Bunu henüz başaramadığımız için, bu konunun detayına girmiyorum.

Yalnız burada, daha önce değindiğim önemli bir noktanın üzerinde durayım...

Evrende, Dünya üzerinde yaşamakta olan tek canlı türü biz değiliz!..

Aksine, Dünya üzerinde yaşayan bizler gibi; bir Ay’ın, bir Merkür’ün, bir Venüs’ün, bir Güneş’in, Plüton’un, Neptün’ün ve Güneş sistemi dışındaki sayısız yıldızların, her birinin kendine has, yaşayan, canlı, şuurlu varlıkları türleri mevcut!.. Ki onlardan da bahsolmamıştır.

Esasen, evrende, üzerinde canlı şuurlu varlıklar olmayan hiçbir gezegen mevcut değildir!..

Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bunu anlatan âyet:

“...Hiçbir şey yok ki, O’nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini anlamıyorsunuz!..” (17.İsra’: 44)

Diyor...Niye anlamıyorsunuz?..

Çünkü siz, beş duyu ile kayıtlı beyninizin algılayabildiği kadarını anlarsınız, sınırlı şartlarda algılama durumundasınız!.. Çünkü beyninizin %5’ini veya %7’sini ancak kullanabiliyorsunuz. Bunun %1 fazlasına çıktığınız zaman algıladığınız âlem çok farklı olur!..

Karanlık bir odada otururken, bir çatırtı bir patırtı duysanız, ödünüz karışıyor!.. Kazara, cin denilen bir varlık görseniz, belki geceler boyu uyuyamayacaksınız!..

Hâlbuki bu, bizim dünyamızda, bizim aramızda yaşayan varlıkların sadece bir türü... Bunun gibi sayısız varlıklar var!..

Ama bu konuda da yanılarak zannediyoruz ki, bizim gibi etten kemikten canlılar var!.. Hayır!..

Bizim gibi etten kemikten canlı, bu Dünya’nın şartlarına göre oluşmuş, ve sadece burada var!..

Buna karşın diğer gezegenlerde de, sayısız canlılar var... Eğer beynimizi yüksek seviyede çalışma düzenine getirirsek; o yüksek çalışma kapasitesi ile ruhumuzu güçlendirebilirsek; ruhun bedenden özgür, bağımsız hareket kabiliyetini ortaya çıkartıp, bunu tatbikata koyabilirsek; o şartlarda değişik boyutlara, değişik kesimlere, değişik ortamlara gidip onlarla ilişki kurabilmek mümkün olur!..

Ancak bu anlattıklarımdan sakın “Uzaylılarla görüşüyoruz” diyenler kendilerine pay çıkartmasınlar, çünkü onlar kesinlikle cinler tarafından aldatılmaktadırlar!..

Evet, bunu yapamadığımıza, yani beyin kapasitemizi henüz güçlendirmemiş olduğumuza göre, şu anda yapabileceğimize bakalım...

Rasûlullâh (aleyhisselâm) mi’râca çıktığı zaman, ışınsal dalga boyutuna geçerek, çeşitli gezegen ve yıldızların İKİZLERİNDE yani ışınsal dalga boyutlarında yaşayan ve Din’de kısaca melek adı altında söz edilen, değişik boyutlardaki varlıklarla ilişki kuruyor.

Onların yaşam şartlarını, güçlerini, Dünya ile olan ilişkilerini görüyor. Ayrıca gelecekte kişilerin çekeceği azapları gördüğü gibi, cennetleri de görüyor. Cennetlerde insanların ne şekilde bir yaşama gireceğini görüyor.

“AKIL ve İMAN” isimli kitabımızın Meleklere iman bahsinde ve meleklerin yapısından söz ettiğim bir konuşmamda; insanların, cehennemden geçtikten sonra, Rahmet Irmağına dalarak, ruh bedenin yapısının değişeceğini ve melekî, nûrî bedenlere kavuşacaklarından söz etmiştim.

Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın açıklamalarında da, cehennemden geçip, cehennemde yapıları yıpranmış kişilerin, Rahmet Irmağına daldırılarak yepyeni bir bedenle var olacakları, onların yapılarının son derece şeffaf olduğu, hatta içine bakıldığı zaman iliklerinin görüleceği ifade edilir!..

Bizim anlamayanlar da sorar... “Canım!.. Cennette insanlar var, huriler var, baktığın zaman onların iliğini görüyorsun... Ne gereği var ilik-kemik görmenin?..

“İlik görmek” diye anlatılmasından gaye, o boyuttaki yapıların şeffaf, lâtif ve nûrânî bir yapı olduğudur!.. Yani, bizim bugün bildiğimiz yoğunluklu maddemsi bir yapı olmadığını ifade sadedindedir.

Ve insanların, bu boyut değiştirmelerinden sonra; geçtikleri ortamda melekî bir yaşam sürecekleri; bedenlerinin, melekî vasıflarla vasıflanmış melek yani “nûr” yapılı olduğu... Ancak insanların bilinç düzeylerinin bir kısım meleklerden üstün olacağı da ifade ediliyor!..

Bir hususa da açıklık getirmek gerekirse...

Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm), Cebrâil’i gördüğünü ifade ediyor, mi’râctan dönerken... “Altı yüz kanadı ile bütün ufku kaplamıştı” diyor.

Altı yüz kanadı ile bütün ufku kaplayan Cebrâil (aleyhisselâm), bu derece büyüklüğe sahip olmasına karşın; kendi varlığında, Cebrâil’in varlığını hissetmeyen melekler de mevcut!..

Sen, nasıl vücudunda, bir karaciğerini, bir mideni hiç hissetmiyorsun, iç organlarının varlığının farkında bile değilsin, dışarıdan söylemeseler...

Aynı şekilde, öyle melekler var ki, Cebrâil, o meleğin yanında, yapısı içinde bir melek, bir kuvvet, bir organ!.. Ve O varlık, O’nun varlığını hissetmiyor, farkında bile değil!..

Öyle bir “melek”ten söz ediliyor ki, insanın ve Dünya’nın varlığından, var oluşundan habersiz!!!

400 milyar yıldızlık galaksinin içinde, Güneş’in yeri nedir?..

Hiç!!!

İnsan bedeni milyarlarca hücreden oluşmuş... Sen, vücudundaki o hücrelerin farkında mısın?..

Hayır! Ama, o bütün hücreler, bütün olarak bir kişisel ruh, kişisel yapı, düşünce meydana getiriyor ve bundan da senin şuurun meydana geliyor. Ama senin şuurun, senin şuurunu meydana getiren bu bedenin parçalarından oluşmasına rağmen, bunun farkında değil!..

İşte bunun gibi, sade insanın ruhu değil, tüm kütlelerin dahi ruhları vardır. Dünya’nın ruhu vardır, Güneş’in ruhu vardır, Merkür’ün, Venüs’ün, diğer planetlerin ruhları vardır.

Bunların ruhu olduğu gibi, bunların tümünü oluşturan Güneş Sistemi’nin de bir ruhu vardır. Boyut boyut!..

Güneş Sistemi’nin bir ruhu olduğu gibi, Galaksi’nin tümüyle bir ruhu vardır!..

Nasıl senin vücudun tek tek hücrelerden meydana gelmiş; ve bu hücreler bileşerek bir beden meydana getirmiş ise...

İşte bunun gibi, “Galaksi” dediğimiz yapının da tek tek hücreleri olan güneşlerden meydana gelmiş bir galaksi ruhu var, bir galaktik ruh vardır...

Galaktik bilinç vardır...

Galaktik bilinçler-ruhlar da birleşerek, “Kozmik Bilinç” dediğimiz, “Evrensel Bilinç” dediğimiz bilinci oluşturur!..

Gerçek odur ki, “RUH-U Â’ZÂM” adı verilen “Kozmik bilinç”, ilmi ve kudretiyle Galaktik bilinçleri-ruhları kendi varlığından meydana getirmededir!.. Hâlâ!..

40 / 61

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!