6 Şubat 1998

Üstad

− Evet sorularınız var mı?..

Soru

− Allâh’ın indînde, ilminde her şey “Dehr” anında olup bitmiştir. Ancak, tüm birimlerin terkibiyetleri gereği ortaya koyacakları ve Allâh’ca malûm olan fiilleri, O’nun her an yeni bir şanda olarak dilediği doğrultuda gerçekleşmesi durumunu, el’an kemâkan bize göre genişletilmiş zaman boyutunda yaşadığımız ve bizce malûm olmadığı için değerlendirmelerimizi yaparken sebep-sonuç ilişkisi kuruyoruz... diye düşünüyorum, Üstadım.

− Evvel ve Âhir “O”, Ezel=An olduğuna göre, sorunuzun cevabını “Beynine hükmedemeyen kaderine tâbi olur” ile anlamaya çalışıyorum... Üstadım.

− “Evren” diye algıladığımız, “Rahmân” isminin açılımındaki oluşumlar mıdır?

Üstad

− Rahmâniyet sıfatının ihtiva ettiği Esmâ’nın Rubûbiyet sıfatıyla açığa çıkmasının bir bölümüdür “Evren”...

Okyanusta bir kaşık su misali!..

Soru

− Rahıym isminin Rahmân’dan farkını açıklayabilir misiniz?

Üstad

− Rahmân ve Rahıym isimleri arasındaki fark “Hazreti Muhammed Neyi Okudu” ile “Temel Esaslar” kitabında geniş olarak açıklanıyor...

Soru

− Üstadım neler dua ile değişir, neler değişmez? Neden Allâhû Teâlâ çok sevdiği kullarının bile bazı dualarını kabul etmemiştir?..

Üstad

− Dua takdirdendir... Ancak ne şekilde ve ne zaman icabet olacağı da takdir sınırlarına dâhildir... Zaman kavramı ise bize GÖREdir... Bu sebeple, biz duam olmadı dersek de, o fıtrat ve istidadımız elveriyorsa, mutlaka olacaktır...Bu arada düşünün, duanıza icabet edecek olan nerededir?..

Soru

− İstidadımızın ve fıtratımızın elvermediği duayı etmemiz mümkün müdür?

Üstad

− Kabiliyetinden gelen bir şekilde etmen mümkün. Ayrıca, “Allâh istemedikçe siz isteyemezsiniz” âyetini hatırlayın...

Soru

− Kabiliyetinizden gelen bir şekilde ifadesini biraz açar mısınız?

Üstad

− İstidat ayrıdır; kabiliyet ayrıdır... Kişinin istidadı olur, kabiliyeti olmaz... Kabiliyeti olur, istidadı olmaz... İkisi de olabilir... İkisi de olmayabilir... Yani yöneldiği konuya demek istiyorum...

Şayet istidadı elvermediği hâlde, kabiliyetinin getirisiyle eğiliyorsa o konuya; bir süre sonra ondan vazgeçmesi mukadder demektir!..

Soru

− Hiçbir yorum ve kabul Allâh’ın AHADİYETİni gözardı edecek şekilde olmamalı... Çünkü mutlak olan Allâh’ın AHADİYETİDİR... Bu durumda gerçekte her şey bir HÜKÜMdür... Şuur ile şuurun hükmü arasında bir kopukluk, bir ayrılık ve bir zaman olur mu?.. Öyle ise ZÂT’ın ilmi dışında (ilmiNİN değil) hiçbir şey mevcut değildir... Yaşam da bu hükmün algılanışından ibaret bir bütünlüktür...

Üstad

− Teşekkürler... 

59 / 101

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!