3. Âl-u İmran Sûresi

“B”İSMİLLÂHİR RAHMÂNİR RAHIYM

1-) Elif, Lâââm, Miiiym;

Eliif, Lââââm, Miiiim.

2-) Allâhu lâ ilâhe illâ HUvel Hayy’ul Kayyûm;

Allâh O; tanrı ve tanrısallık yoktur, sadece “HÛ” (HÛ ismi, hüviyet-i Zât’a işaret eden isimdir ki birçok yerde önce “HÛ” denerek hüviyet-i Zât’ın âlemlerden ve tüm mânâlarla kayıtlanmaktan berî olduğu vurgulanır, sonra O’nda açığa çıkan bir özelliğe işaret eden isim belirtilir, sözü edilen konuya bağlı olarak); Hayy’dır (hayatın kendisidir) ve Kayyum’dur (âlemler O’nunla vücud bulur ve devam eder).

3-) Nezzele aleykel Kitabe Bil Hakkı musaddikan lima beyne yedeyhi ve enzelet Tevrate vel İnciyl;

Senin ellerin arasındaki, geçmişten gelen Hak bilgileri tasdikleyen bu Kitabı (Hakikat ve Sünnetullâh bilgisini), Hakk’ın ta kendisi olarak, inzâl etti (bilincinde açığa çıkardı). Tevrat (Musa’ya gelen vahiyler) ve İncil’i (İsa’ya vahyolanı) de inzâl etmişti.

4-) Min kablü hüden lin Nasi ve enzelel Furkan* innelleziyne keferu Bi âyâtillâhi lehüm azâbün şediyd* vAllâhu Aziyz’un Züntikam;

Önceden insanlara bir Hüda (hakikate erdirici, doğru yolu gösterici) olarak. Furkan’ı da (Hak ile bâtılı, hayr ile şerr olanı ayırt eden) inzâl etti. Muhakkak ki Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) örten, inkâr edenler var ya, onlar için şiddetli bir azap vardır. Allâh Aziyz’dir, Züntikam’dır (yapılanın sonucunu acıma söz konusu olmaksızın yaşatan).

5-) İnnAllâhe lâ yahfa aleyHİ şey’ün fiyl Ardı ve lâ fiys Sema’;

İşte Allâh! Semâda (gökte - bilinç boyutunda - melekî boyutta - maddenin hakikati kuantsal boyutta) ve arzda (madde boyutunda - bedende - yeryüzünde) hiçbir şey O’na (hafî) gizli değildir! (Çünkü O Esmâ’sı itibarıyla her “şey”in hakikatidir. Ki gizlilik veya açıklık şey’iyet için söz konusudur.)

6-) HUvelleziy yüsavviruküm fiyl erhami keyfe yeşa’* lâ ilâhe illâ HUvel Aziyz’ul Hakiym; 

Sizi rahimlerde (ana karnında - Rahıymiyetinde - varlığınızı oluşturan Esmâ mertebesinde) dilediği gibi şekillendiren (oluşturan - programlayan) “HÛ”dur! Tanrı yoktur sadece “HÛ”; Aziyz’dir, Hakiym’dir.

7-) HUvelleziy enzele aleykel Kitabe minhu ayatun muhkematun hünne Ümmül Kitabi ve uharu müteşabihat* fe emmelleziyne fi kulubihim zeyğun feyettebiune ma teşabehe minhübtiğael fitneti vebtiğae te’viylih* ve ma ya’lemu te’viylehu illAllâh* ver Rasihune fiyl ılmi yekulune amenna Bihi küllün min ındi Rabbina* ve ma yezzekkeru illâ ulül elbab;

“HÛ”dur; ki sana inzâl ettiği BİLGİ (Kitap) işaretlerinin bir kısmı muhkemdir (açık - net anlaşılır hükümler ihtiva eden), bilginin (Kitabın) anası - temelidir; diğerleri de müteşabihâttır (teşbih - misal benzetme yollu anlatım). Kalplerinde zey (art niyetli, olayı saptırmak isteyen düşünceye sahip) olan kişiler, fitne amaçlı tevilini (yorumunu - neye işaret ettiğini) yapmak üzere müteşabih olanlarıyla hükmederler. Bunların tevilini (kesin olarak ne kastedildiğini) ancak Allâh bilir. İlimde Rasih olanlar (derinlikli düşünenler): “İman ettik, onların tamamı Rabbimizin indîndendir” derler. Öze ermişlerden (Ulül Elbab) başkası bunu anlayamaz.

8-) Rabbenâ lâ tuzığ kulûbenâ ba’de iz hedeytenâ ve heb lenâ min ledünKE rahmeten, inneKE entel Vehhâb;

Rabbimiz, bize hidâyet ettikten (hakikati gösterip idrak ettirdikten) sonra şuurumuzu (nefsaniyete - egoya) döndürme ve bize ledünnünden bir rahmet bağışla. Muhakkak sen Vehhâb’sın.

9-) Rabbena inneKE camiun Nasi liyevmin lâ raybe fiyh* innAllâhe lâ yuhliful miy’ad;

“Rabbimiz, muhakkak ki sen, oluşacağı konusunda şek, şüphe olmayan süreçte insanları cem edeceksin. Şüphesiz ki Allâh vaadinden dönmez.”

10-) İnnelleziyne keferu len tuğniye anhüm emvalühüm ve lâ evladühüm minAllâhi şey’a* ve ülaike hüm ve kudünnar; 

Muhakkak ki kâfirlere (inkârcılara), Allâh’tan açığa çıkacak şeye karşı ne malları ne de evlatları yarar sağlamaz. Bunlar ateşin yakıtıdırlar.

11-) Kede’bi ali fir’avne velleziyne min kablihim* kezzebu Bi âyâtina* feehazehümullâhu Bi zünubihim* vAllâhü şediyd’ül ‘ıkab;

(Onların gidişatı) tıpkı Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişatı gibi... (Onlar) işaretlerimizi (Esmâ’nın açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlamışlardı. Allâh da onları bu suçlarıyla yakalayıverdi. Allâh “Şediyd’ül Ikab”dır (yapılan suçun hak ettiği karşılığı vermede çok şiddetlidir).

12-) Kul lilleziyne keferu setuğlebune ve tuhşerune ila cehennem* ve bi’sel mihad; 

Kâfirlere (hakikati inkâr edenlere) de ki: “Yenileceksiniz ve cehennemde toplanacaksınız... Ne kötü döşektir o!”

13-) Kad kâne leküm ayetün fiy fieteynil tekatâ* fietün tükatilü fiy sebiylillâhi ve uhra kâfiretün yeravnehüm misleyhim ra’yel ayn* vAllâhu yüeyyidü Bi nasrihi men yeşa’* inne fiy zâlike le ‘ıbreten liülil ebsar;

Hakikat ki; sizin için, karşı karşıya gelmiş iki topluluğun hâlinde bir işaret - ibret vardı; bir topluluk Allâh için vuruşurken, diğerleri kâfirdi ve onları gözleriyle kendilerinin iki misli olarak görüyorlardı. Allâh dilediğini yardımıyla destekler. Muhakkak bunda basîret sahipleri için büyük ibret vardır.

14-) Züyyine linNasi hubbüş şehevati minen Nisai vel beniyne vel kanatıyril mükantareti minezzehebi vel fiddati vel haylil müsevvemeti vel en’ami vel hars* zâlike metaul hayatid dünya* vAllâhü ‘ındehu husnül meâb;

İnsanlara süslü gösterilerek, kadınlara, çocuklara, kantar kantar altına ve gümüşe, soylu atlara, sığırlara, ekinlere şehvetli bir düşkünlük oluşturulmuştur. Oysa bunlar geçici dünya zevkleridir. Allâh ise... Varılacak en güzel hedef O’nun indîndedir.

15-) Kul eünebbiüküm Bi hayrin min zâliküm* lilleziynettekav ‘ınde Rabbihim cennatun tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha ve ezvacün mütahharetün ve rıdvanun minellah* vAllâhu Besıyr’un Bil’ıbad; 

De ki: “Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allâh indînde korunanlar için altlarında ırmaklar akan cennetler vardır ki, orada sonsuza dek kalıcıdırlar. Hem de orada tertemiz eşler (bilincin eşi kusursuz hastalıksız beden olarak da anlaşılabilir) ve Allâh’ın kendilerinden razı olması vardır. Allâh kullarının hakikatinde olarak Basıyr’dir.”

16-) Elleziyne yekulune Rabbena innena amenna fağfir lena zünubena ve kına azâben nar;

Onlar şöyle derler: “Rabbimiz, biz kesinlikle iman ettik. Artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi yanmaktan koru!”

17-) EsSabiriyne ves Sadikıyne vel Kanitiyne vel Münfikıyne vel Müstağfiriyne Bil eshar; 

(Onlar) sabredenlerdir, sadıklardır, kanitlerdir (kulluğunun idrakıyla boyun eğmişlerdir)(muhtaçlara) bağışlayanlardır, seher vakti (uyanma sürecinde) eksikliklerinden dolayı istiğfar edenlerdir.

18-) ŞehidAllâhu enneHU lâ ilâhe illâ HUve, vel Melâiketü ve ulül ‘ılmi kaimen Bil kıst* lâ ilâhe illâ HUvel Aziyz’ül Hakiym; 

Allâh şehâdet eder, kendisidir “HÛ”; tanrı yoktur; sadece “HÛ”! Esmâ’sının kuvveleri olanlar (melâike) ve Ulül İlm de (ilim açığa çıkardığı mahaller) bu hakikatin Hak oluşuna şehâdet eder, Adl’i kaîm kılarlar. Tanrı yoktur, sadece “HÛ”; Aziyz, Hakiym’dir.

19-) İnned Diyne ‘indAllâhil İslâm* ve mahtelefelleziyne utülKitabe illâ min ba’di ma caehümül ılmü bağyen beynehüm* ve men yekfur Bi âyâtillâhi fe innAllâhe seriy’ul hisab;

Allâh indînde Din, İslâm’dır! Kendilerine Kitap (bu konuda bilgi) verilenler, onlara verilen bu ilimden sonra haset ve ihtirastan dolayı ayrılığa düştüler. Kim Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) örterse, muhakkak ki Allâh “Seriy’ul Hisab”dır (yapılan işin hesabını anında sonuçlandıran).

20-) Fein haccuke fe kul eslemtü vechiye Lillâhi ve menittebean* ve kul lilleziyne utül Kitabe vel ümmiyyiyne eeslemtüm* fein eslemu fekadihtedev* ve in tevellev fe innema aleykel belağ* vAllâhu Basıyr’un Bil’ıbad;

Eğer seninle tartışırlarsa de ki: “Vechim Allâh’a teslimdir; bana tâbi olanların da!” Hakikat - Sünnetullâh bilgisi verilmiş olanlar ile ümmî olanlara (bu bilgiden habersiz olanlar - müşriklere) de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?..” Eğer teslim olurlarsa hakikati kabullenmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse, işin onlara tebliğden ibarettir. Allâh, kullarındaki Esmâ’sının sonucu olarak da Basıyr’dir (değerlendirendir).

21-) İnnelleziyne yekfurune Bi âyâtillâhi ve yaktulunen Nebiyyiyne Bi ğayri Hakkın ve yaktulunelleziyne ye’murune Bil kıstı minen Nasi febeşşirhüm Bi azâbin eliym;

Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr edenlere, Hakk’ın muradına karşı Nebileri öldürenlere, insanlardan adl ile hükmedenleri öldürenlere gelince; onları feci bir azap ile müjdele!

22-) Ülaikelleziyne habitat a’malühüm fid dünya vel ahireti, ve ma lehüm min nasıriyn; 

İşte onlar, dünyada da sonsuz gelecek sürecinde de yaptıkları boşa gidenlerdir. Onlara yardımcı da yoktur.

23-) Elem tera ilelleziyne ûtû nasıyben minel Kitabi yüd’avne ila Kitabillâhi li yahküme beynehüm sümme yetevella feriykun minhüm ve hüm mu’ridun;

Vahyedilen bilgilerden bir nasip verilmiş olanları görmedin mi; aralarında hüküm verilmesi için Allâh vahyine davet ediliyorlar, sonra onlardan bazıları yüz çevirip gidiyor.

