Evet, konuya buradan girelim...

Neden iman; sorusunun cevabı şudur:

Bir insan yeryüzünde kendisini şu bedenle tanımaya başlar...

Küçük yaştan itibaren kişi, yetiştiği çevre hangi inançlar, değer yargıları, şartlanmalara -ki bu şartlanmalar kelimesi âdet, örf, anane gibi kelimelerin işaret ettiği anlamları da içine alır- bağlı ise, o da onlara bağlanarak büyümeye başlar...

Dolayısıyla, kişi kendisini sadece madde bedenden ibaret kabul eder ve madde bedenin yok olmasıyla birlikte de ölüp yok olacak sanır!.. Çünkü çevreden gelen ve beynine yüklenen veriler bu yoldadır...

Bu bedenle doğar, büyür, yer, içer, çiftleşir, uyur, ürer ve böylece ömrünü geçirir!..

Eğer düşünce dünyasında “Âmentü” diye özetle bahsettiğimiz “iman” edilecek esaslar konusu yer almıyorsa; bu kişi kendisini madde beden olarak kabul eder ve böylesine bir yaşamın sonunda da toprak olup, yok olacağı düşüncesini taşır. Kendini bu beden kabul edip, sadece bedene dönük istekler ve zevklerle ömrünü tüketmesi sonucunda da, ölüm denen olayı yaşar ve diri diri, şuurlu, aklı başında olarak toprağa gömülür!

Hâlbuki karşımıza gelen son Nebi-Rasûl Hz. Muhammed Mustafa (aleyhisselâm), bizleri şu mânâya gelen bir ifadeyle şöyle uyarıyor:

“Siz şu anda madde bedenle yaşamanıza rağmen, belli bir süre sonra ölüm denen olayı tadarak, madde beden boyutu ötesinde, yeni bir bedenle bedenlenmek suretiyle, bâ’s olarak yaşamınıza devam edeceksiniz.

Yani ölüm bir son değil, yeni bir yaşam boyutuna geçiş kapısıdır.

Bütün Nebi ve Rasûller insanları bu madde ötesi yaşam boyutu hakkında uyarmışlardır... Kutsal Kitaplar hep, bu yaşama ancak dünyada iken hazırlanılabileceğini duyurmuşlar ve hazırlanma biçimlerini öğretmişlerdir...

Sizin yaşadığınız bu madde boyutunun ötesinde, madde ötesi âlem vardır ve bu âlemlerin canlı türleri olan “MELEK”ler ve “CİN”ler mevcuttur...

Varlığı yöneten Mutlak Zât’ın takdiri esastır!.. Hayrın ve şerrin tek kaynağı “O”dur!..

Öyle ise bu gerçekleri fark edin ve yaşamınıza ona göre yön verin ki, sonuçta pişman olmayasınız!..

Bunları anlayıp idrak etmek suretiyle, “BEN” kelimesiyle kastettiğiniz varlığınızın ne olduğunu, geleceğinizin ne olduğunu, nelerle karşılaşacağınızı, ne gibi özelliklere sahip olduğunuzu bilip anlamak üzere benim size bildirdiğim hususlara İMAN edin ki, böylece sonsuz hayata hazırlanabilesiniz.”

Evet, “Âmentü” bu anlatılanların kısaca formüle edilmiş şekli ve bizim de bu anlatılanlara iman ederek, ona göre yaşamımıza yön vermemiz isteniyor...

Bu sebepledir ki, bizim “Âmentü”ye iman etmemizin tabii sonucu olarak, ortaya çıkan sonsuz yaşam tarzını anlayıp kabullenmemiz; tasdik etmemiz ve bu tasdik ettiğimiz yaşam tarzına göre de kendimize bir rota çizmemiz gereği ortaya çıkmaktadır!..

Ya da kabullenmeyerek, bildirilenlere iman etmeyerek, tamamen çevre şartlanmalarının ve bedenî istek ve arzuların bizi güttüğü bir biçimde dünyayı yaşamaya devam ederiz.

Şimdi bir de şu hususa dikkat edelim...

Hz. Muhammed Neyi OKUDU? isimli kitabımızda bahsettiğimiz üzere, Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’a ilk gelen emir “OKU” idi.

Hz. Rasûlullâh, “OKU” dendiği zaman “NEYİ OKUYAYIM? diye sormadı Cebrâil isimli vahiy meleğine...

Eğer Cebrâil’in “OKU” diye işaret ettiği şeyi, Hz. Muhammed o anda anlamasaydı, “NEYİ OKUYAYIM?diye soracaktı.

Fakat “NEYİ OKUYAYIM?” diye sormadı!

O an’a kadar Kur’ân henüz nâzil olmamış; herhangi bir vahiy de yok! Fakat buna rağmen Hz. Rasûlullâh neyi okuması gerektiğini biliyordu... Çünkü, zaten bunun arayışı içindeydi...

Hıra tepesindeki mağaraya çekilmiş ve “OKU”ması gereken şeyi “OKUmanın yollarını araştırırken, Cebrâil ilk vahyi ve ilk vahiy kelimesini kendisine ulaştırıyordu.

OKU!..

29 / 98

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!