Sayfayı Yazdır

"B" Sırrıyla Anlayış

Söz buraya gelmişken, isterseniz, almış olduğumuz bu “B” harfi sırrıyla bazı âyetleri değerlendirmeye çalışalım:

“…vAllâhu muhiytun Bilkâfiriyn” (2.Bakara: 19)

“… Allâh, hakikati inkâr edenlerin de varlığını meydana getiren Muhiyt’tir (ihâta etmektedir).”

* * *

“…vAllâhu Bi külli şey’in ‘Aliym” (2.Bakara: 282)

“… Allâh Bi-küllî şey’in - her şeyin Esmâ’sıyla hakikati olarak Aliym’dir.”

* * *

“…vAllâhu Basıyrun Bimâ ya’melûn” (2.Bakara: 96)

“… Allâh, hakikatleri olarak yaptıklarını değerlendirmektedir (Basıyr).”

* * *

“…innAllâhe BinNasi le Raûfun Rahıym” (22.Hac: 65)

“… Muhakkak ki Allâh insanlarda Raûf’tur, Rahıym’dir.”

* * *

“...vAllâhu Aliymun Bi ma ya’melun” (12.Yûsuf: 19)

“... Allâh onların yapmakta olduklarını (onların hakikati ve fiillerinin yaratanı olarak) Aliym’dir.”

* * *

“…vAllâhu a’lemu Bi ma yektümun” (3.Âl-u İmran: 167)

“... Allâh gerçeği bilirken, neyi içlerinde gizlemeye çalışıyorlardı!”

* * *

“Vasnaılfülke Bi a’yunina ve vahyina...” (11.Hûd: 37)

“Gözlerimiz olarak (mâiyet sırrına işaret bu ifade), vahyimizce gemiyi yap...”

* * *

“…vAllâhu Rauf’un Bil’ıbad” (3.Âl-u İmran: 30)

“Allâh kullarına hakikatlerinden Raûf’tur.”

* * *

“…ve mâ tef’alû min hayrin feinnAllâhe Bihî ‘Aliym” (2.Bakara: 215)

“... Hayırdan ne yaparsanız, Allâh (Esmâ’sıyla fiillerinizi yaratan olarak) bilir.”

* * *

“…vAllâhu Bi ma ta’melune Habiyr” (3.Âl-u İmran: 180)

“... Allâh yapmakta olduklarınızdan (onları yaratan olarak) Habiyr’dir.”

* * *

“…innAllâhe Aliym’un Bil müfsidiyn” (3.Âl-u İmran: 63)

“... Şüphesiz ki Allâh fesat çıkaranları bilir (sonucunu yaşatır).”

* * *

“…vAllâhu Aliymün Bil müttekıyn” (3.Âl-u İmran: 115)

“... Allâh korunanların varlığındaki Esmâ’sıyla Aliym’dir.”

* * *

“... Allâh içinizdekileri bilir, zira sînelerinizin hakikati O’nun Esmâ’sıdır.” (3:154)

“…vAllâhu Aliymun Bi zatis sudur” (3.Âl-u İmran: 154)

“... Allâh içinizdekileri bilir, zira sînelerinizin hakikati O’nun Esmâ’sıdır.”

* * *

“…innAllâhe Bima ya’melune muhıyt” (3.Âl-u İmran: 120)

“... Muhakkak ki Allâh onların yaptıklarını ihâta eder (mekân kavramı olmaksızın).”

* * *

“Ve mimmen hâlâkna ümmetün yehdune Bil Hakkı ve BiHİ ya’dilun” (7.A’raf: 181)

“Yarattıklarımızdan (öyle) bir topluluk var ki, Hak olarak hakikate erdirirler ve O’nun ile her şeyin hakkını verirler!”

* * *

“Katiluhüm yüazzibhumullâhu Bi eydiyküm...” (9.Tevbe: 14)

“Savaşın onlarla (ki), Allâh elleriniz olarak onları azaplandırsın, rezil etsin onları...”

