لَوْ أَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللهِ

وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

هُوَ اللهُ الَّذِي لآ إِلَهَ إِلَّا هُوَ* عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ

هُوَ اللهُ الَّذِي لآ إِلَهَ إِلَّا هُوَ* أَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ

الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

 هُوَ اللهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى

يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Lev enzelnâ hâzelKur’âne ’alâ cebelin leraeytehu hâşi’an mutesaddi’an min haşyetillâh * ve tilkel’emsâlu nadribuhâ linNasi le’allehüm yetefekkerun; HUvAllâhulleziy lâ ilâhe illâ HÛ* ‘Âlimulğaybi veşşehâdeti, HuverRahmânurRahıym; HUvAllâhulleziy lâ ilâhe illâ HÛ * el Melik’ül Kuddûs’üs Selâm’ul Mu’min’ul Müheymin’ul Aziyz’ul Cebbâr’ul Mütekebbir * SubhanAllâhi ‘ammâ yüşrikûn; HUvAllâhul Hâlik’ul Bâri’ül Musavviru leHUl’ Esmâ’ül Hüsnâ * yüsebbihu leHÛ mâ fiysSemâvâti vel’Ard, Ve HÛ vel’Aziyz’ul Hakiym. (59.Haşr: 21-24)

Anlamı:

Eğer şu Kurân’ı (bildirdiği gerçeği) bir dağın (benlik sahibi bilinç-ego-eniyet) üzerine inzâl etseydik, elbette onu Allâh (ismiyle işaret edilen’in) haşyetinden (muhteşem azamet karşısında benliğinin hiçliğini fark ederek) huşû ederek, çatlayıp paramparça olduğu hâlde görürdün! İşte bu MİSALLERİ (sembolik anlatımları) insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz! “HÛ” Allâh, tanrı yok, sadece “HÛ”! Gayb ve şehâdeti daimî bilendir! “HÛ”, Er Rahmân (tüm El Esmâ özelliklerini mündemiç olan) Er Rahıym’dir (tüm El Esmâ özelliklerini açığa çıkaran - o özelliklerle Efâl âlemini seyrinde yaşamakta olan). “HÛ” Allâh, tanrı yok, sadece “HÛ”! Melik’tir (efâl, oluşlar âleminde mutlak hükmü yürüyen), Kuddûs’tür (yaratılmışlığa ve kevne ait nitelenmelerden, yaratılmış kavramlardan münezzeh), Selâm’dır (yaratılmışlarda yakîn ve kurb hâlini oluşturup mâiyet sırrını açığa çıkartan), Mu’min’dir (iman açığa çıkartarak hakikatini müşahedeye yönelten), Müheymin’dir (gözetip himaye eden, muhteşem azametini seyirde yaratılmışlığı kaldıran), Aziyz’dir (karşı konulması imkânsız olarak dilediğini yapan), Cebbâr’dır (iradesini zorunlu kabul ettiren), Mütekebbir’dir (Mutlak yegâne Kibriyâ {eniyeti} olan)! Allâh, onların ortak koştukları tanrı kavramlarından Subhan’dır! O Allâh, Hâlık (mutlak yaratan - Esmâ özelliklerini fiile dönüştüren), Bâri (her yarattığını, zaman ve özellik olarak tüme uyumlu tafsile getiren), Musavvir (sonsuz mânâ sûretlerini açığa çıkaran); Esmâ ül Hüsnâ O’na aittir! Semâlarda ne var ve arzda ne varsa Allâh’ı tespih (ortaya koydukları işlevle Esmâ özelliklerini açığa çıkararak kulluk etmeleri) içindir; “HÛ” Aziyz’dir, Hakiym’dir.

Bilgi:

Hazreti Rasûl (s.a.v.) bu âyetlerin faziletini şöyle anlatıyor:

“Sûre-i Haşr’ın âhirini gecede veya gündüzde okuyan kimsenin, vâdesi tamam olup da ölecek olsa, gündüz ölürse, gündüz okunması sebebiyle, gece ölürse, gece okunması sebebiyle cennete dâhil olur.” (ki bu âyetler: HûvAllâhûlleziy lâ ilâhe illâ “HÛ”... kelâmıyla başlayan kısımdır.)

İşte bir başka hadîs-î şerîf meâli daha:

“Her kim sabahleyin üç kere ‘Eûzü billâhis semiy’ıl alîmi mineş şeytânirraciym’ dedikten sonra El Haşr Sûresi sonundaki üç âyeti okursa, Cenâb-ı Allâh onun için, akşama kadar istiğfar edecek yetmiş bin melek verir. O kimse; o gün ölürse şehîd olarak ölür. Keza akşam ölürse de böyle gene şehîd olur.”

27 / 85

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!