24-) Zâlike Bi ennehüm kalu len temessenen naru illâ eyyamen ma’dudat* ve ğarrehüm fiy diynihim ma kânu yefterun;

Bu onların “Sayılı günlerin dışında ateş bize dokunmayacak” diye düşünmelerinden ileri gelir. Uydurdukları gerçek dışı kabulleri dinlerine ihanettir.

25-) Fekeyfe izâ ceme’nahüm li yevmin lâ raybe fiyhi ve vuffiyet küllü nefsin ma kesebet ve hüm lâ yuzlemun;

Şüphesiz gelecek olan o süreçte, kendilerini bir araya getirdiğimiz zaman, hiç kimseye haksızlık edilmeden yaptıklarının getirisi verildiğinde, ne olacak (hâlleri)!

26-) Kulillâhumme mâlikel mülki tü’til mülke men teşâu ve tenzi’ul mülke mimmen teşâ’* ve tu’ızzü men teşâu ve tüzillü men teşâ’* Bi yediKEl hayr* inneKE alâ külli şey’in Kadiyr;

De ki: “Mülkün Mâlik’i olan Allâh’ım... Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de mülkü çekip alırsın. Dilediğini aziyz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Kesinlikle sen her şeye Kaadir’sin.”

27-) Tûlicül leyle fiynnehari ve tûlicün nehara fiyl leyl* ve tuhricül hayye minel meyyiti ve tuhricül meyyite minel hayy* ve terzüku men teşâu Bi ğayri hisab; 

“Geceyi gündüze dönüştürürsün, gündüzü geceye dönüştürürsün. Diriyi ölüden çıkartırsın, ölüyü diriden çıkartırsın. Dilediğine hesapsız rızık (yaşam gıdası) verirsin.”

28-) Lâ yettehızil mu’minunel kafiriyne evliyâe min dunil mu’miniyn* ve men yef’al zâlike feleyse minAllâhi fiy şey’in illâ en tetteku minhüm tükaten, ve yuhazzirukümullâhu nefsehu, ve ilAllâhil masıyr;

İman edenler, iman edenleri bırakıp, hakikati inkâr edenleri velî - dost edinmesin. Bunu yapan, Allâh’la bağını koparmış olur. Bu ancak korunma amaçlı olabilir. Allâh sizi kendisine dikkatli olmanız konusunda uyarır. Dönüşünüz Allâh’adır!

29-) Kul in tuhfu ma fiy suduriküm ev tübduhu ya’lemhullah* ve ya’lemu ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* vAllâhu alâ külli şey’in Kadiyr; 

De ki: “İçinizdekini gizleseniz de açıklasanız da Allâh (yaratanı olarak) onu bilir. Semâlarda ve arzda (âfakî ve enfüsî anlamlarıyla) ne varsa bilir. Allâh her şeye Kaadir’dir.”

30-) Yevme tecidü küllü nefsin ma amilet min hayrin muhdara* ve ma amilet min sû’* teveddü lev enne beyneha ve beynehu emeden be’ıyda* ve yühazzirukümüllahu nefseHU vAllâhu Rauf’un Bil’ıbad;

Her nefs, hayır veya kötülük olarak ne yaptıysa, o gün karşısında bulacaktır. Arzu eder ki, onunla arasında erilmez mesafeler bulunsun! Allâh sizi (yaptıklarınızın sonucunu kesin yaşatacağı içindir ki) kendisinden sakınmanız için uyarır. Allâh kullarına hakikatlerinden Raûf’tur.

31-) Kul in küntüm tuhıbbûnAllâhe fettebi’ûniy yuhbibkümullâhu ve yağfir leküm zünubeküm* vAllâhu Ğafûr’un Rahıym;

De ki: “Eğer Allâh’ı seviyorsanız bana tâbi olun; ki Allâh sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.”

32-) Kul etıy’ullahe verRasûle, fein tevellev feinnAllâhe lâ yuhıbbul Kafiriyn; 

De ki: “Allâh’a ve Rasûle itaat edin!”... Eğer yüz çevirirlerse, muhakkak ki Allâh hakikati inkâr edenleri sevmez.

33-) İnnAllâhestafa Ademe ve Nuhan ve âle İbrahiyme ve âle ımrane alel âlemiyn; 

Gerçek şu ki Allâh, Âdem’i, Nuh’u, İbrahim neslini, İmran neslini (kendi devirlerindeki) insanların üstüne seçip, arındırdı.

34-) Zürriyyeten ba’duha min ba’d* vAllâhu Semiy’un ‘Aliym; 

Birbirinden gelme, tek bir nesil olarak... Allâh Semi’dir, Aliym’dir.

35-) İz kaletimraetü ımrane Rabbi inniy nezertü leKE ma fiy batniy muharreren fetekabbel minniy* inneKE entes Semiy’ul ‘Aliym;

Hani İmran’ın karısı: “Rabbim karnımdaki çocuğu herhangi bir şarta bağlı olmaksızın sana adadım; benden kabul buyur. Muhakkak ki sen, Semi’sin, Aliym’sin.”

36-) Felemma vedaatha kalet Rabbi inniy veda’tüha ünsâ* vAllâhu a’lemu Bi ma vedaat* ve leysez zekeru kel ünsâ* ve inniy semmeytüha Meryeme ve inniy u’ıyzüha BiKE ve zürriyyeteha mineş şeytanirraciym;

Vâdesi gelip (erkek olur umuduyla mabede adadığını) doğurduğunda, “Rabbim, kız çocuk doğurdum”; Allâh biliyordu kızın erkek gibi olmadığını (dişinin erkek işini göremeyeceğini). “Onu Meryem diye adlandırdım. Onu ve neslini, taşlanmış şeytandan korumana bırakıyorum.”

37-) Fetekabbeleha Rabbuha Bi kabulin hasenin ve enbeteha nebaten hasenen ve keffeleha Zekeriyya* küllema dehale aleyha Zekeriyyel mıhrabe, vecede ‘ındeha rizka* kale ya Meryemu enna leki hazâ* kalet huve min indillâh* innAllâhe yerzuku men yeşâu Bi ğayri hısab;

Bunun üzerine Rabbi onu hoşnutlukla kabul etti ve nadide bir çiçek gibi yetiştirdi. Zekeriyya’nın himayesine verdi. Zekeriyya mabede her girişinde, Onun yanında yeni yiyecekler bulur, sorardı: “Yâ Meryem, bunlar nereden?” Cevap verirdi Meryem: “Bu Allâh’ın indîndendir” (O’nun merhameti sonucu, kullarıyla ulaşmakta). Muhakkak ki Allâh, dilediğine dilediğince yaşam gıdası (rızık)verir.

38-) Hünalike de’â Zekeriyya Rabbehu, kale Rabbi heb liy min ledünKE zürriyyeten tayyibeten, inneKE Semiy’ud du’â’; 

Aynı yerde Zekeriyya Rabbine dua etti: “Rabbim, bana ledünnünden (rahmeti sonucu özel melekî kuvve açığa çıkışıyla) tertemiz bir nesil hibe et. Sen kesinlikle duamı işitensin (yönelişimi algılayansın).”

39-) FenadethülMelaiketü ve huve kaimun yusalliy fiyl mıhrabi, ennAllâhe yübeşşiruke Bi Yahya musaddikan Bi Kelimetin minAllâhi ve seyyiden ve hasuran ve Nebiyyen minassalihıyn;

O mabette Rabbine yöneliş hâlindeyken, melâike Ona nida etti: “Allâh’tan sana Bi-kelimeyi (İsa - özel kuvvelerin açığa çıktığı Allâh kelimesini) tasdik edici, seyyid (kuvvelerinin efendisi), hasur (nefsaniyetini kontrol eden) sâlihlerden bir Nebi olarak (varlığındaki Hakk’ı yaşayan) Yahya’yı müjdeler.”

40-) Kale Rabbi enna yekûnu liy ğulamun ve kad beleğaniyel kiberu vemraetiy akır* kale kezâlikÂllahu yef’alu ma yeşa’;

Dedi: “Rabbim, benim nasıl oğlum olur! İhtiyarlamışım, üstelik de karım kısır!” Buyurdu: “(Şartların) öyle ama... Allâh dilediğini yapar!”

41-) Kale Rabbic’al liy ayeten, kale ayetüke ella tükellimen Nase selasete eyyamin illâ ramzen, vezkür Rabbeke kesiyran ve sebbıh Bil aşiyyi vel ibkar;

“Rabbim, benim için buna bir işaret göster” dedi (Zekeriyya). Buyurdu: “Senin için işaret, üç gün süreyle insanlarla el-yüz işaretleri dışında konuşmamandır; bunun yanı sıra Rabbini çokça an ve sabah akşam O’nun şanının yüceliğini hisset.”

42-) Ve iz kaletil Melaiketu ya Meryemu innAllâhestafaki ve tahhereki vastafaki alâ nisail alemiyn; 

Hani melekler Meryem’e şöyle demişti: “Yâ Meryem, muhakkak ki Allâh seni saflaştırıp (hakikatini hissettirip) seçti, seni (şirk - ikilik necasetinden) tertemiz kıldı ve dünyadaki (o çağdaki) bütün kadınlardan üstün kıldı!”

43-) Ya Meryemuknütiy li Rabbiki vescüdiy verke’ıy ma’ar raki’ıyn; 

“Yâ Meryem, Rabbine kanit ol (huşû duyarak yaşa), secde et (Allâh indînde varlığının yokluğunu hisset) ve rükû edenlerle rükû et (varlığında açığa çıkan Rabbinin Esmâ’sını hissederek itiraf et).”

44-) Zâlike min enbail ğaybi nuhıyhi ileyk* ve ma künte ledeyhim iz yülkune aklamehüm eyyühüm yekfülü Meryem* ve ma künte ledeyhim iz yahtesımun;

İşte bu bilgiler, sana vahyetmekte olduğumuz gayba ait haberlerdir. Kim Meryem’in hâmisi olsun, diye kur’a çektiklerinde sen onların yanında değildin. (Bu konuda) tartışırlarken de yanlarında değildin.

45-) İz kaletil Melaiketu ya Meryemu innAllâhe yübeşşiruki Bi Kelimetin minHU, ismühül Mesiyhu ‘Iysebnü Meryeme veciyhen fid dünya vel ahıreti ve minel mükarrebiyn; 

Hani melâike Meryem’e şöyle demişti: “Allâh kendisinden Bi-kelimeyi (kendisini tanımladığı Esmâ’sından kendisini vasfettiği bazı kuvveleri açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu İsa’dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecîh (şerefi çok yüce) ve mukarrebûndandır (Allâh’a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allâh’ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi).”

46-) Ve yükellimün Nase fiyl mehdi ve kehlen ve mines salihıyn; 

“Beşikte ve kehlde (olgunluk döneminde) insanlara konuşacaktır. Sâlihlerdendir.”

47-) Kalet Rabbi enna yekûnu liy veledün ve lem yemsesniy beşer* kale kezalikillahu yahlüku ma yeşa’* izâ kada emren feinnema yekulü lehu kün feyekûn; 

(Meryem) sordu: “Rabbim, bana bir erkek dokunmadığı hâlde benim nasıl bir çocuğum olur?”... Buyurdu ki: “İşte öylece!.. Allâh dilediğini yaratır! O bir işin olmasına hükmederse, sadece ‘OL’ der ve o iş oluşur.”

48-) Ve yuallimuhül Kitabe vel Hikmete vet Tevrate vel İnciyl; 

Ona; Kitabı (hakikat bilgisini), Hikmeti (Allâh Esmâ’sının âlemlerde oluşturduğu sistem ve düzenin çalışma mekanizmasını), Tevrat’ı (vahyi - Musa’ya vahyolan bilgiyi) ve İncil’i (müjdelenen Hakikati) talim edecek (varlığına nakşedecek - programlayacak).

