Böylece de şükredenlerden olalım; nankörlük edenlerden olmaktan sakınarak.

Daha önce hatırlarsanız, “Allâh Rasûlü ve son Nebisi sistemi 'OKU'du (ikra) ve bunu mecazlarla, işaretlerle, sembollerle dillendirdi” demiştik.

“OKU”nan “Hakikat” neydi; ve dahi mecazlarla, işaretlerle, misallerle anlatılmaya çalışılanlar nelerdi acaba?

Gerçekte, “görülenler” mi vardı, yoksa “OKU”nanlar mı?

“OKU”mak harfleri yan yana algılamak mıdır; yoksa, içsel veya dışsal ulaşıların beyin tarafından deşifre edilmesi midir?

Beyin “görmekte” miydi, yoksa, “OKU”duklarının (data) sentezini mi açığa çıkarmakta idi “bilinç” adı altında?

Öncelikle belirtelim ki, bazı gerçekleri fark edebilmek için, asırlardır genetiğimizden gelen, bugün edindiğimiz bilgilerin dahi kolay kolay değiştiremediği, bir madde âlem var beş duyu ile algıladığım, bir de ötede bir manevî âlem var yanılgısını terk etmemiz gerekir!

Bilelim ki, madde dediğiniz âlem aynen “manevî” âlemdir; manevî dediğiniz âlem de aynı maddi âlemdir! Aynı şeyin beş duyu ile algıladığınız kısmına “maddi” diyorsunuz, algılayamadığınız yanına ise “manevî” deniyor.

Gerçekte, iki ayrı yapıdan değil, “tek bir yapı”dan söz etmekteyiz!

Gerçekte, GÖRMEK yoktur; “OKUMAK” vardır!..

Beyin görmez; “OKU”duğunu açığa çıkartır!

Beynin, içsel veya dışsal, kendine ulaşanları sentezi OKUMAKtır! Daha sonra bu “OKU”nanların bir kısmı “musavvire”de (hayal merkezinde) sûretlere bürünür ve “görmek” olarak algılanır.

Hatta…

Beyin dahi, “yok”tan “var” olmuş bir “yok”tur ki; orijinali “data-enerji” dalgasından, yani “Esmâ terkibi”nden başka bir şey değildir! O “zoomlamayı” açığa çıkaranlara göre!

Daha da ötesi…

Gerçekte, “maddi” diye bir âlem yoktur; yalnızca “manevî” âlem vardır! “Madde” algılaması beş duyunun beyinde oluşturduğu bir kabuldür!

“Uzay” ve evren içre evrenler kelimeleriyle işaret ettiğimiz “âfak”tan, tasavvufta “Esmâ mertebesi” diye işaret edilmiş “tek kare resim” olarak tanımladığımız stringler boyutuna uzanan “enfüs”e kadar, bize GÖRE iç içe olan ve 3D (üç boyutlu) olarak algılanan tüm katmansal boyutlar aslında tek bir boyuttur!

“CEBERÛT” âlemi olarak tanımlanmış bu salt tekillik boyutunun mânâlarının açığa çıkarılması (tenezzülü) ise, “MELEKÛT” âlemi diye anlatılan tüm varlık seyrini ve yaşamını meydana getirir!

“LÂHUT” ise fikir kabul etmez! Düşünce, o boyutta “yok” olur! “Ahadiyet” denilen bu mertebe “hiç”liktir!

“ALLÂH” ismiyle işaret olunanın, Rahmâniyeti ve Rahıymiyeti sonucu, “iki eliyle” (ilim ve kudret) –data ve enerji–, “Esmâ mertebesi” –stringler boyutu– hâsıl olmuş; bu boyutun her an yeni bir şan alışı ile de tüm evren içre evrenler ve içindekiler olarak birbirlerince algılananlar meydana gelmiştir, “Melekût” (kuvveler) boyutunda. Ki bu duruma, “âlemler, Allâh’ın ilmindeki ilmî sûretlerdir” diye işaret edilmiştir tasavvufta.

“Varlığın aslı yokluktur” denmesinin sebebi de, her şeyin bir an içinde “var” olup bir sonraki anda “yok”luğa dönüşü ve sonraki anda tekrar “var” olarak algılanışı dolayısıyladır.

35 / 109

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!