Semi’, Basar, Kelâm...

Tavaftan sonra mutlak namaz: Anlatılan vazifeleri yapan için Ahadiyet’in zuhuru ile, ona ait hükmün yaşamıdır.

Bu namazın İbrahim makâmında kılınması: Hullet makâmına işarettir.

Zemzem: Hakikat ilimlerine işaret eder...

Zemzemi içmek: Hakikat ilimlerinde dallanmaktır.

Safa: Halka nispet edilen sıfatlardan soyunmaktır.

Merve: İlâhî isim ve sıfat kadehlerinden doya doya içmektir.

Traş: İlâhî riyasetle tahakkuka işarettir.

Bıyıkları kısaltmak: Kurbet ehlinin makâmı olan tahakkuk derecesinden inmektir.

İhramdan çıkış: Halka açılmak; sıddîk derecesinde halk arasına inmektir.

Arafat: Maarifi Billâh makâmıdır.

Arafat’ta iki bayrak dikilmesi: Celâl ve Cemâl sıfatlarına işarettir; ki Allâh’a marifet yolu onlara göredir.

Müzdelife: Makâmın şuyuu ve yükselmesinden ibarettir.

Meş’ari haram: Şerr’i emirlerde durup, Allâh’ın haramlarına saygıdan ibarettir.

Mina: Kurbet makâmı ehli zevât için, murada nail olmaktır.

Üç şeytanı taşlamak: Benlik, tabiat ve âdettir.

Yedi taş atmak: Yedi ilâhî sıfatla bunu başarmaktır.

İfaza tavafı: Allâh feyzinin devamında sürekli terakki etmektir.

Veda tavafı: Allâh sırrını hak edene emanettir.

Bâtın yani iç, sır mânâsından biraz daha söz etmek gerekirse haccın, şunları da söyleyebiliriz;

Bâtın haccın niyeti, ALLÂH’a ulaşmaktır!

İhram giymek, ALLÂH’a ulaşmak üzere tümüyle dünyadan arınmak için sanki ölen biriymişçesine kefen giymektir!

Hac öncesindeki yedi tavaf, yedi nefs mertebesinde urûc yaparak Allâh Zât’ının zuhur mahalli olan Kâbe’nin hakikatiyle özdeşleşmeye gayrettir!..

Arafat, mukaddes vadi’dir...

Arafat’ta tüm beşerî kavramlardan arınılır!

Bu arınış sonrasında üç şeytan olan benlik, tabiat ve âdetler taşlanarak bunlara geri dönmemek üzere uzaklaşılır!

Buradan Kâbe’ye gelip yapılan tavaf ve namaz, yedi sıfatta yapılacak seyr ile Zât’a ulaşmaktır...

Tavaftan sonra kılınan namaz, bunu nasip edenin huzurunda beşeriyetinin hiçliğini itiraf ve şükürdür…

Veda tavafıyla birlikte geldiğin yere dönmek, “Bakâ Billâh” içinde “seyri anillâh”tır! Hizmet için halkın arasına geri dönmektir!

Biz, hacda Kâbe’nin kişiliği, ruhaniyetiyle görüşenleri, sohbet edenleri biliriz!

Hacda daha öylesine sırlar vardır ki, bunları yazmak şimdilik mümkün değildir!

Şu kadarını iyi bilelim ki, HAC aklınızın alamayacağı kadar muazzam ve çok yönlü bir çalışmadır...

Bundan, yanlış şartlanmalar yüzünden geri kalmak, bir kişi için hayatının en büyük kayıplarının arasında olacaktır!

AHMED HULÛSİ

1993

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Yazıyı İndirebilirsiniz!