Melekler Hakkında

Bu kuantsal yapı; meleklerin hammaddesi, cevheri, varoluş cevheri...

Fakat sanmayalım ki bu melekler sadece belli enerji odakları... Bunların büyük bir kısmının boyları, boyutları, özbileşimleri mevcut!..

Meleklerde, orijinal yapıları itibarıyla dişilik-erkeklik mefhumu yoktur! Neden?..

Gayet basit!.. Onlarda bizim gibi bir madde beden veya madde bedenden oluşan ışınsal bir beden yok ki!..

Bir enerji dalgasının dişiliği-erkekliği olur mu?.. Düşünün!..

Bir telsiz dalgasının, radar dalgasının erkekliği-kadınlığı olur mu?..

Bunların erkekliği-dişiliği olmadığı gibi; bunların çok daha alt boyutlarındaki; dalgasal yapının çok daha alt boyutundaki, ışınsal yapıda da elbette ki erkeklik-dişilik diye bir kavram olmaz!..

Bu kuantsal yapıdan meydana gelmiş “NÛR” kökenli varlıklarda erkeklik-dişilik olmaz!..

Meleklerin kanatlarının olması, hem gerçektir, hem de işaret yollu bir açıklamadır!..

İşaret yollu açıklama olması şu yöndendir... İki kanatlı, üç kanatlı, dört kanatlı, beş yüz kanatlı, altı yüz kanatlı gibi ifadeler bu sayılara tekabül eden kuvvetleri ve özellikleridir. Yani, bazı meleklerin üç dört vazifesi vardır, bazılarının üç yüz dört yüz... Nasıl ki insan iki kolludur; yani, iki koluyla iki ayrı iş yapabilir denirse... Elbette bu görevleri yerine getirecek kuvvetleri de vardır, değişik yönlerde...

Nasıl ki bir insanın değişik yönleri, değişik kabiliyetleri, değişik özellikleri vardır. İşte meleklerde bu husus, kanat olarak ifade ediliyor.

Bununla beraber, belirli görevleri dolayısıyla sûretlere bürünmüş ve o sûretlerle yaşamlarına devam eden sayısız melekler de vardır.

Burada fark etmemiz önemli olan nokta şudur:

Bizim algılama kapasitemize GÖRE, evrende mevcut olan varlıklar üç sınıf olarak insanlara tanıtılmıştır:

1. Melekler,

2. Cinler,

3. İnsanlar.

 

1. Melekler

Sûretsiz olarak, “RUH-U MUHAMMEDΔ ya da “RUH-U Â’ZÂM isimleriyle işaret edilen orijin ilk varlıktan; O’nun ilminde dilediği bir şekilde; O’nun enerjisiyle-kudretiyle meydana geldikten sonra; kendilerine takdir edilen yaşam ve görev biçimine uygun olarak evrende yaşamlarına devam ederler... “NÛR” yapılı varlıklar olarak vasıflandırılmışlardır.

 

2. Cinler

Orijinleri “nûr” diye tarif edilen kuantsal enerjinin ışınsal enerji şekline dönüşmesiyle meydana gelen boyutta yer alan; dalgasal bedenli bileşimlerinin oluşturduğu bilinçle yaşamlarını sürdüren canlı türüdürler.

Cinlere göre melekler, “robot varlıklardır”... Çünkü melekler, varoluş gaye ve görevlerinin dışında bir şey yapamazlar!..

 

3. İnsanlar

Yapıları itibarıyla, bünyeleri en alt katmanda “nûr”dan; algıladığımız boyutta bildiğimiz biyolojik bedenden; ve nihayet gelecekte yaşamına devam edeceği mikrodalga-holografik ışınsal bedenden oluşmuştur!..

Burada yani insanın oluşumunda, eğer dikkat ettiyseniz, cinlerin oluşumundan farklı bir yol izlenmiştir.

Cinler, direkt olarak “nûr” boyutunun, “nâr” boyutuna dönüşmesiyle meydana gelmişken... Ve bu yüzden cinler, kendilerini evrende meleklerin daha tekâmül etmiş türü olarak nitelerken...

Buna karşın insanlar, tüm madde dünyası gibi direkt olarak “nûr” yapının yoğunlaşmasıyla meydana gelmiş biyolojik varlıklar olarak madde dünyasına selâm vermişler; akabinde biyolojik beynin ürettiği dalgasal-ışınsal bedene yani “ruh”a kavuşarak ölüm ötesi dalgasal boyutta yaşamlarını sürdürmeye başlamışlardır.

Dünya yaşamından, biyolojik beden boyutundan; ölüm ötesi ışınsal bedene ve dalgasal (wave) boyuta -ruhlar âlemine yani kabir âlemine- geçiş olduğu gibi...

Bir kısım insanlar için de, “cehennem” diye tanımlanan Güneş’in “nârî” denen ışınsal alt boyutundaki dalgasal-ruh beden yaşamından; çok daha lâtif olan “nûrî” bedene dönüşerek; “nûr” yapılı “cennet” boyutuna geçmeleri söz konusu olacaktır!..

Ve bu süreç sonunda insanlar, “nârî” beden kayıtlarından kurtularak, “nûrî” bedenli, fakat bileşimindeki isimlerin elverdiği ölçüde dilediğini yapan ve “Halifetullâh” olan melekî yapılı varlıklar olarak yaşamlarını ölümsüz bir şekilde sürdüreceklerdir.

Buna karşın cinler ise, geride kalan insanlarla Güneş’in alt boyutunu oluşturan dalgasal boyutta yaşayacaklardır.

Evet konuyu fazla genişletmeyelim... Bir kısım meleklerin kendilerine has, varoluş amaçlarına göre oluşmuş sûretleri söz konusu!.. Fakat bu sûretler konusuna fazla dalmayacağım. Çünkü bizim hafsalalarımız henüz bu konuyu almaz.

Bu konuya “TEK’İN SEYRİ” isimli kitabımızın “Üst Madde” bölümünde bir miktar daha girdik... Ne var ki, bu arada bilgi birikimimizin daha gelişmesi ve kavrama kapasitemizin genişlemesi gerekli... Çünkü biz şu anda, mevcut şartlanmaların istikametinde, şartlanmaların getirdiği değer yargılarıyla yaşayan birimleriz.

Bu yaşa kadar, anamız, babamız, çevremiz, okulumuz, gazete, televizyon bizi neye şartlandırdı ise, hiç aslını araştırmadan, muhakeme ve tefekkür etmeden, onları doğru kabul etmişiz eğrisiyle-büğrüsüyle!.. Onun dışında gelen verileri de otomatik olarak reddedip, “Böyle bir şey olmaz, hayır!..” deyip, onlar üzerinde düşünmekten ve muhakemeden kaçınıyoruz.

Elbette bu, şartlanma düzeyinde yaşama ilkelliğinin oluşturduğu inkâr!..

Onun içindir ki, meleklerin bu yapısal özellikleri, görünümleri üzerinde daha fazla durmayacağım...

Zira otomatikman, şartlanmalardan oluşmuş yapınızın doğal sonucu olarak inkâra gidersiniz!.. Çünkü henüz şartlanmasız düşünme özelliğine sahip değilsiniz!.. Zira siz düşünce boyutunda bile özgür değilsiniz!..

Özgür düşünebilmek için, önce kişinin bilincinin, çevresel şartlanmaların getirdiği değer yargılarından arınması gerekir.

39 / 61

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!