49-) Ve Rasûlen ilâ beni israiyle enniy kad ci’tüküm Bi ayetin min Rabbiküm, enniy ahlüku leküm minet tıyni kehey’etit tayri feenfühu fiyhi feyekûnu tayran Biiznillâh* ve übriül ekmehe vel ebrasa ve uhyil mevta Biiznillâh* ve ünebbiüküm Bi ma te’külune ve ma teddehırune fiy buyutikum* inne fıy zâlike le ayeten leküm in küntüm mu’miniyn; 

İsrailoğullarına Rasûl olarak gönderecek. (O) diyecek ki: “Ben size Rabbinizden, varlığında O’na dair işareti taşıyan biri olarak geldim. Ben size çamurdan kuş şeklinde bir mahlûk meydana getirir, içine nefhederim de (Esmâ kuvvesini onda açığa çıkartırım da) o, Bi-iznillâh (o yapıda Allâh Esmâ’sının o şekilde açığa çıkmayı dilemesiyle) bir kuş olur. Körü ve cüzzamlıları iyileştiririm. Bi-iznillâh (onların hakikatlerini oluşturan Esmâ kuvvesinin elvermesiyle) ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi de size (Allâh’ın bildirmesiyle) haber veririm. Bu olayda, eğer iman ederseniz, (Rabbinizin kudreti hakkında) size (önemli) işaret vardır.”

50-) Ve musaddikan lima beyne yedeyye minet Tevrati ve li uhılle leküm ba’dalleziy hurrime aleyküm ve ci’tüküm Bi ayetin min Rabbiküm fettekullâhe ve etıy’un;

“Tevrat’tan (Musa’ya vahyolandan) önümde bulunanı (tahrif olmamış - orijinali) tasdik ediciyim... (Saptırılarak) size haram kılınmış bazılarının, helal olduğunu bildirmek için. Rabbinizden bir işaretle - mucize ile geldim. Allâh’tan korunun ve bana itaat edin.”

51-) İnnAllâhe Rabbiy ve Rabbuküm fa’büduh* hazâ sıratun müstekıym; 

“Allâh kesinlikle (El Esmâ’sıyla) Rabbimdir ve Rabbinizdir! O hâlde O’na kullukta olduğunuzun farkındalığına erin ve ona göre yaşayın. Bu Sırat-ı Müstakim’dir.”

52-) Felemma ehasse ‘Iysa minhümül küfre kale men ensariy ilAllâh* kalel Havariyyune nahnu ensarullah* amenna Billâh* veşhed Bi enna müslimun; 

Ne zaman ki İsa, onların hakikati inkâr ettiklerini hissetti, sordu: “Kim bana Allâh yolunda yardım edecek?” Havariler cevap verdiler: “Biziz Allâh yardımcıları... “B” işareti kapsamıyla (hakikatimizin Allâh Esmâ’sı olduğuna) iman ettik; hakikatinle şahit ol! Biz Allâh’a teslim olmuşlarız.”

53-) Rabbena amenna Bi ma enzelte vetteba’ner Rasûle fektübna ma’aş şahidiyn; 

“Rabbimiz, iman ettik (İsa’nın) hakikatinden inzâl ettiğine ve Rasûlüne tâbi olduk, bizi (hakikate) şahitlik edenlerle bir araya yaz.”

54-) Ve mekeru ve mekerAllâh* vAllâhu hayrul makiriyn;

Mekr yaptılar ve karşılığını Allâh’tan mekr ile aldılar. Allâh mekr yapanların en hayırlısıdır. (Hakikati dillendirenin ortadan kalkması için gizli hileye başvurdular, Allâh da olayı aynı yoldan, yani onlar fark edemeden onların aleyhine sonuçlandırdı.)

(Kişinin kendisini Allâh’tan ayrı düşüren - uzaklaştıran fiile devam edip bundan zarar görmediğini sanması, mekre uğraması demektir. Çünkü zarar görmediğini sanarak o fiile devam etmesi, sonuçta Allâh’tan daha fazla uzaklaşmasına yol açar ki, Allâh’tan, yani hakikatindeki Esmâ kuvveleriyle tahakkuk etmekten uzak düşmekten daha büyük ceza olmaz insan için.)

55-) İz kalAllâhu ya ‘Iysa inniy müteveffiyke ve rafiuke ileyYE ve mutahhiruke minelleziyne keferu ve caılülleziynettebeuke fevkalleziyne keferu ila yevmil kıyameti, sümme ileyYE merciuküm feahkümü beyneküm fiyma küntüm fiyhi tahtelifun;

Hani Allâh şöyle buyurmuştu: “Ya İsa... Seni ben vefat ettireceğim (önceki açıklamaya atıfla, gizli suikastla seni öldüremezler, seni ben, vâden dolunca vefat ettireceğim)... Seni kendime ref’ edeceğim (hakikatinin yüceliklerini yaşatacağım); hakikati reddedenler (kâfirler) arasından alarak arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet sürecine kadar, hakikati inkâr edenlerden değerli - üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır. Aranızda ayrılığa düştüğünüz konularda, hükmü ben vereceğim.”

56-) Feemmelleziyne keferu feüazzibühüm azâben şediyden fid dünya vel ahireti, ve ma lehüm min nasıriyn;

“Fakat o hakikati inkâr edenlere gelince; onlara hem dünyada hem de sonsuz gelecek sürecinde şiddetle azap yaşatacağım. Onların hiçbir yardımcıları da olmaz.”

57-) Ve emmelleziyne amenû ve amilus salihati feyüveffiyhim ucurehüm* vAllâhu lâ yuhıbbuz zalimiyn;

“Hakikatine” iman edip bunun gereği olan çalışmaları yapanlara gelince; onların yaptıklarının getirisi tamı tamına verilir. Allâh zâlimleri sevmez!

58-) Zâlike netluhu aleyke minel âyâti vez zikril hakiym; 

İşte bu bilgiler, (sana gayb olan geçmiş olaylara) işaretler ve hikmetli zikirdir (olayların hikmetini açıklamaktır).

59-) İnne mesele ‘Iysa indAllâhi kemeseli Adem* halekahu min turabin sümme kale lehu kün feyekûn; 

Muhakkak ki, Allâh indînde İsa’nın oluşumu Âdem’in oluşumu gibidir (İsa’nın oluşumu Âdem’in oluşumu gibiyse, Âdem’in oluşumu da İsa’nın oluşumu gibidir. Buna göre düşünülmeli bu konu. A.H.). Onu topraktan yarattı, sonra “Ol” dedi ve oldu (topraktan - moleküler yapıdan meydana gelene ruhun nefh olmasıyla{Esmâ kuvveleri farkındalığıyla} insan hâline gelmesi ile; ana rahminde moleküler yapıdan meydana gelene ruh nefh olması suretiyle insanın meydana gelmesi aynı şeydir).

60-) ElHakku min Rabbike fela tekün minel mümteriyn; 

Bu, Rabbinden hakikattir; bu yüzden, şüphe edenlerden olma!

61-) Femen hacceke fiyhi min ba’di ma caeke minel ılmi fekul te’alev ned’u ebnaena ve ebnaeküm ve nisaena ve nisaeküm ve enfüsena ve enfüseküm sümme nebtehil fenec’al la’netAllâhi alel kazibiyn; 

Sana gelen ilimden sonra, her kim bu hakikat hakkında tartışırsa, de ki: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, yandaşlarımızı ve yandaşlarınızı çağıralım; sonra dua edelim; Allâh lâneti hakikati yalanlayanların boynuna olsun!”

62-) İnne hazâ lehüvel kasasul hakk* ve ma min ilâhin illAllâh* ve innAllâhe leHUvel Aziyz’ul Hakiym; 

Muhakkak ki, işin hakikati budur. İlâhiyet (tanrı - tanrısallık) kavramı geçersizdir; sadece Allâh! Gerçek ki Allâh “HÛ”dur, Aziyz’dir, Hakiym’dir.

63-) Fein tevellev fe innAllâhe Aliym’un Bil müfsidiyn; 

Eğer (bu hakikatten) yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allâh fesat çıkaranları bilir (sonucunu yaşatır).

64-) Kul ya ehlel Kitabi te’alev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm ella na’büde illAllâhe ve lâ nüşrike Bihi şey’en ve lâ yettehıze ba’duna ba’dan erbaben min dûnillahi, fein tevellev fekulüşhedu Bi enna müslimun;

De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, gelin aramızdaki şu ortak anlayışa; Allâh’tan başkasına kulluğu düşünmeyelim; hakikatimiz olan Allâh’a hiçbir şeyi şirk koşmayalım; bazımız bazımızı (mesela İsa’yı) Allâh dûnunda Rab ittihaz etmesin (Allâh yanı sıra ilâh - tanrı edinmeyelim).” Eğer bunlara karşı çıkıp yüz çevirirlerse, o takdirde deyin ki: “Şahit olun ki biz Allâh’a teslim olmuşlardanız.”

65-) Ya ehlel Kitabi lime tühaccune fiy İbrahiyme ve ma ünziletit Tevratu vel İnciylu illâ min ba’dihi, efela ta’kılun;

Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, niçin İbrahim hakkında tartışıp duruyorsunuz? Tevrat ve İncil Ondan sonra inzâl edilmiştir (dolayısıyla olayı anlatmıştır). Bunu fark edecek aklınız yok mu?

66-) Hâ entüm hâülâi hacectüm fiyma leküm Bihi ılmün felime tühaccune fiyma leyse leküm Bihi ‘ılm* vAllâhu ya’lemu ve entüm lâ ta’lemun;

Az çok bildiğiniz konularda tartışıp durdunuz, neyse... Fakat hiç bilmediğiniz bir konuda neden tartışırsınız? Oysa Allâh bilir, siz bilmezsiniz!

67-) Ma kâne İbrahiymu yahudiyyen ve lâ nasraniyyen ve lâkin kâne haniyfen müslima* ve ma kâne minel müşrikiyn;

İbrahim ne Yahudi idi ne de Hristiyan... Fakat o tanrıya (dışsal ötesinde bir ilâha) inanmayan (hanîf), yalnızca Allâh’ın var olduğunun idrakında olarak O’na teslim olmuş (varlığında Allâh’ın mutlak tasarrufu olan) idi. Anlayışında şirk yoktu!..

68-) İnne evlenNasi Bi İbrahiyme lelleziynettebe’uhu ve hazen Nebiyyu velleziyne amenû* vAllâhu Veliyyül mu’miniyn;

Gerçekte İbrahim’deki hakikate en yakın olanlar; Onun anlayışı üzere yürüyenler, bu Nebi (Hz. Muhammed) ve Ona iman edenleridir. Allâh iman edenlerin Veliyy’idir.

69-) Veddet taifetün min ehlil Kitabi lev yudılluneküm* ve ma yudıllune illâ enfüsehüm ve ma yeş’urun;

Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup sizi saptırmayı arzuladılar; oysa onlar kendilerinden başkasını saptırmazlar. Ama bunu idrak edemiyorlar.

70-) Ya ehlel Kitabi lime tekfürune Bi âyâtillâhi ve entüm teşhedun;

Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, siz hakikate şahit olduğunuz hâlde, niçin Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ediyorsunuz?

71-) Ya ehlel Kitabi lime telbisunel Hakka Bil batıli ve tektümunel Hakka ve entüm ta’lemun;

Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar, niçin Hakk’ı bâtılın içinde gizleyip, bilip dururken Hakk’ı gizliyorsunuz?

72-) Ve kalet taifetün min ehlil Kitabi aminu Billeziy ünzile alelleziyne amenû vechen nehari vekfuru ahırehu leallehüm yerci’un;

Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup şöyle dediler: “Şu iman edenlerin yanına sabah varıp, ‘inzâl edilenlere iman ettik’ deyin. Günün sonunda da (düşündük olmaz böyle şey diyerek) inkâr edin. Böylece belki onlar da (size uyup) dönerler.”

73-) Vela tu’minu illâ limen tebi’a diyneküm* kul innel hüda hüdAllâhi, en yü’ta ehadün misle ma ûtiytüm ev yühaccuküm ‘ınde Rabbiküm* kul innel fadle Bi yedillahi yü’tiyhi men yeşa’* vAllâhu Vasi’un ‘Aliym;

“Dininize tâbi olmayana inanmayın!” De ki: “Hidâyet, Allâh hidâyetidir (hakikatiniz olan Allâh Esmâ’sının hidâyeti esastır). Size verilenin bir benzeri de başka birine veriliyor diye ya da (verilenle) Rabbinizin huzurunda size galip gelecekler diye mi muhalefetiniz?” De ki: “Muhakkak ki fazl Allâh elindedir, onu dilediğine verir. Allâh Vasi’dir, Aliym’dir.”

74-) Yahtassu Bi rahmetiHİ men yeşa’* vAllâhü zül fadlil azıym;

Rahmetini (dilediğinden) dilediğine has kılar! Allâh Azîm fazl sahibidir.