* * *

“...yüdebbirul’emre yufassılül’âyâti lealleküm Bi Lıkai Rabbiküm tukınun” (13.Ra’d: 2)

“... Hükmü doğrultusunda (her şeyi) oluşturur - yönlendirir; tüm detaylarıyla var eder; Rabbinizin likâsına (hakikatinizdeki Rabbinizin Esmâ’sının açığa çıkışının farkındalığına) yakîn sahibi olmanız için.”

* * *

“...inneHU Aliymün Bi zatis sudur” (8.Enfâl: 43)

“... Muhakkak ki O, sadırların (“DÜNYAN”ın) zâtı (varlığınızın El ESMÂ’sıyla hakikati) olarak Aliym’dir.”

* * *

“Enzele minesSemai maen fesalet evdiyetün Bi kaderiha fahtemelesseylü zebeden rabiya*...” (13.Ra’d: 17)

“Semâdan bir su (Esmâ özellikleri) inzâl etti de vadiler (Esmâ bileşimi olan birimsel yapılar) kendi Bi-kaderlerince (terkibiyetlerindeki kuvvelerin miktarlarınca) sel olup (düşünsel yaşamları) aktı...”

* * *

“... Ve Binnecmi hüm yehtedun” (16.Nahl: 16)

“... Necm (yıldız - hakikat ehli {ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir... hadisi}) olarak hakikate erdirir!”

* * *

 “Kale Rabbi Bima ağveyteniy le üzeyyinenne lehüm fiyl Ardı ve leuğviyennehüm ecme’ıyn” (15.Hicr: 39)

“(İblis) dedi ki: ‘Rabbim! Bende açığa çıkan Esmâ’n sonucu azdırman yüzünden, yemin ederim ki, arzda (bedenli yaşamlarında) onlara (suçları; Sünnetullâh’a göre perdelilik oluşturan fiilleri) süsleyeceğim ve onları toptan azdıracağım.’”

* * *

“…innâllahe Habiyrun Bima yasne’un” (24.Nûr: 30)

“... Muhakkak ki Allâh yapıp işlediklerini (yaratan olarak) Habiyr’dir.”

* * *

“…innAllâhe Aliymun Bima yef’alun” (10.Yûnus: 36)

“... Şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarını (Esmâ’sıyla hakikatleri olarak) Bilen’dir.”

* * *

“…elâ inneHU Bi külli şey’in Muhıyt” (41.Fussilet: 54)

“... Dikkat edin! Muhakkak ki O, Bi-küllî şey’in (her şeyin Esmâ’sıyla varlığında olarak) Muhiyt’tir (ihâta eder)!”

* * *

“İn yeşe’ yüzhibküm ve ye’ti Bi halkın cediyd” (35.Fâtır: 16)

“Eğer dilerse sizi ortadan kaldırır ve halk-ı cedîd olarak (Esmâ’sının yepyeni bir açığa çıkışıyla) gelir!”

* * *

“…ve HUve Bikülli halkın Aliym” (36.Yâsiyn: 79)

“... ‘HÛ’ Esmâ’sıyla her yaratışı Aliym’dir.”

* * *

“İnna zeyyennes Semâed dünya Bi ziynetinil kevakib” (37.Sâffât: 6)

“Muhakkak ki biz, o Dünya semâsını gezegenler ile zinetlendirdik.”

* * *

“İste’iynû Billâhi...” (7.A’raf: 128)

“Allâh’tan (Ulûhiyeti dolayısıyla hakikatinizden; benliğinizi oluşturan El Esmâ’sındaki kuvveden) yardım isteyin...”

Bu âyetlere bir de bu anlamlar yönünden bakarsak acaba bize ne gibi kapılar açılır?.. İsterseniz bunları da bir düşünelim...

Evet, bunları kavrayabildiysek, şimdi bu anlayışla fark etmeye çalışalım...

Hiçbir yerde “ilâh”a imandan söz edilmemektedir; çünkü “ALLÂH”, “tanrı” değildir!

