Yani, birimi meydana getirmiş, o birimin rızkını meydana getirmiş ve o birimin karşılaşacağı bütün olayları da takdir etmiştir... Bütün bunlar, hep “ALLÂH’ın takdiri üzere meydana gelir.

Bütün bunları böylece anladıktan sonra, nasıl oluyor da hâlâ bu sualler meydana geliyor, diyoruz... Anladıktan sonra, diyoruz ama gerçekte, bunları duyup da tam anlayamamaktan dolayı bu sualler meydana geliyor!

Doğal olarak en başta gelen soru da biraz önce sorduğumuz sual...

Peki Allâh, mâdemki benim cehennemlik olduğumu takdir etmiş, o zaman ben ne diye çalışayım?

Sen şu anda, senin için ne takdir olduğunu bilmiyorsun... Ben de benim için ne takdir olduğunu bilmiyorum!..

Cennetlik olarak da takdir etmiş olabilir; cehennemlik olarak da takdir etmiş olabilir!

Bu ilim ve takdir Allâh’ın indînde mevcuttur!

Ancak ben bunu bilmediğime göre, Hz. Rasûlullâh’ın söylediklerine kulak vererek, kendime ona göre yön çizmeye çalışırım...

Eğer beni cennetlik olarak takdir etmişse, bana bu yolda çalışmak kolay gelir zor gelmez! Ve böylece birtakım çalışmalar ortaya koyarım!.. Elimden geldiğince namazımı edâ etmeye çalışırım; orucu yerine getirmeye çalışırım; Hacc’ı yaparım... Bu ilmi elde etmeye çalışırım.

Ölüm ötesi yaşamın gerçeklerini idrak edip, ona göre kendimi hazırlamaya çalışırım. Bunları yapmaktan dolayı yüksünmem. Bu yolda yaptığım çalışmalardan dolayı etrafımın benim aleyhimde söyleyeceği sözlerden, konuşmalardan yüksünmem, gocunmam!.. Onlar konuşur, ben yoluma devam ederim!

Ancak bütün bunlar, bana kolay değil de zor gelirse... Ve ben bunları yapmaktan kaçınırsam...

Bunların yerine içki içer, kumar oynar, bedenimin zevklerine dönük bir yaşam biçimi sürer; zamanımı bedenime dönük bir biçimde tüketir; şartlanmalarıma uygun ve zevk duyacak bir şekilde geçirirsem; elbette ki, tüm bunları da bana kolay geldiği için yaparım... Ve bu davranışlarımın sonucu olarak da, o ızdırap ve dehşet ortamını boylarım!

Burada esas anlamamız, fark etmemiz gereken nokta şudur;

İnsan ismi, kul ismi ardında, “Allâh’ın Esmâ terkibi”nden başka bir şey mevcut değildir...

Bu yüzdendir ki; o ismin altında ortaya çıkan ilim, o ismin altında ortaya çıkan irade, o isim altında ortaya çıkan kudret, sadece ve sadece “O’nun Rabbine”, âlemlerin Rabbi olan Allâh’a aittir!

Nitekim buna işaret sadedinde denmiştir ki;

“LÂ HAVLE VE LÂ KUVVETE İLLÂ BİLLÂH”

Bu sebepledir ki, kulda ortaya çıkan irade, Allâh’ın iradesi; Allâh’ın kudreti, Allâh’ın kuvvetidir.

Senin varlığında Allâh’ın Esmâ’sı, isimlerin mânâları dışında hiçbir şey mevcut değildir!

Dikkat et!..

Biz, Allâh kudret ve iradesinin kuldan çıkışını gördüğümüz zaman, ona “cüz’i kudret” ve “cüz’i irade” deriz.

“Cüz’i iradenin” mânâsı; “Allâh iradesinin” kuldan ortaya çıkışıdır!..

Yoksa, “kulda, Allâh’ın iradesi dışında, ayrı, bağımsız, özgür bir cüz’i irade mevcuttur”, mânâsına değildir bu!..

Yani, “kul” ismi altındaki varlıktan meydana gelen ilim, Allâh’ın ilim sıfatının; “ALİYM” isminin mânâsı, ilim vasfının zuhurudur...

ALLÂH’ın, “MÜRİYD” isminin neticesi olarak, ALLÂH muradının kuldan açığa çıkmasına da biz “cüz’i irade” deriz.

ALLÂH kudret ve kuvvetinin kuldan açığa çıkmasına, kulun “cüz’i kudreti” ile meydana getirdiği şey deriz; olaya dışarıdan bakmamız sebebiyle...

Nitekim bu konuya işaret eden âyet;

HÂLBUKİ SİZİ DE YAPTIKLARINIZI DA ALLÂH YARATMIŞTIR!(37.Sâffât: 96)

İşte biz, artık bu anlattıklarımızı iyice anlamaya çalışarak, “kadere iman edenlerden olalım... Çünkü imanın ana esaslarından birisi “kadere iman”dır.

67 / 98

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!