Her birinin diğer birinden farkını, yapısını, terkibini oluşturan Allâh isimlerinin özelliklerinin farklı oranlarla ortaya çıkışı oluşturmaktadır...

İşte bu yüzdendir ki; her birimde tasarruf eden, ve o birimle diğerlerini etkileyen; yönlendiren; biçimlendiren; yürüten, varediş gayesine göre hedefine ve hayrına erdiren hep ALLÂH’tır...

O’ndan gayrı “YARATAN”; O’ndan gayrı “RAB”; O’ndan gayrı “HÂDİY” (hidâyet eden); O’ndan gayrı “MEHDİ”; O’ndan gayrı “MUHYİ”; O’ndan gayrı “MUMİT” (ölümle dönüştüren) asla ve kesinlikle mevcut değildir!

Ancak ne var ki, biz bu gerçeği bir türlü fark edemiyor, anlayamıyor ve dolayısıyla inkâr etme anlamına gelen bir tarzda olayları yorumluyoruz...

Ya, O’nu yüceltme tahayyülü ile, O’nu her şeyin ötesine, ötelerin ötesine, Arş’ın ötesine, kısacası hayalimizdeki en uzak öteye, noktaya oturtuyoruz!..

Ya da, gördüğümüz her pireyi-deveyi “O” yapıp; “O”nu orada ortaya konulan mânâ ile kayıt altına alıp; her şeyi “ALLÂH” kabulleniyor; ve böylece geri planda “birimselliğimizi ALLÂHLAŞTIRIYORUZ”!..

Ve yahut da, her birimizin varlığını, vücudunu ispat eder bir düşünce ile; sen, ben, o varız, varlıkta her şey mevcut, artı, bir de “O” var!.. deyip; “O”na “SINIR” getiriyoruz! Sonra da bu görüşe dayalı bir biçimde, “O”nun bizlere, makro ya da mikro birimlere yaptırttıklarından dem vuruyoruz!

Oysa, nasıl bir yazarın kafasında türlü senaryolar olur da, hepsi onun kafasından, onun özellikleri istikametinde oluşursa; ve buna rağmen de yazarın kişiliğinden, “oluşturduğu” kişiliktir diye söz edilemezse; benzer şekilde, her birimi ve tüm varlığı kendisinden ve kendisiyle meydana getiren “ALLÂH” da, o yarattıklarıyla sınırlanmaktan ve kayıt altına girmekten; ve onlar olmaktan berî ve ötedir!

Tüm varlık isimleri altında ortaya çıkan kudret ve mânâ hep O’na aittir...

Tüm varlıklar ve oluşturdukları tasarruflar hep O’na aittir; ve onların her biriyle bir diğerini etkilemektedir!..

Ancak bütün bunlara rağmen de, ne mikro ne de makro plandaki hiçbir “şey” için “ALLÂH”tır denemez!..

Fakat, oradaki “vücudu” da inkâr edilemez!

Bu yüzdendir ki Rasûlullâh (aleyhisselâm), şöyle buyurmuştur:

İnsanlara şükretmeyen, ALLÂH’a şükretmiş olmaz!..

Ayrıca;

“Kesinlikle Allâh korunanlar ve muhsinlerle (Allâh için yaşamakta olduğunun farkındalığında olanlarla) beraberdir.(16.Nahl: 128)

âyetinde işaret edilen bir biçimde, “ihsan edende veren Hakk’tır”!..

Tasavvuftaki “mâiyet sırrı” da budur işte!

Ve sen, o ihsan edeni görüp de şükretmezsen; artık sadece, hayalinde "tasavvurun olan tanrına” şükretmiş olursun; ki bu da gerçek ihsan ediciye şükretmemiş olman sonucunu doğurur...

İşte eğer bunu anladıysak, şimdi yukarıdaki âyetlerde işaret edilen mânâyı kolaylıkla kavrayıp, sistemi de çözmüş, yani “OKU”muş olacağız...

Her biri canlı ve bilinçli bir yapı olan, çeşitli “ALLÂH” isimlerinin mânâlarını hâvî BURÇLARın, yani günümüz deyimiyle “takımyıldızların”, yaymış oldukları bir kısım kozmik ışınlar, sürekli olarak birbirlerini ve bu arada Dünya’mızı da etkilemektedir!

35 / 57

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!