Şimdi bu üç ışınım bombardımanı altında, bebeğin beyninin belirli hücre grupları devreye girer... Beyni, ya bazı dalgaları alabilecek şekilde faaliyete başlar, ya da o dalgalara karşı kapalı kalır.

Daha sonraki hayatında, ilk oluşumunda açılan devrelere uygun gelen dalgalar istikametindeki davranışları kolaylıkla başarabilir, benimser; buna mukabil ilk devrede açılmayan kanallara uygun gelen dalgalar istikametinde ise ters davranışlar ortaya koyar!.. Mesela, diyelim ki bu oluşumda çocuğun derin tefekkür bölgeleri değil de, oyun eğlenceye dönük olmasını yönlendirecek bölgeleri açılmışsa, bu defa da ona oyun eğlence kolay gelir ve o tarafa meyleder.”

“Elf, bunlar belki de gerçek!.. Hatta, belkisiz gerçekler ama, gerçekten hakkında bilgimiz olmadığı konulardan olduğu için, soracağım soruları hoşgör… Belki aptalca gelecek sorularım sana... Ama ne çare ki cahilim gerçekten bu sahada... Yıldızlar nasıl oluyor da beyni böyle yönlendiriyor?”

“Hayır Cem, seni haklı buluyorum!.. Gerçekten, bu konuda toplum olarak hiç bilginiz yok!..

Dünya üzerinde, tek tük üstün insan olarak yaşamışlar ve bu gerçeğe vâkıf olduktan sonra benzetme yoluyla temas etmişler hariç, hepiniz bu sahada çok cahilsiniz!.. Ancak, cahil olmak ayıp değildir!.. Her birimiz, bilemediğimiz sayısız hususların cahiliyiz!.. Yeter ki, katı ve sâbit fikirli olmayıp, sürekli kendimizi yenileyebilelim ve ilmimizi arttırabilelim.

Evet, şimdi konuyu biraz daha açayım...

İnsanların yapılarını etkileyen kozmik ışınlar, esas itibarıyla dört çeşittir... Bu dört tip ışınım, insanları iki yönden etkiler...

İnsanın bir iç dünyası vardır, bir de dış dünyası... İç dünyası dediğimiz, kişinin kendini bulduğu hâlidir... Dış dünyası ise, çevreyle ilişkileridir.

Ana rahminde aldığı radyasyon, kişinin iç dünyası ile ilgili olan bölümlerini etkiler beynin... Ana rahminden dünyaya çıktığı anda aldığı ışınım ise o kişinin çevreyle ilgili olan davranış ve duygularına yön verir. Sizden bazı eskiler bu dört tip radyasyonu; ateş, hava, su, toprak isimleriyle dile getirmişlerdir.”

“Yani bizim bildiğimiz ateş, hava, su, toprak mı bunlar?..”

“Hayır!.. Fakat, bildiğin ateş, hava, su, toprakta bulunan özelliklere benzer ahlâkları meydana getirdiği için bu radyasyonlar, benzetme yoluyla bu isimleri kullanmışlardır, eskiler.”

“Şimdi buna bir misal ile yaklaşım sağlasak... Mesela benim yapım nedir?”

“Senin yapın hava ile ateş!..”

“Yani, ikisi karışık mı bende?..”

“Hayır, ilk söylediğim iç yapındır, yani hava... İkinci söylediğim ise dış yapındır!..”

“Peki bunu nasıl anlıyorsun?..”

“Bu bir idrak ve anlayış meselesidir... Bunu anlamanın iki yolu vardır.

Birinci yolu, kapsamlı ileri görüşlülüktür... Feraset de derler buna aranızda! Kişinin karşısındakinin yapısal özelliklerini hemen derhâl fark edebilmesi, idrak edebilmesi hâlidir. Bu ender rastlanır, hatta çok ender!..

İkinci anlama yolu ise, buna kıyasla çok çok kolaydır... Kişinin doğum gününü ve saatini sorarsın. O gün hangi burcun ışınımının kuvvetli olduğu güne rastlıyorsa, kişinin iç yapısı o radyasyon tipidir; dış yapısı da doğum anında hâkim olan burcun tipidir…

Şimdi sen, iç yapınla hava, dış yapınla da ateş tipisin, dedim; ama hava tipi olan üç burç ve ateş tipi olan da gene üç burç vardır. Bunlardan hangisisin acaba...”

“Evet hangisiyim...”

45 / 83

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!