Şartlanmalar, kişinin isimler terkibi doğrultusunda kişiyi etkiler ve onda belli değer yargılarını meydana getirir.

Şöyle düşünün bu olayı...

Siz çevreniz tarafından bir şey hakkında, “bu değerlidir” diye şartlandırılmışsınız. Böyle şartlandırıldığınız sırada sizin gerçek kişiliğiniz, gerçek benliğiniz ortaya çıkmamış; henüz gelişmemiş durumdasınız. Zeki bir mahlûk hâlinde yaşıyorsunuz... Çevren de sana, “bu değerlidir, bunu al; sana bu lazım, sen şuna lâyıksın, sen şöylesin, sen böylesin” diyor. Sen de bu şartlanmalara tâbi bir birim olarak, onu ele geçirmek istiyorsun!

Benlik, dilediğini yapıyor!

Nasıl yapıyor?

Hangi istikamette şartlandırılırsa onu ele geçirmek için yapıyor.

Bu yüzdendir ki sen, onu ele geçirmek için mücadele veriyorsun. Bu şartlanmanın getirdiği değer yargıları ile mücadeleyi verirken, bu defa, onu elde edip edememe hâli sende duyguları meydana getiriyor.

Eğer o şeyi ele geçirirsen, bu sende sevinç dediğimiz duyguyu meydana getiriyor.

Yok, o nesneyi elde edemezsen, şartlandırıldığın o nesneyi ele geçiremezsen, bu defa sende “üzüntü” dediğimiz duygu meydana geliyor.

Ya da, şuna sahip ol, telkini doğrultusunda sen o şeye sahip oldun... Sonra da o şeyi senin elinden aldılar.

Oysa, sende bir sahiplik düşüncesi oluşmuştu daha önceden!.. Bu sahiplik düşüncene karşılık, o şey de senin elinden alındı mı? Alındı! Senin için ıstırap ve azap başladı işte!

Yani, duygularının kökeninde senin değer yargıların yatıyor!

Duygularını oluşturan veya körükleyen değer yargılarını meydana getiren faktör de, şartlanmaların!

Bilincin, bu şartlanmalar denizinde bir o yandan gelen dalgalarla öbür yana gidiyor... Bir öbür yandan gelen dalgalarla bu yana gidiyor!

Ve sen sürekli olarak; şunu elde edeyim, şunu elde etmeyeyim, şuna yaklaşayım, şunu kaçırmayayım, şunu kapayım derken, bir ömür böylece geçip gidiyor. Her şey yitiriliveriyor!

Dolayısıyla da ölüm ötesi yaşama hiçbir hazırlık yapmadan geçiriyorsun ömrünü ve burada elde edemediğin şeyi de orada elde etme imkânın olmadığı için, artık şu Dünya’daki geçici zevkler uğruna bütün ebedî hayatını yitirmiş oluyorsun!

Gitti ebedî hayat!..

Bu yüzden diyor ki O Zât, bu Dünya’da insana verilecek en büyük nimet, kişiye ölüm ötesi yaşam yolunda yardımcı olabilecek bir hayat arkadaşıdır.

Eğer kişinin eşi, ölüm ötesi yaşama inanmıyorsa, o yolda eşine yardım edecek biri değilse, o kişi zaten baştan çok büyük belâlara düçar olmuş demektir.

Yukarıda anlattıklarımız şartlanmalarla ilgili yönlerdi...

İkinci olarak tabiat ile ilgili yönlere geçelim.

Ne dedik?..

Tabiat, bedenin kimyasal yapısının veya biyolojik yapısının oluşturduğu dürtülerdir. Bu dürtüler bir delide de vardır, bir akıllıda da... Yani, akılla bağlantılı değildir. Vücudun kimyasının oluşturduğu birtakım özelliklerdir.

Yiyip, içeceksin; vücudun belli bir enerji girdisine ihtiyaç duyduğu için, bunları isteyecektir. Ancak bu istekler dahi esasen vücudun biyokimyası ile alâkalıdır. Zaman zaman tuzlu şeyler yemek istersin, zaman zaman tatlı şeyler yemek istersin.

46 / 52

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!