Sayfayı Yazdır

Kur’ân Mucizesidir Yaşadığımız “Altın Çağ”

“Altın Çağ” vurgusu, insanlardan açığa çıkacak olan TEK’lik ilminden dolayıdır. Kur’ân-ı Kerîm, bugün bilimsellikle erişilen realiteyi, sistemi, varlığın hakikatini 1400 küsur yıl önceden bildirmiştir mucize olarak.

Fizik, günümüzde ulaştığı nokta itibarıyla, artık teori-fizik aşamasına geçmiş; varlığın ve insanın, beynin, evrensel enerji/wave ya da bilgi/data/ilimden oluştuğu; yani hologram evrende yaşanmakta olduğu realitesi ile yüzyüze gelinmiştir.

Bilimsel gerçeklik dünyasında, yukarıda ya da ötende, yönetici bir tanrı veya insanlara merhameti dolayısıyla oğlunu yollamış bir tanrı anlayışlarının tümüyle geçersiz olduğu aşikârdır!

Güneş bir mânâda batıdan doğmuş; bilimsel bulgu ve bilgiler, insanlığı önüne katmış, “illâ ALLÂH” anlayışına yönlendirmeye başlamıştır!

İşte bu yüzdendir ki son 34 yılda -yani hicrî yüzyılın başında- “ALTIN ÇAĞ”a girmiş bulunuyoruz!..

Sohbet Metnini Görmek İçin Tıklayın

00:10 Kurân-ı Kerîm’in ana mesajı, ismi “Allâh” olanın, El Vâhid – El Ahad – Es Samed özellikleri dolayısıyla; kendinden gayrına yer olmadığı (lâ gayrıhu) realitesini 1400 küsur yıldır vurgularken; sonunda bu yüzyılda, yaklaşık son 35 yılda da bilim tarafından, varlığın sonsuz sınırsız bir TEK olduğu açıklanmıştır. Bu nedenledir ki, bu çağ beklenen “Altın Çağ”dır! “Altın Çağ” vurgusu, insanlardan açığa çıkacak olan TEK’lik ilminden dolayıdır…

03:50 “Madde” kavramının gerçekliği kaybolmuş; madde-ruh ikilemi tükenmiştir derin bilim alanında; yani fizik bilim gerçekleri üzerine kurulu teori-fizik alanında! İnkâr edilesi, reddedilesi bir “tanrı” kavramı artık kalmamıştır... TEKİL bir varlık gözlenir olmuştur! Bilimsel bulgu ve tespit, “bir ben var bir de ÖTEMDE tanrı var” anlayışına son vermiştir!..

05:38 Varlığın TEK’liğini bilmelerine rağmen, Hz. Muhammed ve dolayısıyla Ku’rân-ı Kerîm’i kabul etmemeleri neyi kaybettirir? Bu konuyu açalım biraz. Çünkü pek çok kişi burada takılmakta; varlığın TEK’liğini bilmek yeterlidir; anlayışında saplanıp kalmaktadırlar…Kur’ân-ı Kerîm, gerçekte, teklif görünümü altında tespittir! TEK’liği bilmek de insan için, amaç değil araçtır!..

06:14 TEK’liği bilmenin getirisi şu olmalıdır: Kişi, ötesinde bir tanrı olmadığını fark ederek; TEK’e kulluk hâlinde yaşamakta olduğunu fark eder; bir. İsmi ALLÂH olanın mutlak sistem ve düzenini (İslâm’ı) fark eder ve buna göre, bir önceki aşamada kendisinden ne açığa çıkarsa, bir sonraki aşamada da onun sonuçlarını yaşayacağını kavrar, iki. Buna göre, varlığını oluşturan Allâh Esmâsı özellikleriyle yapabildiği her şeyi yapmaya gayret ederek, Rabbinin dünyasını buna göre oluşturmasına çalışır, üç…

