Sayfayı Yazdır

Allâh'ın İbadetine İhtiyacı Yoktur!

Kitabı “OKU”mada, hikmete ermede, hiç aklıma gelmeyecek olan şeylerin sırlarına ermemde, takdiri Hüda, âyetlere devam etmenin çok büyük faydalarını gördüm.

Biz fâniyiz. Kısa bir süre sonra aranızdan ayrılır gideriz.

Ama, isteriz ki, biz de insanların hayra, hikmete ermesine vesile olalım. Ardımızdan üç İhlâs ve bir Fâtiha ile; “Allâh razı olsun” diyenlerimiz olsun.

Cennete giden hiç kimsenin cennette mertebesi yükselmez!

Cennette mertebe yükselmesine karşı ne bir âyet var, ne de bir hadis. Dolayısıyla, bu Dünya hayatında ilmini, irfanını, basîretini ne kadar artırırsa kişi, âhirette de o mertebelerin gereğini yaşayacaktır.

Allâh’ın kurmuş olduğu mîzan dolayısıyla biz bu Dünya’da yaşadığımız her anı, her dakikayı çok büyük bir nimet olarak bilmek zorundayız.

Âhirette, namaz var mı? Yok!.. Oruç var mı? Yok!.. Zekât var mı? Yok!..

Cennette bunların hiçbiri yok! Hâlbuki bunlar Dünya’da insanlara, kendi mertebelerini yükseltsinler diye tavsiye edilmiş, önerilmiştir.

Allâh’ın zaten böyle bir ibadete ihtiyacı yok! Dolayısıyla yapacağın bu çalışmalar, senin mertebenin yükselmesi, Allâh’a daha fazla yakîn kazanabilmen içindir.

Sen bu Dünya’da ibadet çalışmaları yapmazsan, zaten öbür tarafta böyle bir çalışma yok! Dolayısıyla bunların getireceği “yakîn” diye bir şey de söz konusu değil!

O zaman yapılacak bir tek şey var...

“Zararın neresinden dönersem kârdır” deyip olabildiğince buraya ağırlık verip, imkânların nispetinde bu güzelliklere ulaşmak zorundasın. Gelişmene engel olacak şeylerden de uzak durmaya bak!

Olayı basit olarak ele alın!

“Öldükten sonra yaşamın devam edeceğine inanıyor muyum?” Kendinize bunu sorun!

Eğer, “ben öldükten sonra yaşamım devam edecektir” diyorsanız, kendinize ikinci bir suali sorun!

Peki, öldükten sonra yaşam devam edeceğine göre bu yaşamın şartları nedir?

Bu yaşamın şartlarını bize Rasûlullâh (s.a.v.) bildiriyor; gerek Kur’ân âyetleri olarak, gerek kendi açıklamaları olarak.

Ölümden sonraki yaşamı ve şartlarını Hz. Rasûlullâh (s.a.v.) bize bildirmiştir.

Ya, bu şartlara göre kendini hazırlayacak veya “Ben Rasûlullâh’a inanmıyorum” diyeceksin. “İnanmıyorum” dersen, o zaman kendi bildiğin gibi, nasıl istersen öyle yaşa!

Ama, “Rasûlullâh’a inanıyorum” diyorsan, o zaman Rasûlullâh’ındediğine göre, dediği biçimde kendini ölümden sonraki yaşam şartlarına hazırlaman gerekir.

Kur’ân diyor ki;

“DÜNYA’DA ÂMÂ OLARAK ÖLEN, ÂHİRETTE DE ÂMÂDIR.”

O zaman tek şansın var.

Dünya’da yaşarken birtakım gerçekleri görüp, hissedip, değerlendirip, yaşayabilmek önemli. Dünya’dan gittikten sonra artık, şansını kaçırmış oluyorsun.

Belki şöyle diyeceksin: “Burada yapamadık, göremedik, elde edemedik ama, oraya gittiğimizde yaparız...”

Hayır!

Hiç öyle bir şey umma! Öyle bir şey söz konusu değil!

Orada bana filanca yardım eder de benim mertebem yükselir...

Hayır! Böyle bir şey muhâl! Hiç kimse senin mertebeni orada artıramaz!

Bu devirde en çok kullanılan bir söz de şudur, özellikle tarikatlarda;

Biz bu durumda ölsek de önemli değil. Şeyhimiz orada bizim elimizden tutar. Bize mertebelerimizi atlattırır, yükseltir.

Hayır!

Böyle bir şeye dair ne bir âyet vardır, ne de bir hadis vardır. Tamamen bir uydurma, bir zan!

Hiçbir şeyh, velî, evliyanın öbür tarafta, dikey bir yükselmeye dair şefaati yoktur, şefaat edemez!

Yatay genişleme olur. Ama, yatay genişleme kişiye mertebe getirmez. Yani, levvâmeden, mülhimeye; mülhimeden, mutmainneye; mutmainneden, radiyeye kişiyi geçirtemez! Velev ki, Dünya’da iken geçmiş olsun...

Dolayısıyla, nasıl bir gelişme umuyorsan, onu Dünya’da iken gerçekleştirmek zorundasın.

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in en çok ettiği dualardan biri şu:

“ALLÂH’IM BANA EŞYANIN HAKİKATİNİ GÖSTER.”

Eşyanın hakikati denen şey, her bir şeyin demektir. Eşya, şey kelimesinin çoğuludur. Türkçe’ye Arapça’dan geçmiştir. Dolayısıyla, “eşyanın hakikatini bana göster” demek, “her bir şeyin hakikatini göster” demektir.

Rasûlullâh, bir gerçeği insanlara göstermek, öğretmek için bunları söylüyor.

Öyleyse, bizim amacımız da karşımızda “şey” adını verdiğimiz nesnelerin hakikatini görebilmek olmalıdır. Eğer anlar, görürsen; o zaman basîret gözündeki perde kalkacak, varlıkta her an yüz gösterenin Cenâb-ı Hakk’ın kendisi olduğunu fark edeceksin.

Başını yüzünü ne yana döndürürsen döndür, ALLÂH’ın vechinden gayrısını göremezsin. Sadece ve sadece, ALLÂH’ın vechini görürsün.

Dünya’da yaşarken Allâh’ın vechini göremiyorsan; insanda olsun, hayvanda olsun, nebatta olsun, her bir birimde; o zaman perdelisin!

Perde kalkmadan bu dünyadan gittiğin takdirde, öbür tarafta bu perdenin kalkması mümkün değil!

Kime göre? Kurân’a göre!..

O zaman ya aklını kullanacaksın, o perdenin kalkması için bir şeyler yapacaksın; ya da boş verecek ve sonuçlarına katlanacaksın! 

17 / 76

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!