75-) Ve min ehlil kitabi men inte’menhü Bi kıntarin yüeddihı ileyke, ve minhüm men in te’menhü Bi diynarin lâ yüeddihı ileyke illâ ma dümte aleyhi kaima* zâlike Bi ennehüm kalu leyse aleyna fiyl ümmiyyiyne sebiyl* ve yekulune alAllâhil kezibe ve hüm ya’lemun;

Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan öyleleri vardır ki, kantar (dolusu) emanet bıraksan, onu sana aynen iade eder. Öyleleri de vardır ki, tek bir dinar (altın) emanet etsen, tepesine dikilip zorlamadıkça sana geri vermez. Bu onların, “Bize karşı olan ümmîlerin (hakikati bilmeyenlerin) hiçbir hakkı yoktur” diye (düşünmelerinden kaynaklanır). Onlar bile bile Allâh üzerine yalan söylüyorlar.

76-) Bela men evfa Bi ahdihi vetteka feinnAllâhe yuhıbbul müttekıyn;

Evet, kim sözünün arkasındaysa ve korunursa, şüphesiz ki Allâh korunanları sever.

77-) İnnelleziyne yeşterune Bi ahdillâhi ve eymanihim semenen kaliylen ülaike lâ halaka lehüm fiyl ahireti vela yükellimühümullâhu vela yenzuru ileyhim yevmel kıyameti ve lâ yüzekkiyhim* ve lehüm azâbun eliym;

Allâh ahdini ve yeminlerini az bir değere satanlara gelince; onların sonsuz gelecek sürecinde hiçbir nasipleri yoktur. Allâh (dıştaki bir tanrıdan değil, hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerinin tahakkukundan söz edilmede) kıyamet sürecinde onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Onlar için feci bir azap vardır.

78-) Ve inne minhüm le feriykan yelvune elsinetehüm Bil Kitabi li tahsebuhu minel Kitabi ve ma huve minel Kitab* ve yekulune huve min indillâhi ve ma huve min indillâh* ve yekulune alAllâhil kezibe ve hüm ya’lemun;

Onlardan bir kısmı da vardır ki, vahiy olan bilgiden diye düşünmeniz için, hakikat bilgisinden olanları, anlamından kaydırarak (farklı bir anlam yükleyerek) konuşurlar. (Oysa) o söyledikleri nâzil olan bilgi değildir. “O Allâh indîndendir” derler; O Allâh indînden değildir! Bile bile Allâh hakkında yalan söylerler.

79-) Ma kâne li beşerîn en yü’tiyehüllahul Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete sümme yekule lin Nasi kûnu ıbaden liy min dûnillahi, ve lâkin kûnu Rabbaniyyine Bima küntüm tüallimunel Kitabe ve Bima küntüm tedrusun;

Bir beşer için olacak şey değildir, Allâh kendisine hakikat bilgisini, hükmü ve nübüvveti versin de, sonra o kalkıp insanlara, “Allâh’ı bırakıp, bana kulluk edin” desin! Bilakis onlara şöyle der: “Hakikat bilgisi öğretinize ve yaptığınız çalışmalara uygun olarak, Rabbinize kulluk ettiğinizin bilincinde olanlardan olun.”

80-) Ve lâ ye’mureküm en tettehızül Melaikete ve Nebiyyiyne erbaba* eye’muruküm Bil küfri ba’de iz entüm müslimun;

Size, melekleri veya Nebileri, Rabler edinmenizi de emretmez (o ilim sahibi beşer). Siz Allâh’a teslim olduktan sonra, hakikatinizi inkâr etmenizi ister mi?

81-) Ve iz ahazAllâhu miysakan Nebiyyiyne lema ateytüküm min Kitabin ve Hikmetin sümme caeküm Rasûlün musaddikun lima maaküm letü’minünne Bihi ve letensurunnehu, kale eakrertüm ve ehaztüm alâ zâliküm ısriy* kalu akrerna* kale feşhedu ve ene maaküm mineş şahidiyn;

Hani Allâh Nebilerden (ve ümmetlerinden şu konuda) söz almıştı: “Size hakikat bilgisinden ve Hikmet verdim, bundan sonra beraberinizde olanı tasdik eden bir Rasûl geldiğinde, Ona bütününüzle iman edecek ve yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?”, “Kabul ettik” dediler! “Şahit olun, ben de şahidim hakikatiniz olarak.”

82-) Femen tevella ba’de zâlike feülaike hümül fasikun;

Kim (bu sözünden) geri dönerse, işte onlar fâsıklardır (inançları bozuk olanlardır).

83-) Efeğayre diynillahi yebğune ve lehu esleme men fiys Semavati vel Ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurce’un;

Semâlarda ve arzda (evrenin mânâ ve madde boyutlarında) ne varsa, isteyerek veya istemeyerek O’na teslim olmuş durumda iken, Allâh Dini’nden (İslâm’dan - yaratmış olduğu sistem ve düzenden) başkasını mı arıyorlar. (Oysa) O’na döndürülmektedirler.

84-) Kul amenna Billâhi ve ma ünzile aleyna ve ma ünzile alâ İbrahiyme ve İsmaıyle ve İshaka ve Ya’kube vel Esbatı ve ma utiy Musa ve ‘Iysa ven Nebiyyune min Rabbihim* lâ nüferriku beyne ehadin minhüm* ve nahnü leHU müslimun;

De ki: “Hakikatimizi dahi kendi Esmâ’sından var ettiğine inanmış olarak Allâh’a, bize inzâl ettiklerine; İbrahim, İsmail, İshak ve Yakup’a ve torunlarına inzâl olana; Musa ve İsa’ya ve Nebilere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlar arasında ayrım yapmayız. Biz, O’na teslim olmuşlarız.”

85-) Ve men yebteğı ğayrel İslâmi diynen felen yukbele minhu, ve huve fiyl ahireti minel hasiriyn;

Kim İslâm’dan (teslim olunmuşluğun idrakından) başka bir Din (sistem ve düzen) arayışındaysa, bu geçersizdir! Sonsuz gelecek sürecinde de hüsrana uğrayanlardan olur.

86-) Keyfe yehdillâhu kavmen keferu ba’de iymanihim ve şehidu ennerRasûle Hakkun ve caehümül beyyinat* vAllâhu lâ yehdil kavmez zalimiyn;

Kendilerine açık deliller geldikten, Rasûlün Hak olduğuna şahitlik edip iman ettikten sonra hakikati inkâr eden bir topluluğa, Allâh nasıl hidâyet eder! Allâh zulmedenler topluluğuna hidâyet etmez.

87-) Ülaike cezauhum enne aleyhim la’netAllâhi vel Melaiketi ven Nasi ecme’ıyn;

Onların yaptıklarının getirisi; Allâh’ın, meleklerin ve tüm insanların lânetidir (hepsinden ayrı düşmüşlerdir).

88-) Halidiyne fiyha* lâ yuhaffefu anhümül azâbu ve lâ hüm yünzarun;

Sonsuza dek bu şartlarda kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez ve onlarla ilgilenilmez.

89-) İllelleziyne tabu min ba’di zâlike ve aslahu feinnAllâhe Ğafûr’un Rahiym;

Ancak, bu hâllerinden sonra (yanlışlarını idrak edip) tövbe ederlerse ve ıslah olurlarsa (yanlışlarını düzeltirlerse), muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

90-) İnnelleziyne keferu ba’de iymanihim sümmezdadu küfren len tukbele tevbetühüm* ve ülaike hümüd dallun;

İmanlarından sonra hakikati inkâr edip, inkârlarında ısrarlı olanların tövbeleri asla kabul edilmez. İşte onlar sapanların ta kendileridir.

91-) İnnelleziyne keferu ve matu ve hüm küffarun felen yukbele min ehadihim mil’ül Ardı zeheben ve levifteda Bihi, ülaike lehüm azâbun eliymun ve ma lehüm min nasıriyn;

Onlar ki hakikat bilgisini inkâr ederler ve bu inkâr ile ölürler; arz dolu altını olup da fidye olarak (kurtulmak için) vermeyi düşünseler, bu asla kabul olmaz. Onlar için feci bir azap vardır ve kimse de onlara yardımcı olmaz.

92-) Len tenalül birra hatta tünfiku mimma tuhıbbun* ve ma tünfiku min şey’in fe innAllâhe Bihi’Aliym;

Sevdiğiniz şeyleri başkalarına karşılıksız olarak bağışlamadıkça “Birr”e (hayra) eremezsiniz. Neyi Allâh için karşılıksız bağışlarsanız, Allâh onu (yaratanı olarak) bilir (karşılığını da halkeder).

93-) Küllüt taami kâne hıllen li beni israiyle illâ ma harreme israiylü alâ nefsihi min kabli en tünezzelet Tevratü, kul fe’tu Bit Tevrati fetluha in küntüm sadikıyn;

Tevrat inzâl edilmemişken, İsrail’in kendi nefsine haram kıldıkları (yasakladığı) istisna, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: “Eğer sözünüzde sadıksanız getirin vahiy olanı (Tevrat’ı), okuyun!”

94-) Femeniftera alAllâhilkezibe min ba’di zâlike feülaike hümüz zalimun;

Bundan sonra kim Allâh üzerine yalan iftira ederse, işte onlar zâlimlerdir.

95-) Kul sadakAllâh* fettebiu millete İbrahiyme haniyfa* ve ma kâne minel müşrikiyn;

De ki: “Allâh doğru söylemiştir. O hâlde hanîf olarak İbrahim’in milletine (din anlayışına) tâbi olun. Şirk koşanlardan değildi (O)!”

96-) İnne evvele beytin vudı’a linNasi lelleziy Bi Bekkete mübareken ve hüden lil alemiyn;

İnsanlar için kurulan ilk ev (mabet) Bekke (Mekke’nin eski adı) içindedir ki âlemlere mübarek ve hidâyet kaynağı olmuştur.

97-) Fiyhi ayatun beyyinatun Makamu İbrahiym* ve men dehalehu kâne amina* ve Lillâhi alenNasi hıccül beyti menisteta’a ileyhi sebiyla* ve men kefere feinnAllâhe Ğaniyyün anil alemiyn;

Onda apaçık işaretler ve İbrahim’in makâmı var. Kim Ona dâhil olursa güvende olur. Gitmeye imkânı olan herkese Beyt’i hac etmek, insanlar üzerindeki Allâh hakkıdır. Kim (gücü yettiği hâlde) bunu inkâr ederse, muhakkak Allâh âlemlerden Ğaniyy’dir.

98-) Kul ya ehlel Kitabi lime tekfürune Bi âyâtillâhi, vAllâhu Şehiydün alâ ma ta’melun;

De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar... Allâh tüm amellerinize şahit iken, niçin Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr edersiniz (veya örtersiniz)?”

99-) Kul ya ehlel Kitabi lime tasuddune an sebiylillâhi men amene tebğuneha ‘ıvecen ve entüm şüheda’* ve mAllâhu Bi ğafilin amma ta’melun;

De ki: “Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar... Sizler (hakikate) şahit olduğunuz hâlde niçin onu yanlış göstererek, iman edenleri Allâh yolundan alıkoyuyorsunuz? Allâh amellerinizden gâfil değildir.”

100-) Ya eyyühelleziyne amenû in tutıy’u feriykan minelleziyne utül Kitabe yerudduküm ba’de iymaniküm kafiriyn;

Ey iman edenler, eğer kendilerine hakikat bilgisi verilenlerden bir bölümüne (sonradan sapmış olmaları nedeniyle) itaat ederseniz, sizi imandan sonra inkâr ehline dönüştürürler.

101-) Ve keyfe tekfürune ve entüm tütla aleyküm ayatullahi ve fiyküm RasûluHU, ve men ya’tesım Billâhi fekad hüdiye ila sıratın müstekıym;

Allâh işaretleri önünüze serilirken, içinizde de Rasûlü varken, nasıl hakikati inkâr edenlerden olursunuz? Kim varlığını oluşturan özü olan Allâh’a (gayrından kesilip) sımsıkı bağlanırsa, işte o Hak yola hidâyet olunmuştur.

