Üçüncü Gün

Cem son dersini de verdikten sonra, hızlı bir şekilde okuldan çıktı. Kaçıyordu sanki kalabalıktan, beşerî ilişkilerden!..

Gerçekte şu an için Elf’le görüşme yolunda büyük bir arzusu da yoktu... Sadece sakin bir yerde kendi kendine kalmak ve aldığı yeni bilgileri düzenleyebilmek düşüncesindeydi...

Bir dolmuşa atladı ve şehrin merkezine indi... Oradan sahile doğru yürüdü... Ve kentin ileri bir koyuna kalkan, şehir hattı vapuruna bindi. Hava oldukça sıcaktı... Vapurun yan tarafına, açığa oturmuştu... Sıcak havaya karşın, biraz da vapurun hızı dolayısıyla tatlı bir esinti vardı...

Kravatını çözdü çıkardı, katladı ve çantasına yerleştirdi... Böylece, kendini, beşeriyetten yana biraz daha özgür hissetti!.. Ve dalıp gitti...

Acaba, her şeyin izafî-göresel olduğu bir evrende, gerçek diye bir şey olabilir mi idi?

Her şeyin varlığı, bir diğer şeye nispetle, bir diğer şeye göre idi... En basitiyle, yaza nispetle kış, soğuğa nispetle sıcak, teke nispetle çok, sonluluğa nispetle sonsuz...

Ya, bu izafeti yani göreselliği meydana getiren dar görüşlülük ortadan kaldırılırsa?.. O takdirde hâlâ ayrılıklar mevcut olabilir bilir miydi ki?..

Gerçekte, bilimin eriştiği gibi, madde açısından bakılınca zıtlar ve zıtların birleşmesinden doğan birlik, ve bu birliğin çeşitli safhalarda aldığı, değişik bir görünüm değil mi âlem?..

Su... Isınınca buharlaşıyor... Bulut oluyor... Çok soğuyor, yoğunlaşıp buzlaşıyor... Veya karlaşıyor... Yere iniyor, eriyor, eriyor su oluyor... Ve sonra aynısı... Aslında su, bilimin gelişmediği devirlerdeki insanlar için o devre göre, bir misal... Ya günümüzde...

Enerji... Bilimin bugün bile tespit etmekten âciz kaldığı yüksek frekanslı (titreşimli) dalgaların, devamlı dönüşümlerle en basit atom olan tek çekirdekli ve elektronlu hâle dönüşmesi, bunun diğer atomlara dönüşmesi ve böylece, birin çok hâline ilk geçişi; sonra moleküllerin ve nihayet basit maddelerin ortaya çıkışı... Sonra, iki ayrı asidin bir hayat adını ve şeklini alarak hücrelere dönüşmesi ve nihayet evrenin en gelişmiş hücreler topluluğu olan insan beyninde zirveye çıkış... Ve zirvedeki bu beynin, zamanla tekrar inişe geçerek, nihayet toprağa dönüşü ve... Evet, ve..?

Ya, “insan” dediğimiz şey nasıl hâsıl oldu ve ne oluyor?.. Bedenin gelişimi içinde nasıl hâsıl oluyor?.. Ve nihayet tekrar toprağa dönüyor...

İşte “insan” dediğimiz varlık... O nasıl oluştu?.. İnsan, toprağa dönüşüyor mu?..

“İşte zaten, çözümü sizce en güç olan nokta da burası...”

Diyerek Cem’in yanında Elf beliriverdi... O da kendisi gibi oturmuş ve ayaklarını da vapurun koruyucu demirlerine uzatmıştı... Cem bir an irkildi ve hemen toparladı kendisini...

“Özde!..”

“Özde Cem!.. Alıştın selâmlaşmamıza...”

“Hoşuma gitti... Anlamı özellikle... Lütfen, şu deminki sorunun cevabını verir misin?.. En çözemediğim hususlardan biri o çünkü...”

“Haklısın... Üst yapı yaşamına geçerek, bu oluşumu seyredebilenlerden gayrısı, bu sırra vâkıf değildir!.. Zaten, onlar da bu oluşumu yazmamışlardır!..

Anlatayım...

Tümel akıl; bir birimin, bir mânânın oluşmasını irade ettiği anda; o birim, o varoluş gayesini gerçekleştirecek enerji olarak hayata atılmış olur... O birimin burada kaderi söz konusudur...

Bazı birimler tâ insanlığa kadar ulaşır... Bazıları ise daha evvelki noktalardan dönüşe geçerler... O birim, insan olmak üzere var olmuş ise, enerji−ışın−atom−molekül−hücre yapılarından geçerek, yani bu dönüşümleri tamamlayarak, nihayet insan hâlini alır. Bu geçiş safhalarının her birinde, o birimin gayesi, sadece içinde bulunduğu aşamayı tamamlayabilmektir... 

22 / 83

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!