“Senin ilâhın ALLÂH’tır” sözünün mânâsı “ALLÂH ilâhtır” demek değildir!.. Bu belki, “Senin ilâh-tanrı bildiğin, sandığın varlık gerçekte ALLÂH’tır; ki O tanrı olmaktan münezzehtir” anlamına alınabilir...

Bunun izahını geniş olarak “Hz. Muhammed’in Açıkladığı Allâh” isimli kitabımızda yaptık. Arzu edenler bu hususu oradan tetkik edebilirler...

Evet, Allâh’a iman derken, Allâh’ı en asgari sınırı ile İhlâs Sûresi’nde belirtilen biçimde anlamak gerekir.

Şayet ALLÂH’ın AHAD olduğunu akıldan çıkarırsak veya ALLÂH’ın AHAD olduğunun mânâsını anlamadıysak; ALLÂH’ın “doğurulmamış ve doğurmamış olduğunun” mânâsını fark edemediysek, çözemediysek, idrak edemediysek; bu takdirde biz, “Allâh’a inanıyorum” deriz; ama yine de “Âmentü Billâhi” dememiş oluruz!.. Lafını etmiş, dille söylemiş oluruz; fakat anlayış olarak bu kavramdan mahrumuzdur...

İşte bu durumdakilerin hâlini açıklayan âyet de şudur:

İnsanlardan bir kısmı “B” işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir! (2.Bakara: 8)

Çünkü...

İhlâs Sûresi’nde, Allâh’ın “Ahad” yani bölünmez, parçalanmaz, cüzlerden meydana gelmemiş, parçalardan oluşmamış; sonsuz sınırsız TEK olduğu...

Ve de “Samed” olarak, O’na herhangi bir şeyin girmesinin, ya da O’ndan herhangi bir şeyin çıkmasının mümkün olmadığı anlaşılabildiği zaman...

Ve yine “O”ndan meydana gelmiş ikinci bir varlığın var olmadığı; ayrıca “O”nun başka varlıktan meydana gelmesinin söz konusu olmadığı fark edildiğinde ve bunun anlamı kavranıldığında, zaten otomatik olarak bizim “ben” dediğimiz varlık, hiç “var” olmamış olarak “yok” olur!

Ya da çok basite indirgeyerek açıklayalım... ALLÂH’ın SINIRSIZ varlığına İMAN EDİLDİĞİ ZAMAN!.. Yani SINIRSIZ varlığı dolayısıyla hiçbir boyutta “O”nun yanı sıra ikinci bir varlığın mevcudiyetinden söz edilemeyeceği kavrandığı zaman... Görülecektir ki “sen (ben)” zaten hiç “var” olmamışsın... “Yok”sun!.. “YOK” mayasından oluşmuş bir “yok” olarak mevcudsun; ki gerçekte tüm varlık sadece “O”dur!

Var olmamış bir şey nasıl “yok” olur?..

Var olmayan bir şey, gerçekte, ancak beş duyunun oluşturduğu zanda “var” kabul edilir; o zanda “var” kabul edilen “benlik”, idrak oluşunca da “yok” olur demektir! Yoksa, gerçekten “var” olan hiçbir şey “yok” olmaz!..

Çünkü her şeyin varlığı, ALLÂH varlığıyla mevcuttur!.. Ki, o şeyin mutlak mânâda “yok” olması demek, sonuçta Allâh varlığının “yok” olması demek olur...

Evet şimdi biz yine ana konumuza dönelim...

Allâh’a iman, işte böylesine Allâh’ın TEK’liğine iman ile birlikte, bu imanın getirisi olarak, kendi varlığının, Hakk’ın varlığı dışında var olmadığını idrak etmek suretiyle meydana gelir.

Eğer kendi varlığının “var” olmadığını anlarsan, işte o zaman dersin ki: “Âmentü Billâhi”...

Ben, Allâh’ın varlığına, “O”nun varlığı ile kaîm ve mevcut bir varlık olarak iman ediyorum.