102-) Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe hakka tükatiHİ ve lâ temutünne illâ ve entüm müslimun;

Ey iman edenler... Allâh’tan (size yaptıklarınızın sonuçlarını kesinlikle yaşatacağı için) hakkıyla korunun ve ancak teslim olmuşluğunu yaşayanlar olarak ölün.

103-) Va’tasımu Bihablillâhi cemiy’an ve lâ teferreku* vezküru nı’metAllâhi aleyküm iz küntüm a’daen feellefe beyne kulubiküm feasbahtüm Bi nı’metiHİ ıhvana* ve küntüm alâ şefahufratin minennari feenkazeküm minha* kezâlike yübeyyinullahu leküm âyâtiHİ lealleküm tehtedun;

Hep birlikte varlığınızdaki Esmâ hakikatine (uzanan) Allâh ipine sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Üstünüzdeki Allâh nimetini hatırlayın. Hani sizler düşman idiniz de, şuurlarınızda aynı idrakı oluşturarak sizi bir araya getirdi; O’nun sizde açığa çıkan bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz ateşten bir çukurun tam kenarındaydınız; kurtardı sizi o ateşten. İşte böylece, hakikate eresiniz diye, Allâh size işaretlerini açıklıyor.

104-) Veltekün minküm ümmetün yed’une ilel hayri ve ye’murune Bil ma’rufi ve yenhevne anil münker* ve ülaike hümül müflihun;

İçinizden hayra (Hakk’a) davet eden, Hak ve hakikate göre hükmedip, Din’e ters olan şeylerden uzaklaşmanızı tavsiye eden bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa ereceklerdir.

105-) Ve lâ tekûnu kelleziyne teferreku vahtelefu min ba’di ma caehümül beyyinat* ve ülaike lehüm azâbün azıym;

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için azîm azap vardır.

106-) Yevme tebyaddu vucuhün ve tesveddü vucuh* feemmelleziynesveddet vucuhühüm* ekefertüm ba’de iymaniküm fezûkul azâbe Bima küntüm tekfürun;

O süreçte bazı vechler (bilinçler) parıldar (Hakk’ın nûru ile), bazı vechler kararır (benlik zulmetiyle)... Vechleri kararanlara (şöyle denir): “İmanınızdan sonra inkâra düştünüz ha! Hakikati inkârınız yüzünden varlığınızın sizde oluşturacağı azabı yaşayın.”

107-) Ve emmelleziynebyaddat vucuhühüm fe fiy rahmetillâh* hüm fiyha halidun;

Fakat vechi (-hakikatlerini idrakın getirisi olarak) parlayanlar, Allâh rahmeti içindedirler... Orada sonsuza dek kalırlar.

108-) Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk* ve mAllâhu yüriydu zulmen lil alemiyn;

Bunlar Allâh işaretleridir, Hak olarak sana okutuyoruz. Allâh âlemlere zulüm dilemez.

109-) Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* ve ilAllâhi turce’ul umur;

Semâlarda ve arzda ne varsa hepsi Allâh’ındır (O’nun Esmâ’sının varlığıyla var ve kaîmdirler). Hepsi Allâh’a döner (bir zaman gelir hakikatlerinin ne olduğunu görürler, bunu değerlendirmemiş olanlar da yanarlar)!

110-) Küntüm hayre ümmetin uhricet linNasi te’murune Bil ma’rufi ve tenhevne anil münkeri ve tu’minune Billâh* ve lev amene ehlül Kitabi le kâne hayren lehüm* minhümül mu’minune ve ekseruhümül fasikun;

Siz, insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı topluluksunuz. Hak ve hakikatle hükmeder, Din’e ters düşen şeylerden kaçınılmasını tavsiye edersiniz ve dahi hakikatinizin El Esmâ ile oluştuğunu idrak ile, Allâh’a iman edersiniz. Şayet kendilerine hakikat bilgisi verilmiş olanlar (Ehli Kitap) da iman etmiş olsaydı, kendileri için hayırlı olurdu. Kimileri iman ehlidir ama çoğunluğu hakikati inkâr edenlerdir.

111-) Len yedurruküm illâ ezâ* ve in yukatiluküm yüvellukümül edbar* sümme lâ yünsarun;

(Onlar) size eziyet etmekten başka zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonrasında yardım da edilmez.

112-) Duribet aleyhimüz zilletü eyne ma sükıfu illâ Bi hablin minAllâhi ve hablin minen Nasi ve bâu Bi ğadabin minAllâhi ve duribet aleyhimül meskenetü, zâlike Bi ennehüm kânu yekfürune Bi âyâtillâhi ve yaktulunel Enbiyae Bi ğayri hakkın, zâlike Bi ma ‘asav ve kânu ya’tedun;

Onlar nerede bulunsalar, üzerlerine zillet (aşağılanma) hükmü vurulmuştur; Allâh’tan bir gazaba uğradılar ve aşağılanarak yaşamaya mahkûm oldular... Allâh’tan bir ipe (‘Rabbimiz sensin’ ahdine, yani hakikatlerinin Esmâ mertebesinden oluştuğuna) ve insanlardan bir ipe (bu imana sahip birine tâbi olma) sarılmışlar müstesna! Zira Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) inkâr ediyorlardı ve Nebileri, Hakk’ın muradına karşı (nefsaniyetlerine uyarak) öldürüyorlardı. İşte bu onların isyanları, haddi aşmaları sebebiyledir.

113-) Leysû sevâen, min ehlil Kitabi ümmetün kaimetün yetlune âyâtillâhi anâel leyli ve hüm yescüdun;

Hepsi bir değildir. Kendilerine hakikat bilgisi verilmiş olanlardan secde edip, gece boyunca Allâh işaretlerini okuyup değerlendiren bir grup da mevcuttur.

114-) Yu’minune Billâhi vel yevmil ahıri ve ye’murune Bil ma’rufi ve yenhevne anil münkeri ve yüsariune fiyl hayrat* ve ülaike mines salihıyn;

Allâh Esmâ’sının nefslerinin hakikati olduğuna ve sonsuz geleceğe iman ederler, Hak ve hakikatle hükmederler, Din’e ters düşen şeylerden insanları sakındırırlar ve (maddi - manevî) hayırlara koşuşurlar. İşte onlar sâlihlerdir.

115-) Ve ma yef’alu min hayrin felen yükferuh* vAllâhu Aliymün Bil müttekıyn;

Yaptıkları hayırlar asla inkâr edilmeyecektir. Allâh korunanların varlığındaki Esmâ’sıyla Aliym’dir.

116-) İnnelleziyne keferu len tuğniye anhüm emvalühüm ve lâ evladühüm minAllâhi şey’en, ve ülaike ashabünnari, hüm fiyha halidun;

Hakikati inkâr edenlere gelince; onların ne malları ne de evlatları Allâh’a karşı hiçbir koruma sağlamayacaktır. Onlar yanmaya mahkûmdurlar, sonsuza dek!

117-) Meselü ma yünfikune fiy hazihil hayatid dünya kemeseli riyhın fiyha sırrun esabet harse kavmin zalemu enfüsehüm fe ehlekethu, ve ma zalemehümullâhu ve lâkin enfüsehüm yazlimun;

Onların şu süflî madde boyutunda (esfeli sâfîliyn - dünya hayatı) harcadıklarının misali, kendi nefslerine zulmeden bir topluluğun ekinlerine isâbet edip, onu mahveden dondurucu bir rüzgâra benzer. Allâh onlara zulmetmedi, lâkin onlar kendilerine zulmediyorlar.

118-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tettehızu bitaneten min duniküm lâ ye’luneküm habâlen, veddu ma anittüm* kad bedetil bağdaü min efvahihim* ve ma tuhfiy suduruhüm ekber* kad beyyenna lekümül âyâti in küntüm ta’kılun;

Ey iman edenler... Sizden olmayan kişilerle (inancınıza, itikadınıza uymayanlarla) dostluk kurmayın. (Onlar) size zarar vermek için fırsat beklerler ve sizi sıkıntı içinde görmekten mutlu olurlar. Görmüyor musunuz düşmanlıkları ağızlarından taşıyor! İçlerinde sakladıkları ise daha büyüktür. İşte gereken işaretleri size apaçık bildirdik. Aklınızı kullanın (değerlendirin).

119-) Ha entüm ülâi tühıbbunehüm ve lâ yühıbbuneküm ve tü’minune Bil Kitabi küllihi, ve izâ lekuküm kalu amenna* ve izâ halev addu aleykümül enamile minel ğayz* kul mutu Bi ğayzıküm* innAllâhe Aliymün Bizatis sudur;

İşte siz öyle (inanca sahip) kişilersiniz ki (inandığınız hakikat dolayısıyla) onları seversiniz. Onlar ise (sizinle aynı inançta olmadıkları için) sizi sevmezler! Siz hakikat bilgisinin tümüne iman edersiniz. Sizinle karşılaştıklarında “İman ettik” derler; kendi başlarına kaldıklarında ise size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar! “Öfkenizin ateşiyle kahrolun!” de... Muhakkak ki Allâh, Esmâ’sıyla varlığınızın hakikati olarak içinizdekini bilir.

120-) İn temsesküm hasenetün tesu’hüm* ve in tusıbküm seyyietün yefrehu Biha* ve in tasbiru ve tetteku lâ yedurruküm keydühüm şey’a* innAllâhe Bima ya’melune muhıyt;

Başınıza iyi bir iş gelse onlar üzülürler; size bir kötülük isâbet etse, mutlu olurlar. Eğer dayanır ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zaman zarar veremez. Muhakkak ki Allâh onların yaptıklarını ihâta eder (mekân kavramı olmaksızın).

121-) Ve iz ğadevte min ehlike tübevviül mu’miniyne meka’ıde lil kıtal* vAllâhu Semiy’un’Aliym;

Hani sen sabah erkenden ailenden ayrılıp iman edenleri savaşmaları için uygun mevzilere yerleştiriyordun. Allâh Semi’dir, Aliym’dir.

122-) İz hemmet taifetani minküm en tefşela, vAllâhu Veliyyuhüma* ve alAllâhi fel yetevekkelil mu’minun;

O zaman sizden iki grup korkup bozulmaya yüz tutmuştu. Allâh onların Veliyy’i idi. İman edenler Allâh’a tevekkül etsinler (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman etsinler).

123-) Ve lekad nasarakümüllahu Bi bedrin ve entüm ezilletün, fettekullâhe lealleküm teşkürun;

(Gerçekten) siz zayıf ve çaresiz bir hâldeyken, Allâh size Bedir’de zafer verdi. O hâlde Allâh’tan korunun ki böylece değerlendirenlerden olasınız.

124-) İz tekulu lil mu’miniyne elen yekfiyeküm en yümiddeküm Rabbuküm Bi selâseti âlafin minel Melaiketi münzeliyn;

Hani iman edenlere: “İnzâl olunmuş üç bin melâike ile Rabbinizin size yardım etmesi yetmez mi?” diyordun. (Bazı Esmâ ül Hüsnâ kuvvelerinin, iman edenlerde açığa çıkmasıyla oluşan yürekliliğin, mücadele azmi vermesi.)

125-) Bela in tasbiru ve tetteku ve ye’tuküm min fevrihim hazâ yümdidküm Rabbuküm Bi hamseti alafin minel Melaiketi müsevvimiyn;

Evet... Eğer dayanır ve korunursanız, düşman aniden saldırsa dahi, Rabbiniz, varlığınızdaki Esmâ’dan kaynaklanan beş bin melâike kuvvesiyle size yardım eder.

126-) Ve ma caalehullahu illâ büşra leküm ve li tatmeinne kulubüküm Bihi, ve men nasru illâ min indillâhil Aziyzil Hakiym;

Allâh bunu size bir müjde olsun ve kalplerinizdeki (hakikatinizdeki) kuvveye mutmain olmanız için yaptı. Yardım ancak ve yalnız Aziyz ve Hakiym olan Allâh indîndendir.

127-) Li yakta’a tarafen minelleziyne keferu ev yekbitehüm feyenkalibu haibiyn;

(Allâh bunu) hakikati inkâr edenlerden bir kısmını kesip (mahvetmek), diğer bir kısmını da rezil bir şekilde geri dönmeleri için (yaptı).

128-) Leyse leke minel emri şey’ün ev yetube aleyhim ev yüazzibehüm feinnehüm zalimun;

Hüküm vermek sana ait değil; dilerse tövbelerini kabul eder veya azap verir. Gerçekten onlar zâlimlerdir.

