Sayfayı Yazdır

Burçların Beyin Üzerindeki Tesirleri

Eskilerin “BURÇ” kelimesiyle adlandırdığı takımyıldızlar yaklaşık 500-600 milyon ile milyarı geçen sayılarda bir araya gelmiş Güneş benzeri yıldızlardan oluşmuştur. Ve bunlar, evrene, kendi yapılarına uygun bir biçimde çeşitli kozmik ışınlar yayarlar.

Bunların yaydıkları ışınlar ise Güneş çevresinde dönmekte olan Dünya’yı ve üzerindekileri, tüm sistemle birlikte sürekli bombardıman altında tutarlar.

Güneş sistemindeki Plüton, Neptün, Uranüs, Satürn, Jüpiter, Mars, Dünya, Venüs ve Merkür isimli planetler sürekli olarak bunlardan gelen tesirleri alırlar ve bir tür yansıtıcı görevi görerek insan beyinlerini daimî olarak etki altında tutarlar.

Beynin bu ışınsal etkilerle belli açılımları kazanması üç ana devrede mütalaa edilebilir...

A- Sperm - yumurta bileşiminin 120. günü.

B- Yedinci - dokuzuncu ay süreci.

C- Doğum anı.

 

120. GÜN OLAYI

Cenin 120. güne ulaştığında henüz yeni oluşmaya başlayan beyin, ilk kozmik ışınsal tesirleri değerlendirebilecek düzeye ulaşır. Ve bu ilk aldığı tesirle birlikte gen yapısında bir değişiklik meydana getirecek “ruhunu” oluşturacak bir biçimde holografik ışınlar yaymaya başlar!..

Diğer yandan, daha önceden tüm hücreleri bir arada tutan ve sinir sistemi aracılığıyla yayılan biyoelektrik ise, tüm hücreleri bir tür elektromıknatıs durumuna sokmuş olduğu için, bu beynin oluşturduğu “holografik yapılı dalga beden” yani “RUH”, bütün bedene bağlı olarak sürekli beynin yaydığı dalgalar ile gelişmeye başlar.

Beynin bu 120. günde aldığı tesir neticesinde “Ruh”unu meydana getirmesi yanı sıra; ikinci olarak da bu ışınlar, geliş gücü, mahiyeti ve açıları itibarıyla, beyinde mevcut olan ikinci bir devreyi açar ise, bu defa bu beyin, yerkürenin manyetik çekim alanına karşı koyacak türden bir antiçekim dalgası üretip bunu da “Ruh”a yüklemeye başlar. Bu konuyu “İnsan Ruhu Üzerine Açıklamalar” bölümünde detaylı açıkladık.

Şayet bu devre o günde açılmaz ise, bu defa bu varlığın büyüme devresinde de beyin, Dünya çekim alanına karşı koyma gücünü sağlayan bu enerjiyi “ruh”a yükleyemez. İşte bu husus “Saîd”lik ve “Şakî”lik hâli diye tanımlanmıştır.

Üçüncü olarak bu anda alınan tesirler kişinin beyninde belli bir ömür devresine müsaade eden bir tür kontak meydana getirir. Diyelim ki 45 sene açık kalarak hayata yol açacak bir geri sayım devresi...

Şayet bir kaza durumu söz konusu olmaz ise, o sürenin sonunda Mars’ın, Plüton ve Ay’la beyin haritasındaki ölüm noktasında bir sert açı meydana getirerek oluşturduğu ışınım bu beyindeki kontağı kapatır ve beyin bir anda durur!.. İşte sapasağlam iken, sebep yokken, “bir anda öldü” denen olay bundandır!.. Yani bu üçüncü tesir de kişinin “ecelini” meydana getirir ki, bu sürenin uzaması mümkün değildir.

Nihayet bir de dördüncü tesir alır beyin bu 120. günde... O da daha sonraki yaşamında ne kadar açılım sağlayabileceğini sağlayan ana devre açılım kapasitesini meydana getirir. Bir diğer ifade ile “rızık” durumunu.

İşte bu anlattığımız olay 1400 sene evvel Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın ağzından şöyle dile gelmiştir:

“Sizin birinizin ana - baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk yani 80 gün) katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge yani bir çiğnem ete tahavvül eder. (120 gün böylece tamam olduğunda) Allâh bir melek gönderir. Ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki; onun işini, rızkını, ecelini, saîd veya şakî olduğunu yaz!.. denilir.

Sonra ona ruh nefholur. İmdî, sizden bir kişi iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet arasında birkaç kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler. Bu defa o cehennemliklerin işini işler!..

Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hatta kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi, ehli cennetin işini işler (ve cennete gider).” (Buhari)

Evet, demek ki 120. günde ilk beyin cevheri, kozmik ışın etkileri ile, yukarıda mecazî bir ifade ile açıklanan hususları kayda alarak ve bunları diğer yandan da “Ruh” üzerine yükleme yaparak faaliyete başlıyor!

Beyin dedik...

Olgun insan beyninde son bilimsel verilere göre, yaklaşık 15 milyar sinir hücresi yani nöron mevcut bulunuyor. Ve her bir hücrenin 16 bin ayrı hücre ile bağlantılı olarak faaliyet gösterebildiği ifade ediliyor.

Gene bu sahada çalışan değerli bilim adamlarının bulgularına göre, normal düzeydeki bir insan, bu 15 milyar beyin hücresinden oluşan beyin kapasitesinin ancak % 5-7 arasındaki bir bölümünü; bilim adamları, düşünürler gibi daha fazla beyin çalışması yapanlarda da bu kapasitenin % 10-12’ye kadar yükselebilen bir kısmı değerlendiriyorlar.

Beyin hücrelerindeki biyoelektrik enerji diğer hücrelerle bağlantı kuruyor ve beynin biyoelektrik gücü ve bu gücün içine aldığı hücre grubu kapsamı nispetinde de yüksek düzeyde beyin faaliyeti olarak meydana geliyor.

İşte 120. günde beyin cevherinin almış olduğu bu ilk kozmik tesirler, o kişinin dinî tâbirle “Ayânı sâbitesi”dir!.. Yani, sâbitleşmiş ana programı!.. Öyle ki, artık bu ana programda asla bir değişiklik söz konusu olmaz!..

 

7. – 9. AY SÜRECİ

Daha sonra özellikle 7. ay başlarından itibaren gelişen beyin, istidadını oluşturacak bir biçimde, içinden geçtiği burçlardan giderek artan bir biçimde aldığı ışın tesirlerini değerlendirmeye başlar. Bu aylarda alınan tesirler ise kişinin ilerde düşünme gücünü ve kapasitesini oluşturacaktır.

Nihayet beyin 9. ayda ve doğumdan hemen önceki bir iki gecede en verimli şekilde gelen tesirleri değerlendirir. Ve doğum durumuna girer. Bu an’a kadar alınan tesirler kişinin sadece, az önce de belirttiğimiz gibi düşünce dünyasını oluşturan tesirlerdir.

 

DOĞUM ANI

Beyin bundan sonra en güçlü ışın etkilerini ise doğum anında annenin rahminden dünyaya geldiği anda alır.

“Yükselen burç”-“Ascendant” tâbir edilen bu kozmik etkiler, annenin koruyucu manyetik perdesinden dünyaya çıkan bebeğin beynini en güçlü şekilde etkiler!.. Bu etkiler ise, o kişinin mizacını, karakterini, çevresiyle ilişkilerini ve olaylar içinde ne tür bir yaşam süreceğini programlar.

Hemen burada akla gelecek şu sualin cevabını verelim.

Genetik (irsiyet) diye bir olay var! Genlerin ne olduğunu biliyoruz. Bu yolla gelen ana bilgilerin kişideki rolü nedir?..

Genler kanalıyla gelen tüm bilgiler, şayet o kişinin beyninde kendilerini gösterebilecekleri uygun açıklıklar bulabilirlerse ortaya çıkarlar. Yok eğer o beyin, genleri kanalıyla sahip olduğu bilgileri, ortaya koyabileceği bir biçimde uygun açılımı burçlardan almamışsa, onları aynen kapalı olarak muhafaza eder ve kendisinden sonrakilere iletir. Tâ ki genlerdeki bilgilerin ortaya çıkmasına uygun açılımda bir beyin bulana kadar bu böylece devam eder.

Esasen başlı başına bir kitapta izah etmemiz gereken bilgileri burada daha fazla açarak okurlarımızı sıkmak istemiyoruz. Bu sebeple konuyu ana çizgileriyle anlatıp, sistemi gözler önüne sermeye çalışacağız. İlâhî nizamı, işleyiş şeklini elimizden geldiğince anlatmaya çalışacağız.

İşte bu andan sonra, sanki ıslak alçının kalıpta suyunu yitirdikten sonra yeni bir form almaması gibi, beyin de yeni açılım tesirleri almaz olur. Ve hangi tür tesirler ile oluşmuş ise, o kişinin düşünce, duygu, tasavvur, vehim, hayal gibi beyin fonksiyonları o düzeyde ölene kadar devam eder. Nitekim bu yeni tesirlerle açılım olmayışı da; “Yedisinde neyse yetmişinde odur; can çıkmadıkça huy çıkmaz” gibi halk deyişleriyle anlatılmaya çalışılmıştır.

Gerçekten bu böyle midir?..

Astroloji doğru mudur?..

30 / 66

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!