08:37 Evet, şimdilerde “ALTIN ÇAĞ”ı yaşamaktayız, çünkü... Bilim, çok çok önemli bazı bulgular elde etmiştir: a. Bilim, beynin dalga boyları (wave) olarak kendisine ulaşan data/bilgiyi işleyip; sonucuna göre, kendi içinde, bu dalgaboyu/hologram dünyasında yaşamakta olduğu gerçekliğini görmüştür… b. “Madde”, yalnızca algılayıcılara GÖRE var kabul edilir. Tüm algılayanlar, gerçekte, dalgaboyu/data/bilgi evrenin, algılama kapasitelerine giren bilgi karesi ile muhatap olmaktadır. Mutlak evreni algılamak imkânsızdır… c. Maddenin hakikati sorgulanmış ve bulgularla, madde diye gerçekte ayrı-özel bir şey olmadığı; evrenin, tümüyle TEKİL bir enerji (kudret açığa çıkışı) ve data/bilgi/wave okyanusu olduğu sonucuna ulaşılmıştır ki; bu yapıda her şey tekil bir hologramdan başka bir şey değildir …

10:42 Gerçekte, orijini itibarıyla, enerji/dalgaboyu/bilgi paketi olan, beyin ismi takılmış yapı; kendisinde açığa çıkan bilgi sentezi sonucu “ben”lik kazanır ve bilgisine göre oluşmuş “hologram dünyaSINDA” yaşamına devam eder, sonsuza dek ölümsüz olarak…

12:27 Şuur (insan), ismi ALLÂH olanın ruhu (Esmâ özellikleri) ile varolmuş ruhtur; beden dünya yaşamındaki varlıkların oluşma süreç ve şartlarına tâbi bineği, ya da içinde bulunduğu boyutu algılama aracı/organlarıdır…

14:40 “ALTIN ÇAĞ” dedim çünkü...Kur’ân-ı Kerîm’in vurguladığı, “Tanrı ve tanrılık kavramı yoktur; sadece ALLÂH- Lâ ilâhe illâ Allâh” gerçeği, günümüz bilim dünyası tarafından da reddedilemez bir şekilde açığa çıkmıştır. Madde Dünya ve madde Evren anlayışı tümüyle iflâs etmiş; “SADECE ALLÂH” realitesi bilimsel bulgu olarak açığa çıkmıştır; henüz toplumun çoğunluğuna yansımasa da!..

16:39 Kur’ân-ı Kerîm’in iki ana temel vurgusu vardır: a. Sadece ismi “ALLÂH” olan vardır O’ndan gayrı “yok”tur (lâ gayrıhu)!..b. İnsan Rabbine (beyninin orijini olan Allâh Esmâsı bileşimine) kulluk (Esmâ özelliklerini açığa çıkarmak) için yaratılmıştır Rabbi tarafından; Rabbi, varlığını oluşturan Allâh Esmâsıdır, dışardaki bir tanrı değil. Rab dilerse, O’nu, kendinde bulup tanıyabilirsin!..

19:13 “İnsan” adı verilmiş, gerçekte bedensiz, bir Esmâ bileşiminin oluşturduğu şuur varlık; her an, ismi beyin, orijini dalga/bilgi paketi olan yapısı itibarıyla, algılama alanına girenleri kâh seyredip kâh onlara yön vererek yaşamını sonsuza dek sürdürecektir. Zira, o isim ardındaki varlık, RAB ismiyle anılan Allâh Esmâ özellikleri bileşimidir…

20:45 “İnsan”, ne kadar Kur’ân-ı Kerîm’deki mecaz, misâl, benzetme yollu anlatılan realiteleri çözebilirse, o kadarıyla gerçekleri fark eder ve “ALTIN ÇAĞ”ı daha iyi değerlendirir. Kur’ân-ı Kerîm’in bilgi olarak nasıl bir mucize olduğunu daha iyi fark eder. İslâm’ın, Allâh’a teslim olmak değil; ismi Allâh olana teslim olunmuşluk, anlamına geldiğini anlamanın huzuruyla yaşamak için bildirildiğini fark eder…

23:18 Biline ki... Bu nesil “ALTIN ÇAĞ” neslidir. Kur’ân-ı Kerîm bilimsellikle de tasdik edilmiştir. Olay farklı isimlerle tanımlansa da! Rasûlullâh Hakk’tır; tüm bildirdikleri evrensel gerçekliklerdir.

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Sohbeti İndirebilirsiniz!