129-) Ve Lillâhi ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* yağfiru limen yeşau ve yüazzibü men yeşa’* vAllâhu Ğafûr’un Rahıym;

Semâlarda ve arzda ne varsa hepsi Allâh’ındır (O’nun Esmâ’sının varlığıyla var ve kaîmdirler). Dilediğine mağfiret eder, dilediğine (yaptıklarının karşılığı olarak) azap verir. Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir.

130-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ te’külürRiba ad’afen mudaafeten, vettekullahe lealleküm tüflihun;

Ey iman edenler, kat kat arttırılmış riba (faiz) yemeyin (tefecilik yasaklanmıştır)! Allâh’tan (yaptıklarınızın getirisini kesinlikle yaşatacağı içindir ki) korunun; kurtuluşa eresiniz!

131-) Vettekunnaralletiy u’ıddet lil kafiriyn;

Hakikati inkâr edenler için hazırlanmış olan ateşten korunun.

132-) Ve etıy’ullahe ver Rasûle lealleküm türhamun;

Allâh’a ve Rasûle itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.

133-) Ve sariu ila mağfiretin min Rabbiküm ve cennetin arduhes Semavatu vel Ardu, u’ıddet lil müttekıyn;

Koşuşun, Rabbinizden (hakikatinizdeki Esmâ bileşiminden kaynaklanacak olan) mağfirete ve semâlar (idrak mertebeleri) ile arz (kuvveler platformu) genişliğindeki (Allâh Esmâ’sının kuvveleriyle tahakkuk ortamı olan) cennete... Korunanlar için hazırlanmıştır o!

134-) Elleziyne yünfikune fiys serrai ved darrai vel kazımiynel ğayza vel afiyne aninNas* vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn;

Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allâh için karşılıksız bağışta bulunurlar, kızdıklarında öfkelerini kontrol ederler, insanların kusurlarını affederler. Allâh ihsan edenleri sever.

135-) Velleziyne izâ fe’alu fahışeten ev zalemu enfüsehüm zekerullahe festağferu li zünubihim* ve men yağfiruz zünube illAllâh* ve lem yusırru alâ ma fe’alu ve hüm ya’lemun;

Onlar utanılacak bir iş yaptıklarında veya (Allâh’tan perdelenerek) nefslerine zulmettiklerinde; Allâh’ı düşünüp yaptıkları yanlış, kusur dolayısıyla istiğfar ederler. Suçları da Allâh’tan başka kim bağışlayabilir (ki)! Onlar yaptıkları yanlışlarda ısrarlı değillerdir.

136-) Ülaike cezauhüm mağfiretün min Rabbihim ve cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* ve nı’me ecrul amiliyn;

İşte onların yaptıklarının karşılığı (cezası), Rablerinden bir bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Sonsuza dek orada kalırlar. Ne güzel mükâfattır bu yararlı iş yapanlara.

137-) Kad halet min kabliküm sünenün fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn;

Sizden önce kendine özgü yaşam tarzları olan toplumlar gelip geçti. Arzda (fiilen veya bilgi yollu) gezinin de (hakikati)yalanlayanların sonu ne oldu görün.

138-) Hazâ beyanun linNasi ve hüden ve mev’ızatün lil müttekıyn;

Bu, insanlar için açıklama (ibret), korunanlar için de hidâyet ve öğüttür (aydınlatma).

139-) Ve lâ tehinu ve lâ tahzenu ve entümül a’levne in küntüm mu’miniyn;

Gevşemeyin, hüzünlenmeyin; siz en üstün olanlarsınız, eğer iman edenlerseniz.

140-) İn yemsesküm karhun fekad messel kavme karhun mislüh* ve tilkel eyyamu nüdavilüha beynen Nas* ve liya’lemAllâhulleziyne amenû ve yettehıze minküm şüheda’* vAllâhu lâ yuhıbbuz zalimiyn;

Eğer size bir yara (-nın ızdırabı) dokunuyorsa, o topluluğa da bir benzeri dokunmuştur. Böyle günler, devridaim olur insanlar arasında. İman edenlerin Allâh’ça bilinmesi (varlığındaki Esmâ mertebesince açığa çıkarılanın sonucunun meydana getirilmesi) ve hakikate hayatları pahasına şehâdet edenlerin oluşması içindir. Allâh zulmedenleri (nefslerinin veya başkalarının hakkını vermeyenleri) sevmez.

141-) Ve li yümahhısAllâhulleziyne amenû ve yemhakal kafiriyn;

Ve dahi (bu yaşanılanlar), Allâh’ın iman edenleri (bu olayları yaşatarak) arındırması; hakikati örtenleri de (bu yoldan) mahvetmesi içindir.

142-) Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemma ya’lemillâhulleziyne cahedu minküm ve ya’lemes sabiriyn;

Yoksa siz zannetiniz mi ki Allâh, içinizden o mücahede edenleri (azim ve kararlılıkla hakikati yaşamak için mücadele edenleri) belli etmeden, bu yolda sabırla devam edenleri ortaya çıkarmadan, cenneti yaşayacaksınız!

143-) Ve lekad küntüm temennevnel mevte min kabli en telkavhu, fekad raeytümuhu ve entüm tenzurun;

Andolsun siz, ölümle karşı karşıya kalmadan önce şehîd olmayı temenni ediyordunuz. İşte onu gördünüz, bakıp duruyorsunuz!

144-) Ve ma Muhammedün illâ Rasûl* kad halet min kablihirRusül* efein mate ev kutilenkalebtüm alâ a’kabiküm* ve men yenkalib alâ akıbeyhi felen yadurrAllâhe şey’a* ve seyeczillahuş şakiriyn;

Muhammed, Rasûlden başka bir şey değildir. Ondan önce de Rasûller gelip geçti. Şimdi o ölse veya öldürülse, siz (inancınızdan - davanızdan) geri mi döneceksiniz? Her kim geri dönerse, Allâh’a hiçbir zarar veremez! Allâh şükredenleri cezalandıracaktır (değerlendirenlere bunun getirisini yaşatacaktır).

145-) Ve ma kâne li nefsin en temute illâ Biiznillâhi Kitaben müeccela* ve men yürid sevabed dünya nü’tihi minha* ve men yürid sevabel ahireti nü’tihi minha* ve senecziş şakiriyn;

Varlığındaki Allâh Esmâ’sının oluşturduğu (“B”iiznillâh) değişmez programı (kitaben müeccela) elvermedikçe hiç kimse ölmez! Kim dünyanın nimetlerini isterse, ona dünyada veririz. Kim de sonsuz gelecek sürecinin nimetlerini arzu ederse, ona da ondan veririz. Biz şükredenlerin cezasını (karşılığını) veririz (değerlendirenlerin değerlendirmelerinin sonucunu yaşatırız).

146-) Ve keeyyin min Nebiyyin katele meahu ribbiyyune kesiyr* fema vehenu lima esabehüm fiy sebiylillâhi ve ma daufu ve mestekânu* vAllâhu yuhıbbus sabiriyn;

Nice Nebiler, beraberlerinde Rablerinin kulluğu içinde olduklarını yaşayanlar olduğu hâlde savaştılar da; Allâh yolunda başlarına gelenler yüzünden gevşemediler, zaaf göstermediler ve boyun eğmediler. Allâh güçlüklere tahammül edenleri sever.

147-) Ve ma kâne kavlehüm illâ en kalu Rabbenağfir lena zünubena ve israfena fiy emrina ve sebbit akdamena vensurna alel kavmil kafiriyn;

Onların söyledikleri şu idi: “Rabbimiz suçlarımızı ve yaptıklarımızdaki aşırılığı bağışla; bize metanet ve sebat ver; hakikati inkâr edenlere karşı bize yardım et, zafer ver.”

148-) Fe atahumullâhu sevabeddünya ve husne seva Bil’ ahireti, vAllâhu yuhıbbul muhsiniyn;

Allâh da onlara hem dünya sevabını verdi hem de sonsuz gelecek sürecinin en güzel sevabını verdi. Allâh ihsan edenleri sever.

149-) Ya eyyühelleziyne amenû in tütıy’ulleziyne keferu yerudduküm alâ a’kabiküm fetenkalibu hasiriyn;

Ey iman edenler, eğer kâfir olanlara (hakikati inkâr edenlere) uyarsanız, sizi topuklarınızın üzerinde geri döndürürler de hüsrana uğrayanlar olarak kalırsınız.

150-) Belillâhu mevlâküm* ve HUve hayrun nasıriyn;

Doğrusu mevlânız Allâh’tır! O yardımıyla zafere ulaştırandır.

151-) Senulkıy fiy kulubil’leziyne keferürru’be Bima eşrekû Billâhi ma lem yünezzil Bihi sultanen ve me’vahümün nar* ve bi’se mesvez zalimiyn;

Hakikatlerindeki Allâh Esmâ’sına, benliklerinin tanrı olduğu yolunda hiçbir delil inzâl olmadığı hâlde şirk koştukları için, bu gerçeği örtenlerin kalplerinde korku oluşturacağız, yaşam ortamları da ateştir. Zâlimlerin ulaştığı son ne kötüdür!

152-) Ve lekad sadakakümullâhu va’dehu iz tehussunehüm Biiznihi, hatta izâ feşiltüm ve tenaza’tüm fiyl emri ve asaytüm min ba’di ma eraküm ma tuhıbbun* minküm men yüriydüd dünya ve minküm men yüriydül ahirete, sümme sarafeküm anhüm liyebteliyeküm* ve lekad ‘afa anküm* vAllâhu zü fadlin alel mu’miniyn;

(Uhud’da) Allâh elbette size sözünü tuttu; varlığınızdaki Allâh Esmâ’sının elverdiği kuvve ile (Bi-iznihi) onları yok etmek üzereydiniz. Ancak Allâh size sevdiğinizi (zafer ve ganimet) gösterdiğinde zayıflık gösterdiniz ve size verilmiş olan hükme isyan edip tartıştınız. Sizden kimi dünyalığı istiyordu (görev yerini bırakıp ganimete koştu), kimi de sonsuz geleceği (Rasûlün hükmüne uyup direndi ve şehîd oldu). Sonra Allâh, size ne durumda olduğunuzu göstermek için geri çevirdi. Bununla beraber sizi affetti. Allâh iman edenlere fazl sahibidir.

153-) İz tus’ıdune ve lâ telvune alâ ehadin ver Rasûlü yed’uküm fiy uhraküm feesabeküm ğammen Bi ğammin likey lâ tahzenu alâ ma fateküm ve lâ ma esabeküm* vAllâhu Habiyrun Bi ma ta’melun;

Hani Rasûl, arkanızdan sizi çağırırken, siz kimseye bakmadan kaçmaktaydınız. Bunun yüzünden Allâh, içinizde üzüntü üstüne üzüntü ile cezalandırdı ki kaybettiğinize üzülmek ya da size isâbet etmiş olanla kalmayasınız diye (zafer, ganimet elinizden kaçmış, üstelik utanç verici bir duruma düşmüştünüz). Allâh yapmakta olduklarınızı yaratan olarak, her şeyden haberi olandır.

154-) Sümme enzele aleyküm min ba’dil ğammi emeneten nü’asen yağşa taifeten minküm ve taifetün kad ehemmethüm enfüsühüm yezunnune Billâhi ğayrel Hakkı zannel cahiliyyeti, yekulune hel lena minel emri min şey’* kul innel emre küllehu Lillâhi, yuhfune fiy enfüsihim ma lâ yübdune leke, yekulune lev kâne lena minel emri şey’ün ma kutilna hahüna* kul lev küntüm fiy buyutiküm le berezelleziyne kütibe aleyhimül katlü ila medaci’ıhim* ve liyebteliyAllâhu ma fiy suduriküm ve liyumahhısa ma fiy kulubiküm* vAllâhu Aliymun Bi zatis sudur;

Sonra gamın ardından bir güven duygusu inzâl ederek içinizi yatıştırdı. Bir grup da (münafıklar - ikiyüzlüler) kendi canlarının (çıkarlarının) kaygısına düşmüştü. Allâh’a karşı cahiliye zannı ile düşünerek “Bu karara bizim bir katkımız mı var” diyorlardı. De ki: “Hüküm - karar tümüyle Allâh’a aittir!” Onlar dışa vurmadıklarını içlerinde sakladılar. “Bu hüküm - kararda bir hissemiz olsaydı burada öldürülmezdik” dediler. De ki: “Evlerinizde dahi kalsaydınız, haklarında öldürülme yazılmış (programlanmış)olanlar her hâlükârda evlerinden çıkıp, düşüp kalacakları (öldürülecekleri) yere giderlerdi. Allâh içinizdekini (dışınıza vurup ne olduğunuzu) size göstermek ve yanlış fikirlerden arınmanızı sağlamak için bunu yaşattı. Allâh içinizdekileri bilir, zira sînelerinizin hakikati O’nun Esmâ’sıdır.”

