Nasibinizde varsa, samimi iseniz, amacınız bireysel çıkarlar değil de gerçekten sadece ALLÂH’A ERMEK ise, günün birinde gerçekten konunun ehli olan bir velîyi karşınıza çıkartır Allâh!.. Ve o zaman anlarsınız farkı!..

Öyle ise, dışarıdan, başka bir gruptan, bilmem kimlerden hiç farklı görmeyin kendinizi!..

Hangi isim altında olursa olsun, hiçbir tarikat mensubunu kendinizden küçük ya da ayrı görmeyin!.. Kim olursa olsun, öz kardeşiniz gibi ona yardımcı olun!

Kısacası, genelde bugünkü tarikat çalışmaları “tasavvuftan bahseden iyi ahlâk derneği çalışmalarından” başka bir şey değildir!.. Ama elbette bunun istisnaları da mevcuttur, çok ender de olsa!..

Olay bunun dışında, üstünde fazla bir şey değil!

Evet...

“Ölmeden evvel ölmek” denen iş kolay değildir!..

Ancak, “ölmeden önce öldükten” sonra, “nefsini tanıyabilirsin!..

“Ölmeden önce ölmek” denilen olayın ilm-el yakîni, daha önceki sohbetlerimizde geçtiği üzere, “Mülhime” denilen nefs mertebesinde; nefsin, ilham alır durumda kendini tanımaya başlamasının sonucunda oluşan teslimiyetin getirdiği hâldir.

Ve ondan sonra “ölmeden ölmek” denilen hâlin ilm-el yakîni oluşur. Ondan sonra “Mutmainne” denilen, tatmine ulaşmış yani, işin hakikatini yaşamakla tatmine ulaşmış nefs olur ki, onun adı “Velî”dir.

Velâyetin de kemâl dereceleri var:

“Veliyy-i Mükemmel” var, “Veliyy-i Kâmil” var, “Veliyy-i Mukarreb” var!.. Yüksek kemâlât dereceleri... Onlardan söz etmiyorum... Bunlar da “ölmeden önce ölmek” denilen hâlin Ayn-el yakîni ile gerçekleşir!..

“Ölmeden önce ölmek” denen sırrın Hakk-el yakîni ise ancak “Mardiye nefs” kemâlinde gerçekleşir!.. “FETH” hâli de bunun sonucudur!.. Bunun ehli de Dünya üzerinde ancak onlarla sayılır!..

Yani, ehline mutlak mânâda teslim olmadan, ölmeden evvel ölme hâli kesinlikle gerçekleşmez. Teslim olma hâli de, ancak ve ancak, bu işin bütün boyutlarını anlayıp bildikten sonra, bir milyon kişi içinden çıkabilecek bir kişiye nasip olabilir.

Çünkü, her ne kadar sözde, şartlanmalar atılacak, huylar atılacak, bedene sahip çıkma hâli atılacak vs. diyorsak da, bunları fiiliyatta tatbik edebilecek babayiğit çok azdır!..

Lafını herkese konuşuruz, ama kendimize gelip iğne dokunduğu zaman, cayır cayır bağırırız...

Şimdi kıssadan hisse...

Allâh selâmet versin, iyi bilir, Mazhar’ın anlattığı çok güzel bir hikâye var. Mevlâna’dan naklen anlatır;

Adamın biri görmüş sırtına dövme yaptırmışları, heveslenmiş, aslan dövmesi yaptırmaya gitmiş...

− Bana da, demiş, aslan dövmesi yap!..

− Peki, demiş dövmeci; benim mesleğim dövme yapmaktır. Gel, otur dövmeyi yapayım...

Dövmeci başlamış iğneyi batırmaya...

− Ayy! Ayy! diye başlamış bağırmaya adam... Ne yapıyorsun arkadaş; canım çok yanıyor!..

− Aslanın yelesini yapıyorum, demiş...

− Aman, demiş, yelesini yapma, başka yerini yap!..

Dövmeci başlamış bu sefer sırtının başka yerlerine iğneleri batırmaya... Adam gene bağırmaya başlamış:

− Aman, dur! Yapma, çok acıyor, neresini yapıyorsun?

− Aslanın pençesini yapıyorum...

− Aman pençesini de bırak, başka yerini yap!..

Dövmeci gene başlamış iğneleri batırmaya...

Bu defa gene bağırmış adam:

− Yine neresini yapıyorsun aslanın?.. demiş.

− Kuyruğunu!..

“Ben vazgeçtim kardeşim, katlanamam bu aslanın acısına!..” demiş “Aslandan da vazgeçtim, dövmesinden de...

Adam çekmiş gitmiş!..

Şimdi o hesap, Mazhar’ın da dediği gibi, “vahdet” dövmesinin lafını çok eder, sohbetlerini yaparız da; iğneler batmaya başladı mı, kaçımız dövmecide kalır, o meçhuldür!..

Onun için, biz bugün ne yapabiliyorsak, o canımız gibi bağlandığımız, tapındığımız nesnelerden ne kadarcık kendimizi kurtarmaya çalışırsak, cehennemdeki alevimizi, ateşimizi de o kadarcık azaltmış oluruz.

Zira bugün, bize o kadarcık azap veren nesneler, ölüm ötesinde sayısız boyutlarıyla, ebatlarıyla çok daha acı azaplar verecektir. Bunu böylece bilelim...

Bugün bize azap veren her olay, gelecekte çok çok büyük boyutlarıyla yarın daha fazlasıyla bize azap verecek!..

Buraya kadar anlattıklarımızı özetlemek gerekirse:

Hakikat, Dünya’da yaşanırken idrak edilecek, hissedilecek ve de yaşanacak bir olaydır. Ecel anında veya öldükten sonra yaşanılması mümkün değildir!..

Allâh’ta kendini yok etmek, yani fenâfillâh muhaldir!.. İkinci bir varlık yoktur ki, o kendini Allâh’ta yok etsin!..

Vehmini terk edip kendi hakikatini tanımaktır esas olan...

Şeriat ve tarikattan amaç, “hakikate” ermektir!..

Eğer “yol yani “tarîk”, “hakikate” ulaştırmıyorsa kişiyi, demek ki o “tarîk”, yol olma vasfını yitirmiş, artık bir tür dernek olmuştur!..

Korku atılmadıkça, vehmin terki mümkün değildir!..

Vahdet idrak edilemez, vehim terk edilmeden!..

Bütün bunlar, deli divanelikle değil, şuurla hâsıl olur.

Kendini tanımaktan mânâ; bedenini veya vücudunda ki “nefs”ini tanımak değil, aslın olan küllî mânâdaki “nefs”i tanımaktır. 

18 / 61

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!