Sunu

Değerli Okurum,

1989 yılında Antalya’da yaptığımız sohbetlerden oluşan bu kitapta; tasavvufun bazı temel konuları ile bilim dünyasındaki bilimsel çalışmalar sonucu elde edilen verilere dayalı en son görüşleri sentez yaparak, size değişik bir bakış açısı sunmaya çalıştım.

Gerek tasavvuf ve gerekse bilimsel sahada nakletmeye çalıştığım bilgiler, ilk defa benim açıkladığım gerçekler değil! Bizden önce de bir kısım değerli araştırmacı ve ehlullâh tarafından keşfolunmuş bilgiler... Ne var ki bunlar fazla yaygın bilgiler değil; ayrıca iki ayrı dalın bir sentezi de bilebildiğim kadarıyla bugüne kadar yapılmış değil!

Fakültesinde kendisine öğretilenle kalmamış, en son bilimsel gelişmeleri yansıtan literatürü takip eden kişiler, muhakkak ki bizim bu naklettiklerimizin değerini takdir ederler. Kuantum Fiziği ve ona dayalı olarak inşa edilen Holografik Beyin ve Evren gerçeğine açıklık getirmeye çalışan bölümlerimiz ile; tasavvufun Vahdet müşahedesinin tespit ettiği Âlemlerin aslı hayaldir realitesi, bu kitapta olabildiğince net bir şekilde açıklanmaya çalışılarak; bilim ile tasavvufun, aynı şeyin iki ayrı yorumlaması olduğu anlatılmak istenmiştir.

Gerçekte var olan “tek yapının” = “hakikatin” geçmişte sezgiye veya “vahye” dayalı bir şekilde algılanıp; “mecazî” bir şekilde, benzetme yollu, semboller yollu dile getirilmesiyle; 1990’larda en son şeklini alan bilimsel bakış açısının aynı gerçekte buluşması, elbette ki ehli için büyük bir zevkle temâşa edilecek bir kemâlât ve güzelliktir!

Tasavvuf ehli arasında “HAKİKAT” diye anlatılan şeylerin dahi gerçekte sadece bir “mecaz” olduğunu; o mecazların neye işaret ettiğini ise, o alanda yaşamı olan herkesin bilebileceğini, daha önce yazmıştık. Burada yaptığımız açıklamaları da elbette her kâmil kişi bilir, yaşar; bizim de kendi bildikleri gerçekleri kaleme almış olduğumuzu fark eder...

Biz bu bilgileri, tasavvufa eğilimi olan kişilerin, konu hakkında genel bilgisi olsun; tanıdıkları kâmillerden bu işin ötesindeki, yazmadığımız sırları öğrenmelerine basamak teşkil etsin diye kaleme aldık... Ehil olan mürşidi kâmilleri bulan, bunların gerisini de ondan talep eder... Bizden ancak bu kadarı!..

Bu arada önemli bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum...

Bundan 25 sene evvel yazmış olduğumuz “RUH İNSAN CİN” isimli kitapta, insan ruhunun beyin tarafından üretilen, “mikrodalga” yapıyla meydana geldiğini belirtmiştik... O günleri, belli bir yaşta yaşamış olanlar takdir eder ki; dinî konuların ilk defa olarak bilimsel açıklamaları yapılıyordu... Hatta bu yüzden bir hayli tepki almıştık taklit ehli tarafından; “Din inanç meselesidir, bilimsellikle ilgisi yoktur” denerek...

“RUH” adı verilen yapının, aynen bugünkü beden gibi, kendi boyutuna göre bir somut yapı olduğunu ve beyin tarafından üretildiğini; ışınsal kökenli boyutun bir yapı türü olduğunu izah anlamına gelen bir şekilde “mikrodalga” kelimesini kullanmıştık. Amacımız, kelimenin spesifik anlamı değil, genelde herkesin düşüncesini bu “dalgalar âlemi”ne yönlendirmekti...

Aradan geçen 25 sene ise, bu sahada fevkalâde gelişmeler yaşattı bizlere ve artık “dalgalar âlemi”ni çok detaylı olarak tanımaya başladık... Bunun sonucu olarak da belirli bir frekansı olan ve “mikrodalga” fırınlarda kullanılan türden dalgaların özel adı olarak bu kelime literatürde değerlendirilmeye başlandı... Öyle olunca da, bizim 25 yıl önce başka amaçla kullanımımız, yanlış olarak değerlendirildi!

Biz bir bakış açısı sunduk... Elinden gelen, eksiğimizi tamamlasın ve insanlara daha faydalı olsun! Dileyen de yaratılışının gereğini yapmaya devam etsin!..

Bu vesileyle, “RUH” kelimesinin anlamına biraz daha açıklık getirmeye çalışalım...

1 / 66

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!