Bu kopuşlar gerçekleşmediği sürece, senin kendini tanıma noktasına gelmene imkân yok!..

İşin bilgi yanını konuşmuyorum, yaşam yanından söz ediyorum...

Çünkü, ne olursa olsun bilgi, insanı arındırmaz!..

Bilgi, insanı paklaştırmaz!..

Bilgi, insanı saflaştırmaz!..

Bilgi, gereği uygulanmak içindir!..

Öz’ündeki, “sır”rındaki hakikati, Kurân’ı anlayabilmen için ancak ve ancak, temizlenmiş, arınmış olman şart!.. Çünkü:

“Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden - hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!” (56.Vâkı’a: 79)

Diyor... Neden arınacaksın?..

Gerçekleri görmene ve değerlendirmene engel olan tüm şartlanmalarından, huylarından, bağımlılıklarından, dünyaya ait seni kendine esir eden tüm ilgilerinden arınacaksın!..

Bütün bunlar, kendini varsayım kişilik olarak hissetmene sebep olan şeyler...

Zaten kendini kişi olarak hissetmesen, onlar senin için hiçbir şey ifade etmeyecektir!.. Seni zorlamayacak, seni üzmeyecek, seni sıkmayacak, seni bunaltmayacak, kafanı bir an bile meşgûl etmeyecek...

Hangi olay, hangi konu, hangi problem senin kafanı meşgûl ediyorsa, o meşgûl eden şey kadar sen bu kişisin!..

Oysa sen, bu kişi değilsin!.. Sen, bu beden, çevrenin gördüğü gibi hitap ettiği kişi değilsin!..

Nesin?..

İşte seni, ne olduğuna yöneltmek isteyen âyetlere geliyor sıra...

Diyor ki:

“‘HÛ’dur, Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın!..” (57.Hadiyd: 3)

Geçmiş veya gelecek... Sınırsız geçmiş veya sınırsız gelecek... Zâhir ve Bâtın O’dur!..

“Zâhir” dediğimiz şey nedir?..

Bu gözümüzle gördüğümüz her şey, “zâhir” kelimesi kapsamına girer... “Bâtın” dediğimiz şey de, bu göz ve kulakla, beş duyuyla algılayamadığımız her şey...

Bunların, sana göre tümü, “O”dur!.. Yani, bunların hepsi de -ki bu çokluk kavramı sana göredir- “O” dediğin varlıktır!..

Yani, “HÛ”!..

“HÛ” kelimesinin mânâsı bir anlamıyla “O” demektir!.. Bir diğer anlamıyla da “Zât’ın hüviyetine” işaret eder ki, o mânânın tafsiline bu kitapta girmeyeceğiz[1]...

Sen, bu beş duyu aracın dolayısıyla, o bütünün arasına giriyorsun; araya girişin itibarıyla da, senin önün ve arkan, ön yüzün ve arka yüzün diye bir olay ortaya çıkıyor!..

Gerçekte TEK bir sonsuz sınırsız mutlak var, ki “O”nun için, “O”na GÖRE, “Zâhir”, “Bâtın”, “Evvel”, “Âhir” gibi kavramlar söz konusu değil!.. Bunlar bize GÖRE tarifler, tanımlamalar!.. Anlayış sınırlarımızı genişletmek için verilmiş izahlar...

Sen, algılama kapasitendeki sınırlılığın getirdiği varsayımınla, TEK’i bölüyorsun!.. Zâhir ve Bâtın çıkıyor ortaya!..

Artık sen oradan, o aradan çık, sıyrıl!..

O zaman “Tek bir Bütün”ün var olduğunu fark edersin!..

Yani, ikilik “sen”den, senin kendi varlık zannından doğuyor!.. Aslında ikilik yok, dış yapı böylesine bir bütün...

Peki... Bu bütünün arasına “Ben giriyorum, ben varım” diyorsun. Hayır!.. Sen yoksun, diyor. Neyle ifade ediyor bunu?..

“Attığında, sen atmadın, atan ALLÂH’tı!..” (8.Enfâl: 17)

Bedir savaşında Rasûlullâh (aleyhisselâm) düşmana ok atıyor. Ok atma olayı ile ilgili olarak da bir gerçeği ifşa etmiş oluyor.

Oku, göze göre, zâhire göre kim attı?.. Rasûlullâh (aleyhisselâm) attı!..

Ama, âyet diyor ki; “Attığında, sen atmadın, atan ALLÂH’tı!..”

O TEKLİĞİN içinde senin bir ayrıcalığın, ayrıca bağımsız bir varlığın yok ki, sen atmış olasın!..

Mâdemki “O” bir bütün, tümel TEK varlık; bu tümel varlığın içinde “sen”in ayrıca bir varlığın yok!..

Yoksa, sen, nasıl olur da “ben attım” dersin?..

Veya, ha “ben attım” demişsin, ha “sen attın” demişsin!.. Ben attım sözüyle, sen attın sözü aynı düzeydedir!.. Fark yapmaz ki!.. Sen attın, ben attım veya o attı!..

Bunların tümünün üstüne bir çapraz çiziyor...

Hayır!.. “Allâh attı!” diyor...

Sen ne zaman ki bir olayda, “falanca yaptı veya filanca yaptı” dedin. Yani, araya bir kişi soktun. Ahmed de, Hulûsi de, Cemile, Mazhar de; velhâsılı kelâm ne dersen de, araya kişi soktun!.. İşte bu anda âyetin bu hükmünü farkında olmadan inkâr ettin!..

“Attığında, sen atmadın, atan ALLÂH’tı!..” (8.Enfâl: 17) diyor.

Peki bu gördüğümüz varlık ne?..

Ona geliyoruz şimdi:

“Biz, semâları ve arzı ve ikisi arasındakileri Hak olarak yarattık!..” (15.Hicr: 85)

Yerler, gökler ve ikisi arasındaki her şey, Hakk’ın dışında bir şey değildir!..

Sen, Hakk’ın varlığıyla meydana gelmiş olanlara, algılama araçlarının sana verdiği verilere dayanarak değişik isimler taktın... Yer dedin, gök dedin, insan, hayvan dedin vs..

Hâlbuki bu varlık, gerçeğiyle Tek bir varlık; Tek bir yapı hâlindeki varlık!..

Ama bu beş duyu ile mevcut yapıya bakarsan, pek çok varlık var sanki!..

Öte yandan basîretinle bakarsan, Tek bir varlık!..



[1] “GAVSİYE AÇIKLAMASI” isimli kitabımızda bu konuyu bulabilirsiniz.

7 / 61

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!