155-) İnnelleziyne tevellev minküm yevmel tekal cem’ani innemestezellehümüş şeytanü Bi ba’dı ma kesebu* ve lekad afAllâhu anhüm* innAllâhe Ğafûr’un Haliym;

İki ordu karşı karşıya geldiğinde sizden kaçanlar, bunu, şeytanın (vehmin) kendilerinde oluşmuş yanlış fikirleri tahrik etmesi sonucu ortaya koymuşlardır. Allâh onları affetti. Allâh Ğafûr’dur, Haliym’dir.

156-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tekûnu kelleziyne keferu ve kalu li ıhvanihim izâ darebu fiyl Ardı ev kânu ğuzzen lev kânu ‘ındena ma matu ve ma kutilu* li yec’alellahu zâlike hasreten fiy kulubihim* vAllâhu yuhyiy ve yümıt* vAllâhu Bi ma ta’melune Basıyr;

Ey iman edenler... Dünyada gezip dolaşan ya da savaşa çıkan kardeşleri için “Eğer yanımızda kalsalardı ölmemiş veya öldürülmemiş olacaklardı” diyerek hakikati inkâr edenler gibi olmayın! Allâh bu fikri onların içinde bir hasretlik acısı olarak meydana getirdi. Allâh diriltir ve Allâh öldürür (sebepler değil)! Allâh yapmakta olduklarınızı (Esmâ’sı itibarıyla onların hakikati ve dahi yaratıcısı olması ile) Basıyr’dir (değerlendirendir).

157-) Ve lein kutiltüm fiy sebiylillâhi ev müttüm le mağfiretün minAllâhi ve rahmetün hayrun mimma yecme’un;

Andolsun ki, Allâh uğruna öldürülmeniz veya ölmeniz karşılığında elde edeceğiniz bağışlanma ve rahmet, onların toplamakta olduklarından (dünyalıktan) daha hayırlıdır.

158-) Ve lein müttüm ev kutiltüm le ilAllâhi tuhşerun;

Andolsun ki, ölseniz veya öldürülseniz Allâh’a haşr olunacaksınız (değerlendirilmeniz hakikatiniz olan Allâh Esmâ’sıyla yapılacaktır).

159-) FeBima rahmetin minAllâhi linte lehüm* ve lev künte fazzan ğaliyzal kalbi lenfaddu min havlike, fa’fü anhüm vestağfir lehüm ve şavirhüm fiyl emr* fe izâ azemte fe tevekkel alAllâh* innAllâhe yuhıbbül mütevekkiliyn;

Allâh’ın, hakikatinden açığa çıkardığı rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer sert ve keskin olsaydın onlar dağılıp giderlerdi. Onları affet ve bağışlanmalarını iste. Toplumsal konularda karar verirken onların fikirlerini al. Karar verip uygulamaya koyulduktan sonra da Allâh’a güven! Muhakkak ki Allâh kendisine tevekkül edenleri (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman edenleri) sever.

160-) İn yensurkümullâhu fela ğalibe leküm* ve in yahzülküm femen zelleziy yensuruküm min ba’dih* ve alAllâhi felyetevekkelil mu’minun;

Eğer size Allâh yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Şayet sizi yardımsız kendi hâlinize bırakırsa, bunun sonucunda size kim yardımcı olabilir! İman edenler sadece (Esmâ’sıyla hakikatleri olan) Allâh’a tevekkül etsinler.

161-) Ve ma kâne li Nebiyyin en yeğull* ve men yağlül ye’ti Bi ma ğalle yevmel kıyameti, sümme tüveffa küllü nefsin ma kesebet ve hüm lâ yuzlemun;

Bir Nebinin emanete hıyanet etmesi mümkün değildir. Her kim hıyanet ederse, hıyaneti boynunda asılı olarak gelir! Bundan sonra her nefse (yaptıklarıyla) kazandığı tam olarak verilir; onlara zulmedilmez!

162-) Efemenittebe’a rıdvanAllâhi kemen bâe Bi sehatın minAllâhi ve me’vahu cehennem* ve bi’sel masıyr;

Allâh rıdvanına (Esmâ kuvvesinin, hakikatindeki varlığına) tâbi olan kimse, Allâh’ın hışmının açığa çıktığı, yaşayacağı ortam cehennem olan kişi gibi midir? O ne kötü sondur!

163-) Hüm derecatün indAllâh* vAllâhu Basıyrun Bi ma ya’melun;

Onlar Allâh indînde, (ilim - irfan anlayış farkları nedeniyle) birbirlerinin üstünde olan farklı derecelerdedir. Allâh yapmakta olduklarınızı (Esmâ’sı itibarıyla onların hakikati ve dahi yaratıcısı olması ile) Basıyr’dir (değerlendirendir).

164-) Lekad mennAllâhu alel mu’miniyne iz baase fiyhim Rasûlen min enfüsihim yetlu aleyhim âyâtihi ve yüzekkiyhim ve yuallimuhümül Kitabe vel Hikmete ve in kânu min kablü lefiy dalalin mubiyn;

Andolsun ki Allâh iman edenlere bir lütuf olarak, içlerinde nefslerinden bir Rasûl bâ’s etti (aralarından kendi türlerinden bir Rasûl ortaya çıkardı), O’nun işaretlerini okuyor; onları arındırıyor, onlara hakikat bilgisini ve Hikmeti (her şeyin oluş sistem ve düzenini)öğretiyor. (Hâlbuki) onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler!

165-) Evelemma esabetküm musıybetün kad esabtüm misleyha, kultüm enna hazâ* kul huve min ındi enfüsiküm* innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr;

Düşmanlarınıza iki katını tattırdığımız bir musîbet sizin başınıza gelince “Bu nasıl, neden oldu?” diyorsunuz. De ki: “O, nefsaniyetinizin getirisidir!” Kesinlikle, Allâh her şeye Kaadir’dir.

166-) Ve ma esabeküm yevmeltekal cem’ani fe Biiznillâhi ve li ya’lemel mu’miniyn; 

(Uhud’da) iki topluluğun savaşında başınıza gelenler, hakikatiniz olan Allâh Esmâ’sının getirisinin iman edenlerde açığa çıkıp, kimin ne olduğunun bilinmesi içindir.

167-) Ve li ya’lemelleziyne nafeku* ve kıyle lehüm te’alev katilu fiy sebiylillâhi evidfe’û* kalu lev na’lemu kıtalen letteba’naküm* hüm lilküfri yevmeizin akrebu minhüm lil iyman* yekulune Bi efvahihim ma leyse fiy kulubihim* vAllâhu a’lemu Bi ma yektümun;

(Ayrıca bir de) münafık (ikiyüzlü) olanların bilinmesi içindi. Bunlara “Gelin Allâh uğruna savaşın ya da müdafaa yapın” denildiğinde, “Savaş yapılacağını bilseydik, gelirdik arkanızdan” dediler. O gün onlar imandan çok küfür hâline yakındılar. Gerçek fikirlerini dillendirmiyorlardı! Allâh gerçeği bilirken, neyi içlerinde gizlemeye çalışıyorlardı!

168-) Elleziyne kalu li ıhvanihim ve kaadu lev etauna ma kutilu* kul fedreu an enfüsikümül mevte in küntüm sadikıyn;

O savaşa katılmayanlar, kardeşleri için “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” dediler. De ki: “Dediğiniz doğru ise ölümü uzak kılın başınızdan bakalım!”

169-) Ve lâ tahsebennelleziyne kutilu fiy sebiylillâhi emvata* bel ahyaun ‘ınde Rabbihim yurzekun;

Allâh uğruna öldürülmüş olanları “ölü”ler sanmayın! Bilakis Rableri indînde hayattadırlar, rızıklanmaktadırlar!

170-) Ferihıyne Bi ma atahumullâhu min fadliHİ, ve yestebşirune Bil’leziyne lem yelhaku Bihim min halfihim ella havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;

Allâh’ın fazlından, hakikatleri olması sebebiyle kendilerinde açığa çıkardığıyla sevinçlidirler. Kendilerine katılmamış, geride kalanlara müjdelemek isterler ki; onlara ne bir korku vardır ne de üzülecekleri bir şey.

171-) Yestebşirune Bi nı’metin minAllâhi ve fadlin, ve ennAllâhe lâ yudıy’u ecrel mu’miniyn;

Allâh’ın üzerlerinde açığa çıkan nimetini ve fazlını ve de iman edenlerin yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını müjdelemek isterler.

172-) Elleziynestecabu Lillâhi verRasûli min ba’di ma esabehümül karh* lilleziyne ahsenu minhüm vettekav ecrun azıym;

Kendileri yara aldıktan sonra (bile) Allâh ve Rasûlün davetine icabet ettiler ki, onlardan ihsan sahibi olanlar ve korunanlar için azîm mükâfat vardır.

173-) Elleziyne kale lehümün Nasu innen Nase kad cemeu leküm fahşevhüm fezadehüm iymana* ve kalu hasbünAllâhu ve nı’mel vekiyl;

“Sizinle savaşmak için bir ordu oluşturdular, korkun onlardan” dediklerinde; bu haber onların bilakis imanını arttırdı da şöyle cevapladılar: “Allâh yeter bize, O ne güzel Vekiyl’dir!”

174-) Fenkalebu Bi nı’metin minAllâhi ve fadlin lem yemseshüm sûun vettebeu rıdvanAllâh* vAllâhu zû fadlin azıym;

Bu inanç nedeniyle kendilerine hiçbir zarar dokunmadan Allâh’ın nimet ve fazlıyla geri döndüler. Allâh rıdvanına tâbi oldular. Allâh Aziym fazl sahibidir.

175-) İnnema zâlikümüş şeytanu yuhavvifü evliyâehu, fela tehafuhüm ve hafuni in küntüm mu’miniyn;

O şeytan (haberi getiren), ancak kendi dostlarını korkutur... O hâlde onlardan korkmayın; benden korkun, eğer iman ehliyseniz.

176-) Ve lâ yahzünkelleziyne yüsariune fiyl küfr* innehüm len yedurullahe şey’a* yüriydullahu ella yec’ale lehüm hazzan fiyl ahireti, ve lehüm azâbün azıym;

Hakikati inkârda yarışanlar seni üzmesinler. Kesinlikle onlar, Allâh’a hiçbir zarar veremezler. Allâh onlara sonsuz gelecek sürecinde bir nasip vermemeyi diliyor (onun için böyleler). Onlar için azîm azap vardır.

177-) İnnelleziyneşterevül küfre Bil iymani len yedurullahe şey’a* ve lehüm azâbün eliym;

Hakikatlerine iman yerine, inkârı satın alanlara gelince, Allâh’a hiçbir zarar veremezler. Onlara feci yanış vardır.

178-) Ve lâ yahsebenneleziyne keferu ennema nümliy lehüm hayrun lienfüsihim* innema nümliy lehüm liyezdadu isma* ve lehüm azâbün mühiyn;

Hakikati inkâr ederek yaşayanlar, kendilerine süre tanımamızın hayırlarına olduğunu sanmasınlar! Sadece suçlarını büyütmeleri için süre tanıyoruz (bu Allâh’ın mekridir onlara). Onlara zilleti yaşatacak bir azap vardır.

