FETH iki türlüdür...

Zâhir Feth... Bâtın Feth...

Bâtın Feth dahi iki türlüdür...

a) FETH...

b) FETH-İ MUBİYN

Feth, esas itibarıyla yedi derecedir... Bu yedi derecenin birinci dereceden olanının gerçekleşmesiyle birlikte kişi Feth sahibi olmuş olur...

Feth kesinlikle kişinin çalışmasına bağlı, yani çalışmakla elde edilir bir şey değildir...

Feth nedir?..

Kişinin içinde bulunduğumuz şu boyutta, bu bedenle yaşarken; bir anda, beden bağımlılığından kurtularak, sanki ölmüş gibi, tamamıyla ruh beden yaşamına geçmesi ve ruhtaki özellikleriyle yaşamını bu Dünya’da sürdürmesi hâlidir.

“Ölmeden evvel ölmek” denilen hâlin Hakk-el yakîn yaşanmasıdır... Bize öğretilene göre, böyle kişilerin yeryüzünde sayıları kırkı bile bulmazmış, nûrânî feth sahipleri olarak...

Evet, Feth bu yönüyle de ikiye ayrılır:

1. Feth-i Zulmanî

2. Feth-i Nûrânî

Feth-i Zulmanî, müslim ya da gayrı müslim tüm insanlarda meydana gelebilir... Özellikle, Hindûlarda, Budist felsefe mensuplarında görülen ve Feth eseri olan bazı hâller hep bu Feth-i Zulmanî neticesidir ki, din terminolojisinde bu hâllere “istidraç” adı verilir.

Feth-i Zulmanî’nin iki büyük işareti vardır... Birincisi bu tür FETH kendisinde meydana gelmiş kişi, Hazreti Rasûlullâh AleyhisSelâm’ı kabul etmez... İkincisi de, birimsellikten, yani kendini bir birim olarak görmek perdesinden kurtulamamıştır!..

Feth-i Zulmanî sahipleri, kişinin tüm geçmişini bilebildiği gibi, aynı anda birkaç yerde bulunabilme, kabir ahvalini anlatabilme, CİN’lerle rahatlıkla iletişim kurabilme ve daha başka bazı akıl almaz davranışlar ortaya koyabilme özelliklerine sahiptirler...

Feth-i Nûrânî’de dahi benzer özellikler meydana gelir!.. Ancak bir farkla ki, bu zevât kısa sürede bu yaşama adepte olduktan sonra gelişmelerine devam ederler, fethin üçüncü derecesinde Hazreti Rasûlullâh ile sair Nebi ve Evliya ile buluşurlar ve Berzah âleminin çeşitli sırlarını agâh olurlar... Bundan sonra da Ricali Gayb arasında yerlerini alırlar...

Feth-i Mubiyn odur ki, gelen kişi, bu fethi kaldırabilir... Bu ne demektir?..

Kişiye feth geldiği zaman, yani fizik-biyolojik beden bağından kurtulduğu zaman, bu yaşam şeklini hazmedemeyip kendini içinde bulunduğu boyutun şartlarına kaptırabildiği gibi, buna güç yetiremeyip bedenden tümüyle de kopabilirler ki; bu da onun mutlak mânâda ölümü tadışına yol açabilir...

Feth geldikten sonra, mutlak mânâda ölüm gelmediği takdirde, o kişi beyin aracılığıyla gücünü arttırmaya, ilmini çok daha üst seviyeye yükseltmeye devam eder, yani ilerleme devam eder... Fethin arkasından ölümün gelişi ise onu bulunduğu yerde sınırlar...

Evet, bu konunun daha fazla açıklanmasına bu kitabın müsaadesi yoktur... Bu sebeple biz, şimdi yukarıdaki âyeti kerîmelerin işaretinden anladıklarımıza dönelim...

“Kesinlikle sana öyle bir fetih (açıklık) verdik ki...” (48.Feth: 1)

Kişide bu fethin oluşması onun hiçbir çalışmasına bağlı olmaksızın tamamıyla Allâh tarafındandır. Allâh vergisidir ki, “bu kesin ve apaçık bir fethe eriştir”... Böylece sen artık Berzah âleminin bir ferdi olarak Dünya’da yaşarsın her şeyin içyüzünü ve hikmetini bilirsin, dolayısıyla bundan sonra senden hiçbir “zenb” meydana gelmez. O gerçekler içinde yaşayan bir Ferd olarak, “Allâh senin geçmiş ve gelecek tüm zenbini bağışlar”... “Ebrârın güzellikleri, mukarreblerin kusurlarıdır” hükmünce, Allâh’ın Vahdâniyetini seyirden, beşerî yaşam şartlarınca perdelenmekten ileri gelen kusurlarını bağışlar. Ve tam kemâliyle ihsan ettiği bu feth ile Dünya’da oluşabilecek en mükemmel nimeti ihsan etmek suretiyle sana olan nimetini tamamlar. Zira, Dünya’da bir kişide zâhir olacak en büyük nimet Feth-i Nûrânîdir... Âdeta, Dünya’da yaşarken cennete girmek gibi bir şeydir bu...

“Ve sana öyle bir zafer verir ki, hiç kimse karşı koymaz!” yani bu Feth-i Mubiyn’e nail olarak yaptığın çalışmalar ile seni öyle bir zafere, başarıya ulaştırır ki Allâh, hiçbir aklı selim sahibi sana, açıkladıklarına, bildirdiklerine karşı koyamaz...

İşte bu üç âyeti kerîme Feth-i Mubiyn’e ermiş kişinin hâlini anlayabileceğimiz kadarıyla böyle izah eder...

Bu sûreyi her gün bir defa okumalıyız...

Ayrıca bu ilk üç âyeti her gün aynı sayıda olmak üzere üç yüz, beş yüz ya da bine kadar olmak üzere okumakta çok büyük fayda vardır manevî açılım isteyene...

34 / 85

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!