Her An!

Başka sorusu olan?

− Geçen haftaki konu ile ilgili bir sorum var... “Cennette zaman yoktur!” demiştiniz. Sûretlerin, birimlerin olduğu ve olayların birbirini takip ettiği olaydır, zaman! dediğimize göre ve cennette de birtakım olaylar ve birimler olduğuna göre, nasıl zaman olmadığını, çok iyi anlayamadım. Bir de ışık hızında zamanın nasıl duracağını da anlamadım.

Biz dışarıdan baktığımız için, Güneş’ten gelen bir fotonun 8 dakikada Dünya’ya ulaşması belli bir zaman birimi! Ve ışık da, o zamana uyarak Dünya’ya geliyor. Belli bir yol katederek geliyor. Işık açısından nasıl bir olay bilemiyorum ama, benim açımdan, bana göre belli bir zamana tâbi olarak geliyor... Lütfen açıklar mısınız?

− Cuma’dan önceki bölümde yoktun! Burada bir arkadaş, cennetle ilgili bir sual sordu. Cennetteki yapı ve olaylarla ilgili... O bölümde orayı biraz anlattım.

Zaman kavramı izafî bir kavram. Yani zaman, bazılarına göre daralır bazılarına göre yayılır, genişler.

Gece, hiç rüya görmemiş bir adama göre; gece yatıp sabah kalkan yaklaşık 8–10 saat uyuyan bir adama göre, gece 1 saat mi, 5 saat mi, 10 saat mi? Bu husus meçhuldür. Ancak, şu da bir gerçek ki; gecenin yarısında dişi ağrıyan, zonklayan bir adama göre 5 dakika süren diş ağrısı, bir asır gibi gelir.

Bunun bir başka örneği benim başımdan geçti...

Gençliğimde trafik kazası geçirip üç takla attığım zaman, direksiyonun başında oturuyordum... Araba son derece yavaş bir şekilde, ağır ağır dönüyordu, bana göre! Ama, dışarıdan bakanlara göre araba 120 km. hızla, bir anda üç takla attı, diye tarif edilecekti olay! Dışarıdakine göre olay bir anda olup bitti. Ama, bana göre o an öyle bir genişledi, yayıldı ki, son derece ağır bir biçimde ben o olayı yaşadım.

Bir başka örnek daha vereyim...

Saniyeli olan saatlere bir bakın, gözünüzü saate döndürüp baktığınız ilk anda, sanki saniye orada takılmış gibi görürsünüz! Sonra saniye hareket edip normal hızıyla dönmeye başlar olur.

Zaman, algılayana göre değişken bir kavramdır.

Dünya’ya göre zaman vardır, Güneş’e göre zaman vardır, yani Güneş’in galaksi merkezi etrafındaki turuna nispetle... İşte cehennemî zaman da budur! Bir Güneş yılı ya da bizim anlayışımıza göre bir cehennem yılı, Dünya senesi itibarıyla 255 milyon yıldır!

Bu süreci biz nasıl algılarız?.. Onu hep birlikte içine girdiğimizde göreceğiz!.. Ama bu sürecin kimimiz için çok kısa, kimimiz için ise çok çok uzun olacağı bildirilmiş!

Bu zaman kavramının ötesinde, cennet denilen ortamdaki yaşantıda ise; her dilenen, an içinde olup biter!

Hayal ettiği şey, düşündüğü şey kendisinde açığa çıkan biri, ilmi kadarıyla, o anda belli olaylar yaşar!

Nasıl, bazıları rüya gördüğünde; Yahu bu rüya hiç bitmedi. Sabaha kadar durmadan rüya gördüm der... İşte bunun gibi, kendi ilminin getirisi olan bir ortamda, sonsuz varedişleri yaşar. Dolayısıyla artık burada, zaman kavramı kalkar.

“O, her an yeni bir yaratıştadır” hükmü, cennet ehlinde tam anlamıyla yaşanır, hissedilir bir biçimiyle ortaya çıkar.

Her an yeni bir şeyler üretir, yaratır. Kendine birçok beden yaratır. Sayısız varlıkları yaratır. Çünkü kendisinde “HÂLIK” isminin mânâsı açığa çıkmaktadır. İşte, bundan dolayı orada zaman diye bir kavram yoktur.

Ve cennetteki bühl sınıfı değil de, Ârifan sınıfı, Dünya’da bazılarının müşahede ettiği olayı, orada somut bir şekilde yaşarlar.

***

Nedir o! Namazda okuduğun, “Mâliki yevmidDiyn”in anlamı?

Bu ifadeyi eğer iyi anlarsan, “Mâliki yevmidDiyn”de; “İyyake na’budu ve iyyake nesta’iyn” gizlidir.

Bir başka deyişle: “İyyake na’budu ve iyyake nesta’iyn”, “Mâliki yevmidDiyn”in içinde mevcuttur. “Mâliki yevmidDiyn” açıldığı zaman, açılmış hâli; “İyyake na’budu ve iyyake nesta’iyn”dir.

Biz, “Mâliki yevmidDiyn”i, nasıl anlıyoruz?

“Din gününün sahibi”!!? Peki, “din günü” nedir?

Efendim, bir tarihte kıyamet kopacak da, kıyamet koptuğu zaman, din gününün sahibi Allâh olacak!??

Hâlbuki, “din günü” demek, “Dinin hükümlerinin geçerli olduğu her an” demektir. Burada, her “an”ın Mâlik’inin, Allâh olduğu bildirilmektedir!

“Din” adıyla anlatılan sistemin kurallarının geçerli olduğu her anda tasarruf eden, gerçek sahip, Mâlik, Hükümran, “ALLÂH”tır demektir...

Bu ifadenin sonucu olarak da “Mâliki yevmidDiyn” diyebilen kişinin, bunu idrak edebilen kişinin, doğal olarak bundan sonra devam edip getireceği cümle, ifade: “İyyake na’budü ve iyyake nesta’iyn”dir.

“Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz” anlamına gelen; “İyyake na’budu ve iyyake nesta’iyn”i salât hâlinde diyebilenin de günahları af olunur müjdesi vardır. Yani bunu diyebilen, idrak edebilenin günahları af olur.

“Lâ ilâhe illAllâh” sözü, bu anlattığım hususları bir şifre, bir öz cümle hâlinde ifade etme anlamını taşır. Yani, “lâ ilâhe illAllâh” şifre hâli, kapalı hâli; “İyyake na’budu ve iyyake nesta’iyn”, açılmış hâlidir.

İnsan, “Mâliki yevmidDiyn”anlayamadan “İyyake na’budu ve iyyake nesta’iyn” demiş olmaz!

Onun için de, Fâtiha’nın iki tür okunuşu önemlidir...

İki âyet arasına sadece virgül koyarak birlikte bir cümle gibi okumak...

İki âyet arasına noktalı virgül koyarak, bekleyerek ayrı ayrı okumak...

Virgüllü okursan, bir mânâ yönü açılır. Noktalı virgüllü okursan, işin başka bir mânâ yönü açılır.

Umumiyetle birçokları bırakın mânâ boyutunda düşünmeyi, ne okuduğunun dahi farkında değildir! 

33 / 76

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Bu Kitabı İndirebilirsiniz!