Bu konuda bakınız, tahkiki imanın neye olması icap ettiğini Hamdi Yazır ünlü tefsirinde nasıl anlatıyor:

İslâm’da emrolunan umumi mevzuu iman 'Lâ ilâhe illâllâh' tevhidi, yani Tevhidi Ulûhiyettir. 'La mevcûda illâllâh' diye ifade edilen Tevhidi Vücud değildir... Bu olsa olsa, tariki marifette kat’ı merahil (aşama yapmış) etmiş havass için mevzuu bahs olabilir...

Ve bizim nazarımızda, tevhidi vücud alelıtlak münker değil, belki keşfen müsbettir!

Lâkin 'Allâh’tan başka mevcud yoktur' demekle, 'her mevcud Allâh’tır' demek arasında pek büyük fark vardır...

Evvelkisi, 'tevhidi mahz'(sırf tevhid) olabilir; lâkin ikincisi şirki mahzdır (sırf şirk)...

'Allâh’tan başka mevcud yoktur' denildiği zaman, mâsivâya isnad edilen vücudun hakiki olmayıp, hayalî, vehmî, şuurda yansıyan bir emri zıllî olduğu; ve vücudu hakikinin ancak Allâh’a muhtas bulunduğu ikrar ve âlemin bizâtihi ve lizâtihi vücudu hakikisi nefyedilmiş olur ki, bu vahdeti vücuddur...

Çünkü, keşfen sâbit olduğu üzere, biz âlem namına ne biliyorsak, hepsi mahsusatımız, hayalimiz, suveri zihniye ve intibaatı ruhiyemizden (ruhen hissedişimiz) ibarettir... Bunları ayan tasavvur etmemiz, ve bil’izafe hak diyebilmemiz, Zâtında Vâhidi Ekmel olan Hak mefhumunun ezelen ve ebeden tahakkukunu tasdik sayesinde mümkün olabilir ki, bunu fâtihada izah etmiştik...

Binâenaleyh, 'vahdeti vücud' tevhidi vücudisi, eşbahı âlemin zıllî ve hayalî olduğunu görmek ve onları silip maverasındaki Hakkı Vâhidin vücuduna iman eylemek ile mümkün olur!..”(Hak Dini Kur’ân Dili, Cilt:1, Sayfa:576)

Evet, marifete erer, gerçeği fark edersen; ALLÂH’ın varlığı ile mevcut ve kaîm bir varlık olduğuna iman edersin; ki bundan sonra da artık sende “bireysel benlik, kendini bir birim olarak kabul etme” kavramlarının olmaması gerekir.

Ama gene de bu birimsellik kavramı sende olur mu, olur!..

Niye olur?..

ALLÂH öyle dilediği için olur!

Çünkü O’nun dilediğine ve yaptığı işlere karışacak O’nun dışında ikinci bir varlık söz konusu değildir.

Bu hususta akla gelen bazı âyetler var:

“…Yahluku ma yeşa…” (42.Şûrâ: 49)

“DİLEDİĞİNİ YARATIR.”

“…Yef’alu ma yüriyd.” (2.Bakara: 253)

“DİLEDİĞİNİ YAPAR.”

“Lâ yüs’elu amma yef’alu...” (21.Enbiyâ’: 23)

“YAPTIĞINDAN SUAL SORULMAZ.”

Şimdi burada bir ince nokta daha var... Allâh’a yaptığından sual sorulamaz; demiyor! Yani, sorulabilir ama sorulmaz, sorabilirsiniz ama sormayın gibisine değil...

Yaptığından sual sorulmaz, yani sual sorulması imkân dışıdır, olanaksızdır! Niye olanaksızdır?..

Çünkü Allâh dışında ikinci bir varlık yoktur, ki sual sorsun! Dolayısıyla Allâh’a yaptığından sual sorulmaz!

Gelelim ikinci iman edilecek hususa...

AHMED HULÛSİ

1993

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Yazıyı İndirebilirsiniz!