179-) Ma kânAllâhu li yezeral mu’miniyne alâ ma entüm aleyhi hatta yemiyzel habiyse minettayyib* ve ma kânAllâhu liyutliaküm alel ğaybi ve lakinnAllâhe yectebiy min RusuliHİ men yeşau, feaminu Billâhi ve rusuliHİ, ve in tu’minu ve tetteku feleküm ecrun azıym;

Allâh, iman edenleri olduğu gibi bırakmayacaktır. Pis ile temizi ayıracaktır. Allâh sizleri gayba (Zât’ına) erdirecek değildir. Ne var ki, Rasûllerinden dilediğini seçer (size göre gayb olanı bildirmek isterse). Öyle ise, Allâh Esmâ’sının tüm âlemleri ve hakikatinizi var ettiğine ve Rasûllerine (bu bilgiyi size açıklamak için irsâl ettiklerine) iman edin. Eğer iman eder ve korunursanız, azîm mükâfata erersiniz.

180-) Ve lâ yahsebennelleziyne yebhalune Bi ma atahumullâhu min fadliHİ huve hayren lehüm* bel huve şerrun lehüm* seyütavvekune ma behılu Bihi yevmel kıyameti, ve Lillâhi miyrasüs Semavati vel Ard* vAllâhu Bi ma ta’melune Habiyr;

Allâh’ın kendi hakikatleri olan Esmâ kuvvesi ile fazlından verdiklerinde cimrilik edenler, sanmasınlar ki bu haklarında hayırlı olan bir şeydir. Bilakis şerrdir! Cimrilik ettikleri şey kıyamet sürecinde boyunlarında asılı olacaktır! Semâlar ve arzın mirası (Esmâ kuvvelerinden sürekli oluşan her şey) Allâh’ındır. Allâh yapmakta olduklarınızdan (onları yaratan olarak) Habiyr’dir.

181-) Lekad semiAllâhu kavlelleziyne kalu innAllâhe fakiyrun ve nahnü ağniya’* senektübü ma kalu ve katlehümül Enbiyae Bi ğayri Hakkın ve nekulü zûku azâbel hariyk;

Andolsun ki, Allâh ; “Muhakkak Allâh fakirdir, biz zenginleriz” diyenlerin sözünü algıladı. Dediklerini ve Hakk’ın muradına karşı Nebileri öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: “Tadın yakan azabı!”

182-) Zâlike Bima kaddemet eydiyküm ve ennAllâhe leyse Bi zallamin lil abiyd;

Bu (azap) kendi ellerinizle oluşturduklarınızın sonucudur. Allâh, kullarında hak etmediklerini açığa çıkarmak suretiyle zulümde bulunmaz!

183-) Elleziyne kalu innAllâhe ahide ileyna ella nu’mine liRasûlin hatta ye’tiyena Bi kurbanin te’külühün nar* kul kad caeküm Rusulün min kabliy Bil beyyinati ve Bil’leziy kultüm felime kateltümuhüm in küntüm sadikıyn;

Onlar (Yahudiler) şöyle demişlerdi: “Allâh bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir Rasûle iman etmememiz konusunda emretti.” De ki: “Benden önce Rasûller açık deliller olarak gelmiş ve de istediğinizi getirmişlerdi. Eğer sözünüzde sadık idiyseniz, niçin onları öldürdünüz?”

184-) Fein kezzebuke fekad küzzibe Rusulün min kablike câu Bil beyyinati vezZübüri vel Kitabil müniyr;

Onlar, seni yalanladılarsa; senden önce açık deliller olarak; kutsal bilgilerle, nûrlu - aydınlatıcı bilgilerle gelmiş Rasûlleri de yalanlamışlardı.

185-) Küllü nefsin zâikatül mevt* ve innema tüveffevne ücureküm yevmel kıyameti, femen zuhziha anin nari ve udhılel cennete fekad faz* ve mel hayatüd dünya illâ metaul ğurur;

Her bilinç, ölümü (biyolojik bedensiz yaşamayı) tadacaktır! (Biyolojik bedenli yaşam sonrası başlayacak olan) kıyamet sürecinde yaptıklarınızın mükâfatı eksiksiz verilecektir. Kim yanmaktan kurtarılıp cennete (boyutuna) geçirilirse o gerçekten kurtulmuştur. Dünya yaşamı aldatıcı (sonu pişmanlık olan) bir zevkten başka bir şey değildir.

186-) Le tüblevünne fiy emvaliküm ve enfüsiküm ve letesmeunne minelleziyne ûtül Kitabe min kabliküm ve minelleziyne eşrekû ezen kesiyra* ve in tasbiru ve tetteku fe inne zâlike min azmil umur;

Andolsun ki, mallarınızla ve nefslerinizle imtihan edileceksiniz. Sizden önce hakikat bilgisi verilenler ve şirk ehli tarafından incitileceksiniz. Eğer dayanır ve korunursanız (bilin ki) bu ancak azminizle başarılır.

187-) Ve iz ehazAllâhu miysakalleziyne utül Kitabe letübeyyinünnehu lin Nasi ve lâ tektümunehu, fe nebezuhu verae zuhurihim veşterav Bihi semenen kaliyla* fe bi’se ma yeşterun;

Hani Allâh, kendilerine hakikat bilgisi verilenlerden, “Onu kesinlikle insanlara açıklayacak, gizlemeyeceksiniz” diye söz almıştı. Derken onlar sözlerini geride bırakıp, karşılığında az bir bedel aldılar. Ne kötü bir alışveriş!

188-) Lâ tahsebennelleziyne yefrehune Bi ma etev ve yuhıbbune en yuhmedu Bi ma lem yef’alu fela tahsebennehüm Bi mefazetin minel azâbi, ve lehüm azâbün eliym;

O yaptıklarıyla mağrur olup, yapmadıkları ile övülmekten hoşlananları bir şey sanma! Onların azaptan kurtulacağını da sanma! Onlara feci bir azap vardır.

189-) Ve Lillâhi mülküs Semavati vel Ard* vAllâhu alâ külli şey’in Kadiyr;

Semâların ve arzın mülkü Allâh’ındır (çünkü bu kapsamdaki her “şey”, O’nun Esmâ’sının işaret ettiği mânâlardan - kuvvelerden oluşmuştur, O’na aittir). Allâh her şeye Kaadir’dir.

190-) İnne fiy halkıs Semavati vel Ardı vahtilafil leyli ven nehari leâyâtin li ülil elbab;

Kesinlikle semâların (algılanan boyuttan kuantsal boyuta kadar) ve arzın (algılamaya göre madde kabul edilen her boyutun)yaratılışında, gece ve gündüzün birbirine dönüşmesi sisteminde (neden ve nasıl gece gündüz oluşumu, süreleri vs.) öze ermişler (Ulül Elbab) için işaretler vardır.

191-) Elleziyne yezkürunAllâhe kıyâmen ve ku’ûden ve alâ cünubihim ve yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard* Rabbenâ mâ halakte hazâ batılâ* sübhâneKE fekınâ azâben nâr;

Onlar (öze ermişler) ayakta, otururken ya da yanları üzere uzanmışken Allâh’ı anıp (hatırlayıp), semâların ve arzın yaratılışını (günün getirisi ölçüsünde evren ve derûnu ya da beyin indînde bedenin yeri ve özelliklerini) tefekkür edip; “Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın! Subhan’sın (yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olansın)(Açığa çıkardıklarını değerlendirmemenin getireceği pişmanlıktan) yanmadan bizi koru” (derler).

192-) Rabbenâ inneKE men tüdhılinnâre fekad ahzeytehu, ve mâ lizzalimiyne min ensar;

“Rabbimiz, sen kimi ateşe atarsan onu muhakkak aşağılamış olursun. Nefsine zulmedenlere hiçbir yardımcı (kurtarıcı) olmaz!”

193-) Rabbenâ innenâ semi’na münâdiyen yünâdiy lil iymâni en âminû Bi Rabbiküm fe âmennâ* Rabbenâ fağfir lenâ zünûbenâ ve keffir ‘annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ ma’al’ ebrar;

“Rabbimiz, gerçekten biz ‘Hakikatinizi Esmâ’sıyla oluşturan Rabbinize iman edin’ diye imana davet edeni duyduk ve hemen iman ettik. Rabbimiz, suçlarımızı bağışla, yanlışlarımızı sil; sana ermiş kullarınla birlikte olarak yanına al.”

194-) Rabbenâ ve âtinâ mâ veadtenâ alâ RusuliKE ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeti, inneKE lâ tuhlifül miy’âd;

“Rabbimiz, bize, Rasûllerine vadettiğini ver ve kıyamet sürecinde bizi rezil duruma düşürme! Muhakkak ki vaadinden dönmeyensin sen.”

195-) Festecabe lehüm Rabbühüm enniy lâ udıy’u amele amilin minküm min zekerin ev ünsâ* ba’duküm min ba’d* felleziyne haceru ve uhricu min diyarihim ve ûzû fiy sebiyliy ve katelu ve kutilu leükeffirenne anhüm seyyiatihim ve leüdhılennehüm cennatin tecriy min tahtihel enhar* sevaben min indillâh* vAllâhu ‘ındeHU husnüs sevab;

Rableri onların duasına icabet etti: “Sizden erkek olsun kadın olsun, kimsenin yaptığını boşa çıkarmam. Hep birbirinizdensiniz (aynı özelliklerle yaratılmış olmanız dolayısıyla hepiniz aynı sisteme tâbisiniz). Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Ben’im uğruma eziyete uğratılanlar, savaşanlar ve öldürülenlere gelince; elbette onların suçlarını sileceğim. Elbette onları altlarından ırmaklar akan cennetlere (bilinçlerine akan çeşitli ilimlerin getirisiyle kişinin dilediğini yapabileceği boyuta) sokacağım, Allâh indînden bir mükâfat olarak. En güzel mükâfat Allâh indîndendir.”

196-) Lâ yeğurrenneke tekallübülleziyne keferu fiyl bilad;

Hakikati inkâr ederek (dünyevî - bedensel zevkler içinde) yaşayanların refahı seni aldatmasın...

197-) Metaun kaliylün sümme me’vahüm cehennem* ve bi’sel mihad;

O, geçici bir zevk ve tatmindir! Sonunda varacakları yer ise cehennemdir (yapmaları gerekenleri yapmamanın pişmanlığıyla, yanmaya mahkûm oldukları mekân). O ne kötü yaşam ortamı ve şartlarıdır!

198-) Lakinilleziynettekav Rabbehüm lehüm cennatün tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha nüzülen min indillâh* ve ma indAllâhi hayrun lil ebrar;

Fakat Rablerinden korunanlara gelince, onlara altlarında nehirler akan cennetler vardır. Orada sonsuza dek yaşarlar Allâh indînden inzâl olan ile (hakikatleri olan Allâh Esmâ’sının bilinçlerine inzâl {boyutsal geçiş} ettiği kuvveler ile). Allâh indînde olanlar, Ebrâr (Allâh’a ermişler) için daha hayırlıdır.

199-) Ve inne min ehlil Kitabi lemen yu’minu Billâhi ve ma ünzile ileyküm ve ma ünzile ileyhim haşiıyne Lillâhi, lâ yeşterune Bi âyâtillâhi semenen kaliyla* ülaike lehüm ecruhüm ‘ınde Rabbihim* innAllâhe seriy’ul hisab;

Muhakkak ki, kendilerine hakikat ilmi verilmiş olanlardan öyleleri vardır ki, hakikatleri olan Allâh Esmâ’sına, size inzâl olunana, kendilerine inzâl olunana Allâh için huşû duyarak iman ederler. Allâh’ın işaretlerindeki varlığı realitesini, kendilerini bu hakikatten perdeleyecek az bir dışsal zevke değişmezler! İşte onlar için Rableri indînde (kendi Esmâ bileşimlerinden açığa çıkan)mükâfatları vardır. Allâh, hesabı anında görendir.

200-) Ya eyyühelleziyne amenûsbiru ve sabiru ve rabitu vettekullahe lealleküm tüflihun;

Ey iman edenler... (İçinde bulunduğunuz zorluklara) dayanın, birbirinizle dayanıklılıkta yarışın, düşmana karşı hazır ve bütünlük içinde olun ve Allâh’tan korunun ki kurtuluşa eresiniz.

Not:
Sık geçen “Allâh’tan korunun” uyarısının anlamı bize GÖRE şudur: Allâh sizden açığa çıkan fikir veya fiillerin her an sonucunu yarattığı içindir ki; hoşlanmayacağınız şeylerle karşılaşmak istemiyorsanız, onları oluşturan davranış ve düşüncelerden uzak durarak özünüzdeki Hasiyb mekanizmasına karşı korunun. Allâhu âlem!

95 / 120

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!